MİLLİYET PAZAR TİKANUNUEVVEL, 1832. ” Aptullah Cevdet Aptullah Cevdet Sultan Hamit 2a- | lığmda ölmeğe başka ne isim vere- hanında Avrupa'da çalışan fikir a- damları arasında, hiç şüphesiz, en İ- İleri kafalılardan idi. Aptullah Cevdet — Mwsri'da ve İs- İişre'de yemen kitaplarını ken yazarak, kendi dizerek ve maki neyi kendi işleterek, bastı. Bu gaze İle ve kitaplarda derin ve fikirli bir İirriyet aşkının havası vardır. 1908 inkılâbından sonra Aptullah Cevdet softalığa ve geriliğe karşı kavgasında devam etti. Cami ve med | tir. İhesc, en başta, > kızıl im İforoz etmiştir. Lâtin harfinin — ille İaraflılarından biri o idi. Gazetelerin e hiçbir zaman Arap rakamı kul ştur. Aptullah Cevdet eğer yalnız bü anlattığımız adam olsaydı, bugün, şoktan dikilmiş heykellerinin altına Fömülecekti Aptullah Cevdetin eseri budur. akal kendi gençliğin la affettiği bir kimse, en inutulmuş ve anılmamış olarak öl- içim? ee be kir adamının neresin- İlin berke heykallik bir mam. red ipten, hem de büyük istil ii, büyük vatan ve büyük inlelâp İtavasınm ipinden güç kurtarabildi? “Aptullah Cevdet, Sultan Hamit amanda, ihtilâle gönül vermiş 0- anlardan kazandığı iytibarım ara hareket men- t ve şantaj yolunda, sıksık, kur. 1908 den sonra menfi politika i- ie, kendi çıkarmı, büyük vatan İMavasının çıkarı üstünde tuttu, 1918 de vatan Vi sandı: Kürt- ke Jin gazetesinde kürt istiklâlciliği tin yazı yazdı; inkarazdan öz mefsi-| cılar Bo Daha doğru olarak: Karakter! Garpte peygamberlik, rehberlik, wuzlul eden büyük fikir ve ha- ket selamları ilg şarkta bu sefatla- İh kazanmalarına ramak kalan fikir i i içim arkadaşin- birakip saraya sığınan Ziya Pa- da öyledir. Saray altını için İstanbul'a gelip rriyetin bütün ileri hareketini duran (1) Murat Bey de öyle- Namık Kemal de nazlı bir oportü- | Met olarak ölmüştür: Candan düş- olduğu bir rejimin mutasarrıf. (1) Şimdi vekil olan muhterem bir İstumüz İstanbul'da o cemiyete 70 İN bağlamıştı. Hepsine — Murat in gazetelerini dağıtırdı. Murat 'y İstanbul'a gelince, kendilerinin ilmasımdan korkan hürriyetçiler, ir deha rehberlerinin yüzüne bak- 2 oldular. mim mm e menim Seviyesi Düşük Kimdir? Günün birinde durup durur- e “Seviye düşkünlüğü" serlev- lr bir yazı çıktı. Cingöz Recai m fi bu yazısında gençliği itti- ediyordu. Bizde, seviyenin pou ledik. Şimdi isi olduğunu söyledik. örüyoruz ki mahut muharrir bu irimizi pek beğenmiş, ayni şe- Pi bizim için tekrarlıyor. elik elik tale bi ünde etmek istedik ve ettik. Sonra “107 cilt eserin müellifi- diyerek şimdiye kadar mat- İri ettiği eserlerden bir kaçının neşrettik. “Faka baz az Zihni, Cingöz Rerai, Aman mez Avni, Zıp çıktılar.” ve eş Yakan mamı müstear de yazılardan dolayı kendisini 'plamadık. Mugalâtaya yüzem “Bu gibi telifat ile edebiyat ina öğünmek ayıptır.” dedik. Belki namı mütear ile herkes ikm hoşuna gidecek yazılar ya» güzel misalin | lamış, büyük | ter. Fakat bunların asıl kudreti, | | yim? Halkı arkasından yürütmeğe ça- lişan fikir ve hareket adamının ha yatı, dediğine, yazdığına ve istedi ğine canlı bir misal olmalıdır. Halk belki ince sanattan, yüksek fikirden pek anlamaz: fakat karakteri, med- - imiş