NM; | bayal mahsulü “ olarak kabule Milliyet | Asrın umdesi «MİLLİYET» tr 7 K. SANi 1933 İdarehane: Ankara caddesi, 100 No. Telgrof nüresi: İst, Milliyet Telefon Numaraları: Başmaharrir ve Müdür: 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdare ve Matban 24310 Le 3 aylığı 4— . 750 BUGÜNKÜ HAVA © Yeşilköy rasat merkezinden © verilen malümata göre bugün hava bulutlu ve şimal istika- 4 metlerinden rüzgârlı olarak de- vam edecektir. 6-1-933 tarihinde hava taz yiki 772 milimetre, on fazla çaldık 2 en az sıcaklık 1 santig- © vat kaydedilmiştir. Haftanın yazısı Tuhaflık Tuhaf yamıyorsun diyorlar. t& geçen gün bir kariim ba soruyor: Sen nesin efendi! Mizah h iri mi, spor muharriri edebiyatçı mı. belediyeci # Hakkı var, tuhaf yazamıyo- iz. Amma sade ben değil, di arkadaşlarada bakıyo” n. onlar da tuhaf yazmıyor Eskiden biz tuhaf yazar- şimdi bize ne oldu?.. e olacak, bir kere hâdiseler e tuhaf mevzular vermiyor- Verdikleri ya tuhaf değil, | İ işimize gelmiyor.. Sonra, ka de tuhafa alıştılar... Gaze mizah ve fıkra yazıları ladığı zaman kolaylıkla düğümüz kariler buna a dl İçin çin tuhaflığın. (dose) mikdarmı artırmak lâzım . O da her zaman müm- yor. Onun için ben ge enin son günü karilere stgeldiğiniz en vak'a nı Yavaş yavaş cevaplar geli- £ Amma pek iştihalı değil, m ki; onlar da bizim gi wak'aya pek tesadüf Edenlerin bir kıs- tuhaf olmaktan ziyade | tür. İçlerinde garip olan | var, Hattâ (H) imzasi- len bir mektubun anlattık hakikat olmaktan ziyade daha mütemayilim. Meğer ki / anlatılan vak'a kahramanı o- İ iğ gelip şahadet etsin. İşte bu mektupların içinde be- nim de tuhaf bulduğum bir ta- İ nesi var, Size bari bu hafta onu nakledeyim de azıcık gülünüz. Hem kadınların aleyhine oldu- gu için bu mektup erkek okuyu cularımın büsbütün hoşuna gi- 'der.. Kariirs anlatıyor: “Bundan bir hafta kadar ev vel akşam üstü O Beyoğ lundaki © Balıkpazarında do laşıyordum, O hassa balıkçılar pek neşeli idi. İ Palamut, uskumru, lüfer, lev rek, kılıç; elhasıl Marmaranın ve boğazın balıkları oraya dö- külmüştü., Ben de biraz balık almak istiyordum. dükkânlar dan birine sokuldum. Benden evvel güzel giyinmiş, boyalı, İ süslü genç bir Rum hanımı ba İ lıkçı ile görüşüyordu: — Palamut kaç para verdin? — Şunlar 12 buçuk, ötekiler 10 kuruş... — Tazedir?., — Görmüyorsun Madam?.. — Yedi buçuk olmaz?., — Hangisi, şunlar mıl, — Evet! — Onların bitmişi on kuruş. — Ma, bunlar bayattır vire!. — Gel açayım da kulaklarını kokla!, Balıkçı bir büyük palamut al - dı. boyalı Madamm yanma yak laştı, ve balığı burnuna soka rak kulağını açtı... Bu hareke tin ne gibi bir tesir yaptığını bilmiyorum amma. balığın ku lağından kırmızımtırak bir ma yün, Madamın yüzüne, gözüne ve üstüne başına fışkırdığımı gördüm.. Kadın bir feryat ko İ pardı: — Ah! vire kakohronanaki! Allah belâsmı versin! Utan mt- yorsun?, — Afedersin Madam! Par don! Kadın bir taraftan mendilile üstünü başımı, berbat olmuş o lan mantosunu, blüzunu temiz liyor, bir taraftan da: — Sen maksus