İY. İsa meselesi'ne dair “İsa yaşamamıştır,, Ömer Riza Beye cevabımız: —1 Kıymetli arkadaşlarımızdan Rıza Beyin “İsi meselesi” Adli kitabıma dair, o Cumhuriyet tazetesinde yazdıkları tenkidi, | #eçen gün okudum. Bu ran kitabımın yalnız birinci kfsmı- | N “İsânm yaşadığına dair hiçbir Yesika yoktur,, bahsini tetkik ©- İen muhterem muharrir der ki: | fakat Hazreti İsânim ta: | “hi şahsiyetini hücumdan koru-| Tacak vesikalar yok değildir... Ya | İndi edebiyatı içinde fevkalâde © İemmiyeti haiz bir vesika vardır. İÇünkü Ieâyı bizzat gören bir a. hin şahadetidir. Bu vesikaya gö-| *e Sekanyalı Yakup, bizzat İsâyı İtörerek onun Yahudiler lehinde | Söylediği sözleri dinlemiş ve nak- | İletmiştir. Bizzat İsâyı gören Ya- | | kup, Milâdın 70 senesinde Yahudi Mabodinin tahribine şahit olan E- ezer ile konuşarak İsânm Yahu- diler aleyhindeki! — Yukarda Ya | hudiler lehim deniliyordu — | özlerini nakletmiş, bu sıra- | da ihtiyar bir adam olan Eliezer Akihe'ye hakletmiştir. Bunların hepsi de ta | tihi eşhastir. ,, Birinci iddiaları budur. Dava- | Ya uygun gelecek surette, alman | iktibaslarla Ömer Rıza Bey kar-| deşimize malüm olan, İsânın tari» | hi şahsiyetini hücumdan koruya. | tak kadar fevkalâde chensmiyeti | haiz bir vesika gibi o görünen bu| #hadetin bizzat Y: tindeki aslı şudur: Yahudi - Haristiyanı Talmud ve Midrach'ta iki mü iebetle bahsedilmektedir: Biri Tılan sokan Eleözer Ben dama'ya; | b namına şifa vermek için git Mesi ve bu zatın dayısı olan İsi Mmacl'in Yahudi bir hast şer'an caiz olmadığı Yerek Yakubu reddetmesi üzerine ahudi bir hastanın hangi dinden Olursa olsun bir doktordan şi Tayabileceğini Yakubun Tevrat i- İs ispat etmesi dolayısile. bu- Tada hassaten alâkadar eden ikin ti münasebet te aynen şöyle tas- Vir edilmiştir: Bunda Yakup, eski #hit kitaplarından Tesne kitabın da mevzuubahsolan (18ş00n), fahişelerin, fuhuşları mukabilin- ds kazandıkları o paralarla, Ku- “üsteki Yahudi mabedine nezir #ötürmemeleri şer'an memnu ise İc, bu hüküm tefsir edilmek sure- le, bu paraların, lüzumlu fakat “üfli bir işe, faraza mabede abde- tane yapmağa sarfedilmesi İz olup olmadığını, Sepphoris pa- Tarmda tesadüf ettiği o en büyük Yahudi âlimlerinden Eliezer Ben | Hyrkanus'ten sonrar. Sekanya'lı Yakubun Hıristiyan olmasından Yüphe eden Eliezer bu auali cevap | Wx bırakır. Bunun üzerine Yakup | kendi sualine, Yahudi Peygam- Serlerinden Mihainm; gski ahit ki laplarında ismini taşıdığı - Yap ver “iyelerin cümlesi ateşte yakılacak turetlerinin cümlesini harap ede- teğim. Zira anları fahişe ücretile topladı. Anlar gene fahişe ücre- ne çidecekler,,. Yani apteshane bile yapmak caiz olmadığını söy- k, “bunu bana böyle öğret- der, Bir zaman sonra, Yahu- | di serintinde büyük bir ehemmi. Yet verilen temizlik ve pisliğe da- İ* bir mess'eden dolayı cemaatten tardedildiği gibi, bir aralık Hıris- tiyan olduğundan da şüphe edile- tek ceza mahkemesine verilen E- liszer'in teessürlerimi sadık tale- eleri teselliye çalışırlarken, bu “rada Sepphiris pazarında kendi- Vine tesadüf ederek sual sormuş olan Sekanya'lı Yakubu hatı Yarak — burada nakledilmesi w- *un olacak cemaatten