gibi, tutar, görür, tadını bi Halik fikir ve hareket adamında karakter zayıflığı o gördüğü, onu, izale e bedlizlik la çe kilmiş bulduğu zaman, derin bir acı duyar; hicranlanır; aşkında aldan- mış gibi ağlar; ve en çok kendini al datan bu adamdan iğrenir. ize iki misal daha söylemek is- terim: Aptullah Cevdetin — arkasın- dan böyle bir meef duyan âlem, Ah met arkasından © gözyaşı döktü, Ahmet Rasim, o namuslu bir gazeteci idi. Fakat bir fikir ve hare. | ket adamı değildi. Ahmet Rasim, hiç bir kavgaya karışmamıştır. Ah- met Rasim, gazetecilikte basit | bir kronikör, hir de İstanbul haslıklari- nın bir tabelacısı idi, Ancak ahlâk ve namus denen, ve insanlarda meziyyet olmaması lâ zim gelen iki tabii cemiyet emrine boyun eğdiği için, halkın gözünde büyürdü. ir başk ml dgn mini "İZ cek Fieret nedir 7 büyük bir şair, bayar! Büyük bir fikir adamı, hayır! Bir hareket adamı, hayir! Bir karekter adami, . Hayır, demeden şumu söylemek is terim: Fikret, kendini bir tarafa, bü- #ön memleket ve halkı bir tarafa ko- vakit, çel N tepesinde onun evine bakar oldu- < Kağillağ değil, ahlâk bile dik ol mıyas, Fakat eğilmez hissi veren Bu dilbaşlılk, Fikret, hiç güpbe siz hürriyet davasma ondan bin fazla yardım eden fikir ve karli adamlarından fazla iytibar | kazan- darmaıştır. Garp medeniyetinde büyük inkı- lâpları büyük fikir adamları hazır tikir tutmuş Fikirleri kadar, belki daha fazla Karakterlerindedir. Türkiyede filir adamlığının bü- yüldüğü yerlesmemesinin, anlaşıla- karakter mamasının sebebi zayıftığı dar, Ve bir hakiykat de şudur ki hür. riyet ve hareket için çalışan fikir nn , Türk milletinin kurtulacağına i- illerdi. Onun için davaları hakiyki fikir ve İyman davaları olmaktan sıksık | era gale hk etmişlerdir. Fikir, hareket, dava ve inkılâp a- darlığının yüksek yerefinin, bir ka | Fakter, aşk. iyman ve fedakârlık şe. refi dernek olduğunu. birçok yeni şeyler gibi, biz Kemalist ikireileri öğreteceğiz. Falih RIFKI ———— (2) Zamanın. Maarif Nazırına kiz. diğe için Amerikan kollejinin duvan sığmmış ve: “İrfanım teb- P. 5. Bey bana cevap verirken yaşımı tahminde yanılmış. Maa- mafih onun idia ettiği gibi 18 ya şında olsaydım ne olurdu sanki? Genç olmak Bu ne gençlik düşmanlığı böyle?.. Tıpta bu dalâleti muhakemenin adına Demans prekos derler. Yani vak- tinden evvel ne Ben genç olayım, ihtiyar ola- yua, Bundan ne çıkak Tlddiaya ba kalım İddiasında haklı olmak k için bir insanın tezkeresine ba- kılmaz. Davasına bakılır. Davamız e “Kaçamak yok, “Bir piyes edilmez”, “Cingöz Recailerle biyat namına öğünülmez”, Felak Burhan Bey gibi cevap verirken muhatabını küçük görmek tuhaflıktır. Kendisini dev aynasında müvazenesiz- liktir. Zaten hakiki kıymetin “ben büyüğüm” dediği görülmemiştir. Öğünmek ve yüksek perdeden ko- muşmak aczin işidir. Hodbinlerin bile her gün yeni bir imzanın ö- nünde eğildiğini görüyoruz. Genç adam çalışıyor ve muvaffak olu- Haksız mıyız? Peyami Safa Bey öteden beri şöhretlere dil uzatır. Bu, onda bir itiyattır. Anasma habasma pay ve ren hüdayı mabit otlara benzer, Edebiyatımız Nereye ziiiyözi Edebiyat inkılâb; Bu inkılâp, çoktanb, niyordu. Kaç kereler y. ileriye