ez yaptın, Polise vereceğim. bağırırken, sıra yüzündeki “ nı geli Dikkat ettim. Güzelce bir kadmâı, Ağzmm sağ köşesine yakın bir de güzel beni vardı.. Balık kanı ve deniz suyundan mürekkep mayiin tesirile kabar mış olan yüzündeki boyalar, da ha ilk mendil darbesile silinmi ye başladı... O güzelim kadın boya silindikçe çirkinleşmeye başladı. Halk ta başına toplan dı, Kadın hem temizleniyor, hem de bağırıyordu. — Edepsiz herif1. Utanmaz adam! Böyle balık Allah belâsı nı versin, O esnada polis geldi. Kadın derdini ona atlatmaya başladı. | Hiddetinden ağlıyordu. Anlat tı, anlattı, ve gözlerinin yaşile de ıslanan yüzünü silmeye de vam elti, Polis memuru da dik katli dikkatli onun yüzüne ba kıyordu... Birden bire polis gül miye başladı. Kadın asabileşti: — Efendim, siz memursu “Milliyet, in romanı: 28 SEN ve BEN yat yolu yuvarlak bir çem- nziyor, insan (o yürüyorum iyor, fakat hep ayni (daire dolaşıyor.” ağzımda çarparak bir daha açtım: Bu son sayıfa iye kendi kendime tekrarlıyor n dudaklarından aldığım et.” w. bunu okuyamam, okuma i kapadım, Ben çekmece. irirken “tak.. tak” kapıya #yzem geldi: Dinlendin mi kızım? İki sa- "uyuyorsun, merak ettik. ıya indiğim vakit, Nejatla İuammer münakaşa ediyor- pye azizim. . İstanbulun ticaret ny bir o seyyah İeörünba Bedi Muammer Size buzlu üzüm hazırladım, e iyi yenir sint çıkıştı: akşam bil| Ermeniler Sabah © arkadaşlarımızdan biri) "Suriye ve biz” adını tatıyan erme- nice bir kitaptan bahsediyordu. Arap ve Ermeni gazetelerinde buna dair biz de epeyce yazılar görmüş ve bi- ze taallüku olmaması lâzımgelen bu bahse ehemmiyet vermemiştik, Fa kat Taşnak gazetelerinin bu kitabı Türklere atfetmeleri ve Arap refik- lerimizin bu küçük kitapla çek meş- gal olmaları ve hattâ (tercüme ve | > başlamaları bizi de bu hâ- dise ile biraz meşgul olmağa sevket- işti “Suriye ve biz” kitabı iki nokta. dan bizi alâkadar ediyor: 1 — Bu kitap şimdiye kadar Er. meni gazetelerinin Suriyeye dair önle kaşla Li çe mi e, ediyor? 2 — Bu kitabı Türklere atfetmek teki maksat nedir: Korku mu? Sak- anmak mı?Yoksa Türk - Arap dost luğuna karşı yeni bir tuzak mı? Bu iki maddenin içinde daha bir çok sorgular vardır. Bunların ceva bine bulmak içindir ki şimdiye ka- dar elimize geçen ve bu | kitaptan bahseden Ermeni ve Arap gazetele- İrini tetkike ettik. o Gördüklerimizi: hepsini buraya geçirmek Oo mümkü değil. Fakat en başta ve en yakımı- muzda Jamanak gazetesini bulduk. | İstanbulda Ermenice çıkan bu arkadaşımız diyor ki: SURİYE ve BİZ “Bir müddettenberi hariçteki Er. meni gazeteleri Suriyedeki Ermeni- leri yakından alökadar eden “Suriye ve biz” namındaki kitaba sütunlar tahsiş etmektedirler. o Bu kitap A Nikol tarafından oKabhirede tal miştir. Hariçteki gazetelerin neşri yatını mahalli vaziyette zannederek şimdiye kadar bu meseleden bahset- memiştik. Halbuki zaman geçtikçe mesele Mısırdan Avrupa ve Ameri kaya kadar yayıldı. Ramğavar mat- buatı daha ilk günden parmağını ya ranm üzerine koyarak kaş yapalım derken