sürüldü. Epeyce ilerledi le... Dil inkılâbı, artik bunu çaresiz dı. Edebiyatın yeni gidişi Bunu arıyalım; nereye | müslümanlık | dünyasına girdiğindenberi birkaç kere milli uyanış yaptı. — Hiç biri sürmedi. Çünkü hiç biri cemiyetin içinde yaşadığı şartlara uymadı. Edipler, şairler, milli dille duygularını anlatmayı bir yenilik, bir moda işi olarak kullandılar. İ İşi benimsemediler. İ Onları okuyanlar, karışık terbi yenin yetiştirdiği okumuşlar soyuy du. O soy, kendinin yaratığı ka» rışık ve dolambaçlı dili anlıyor, | onu beni Okur yazarı çok olmıyan, yazı- lart okuyanları bir tek takım ola» Tiyatro 3 m ÇE Otello Kâmil Size acıklı fakat hakiki bir vak'a anlatayım: ello rolünde muvaftak oldu için “Otello Kâ, lan san'atkâr Kâmil Rızayı temiz, Tanımazsanız. bile ismini İ- şitmişsinizdir. Kâmil Rıza sahnemize çek e mek vermiş, çok hizmet etmiştir. Onu tulüatçılığı harp açan gi de sam'atkârlarımızm en başında İ zikretmek lâzımdır. Kâmil çok kıymetli fakat ta- lihsiz bir san'atkârdır. Takdir e- dilmemiştir, Shakespeare'in eserlerini halkı muza tanıtmak hususunda büyük hizmeti vardır. - Herkesle tatlı tatlı konuşan, arkadaşlarına büyük bir tevazula hitap eden Kâmil tiyatro mevzuu bahsolunca bir diktatör aa Sahne işlerinde müsamaha, lüi balilik kabul etmezdi. San'at bak sinde fikrine uymayan prensiplere karşı dimdik dururdu. Onun talibsizliğini esasen bi- raz da bu huyunda aramak lâ İ rak toplanan bir memlekette ede- | zamdır. biyat yazısına o takımın anlayışı Hamlet piyesinde rolünü | iyi ve duyuşu hâkim olur. ezberlemeyen bir aktöre sahnede İşte, bin yıldanberi Türk ede- İ biyatının tarihe geçen yazılı var- lıklarını milli dilden ve milli duy. kılıçla hücum ettiği meşhurdur. Otello Kâmil Anadolunun muh telif şehirlerinde yaptığı uzun tur- neler esnasında iyi ve kötü gün ler gördü. Uğraştı, didindi, yıp- randı. İ o Geçen yaz yorgun, hasta, ka- ln bastonuna dayanarak İstanbu- la geldi ve hastanede yattı. Aya- ğmdan muztaripti. Doktorlar ona istirahat tavsiye ettiler ve ayağı iyi oluncaya kadar gezintisini me- İ nettiler. Birgün arkadaşlardan birinin ga zetede bir hikâyeti çıktı. Bu Otel- lo Kâmilin san'at hayatına ait bir hatıra idi. Kâmil bu yazıyı bir akşam has tane koğuşunda, yatağının üstün- de okudu ve içine bir heyecan,ye- nilmez bir arzu girdi: Bir kere da- ha sahneye çıkmak arzusu... Tiyatro aşkının muksvemet ta- nımayan kuvveti onu hâstan& ko- feyundan > Spar sürükledi madan dileğine erseydi, müslümanlar arapça konuşur, a- Tapça okur, arapça yâzar bir tek millet olacaktı Canli yuldulai desine bürünerek ümüşl mink mii Gerisi canlandırmıya | badi gidişinde, halk şairle riyle tekke şairleri birer yer tut- tular, Fakat, zayıflıyan arap dev» İetinin yerini tutan kuvvetli Türk hükümetleri, saraylarının meydan verdiler. Üzerinde dev- let kurdukları toprakların alış Ira kın yoluna doğru akan bu edebi- yat biyatı hem kurdu, Halk edebiyatı, halkm © anki kuru kalabalığı arasında silik silik sürdü. 