göz çıkaran kitabın muharri- | rini tenkit etüler. İlk defa taarruza geçen “Arev” gazetesi oldu, ki A. Nikol ismi arkasında meşhur “Nikol Agapalya” pı tanıdı. Bu münasebet milen Taşnak matbuatmda evvelce #erdedilen mütalea ve fikirlerden m rekkep olduğunu ispat etti. A. Ni. kol ne diyor? emi Ermeni gazetelerinin tma nazaran Nilol'un kitabı | #tdeki ksmlara ayrılmıştır; 1 — Niçin Suriyede bulumuyo- ir şey| — Mâl neden gülüyorsunuz? | — Yüzünüzü silerken benini — Hayır Madam! ! Siyaset bahisleri ve Suriye Muhayyel | Ermeni imperator. luğu şimdi de kendisine nerede taht arıyor? 2 — Gümrü ve Lozan muahede- 3 — Tarihi eabap, 4 — Medeni ve içtimai sebep. 5 — Hülüse “Bu beş fasılda A. Nikol Taşnak fırkasmın me gibi sebepten © dolayı liğini ispata Tlğyer A, Nikel e ki: eMaksadımız Ermeniler hakkımda Arap gazetelerinin kanan- tini tashih etmek ve Ermenilerin Su riye için nekadar faydalı olduklarını ispata çalışmaktan ibarettir.» “A. Nikol Türkiye aleyhine şid- detli hücumlarda bulunduktan sonra mıntakassında elde edilen âsâr kanın Ermeni krallarının Suriye hükümetler tesis etmiş > olduklarını yazı, ve medeniyet getirdiklerini is- meni istiklâlinin doğumunu ve dağı ışını izah ettikten sonra A. Nikol şu satırları yazmak O suretile Arap milliyetperverlerine silâh temin et- mektedir: #Hemen hemen bilümum Ermeni fırkalarının başında bulunan aşmak fırkası yurtlarından — dağıl- muş olan Ermenileri Suriyede topla- mıya taraftardır. Zira: “1 — Ermenileri dağınık vaziyet- | ten kurtarıp bir kitle, bir kuvvete if| rağ etmek Tizndr. “2 — Ermenilerin Sovyet idnresi- ne girmesi menedilmelidir. “3 — Ermenilerin ek ve iklim iti bar'le kendilerine müsait mıntakalar dan, vatanlarından uzak yerlere gi- ip milliyetlerini ve gayelerini unut | malarma meydan vermemek gerek: ir Bu izahatı verdikten sonra A. Ni kol Taşnak dilile şunları © yazıyor: s#Evet biz Suriyede yengem! Fa kat bir misafir gibi değil, ev sahibi. ni besliyen, devleti gemi bir unsur gibi. Mesele artık | siyasi şeklinden çıkarak milli bir mesele ol muştur. Suriyede 1932 de - yapılan son intihabatta (Taşnak fırkasınm 75 rey kazanmış olması bunu ispat | etmektedir. Kamplardan çıkan rmu- ortaklar İ hacirler san'at Ve ziraat rına ve en #imaldeli teblikeli muntakalara itirilmektedir. Su- iyeye çevrilecek ilk Türk taarruzu- na en evvel göğüs gerecek kuvveti gene Ermeniler teşkil o edecektir.» Bu satırlar A, Nikol il& mensup ol- duğu fırkanın mesir ve ve tehlikeli fa- aliyeti hakkında bir fikir © vermeğe kâfidir. Ramğavar matbuntı A. Ni- kol'un dermeyan ettiği fikirlere kar iddetle protesto ederek A. Nikol lere xi de sildiniz de ona güldüm, | Artık ben de dayanamadım. Hakikat kadının âğzınm sağın daki (ben) de tabii değil, yaz | ima imiş!,. Bunu gördükten son ra kadın yüzündeki güzellikle rin hangisi tabii, hangisi yap ma olduğunu anlamıya imkân kalmadığına kanaat getirdim. i işte efendim. Benim tesa düf ettiğim tuhaf vak'a budur.” Nakili FELEK | — Evet! dedim, Bu yerlerden * Bedi