'ekke edebiyatı, tarikatlerin | ilikleri arasında ürke ürke yü rüdü. Saray edebiyatı, devletlerin ürkmez benlikleri arasından ge- İ nişleye genişleye ilerledi. o Tarihe | hâkim oldu. İ Edebiyat bu gidişi şarkta ve garpte o edebiyata uyar iki karı- şık ve yapma yazı dili doğurdu: Çazatayca, Osmanlıca, O zamanlarda şairi besliyen, İ yükselten, ona emeğinin karşılığı Bi verebilen yalnız saray ve sara ya dayanan kuvvetlerdi. Şair de anların duyganına göre davrandı, dileğine uydu... türkçeyi ne Horasanda, Halepte, Bursada, E- dirnede İstanbulda gözde olanlar, Arap, Acem sözlerini, Acem bu- luşlarını kullananlardı. Tanzimatla beraber Avrupaya dönen gözler, yeniden bir milli u- yanışa bakmış oldular. Şinaside, Ziya Paşada, Vefik Paşadin bu yo la doğru bir akış kendini göster di, Basma yolunun açılması, kitap ve yözste çıkarılması, şairleri ve yazıcıları biraz halkın önüne ko- | yuyordu. Tanzimta, cemiyet içinde yeni ir “ileri takım” yaratımcaya ka- dar, ilk hamlede *bü akışa uyar bir edebiyat kapısını aralamıştı. Ancak, çok yeni “ileri takım” belirdi ve kendi duygula- ba İ'rmı yeniden edebiyata maletti. ine milli dil akışının nasıl kalayca kazanmak kapılarını açık « Büyük halk kalabalı. e şemne bilmiyordu. A- ğızdan kapma sözlerle ancak Zi- ya Paşa, Kemal Bey gibi ibtilâlci — ma, an Peyami Safanın buzün bizi jurnal etmek istediğini görü- görüyoruz. Kendisine bunun faidesiz ve lüzumsuz o bir dehalet oldu- ğume söyler ve şurasının da ken- deince malüm olmasını isteriz ki Milliyet gazetesinde hakika leyen ağzı kapatacak tek bir in- san yoktur. sile titreyordu. Sokak içlerindeki salaşlarda il, beş temsil daha verdi. Kğ gittikçe fenalaşıyordu. Bir kere daha Otello rolüne çı yenebileceğini nmetti, o'nun temsil edildiği ğıo kadar fena- damla yaşla seyredebildi. Hastaneye döndüğü zaman iş işten geçmişti. Sahnede yürüye bil mek için tedavi ettirmediği aya- ğını kestiler. Bir müddet sonra da öteki ayağını kesmek Hizumu ha- #1 oldu. Şimdi Otello Kâmil iki ayağından mahrum, acıklı bir ha yat geçiriyor. Darülbedayi büyük bir kadirşi naslık göstererek tiyatroyu seven | yardım * lerin bu cmektar aktöre etmesini kolaylaştırmak İçin ta. vassutta bulunuyor. Yakında o- nun menfaatine bir de termsil ve. recekmiş. Kâmil Rıza bir kere, iki kere daha sahneye çıkabilmek için ili ayağını kaybetti. Bu hel kati ben yakinen biliyorum. Çün- kü gazetede o hikâyeyi yazı kadaş, Kâmil Rıza ve ben milli | mücadele senelerinde aylarda ay ni çadırm altımda yaşadık. M. Feridun aş millet adamlarını duymuştu. Onla rı da değerlerinden ziyade, kaba- dayıca davranışlariyle tanıyordu. Osmanlı duyuşunun kaç yür yıllardan beri sürüp gelen mira- sma konmuş, saray intrikalariy le avlanmış yeni “ileri takım” mil li dil ve edebiyat cez rm an laşmca, yeniden bir yat dili kendini gösterdi. Dil ye- nileşmesi, aşa gibi görül dü. Arap dili, Acem buluşu, Avru pa duyuşuyla karıştı. Alacalık das ha arttı. v Hâmitten, Ekremden beri gelen edebiyat soyunun halkla bağı kal imamasına, halkın da onları bilme mesine, tanımamasına sebep işte budur. Halk içinden yetişen, mektep- lerde okuyan gençler, edebiyat buymuş sanarak hocalarınin tap- tıkları belirsiz putların arkasma takılmışlardı. Türk gencinin milli benliğini an laması, dilindeki söz alacasmı, e- debiyatındaki yabancılığı duyma- 8 için, ona bunu yükselten öğre- tecek bir büyük kafa, bir büyük sada lâzımdı. Ahmet Mitat Efendi dil yelen- da yerliliği ileri sürenlerdendi. : San'at yolunda iBir fikir Sofyayı görmiyeli çok sene ler var. Belgrattan sabahın ala. ca karanlığı içinde uğrayıp geç tiğimiz için pek bilemiyorum. Lâ- | kin Budapeşteden itibaren mer- | kezi gı r haricen mehabeti mi- mariye dahilen ardekoratif ve ibarile çok şayanı tetkik» | Fransada (Orican) g: yük yolcu salonuna di olduğumuz zaman sim merakınız onun duvarlarını tezyin eden eser- lerin cazibesinden kolay kolay kurtulamaz, o ne peyizajlar, ne kompozisyonlar ne üstat fu vin mahaulât.. Şurad gideceği- niz şehri: idesile mü vyyeii pal Perepari vâsi sahayı mıttıran bir eser, onun yanında meşhur mevkilerinin artist gözi- le istihep edilmiş daha sonra sırasile tal lerini size renklerle (o ifade eden parçalar, bunların karşısında şa- yet: sihete yolculuğumuz eden panoramik bir tablo bütü vesaiti mebzuliyesile o kaynayan bir sahayı boya ve fırça ianesile tespit etmiş size anlatıyor. Baharı bın İetafetini, kışmın beyaz gürel bi Büm eden şiirler gibi bir çok par çalar, şatolar kaskatlar tarihi bi- naların mükemmel etütlerinden müteşekkil resimler, evet öyle ser levhalar ki kabahatleği kendileri ni çerçeveleyecek yaldızlı zinet lerden mahrum pırlantalar gibi duvarlara serpilmiştir. Hayır; ser pilmişler değil, o azametli garlar vikarmı tezyin edecek bu buroşlu simler alegorik ve sembol pozisyonlar size daha garlı yak bastığınız dakikadan iti (Bonjur:) demeğe başlar, mağ: Zalarının salonları hattâ bakkal ve kasap ticarethaneleri- nin duvarları bile kendi san'atına ait remzi tabii dekoratif bir eseri san” atla müzeyyendir. Hem bu eserler goluk çocuk mahsulü değil nam- dar fırçalar mahsulüdür. (Lük- senburg) müzesinde aradığınız (Kormon) a garda tesadüf edebi- leceğinize şüpheniz olmasa idi 0- Bun tavandan size bakan imzalı © serini gö iz. (Odeon) ti- yatrosunun kubbesindeki sizin sey ede boynunuzu ağırtan ese- rim sahibi (Panteon) da karşısın. viyevin ölümü) nü tasvir eden Jean Paul'dur. Adliye eee şehremanetine, harbiyesine, bı riyesine nereye gitseniz ln Yep sim resim resim. Grand Operm'nn sahinci bediisi,Co- medi Srançaise'in İntericure man- zaraları. Foliberjerin perdeleri (Şatle) nin dekorları öyle sıvacı ve boyacı işi mahsulü kaba bir li- canla gözlerinizi rahatsız otmaz, san'at, ber taraf san'attır ve san'- at söylediğim gibi ilk batvei ziya- atm zarafeti arkadaştır. Her ne ise: malümu ilâmden iyade güzel vatanımın san'at iyo rum: Geçenlerde Bursada bir va- zifeye tayin edilen bir dostumu teşyi icap etmişti, vapurun hareke tine yarım saat kadar müsait bir it olduğu içim bu o zamandan tifade bahçesinin güzelliğini anana mmm Bey, türkçe şiirleriyle kapıyı ara- lıkladı. Ancak, bütün halkın içine öz verecek canlanamadı. Yeni lisancılar dilin derdini mey- dana vurdular. Lâkin derdin tam devasını bulamadı Dil temizlenmeden, halk doğru dan doğruya iş başma gelmeden, bu büyük i bözüe Büyük bir iakalâbı yalar büyük bir halk dâhisi yapabilir. di. altın yazılarla oyan . büyük bali halk inklâımn yerini alıncıya kadar, bu inkalikee alaya sezenler ve umanlar, düşüncelerine - lee rinin genişliğine göre - eli yüz elli yıla kadar vade ma ardı. Türk göğünde parlak bir gü- neş gibi doğan büyük halk inki- ipin, b nı vadelerin üzerinden bir geçirdi. Halkın başına geç alar dileğine karşı gelen bü- tün duvarları yıktı, Türk milleti- ne dilini kolayca yazar bir alfa- be, Türk yazıcılarına larını her okur, yazara okutup anlatabi lecek bir dil vermekle işe başla” dı. Şimdi artık, bir yandan halkın sıkı okuma yazma seferberliği, ö- me ve millileşme akışı önünde, hemen bü soyda doğacak yeni Türk edebiyatının nereye dej üğünü kolayca söyli * | atinin Çinden tesir aldığı ir hasta mısralarla teren- | Şorkta re: san'atı: 6 Minyatür ve Minyatürcüler Türk resmini üç büyük üslüba | dan kana kana içip doyduklarına ayırabiliriz. Orta Asya, Selçuk, | kanaat getirmişler klerin | Osmanlı. Fakat bu tasfiyeye göre | artık sazla reel an ski bei İ üslüplar arasmda öyle yel:diğeri- | sı olduklarında | ittifak etmişler- ne büyük yabancılıklar arzeden | dir. farklar görülmez. Yani hepsinde | o Turhan ve havalisinde yapılan İ sizgi ve renklerin ayni ırkm his | hafriyattan çıkan vesikalarla te- ve heyecan mahsulü olduğ ga-| mevvür eden tarik, artik bu hakk yet barizdir. Orta Asyada resim | katleri birer birer kaydetmekte. inde Çi dir. Bu havalide eskiden ikamet edenlerin kuraklıkla mücadele i- çin ne muhayyerilukul iesai sar- nasıl ziraate sa- Şarki Türkistan ki şimalde Tiyen Şan, garpte Pa- uzanan bu iki üç yüz kadem çukurdadır. a Kuala aliş izm Von le Çop Turhanda bir çok el yazısı vesikalarla, mabetlerin dur varlarında bazı freskler ve hey- keller bulmuştur. Bunlar, Von le Cog'un teminine göre büyük bir san'at kıymetini haizmişler. Van le Cog diyor ki; “Şarki Türkistanda heykel ima line salih taşlar olmadığından hey kaltraşlar mmabut heykellerini bak | mekte ise bu orijinal bir Türk san sma kadar varamadığı gil Bun tamamen aksi olduğu yetleri de gün geçtikçe kuvvet bulmuştur. Yalnız şu kadar var ki Çin ile İran arasmda irtibatı temin hare) ve daimi akınlar ve lerle şarkım © ticari ve si-| mai varlığının güzergâhında bu- lunması ve sınai becayişlerin ma- karı olması itibarile coğrafi vazi- yetin zaruri tesiratı Türk san'ati- nazarından kayda değer. Bugün Vasati Asya praklarımı arzı ihtiyaç | sttiği zaman hayret etmişlerdi. Ni hayet yakın zamanlarda Şarkta resim sam'atinin membaımı bul. muş olduklarına emin olan bu me deniyet arayıcıları, Şark milletle. rinin hemen hepsinin bir memba- ———ğ————— Şiçek meraklılarından dinlediğim Seyrisafain idaresini şöyle bir na- de xüm: zel klilağemn bu binanın bir sevki tabii bende salonunu da görmek emmi vücude getirdi. Insanların bazı zamanları vardır ki işsizlik» ten doğan bir can sıkıntısile vakit geçirmeğe sebepler arar buda o- neviden bir şeydi. İdarenin bilet ve yolcu salonuna mahsus merdi- venlerini isteksiz adımlarla düşü- nerek çıkıyordum. Şimdiye kadar Sirkeci garının soğuk duvarlarına Haydarpaşa istasyonunun çıplak cepheelrine initaftan bir ezayi san'at duyan ruhumla Seyrisefai- nin bu pürvelvele sitesinde ne ava- yacak ve ne görebileceğim diyor dum. Fakat salonun kapısından çıktan imal , mermeri an- çak küçük