Şamda pili arapça Elkabos gazete- «i "Bizim gözümüzü bir mandater aç mağa kâfi değil midir ki bir'de Er meniler bizi irşada çalışıyor” başlığı altında bir baslangıç yaptıktan sonra ermenice kitabı tercümeye başlamış tar, Bu tefrikaları dikkatle takip edi- yoruz. Bize taallğik eden kısımları ve bunların ehemmiyetini gördükten sonra bizim de tercüme © etmemiz mümkündür. Her halde mesele.biz- ce şimdiden aydınlanmış bulunuyor. Anlaşılıyor ki son Ağrı tecrübezinde Devam et Leylâ! Bethofe- Duran Saat Bir gün bir asabiyet havası için- de her şey bitti. İşe asabiyet karı sınca ortada ciddi hiçbir sebep olma dan kimbilir ne kıymetli dostluklar bozulmuştur, ne sandet yuvaları yı- kalmıştır. Robert Saygunda babasile birtik- te büyük bir ticarethane işleliyordu. | Mektep hatıralarını yaşamak ve et ki arkadaşlarını tekrar | görebilmek | ümidile şöyle memleketine, | Parise | kadar gitmek ve orada birkaç ay kal gitti. Orada birçok ar- kadaşlarmı buldu. Bu ziyaretleri es nasmda aMtmazel o Emilie isminde genç ve güzel bir kızla da tanıştı ve nişanlandılar Emüiie çok ince, zarif, sarı saçlı, tatlı bakışlı bir kızdı. Tek kusuru vardı: fazla kıskançtı. Robert'in vak tile talebeyken yaşadığı biraz gi tülü ve serseriyane hovardalık ha- yatının tafsilâtını öteki arkadaşların dan işttikçe, muhakkak bir dırıltı çı karıyordu. Buna rağmen tam birbuçuk ay Paris ve civarında zevk ve neşe içinde ge- | zip tozmuşlardı. Robert hiddetli ve kızgın oteline döndü. Bavullarını hazırlamıya ko- yuldu, Karar kat'i idi. Dakika sek tirmiyecekti. Hemen o gün iki bu şakta kalkan, teene:hinip Marsiyayı kolları ve kanatları kürlmız, başı boş Taşnak ve Hoybon elebaşıları Ağrı mağaralarında kuramadıkları Ararat İmperatorluğunu Suriyenin altın t0p raklarında kurmak © sevdasına düş- ş gibi yerleştikleri Suriyede temelli kalabilmek için iğ- eki yerleştikleri kampları nasıl şim di konaklara çevirdilerse misafir va. ziyetini de yavaş yavaş tarihi ve te- melli sahipleri vaziyetine sokmak i- çin hazırlığa başlamışlardır. Gazete- miz vaktile bu meseleden uzun uza- dıya bahsetmiş, o Kürt ve dostlarımızın gözlerini örten perdayi yırtarak imperator, başkumandan, nazır rolleri oynıyan karikatürlerin hakiki yüzlerini göstermişti. Bunun tesiri çok büyük oldu. İyi düşünen Ermeniler sergüzeşt arayan ve bü.” tün hayatları kanlı sergüzeştlerle do | la olan gruptan ayrıldılar. Saf ve sâ- dık Kürtler ise rahatlarımı bozan muştanın mereden geldiğini Tarıma, işlerinin başına döndüler. Türkiyedeki katolik Ermenilerin çok evvel aldıkları hak'ki Türk va tandaşlığını şimdi de diğer Ermeni. ler almak için son zamanlarda hareketlere geçmişler, | gazetelerile de Ermenilerin bu husustaki düşün- celerini ilim etmişlerdir. Taşnak, Hoybon inen son yumruklardan bi- ri de Suriyede Türk - luğunun bazı tezahürleri | ve Arap dostlarımız. ği YE tesirler olmuştur. İşte gerek “Suriye ve biz” kitabın fena tesirlerini baş ka tarafa çevirmek ve gerek uyuta- bildikleri safları bir müddet daha uy kuda