heykellerde kullanır. larmış. Bu heykellerden elimizde ki kolleksiyonda yüzlere cuttur. Haliyotlan olar ozan b kahpla ra balçık dökülerek di Besini #ez'atisp sella ei heykellerin nakış ve tezhip edil. mesinden gerekse kâğıt kalıplar- la, mermer sva üzerine yapılan duvar resimlerinden de anlaşılmış tr ki bu san'atte Türkler şayanı hayret ve takdir mevcudiyet gör- termişlerdir. Yıkık mabet harabe lerinden, enkaz altından çıkan sl yazması din kitaplarına ilâve edilmi; minyatürler de bu san'atte Türkün dehasmı bugün artık bü- tün dünyay» tasdik ettirmiş bulu: muyorlar.” Gayet müşkülâtla icra edildiği dördüncü Turhan hafriyatı müna sebetile yaptığı seyahat hakkında Von le Cog Kızıl Mabet harabe- sinde biz r duvar re- dan ayrılamadığınız. (Saint Jone | te yandan dilin çabuk temizlen- | £ girer girmez kendimi hayalimden geçmeyen bir âlemin aguşu sehha rında buldum. Duvarlar kâmilen simleri bulduğunu fakat bunları tinde kaldı. panolarla donanmış, karşınızda | Ein! söylüyor. Bu duvar resimleri Fenerbahçeden güneşli bir parça, | Dİ çı Yenicamiin semaya (yükselen kub- | be ve minareleri önünde Köprü son çelislik çiziniz olmakla kara ber bu tahribatın bir kısmının da hareketi arz neticesinde hâsrl ol- ması ihtimalini ve pek az zaman sonra tamamen harap olacağına e kür omza aj kali, #öeryla hayrata hisse ayıran asar: saha- İ vetinden bir sebil, adajarm çam- | 79in olduğunu ilâve ediyor. larla muattar | havayı müsterihi köşelerin. | Von le Cox bu seyahatten 1912 senesi mart nihayetinde Almanya ya evdet etmiştir. Rofakatinde beheri 75 kilo sikletinde yüz elli sandık getiriyordu. Bu sandıklar. dan son seksen sandık, ancak har bin zuhurundan bir hafta evvel Rus hududundan geçmiş bulunu- ie yordu. yem kolumu sarsarak (Haydi va: | 791 Mare 333 cumartesi günü fe pur kalkıyor) hitabile beni ikaz | , abul Darülfünun konferans sa- etmemiş olsaydı epey saman &€- | lonunda Profesör M. Gize tarafın | dan Turhan ve Karahoço asarı a- | tikanna dair bir konferans veril- el hareket düdüğünü duyamıyacak kadar beni işgale ve sile olan bu salonda, eğer arkada- ağa başlayan Sarayburnunun be nim mer'i silueti içine gömülen las siz cam ve fotoğrafiler halka gös” işti. Dinleyicileri pek ax 0- lan bu konferans ve bu resimler, çok şayanı dikkati. mı merhum Tahsini düşünüyor ve rubumdan gelen bir hissi hürmet le Sadullah Beyi tebrik o ediyor- dam. N “Sadullah Bey bizde ince bir ter Elit NACİ biyenin boşluğunu m m bbüsü şahsisi sayesin ; erer fat mubibbi ömürler Deli Deryalı dendir.. Ben bu kıymetli âmirin etim elik celbet- Kara Davut, Deli Deryalı mü- isterim, Aivapida garlar ve | ellifi Nizamettin Nazif Beyin De« yolcu salonları ekseriyetle gidile | li Deryalı romanı bu defa Atina- i nin © gazetesi tarafın- dan tefrikaya başlanmıştır. deniz al erlerinin gü: like iz rini a içinde bulunduğu İs- tanbulu tekrar ima « Konya, Anka: ra a lirende, İzmir, Adana Gireson, Trabzon yolcu salonların hi İ Haydarpaşa istasyonlarının boşlu- Seyrisefainin bediiyat bir düşüncenin ilk semerci tatbikt olduğuna hiç şüp- | he yoktur. Sadullah B. sanat mami İ na tekrar kemali hürmet ve tazim | le tebrik ederim. yy arm Pam —