tutabilmek içindir ki şimdi de Elcezirede ortak bir Kürt - Ermeni Hükümeti kurulacağına dair yazılar yazmağa, savinlar çıkurmağa başla mışlardır. Erivondan Vana, Ağrıya, Suriyeve nakledilen bu gezici impe- ratorlek şimdi de Elcezirede kurulu yor. Kadrosunun ve Kanunu Esasi- sinin bile yapıldığını söyleyen Taş nak - Hoybon elebaşılarına impere- torluklarını yerleştirecek başka yer kalmarmışa benziyor, | Ermeni | baktı. Hâlâ ikiyi beş geçiyor. İ inlay e Fransızcadan — bulacak ve vapura atlayıp babasının yanma, işinin a dönecekti. Biran durakladı. Kalbi burkuldu. | İlginde bir ezinti, rahunda garip bir üzüntü vardı. Gözlerinin önünde — bukle bakle İ sarı saçları ve koyu © kestane rengi gözlerile ince bir endam belirdi. Ni- | sanlısını tahayyül ediyordu. Genç kız sarki ona: | — Robert, gitmet diyordu | adini toplamağa çalıştı, Az kal dı ağlıyacaktı. O zaman kendi ken- dine cesaret verdi: — Çocuk olma Robert. otuzuna | yaklaşan bir adam, böyle senin gibi yufka yürekli mi olur? İş yenisini bulmaktadır. Yoksa öteki çabuk unu tulur Santine baktı. Daha yirmi beş da kika vakti vardı. Bir otomobile stla- yırca on dakikada istasyonda i Netekim öyle oldu ve otomobile atladı. Müstakbel yuvası hakkında | ne hayaller kurmuştu. Nisanlısmı Sayguna © götürecek, i babasına bir sürpriz yapacaktı. Am nesi üç sene evvel öldüğü için, baba- #man bu sürprizden çok hoşlanaca- # içine neşe ve güneş doğacağını biliyordu. & Parisin yağ- murlu ve sisli havalarından — ziyade oranın ılık iklimini Emilia içücük el lerini çırparak alkışlamıştı. Senede bir Fransaya dönüp eşi dostu ve ek- rabayı ziyaret edeceklerdi. Eğer icap ederse, kendisi Parise gelip yerleşs- bilecek, babasmın — ticarethanesinin Paristeki şubesini de idare edebile- cekti. Fakat bunlar istikbale ait iş erdi. Hangisi muvafık görülürse 0- nu klardı. i sstrapla o kapadı. İçinde derin bir yaranın sızladığını duydu. | Tam © sırada otomebil garın ö. nünde durdu. Trenin çoktan gittiği- İ ni öğrendi. Robert saatini çıkarıp | — Hay aksi şeytan, dedi, bizim | sant durmuş. O zaman şoför: — Marsilyaya mı — gidecektiniz? İ dedi, Akşam saat on birde başka bir | tren daha var. — Teşekkür ederim. İyi ki aklı- ma getirdiniz. O halde tekrar otele Tam otomobil giz otele hare- İ Öbür tarafından inen kadın Emilie”- ye benziyordu. Benziyor — değil, ta kendisi. > Gözleri ağlamaktan kızarmış, yü- zü hurçınlıkta sararmıştı. Robert'i görünce rahat bir nefes aldı: — Beni çok korkuttunuz, dedi. — Niçin? — Niçin olacak? Birdenbire git- meğe karar verdiğinizi anladım. O. nun için ihtiyaten trene gelmiştim. Sizi bulamayınca, kaldığınızı düşü- farahladım; Sonra otele İttihad akşamdan itabaren MAJİIK SİNEMASI nın büyük eseri SFENKS KONUŞTU Muazzam filenini takdim edecektir. İâveten: Radyo Dünya havadisleri, İstanbul Belediyesi ir Tiyatros: Darülbeday: Tersi e N Ul Süt Kardaşlar 3 perde Yazan: H.D. Orasse, Nakleden: 1. Galip Bey. Komedi Halk gecesi, Yakında Sarızeybek operetis nin temsiline başlanacaktır. İRTİHAL Selânik ve İzmirin o mütsber tüc- carlarından Halil Vehbi efendi hare- mi Emine Hanım uzun müddetten- beri müptelâ olduğu hastalıktan şi- fayap olamayarak dün vefat etmiş- tir, Cen bugün Osman Beyde Kır sokağında Şahpaz apartımanın: dan kaldırılarak Teşvikiye camiinde namazı kılındıktan sonra Üsküdar- daki aile makberesine defnedilecek- tir, Merhume cenabı haktan mağfe- ret dileriz. a koştum. söyledikleri za- Gittiğinizi man, telâşla gene buraya geldim.Çok şükür, sizi kararınızdan dönmüş bul dum. Bu sözleri Robert'i uyuşturmağa kâfi — gelmişti, - Mütekabil cazibe iki mişanlıyı biribirine çekti ve daya namayıp kucaklaştılar. ... Ancak evlendikten üç ay sonrader ki Robert genç karısına treni niçin kaçırdığını anlattı. Şimdi Saygunda oturuyorlardı. Yazıbanesinin bir gö- zünü çekerek Emilie'ye dedi ki: — Bak, mahut saat hâlâ ikiyi beş seçiyor. Eğer bu saat olmamış olsay. dı, trene yetişecek ve bugünkü san detimden ebediyen mahrum kalacak tem. Onun için bu saati en aziz bir hatıra olarak, böyle olduğu gibi sak pie O, daima ikiyi beş geçe- ye ı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyl, eriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir. Merkezi idaresi: Gal Acentası bulunmayan şef Tel.: Beyoğ! tum, sonra ne oldu bilmiyorum? | d Seni gücendirdim zanniyle ne ka- ada Ünyon Hanında lerde acenta aranmaktadır. lu : 4887 Ümitsizlik., ve.. kıskançlık bu Muazzez Tahsin — Bunun için Leylâyı beklemek mi lâzımdı a birader? İki saattir sı caktan bunalıyorduk.. şunu: daha evvel lütfedemez miydin? Üzümlerin her tanesini yerken, 7 rdüğüm sarışın kadını “unla dalellkemler aldığım zevki”... — Uyumak Leylâya yaramadı. neşesi kaçmış. Bunu Nejat söyledi. Bedi Mu- emmer gözlerimin içine baktı: “Seni darılttım mı? Niçin susuycr. sun? bir şey söyle.. bana gücenme diğini anlamak istiyorum”.. Bü su alleri yeşil gözlerinde, bir kitapta gibi okudum; fakat boş gözle rim ona cevap vermedi. İçimi bir kurt gibi yiyen bu ye- »i heyecan. bütün sahte neşe gös- termek kuvvetini benden alıvermiş ti. Bu Jülyet kimdir? Bedi Muam- merin hayatındaki yeri nedir? Be- di Muammer onu sevdi mi? Hâlâ se viyor mu? — Artık geç oldu... gitsek mi? Tehalükle; ! İ kaçmak istiyordum. Muam- meri görmek istemiyordum. Ha. yır, oraya tekrar gitmiyeceğim... Senden nefret ediyorum Bedi Mu- ammer,. Arlıyor musun? Neftet e- diyorum senden, Büyükada... Bedi Muammerden kaçmak, ne pahasina olursa olsun kocama ik isterken, onun soğuk beni büsbütün incitip üzü- Beni anlamıyor hiç anlamı- yor. İçimdeki sessiz fırtınayı gör müyor. Bunu yalnız teyzem görüy. — Leylâciğim, . Adadan. yal- sızlıktan sıkıldın, artık Maçkaya göç edelim, Bu kış öteye beriye Gıkar, davetler yapar eğlenirsin. Burada piyanondan başka seni eğ lendirecek bir şey yok. Teyzemin hakkı var. piyano çalıyorum. . Yeni çok etütler yapıyorum, Geçen gün, akşam serinliğin- de bahçederi ayrıldım, kendi ken- dime kalabilmek için piyanoma koştum, saatlerce çaldım, çaldım. Bedi Musmmer gelmiş. yanım- daki koltuğa gömülmüş, : farkında değilim. Sahifeleri çevirirken bir gra onu gördüm. Parmaklarım dur sevgi Pek çok baştan nin bu parçasını pek severim. Bu- İ nun feci bir vak'ası vardır: Zavallı adam bir gece, komşu (kapısının tak.. tak diye çalındığını duyar gi- bi olmuş, Sağır kulakları, dünyaya ait hiç bir ses işitmezken bu kapı çalınması onun artist ruhunda bir kasırga patlatmış ve o heyecanla bu muazzam musikiyi yaratmış. Bu ne acı şey değil mi? Parmaklarım altındaki parçayı bitirince sandalyemin üstünde dön düm. Konuşmağa başladık. Klâsik ve modern musiki hakkında çok i . Hattâ Avrupa da iken uzun seneler keman dersi almış, fakat sonradan işe dalarak bunu ihmal etmiş. — Bedi Muammer, seninle be- xaber çalalım mı? Şimdiye kadar kemanmı hiç dinlemedim. Karanlıkta seçemediğim gözle rile gözlerime daldığını hissettim: Sen benden kaçarken, ben nasıl seninle birlikte çalışırım. — Ben mi senden kaçıyorum? Sesimin candan gelen samimi- yeti benliğimin her telini titretti, O. ilk defa olarak aramızda ge çen sözü hatırlattı: — Seni her gün bekliyorum... Gelmedin.. Benden kaçtın. — Geleceğim demiş miydim?. — Hayır; ben böyle anlamış- dar meyus ve muztarip oldum bile mezsin; fakat sonradan, bana gü- cenecek kadar bile benle alâkadar olmadığını, senin için mevcut ol- madığımı, kalbim sızlayarak anla: tuşlarında başımın içindeki düşünce dünyasınm çem- berinden sıyrılıp Bedi Muammere cevap veremiyordum. Korkak parmaklarile elimi tut tu: — Leylâ.. Seni hergün bekle mekte devam edeceğim... Birgün geleceksin değil mi yavrum? Bak, zavallı bir dilenci gibi senden bir iki saatini dileniyorum. Bunu ben- den esirgemiyeceksin değil mi? Söz ver bama.. Evet de! Evet de Leylâ! Helecanla yerimden fırladım. Sesinin coşan sıcaklığında eriye- ceğim sanıyordum. — Karanlıkta mı oturuyorsu- nuz çocuklar? Nejat.. Bir saat rakkası gibi muntazam adımlarla salona girdi. Bedi Muammerin cevabını işit meden odadan fırladım.. Kaçtım. Genc kızlık odama kapandım. Helecan., Acı., Iztırap.. Saa biribirine zrt hislerin kaynaştığı kalbimi nasıl susturacağım? Buna nasıl muvaffak olacağım? a Gece uyuyamadım.. Kalktım, yavaşça dışarı balkona çıktım, Ba $ımı serin rüzgâra vererek gözleri mi kapadım. Biraz sonra, çamların arasmdan derin bir keman sesi, ak şam çaldığım Mandelsonun Berli- dini bana getirdi. Bunun arkasın. dan ağır, hazin bir nağme hayatı mi karıştırdı. Bunun ne olduğunu sormak için Bedi Muammere koş- mak istedim, fakat o havanm uyuş turucu güzelliği beni sandalyeme bağladı, Ninniyle gözleri kapanan bir çocuk gibi uyumuşum. Gözleri mi açtığım vakit şafak ağarıyordu. Sessizce yatağıma girdim. Maçka Bugün Güzini gelin ettik. Sev- gili Güzin.. Ne kadar mes'uttu Benin: bulamadığım saadeti onda görmekle müteselli oldum. Onunla, çocukluğumuzdan be- ri hissen pek iyi uyuştuğumuz i cin, bugün geçirdiği helecanlı da kaları görüyor vr anlıyordum, Ben de ayni korkulu saatleri yaşamia- mış mıydım? Fakat benimkiler 'ü- mitsizlik kzlecanı idi. ği /Davamı var)