tardmı mu- “ip olan mesele ile, Yakubun sor- ağu sual ayni cinsten şeyler ol- İuğundan dolayı — yukarda nak- İsttiğimiz sadık talebesi Akibeye #öylemiştir. (Okuyunuz: Abodah Zarah, 17, 18 23; Midrah Elesins les, 1, 24; Tosef., Heellin, ll, 24; Yer shab, IV). Bütün Yahudi edebiyatı içinde Sekanyalı Yakuptan bahseden, Se anyahı Yakubun söylediği sözler unlardan ibaret. Ömer Rıza Be- Yin, İsânın tarihi şahsiy: hu- Sumdan koruyacak kadar fevkali e ehemmiyeti haiz vesikası mer- ds?. Yakubun “Bunu bana böyle Yiretmiş, demesi mi7. Hıristiyan akup, bukadarcık ta propagan- da yapmasın mı?. İlmi hiçbir me- pda riayet edilmeksizin, hertür- Ki hikâyeler, harikaların girdiği 'u Yahudi edebiyatı, milâttan son | 800 senesine kadar ağızlardan afizalardan kitaba geçmiş oldu- inu da buna ilâve edilecek olür- © artık bu ufacık imaya da ne ereceye kadar ehemmiyet veril- esi lâzmgeldiğini siz takdir bu- Yürumuz. Ben burada sözü, İsanm Şvihiliğini Yahudi menbaların- an ispata çalışan, © fakat bütün esasi hüs neticelenen, su liştılmamış Nusranilerden meşhur iy Heitmüller'e bırakı- . Rabbi edebiyatında İ dini tetkiklerinde ya dair bulunan şeyler, bilhassa İncili an'anenin bazı unsurları” mın yarazkâr bir karikatüründen başka bir şey değildir. Fakat bu vesikalar hiçbir tarihi malümat vermezler.” Ne buyurulur" Gelelim ilcinci iddianıza: “Ya- budi muverrih Flavius Josephus ise İsidan bahsetmemiş değildir. Bilâkis ilmi tetkikat meticesinde Josephus'ün İsâdan ması! bahset- i, Haristi müstensihle- ri asıl tahrif ettikleri (1), bu bahislere neler karıştırdıklarını, neler kattıkları- m (İ), meler çıkarmış oldukları- nı (1) öğrenmiş oluyoruz. Onun için Josephus'ün İsâdan bahset- mediğini iddiaya imkân kalmaz. Ömer Rıza Beyin bu iddiası bir cihetten bizi teyit eder. Bizim id- diamız, bu tarihte bulunan İsâya dair sözlerin Hıristiyanlar tarafın dan ilâve edilmiş olmasıdır. Bura» da Eisler'in noktai nazarını ileri sürmek istiyorsanız, ilmi bir mec- azdığınız takdirde, uzun zadıya onu da tenkit i Şimdi Josephus bahsinde ilmi tet- kiklerin verdiği neticeleri, beynel milel ilim âleminde şöhret sahibi hem İsânm yaşadığına kall, bem de kani olmıyan âlimlerin ağızlı rından size nakledelim. İsânın & rihi şahsiyetine ilmin indirdiği mü temadi yumruklar altında bu lan, Alman Darülfümunları İlâhi yat Profesörleri, Almanyada İsü- nın tarihi şahsiyetine hucum eden İ lerin başlıca mümessili olan Prof. , herkesin hazır bulundu- bir münakaşaya davet et- mişlerdi. Bu münakaşalarda meş- bur dokuz İlâhiyat Profesörü ha- sir bulunmuştur. Buradaki müna- kaşalar “İsâ yaşadı mı?” adlı bir kitapta toplanarak neşredilmiştir. Drews burada verdiği konferanı- ta Josaphus meselesine dair diyor (Sa. 43): “,... Zira Yahudi ihi Josephus'ün İsüya dair fıkraları Hıristiyan — ilâveleridir. Bilhassa 3, 3, KVIH üncü bu fıkranın tercümesi İçi da vardır — muahhar bir de ahadar aşikâr bir ilâvesidir ki, bü zat Roma Katolik — ilâhiyatı bile bu Fıkraların mevsukıyetini söyle- meğe cesaret etmiyor.,, Gene bu Profesör “İsâ meyti” adlı eserinde sa. 156 - 186) ya isnat e len bu fıkranm sahte olduğu meydandadır. İsânın tekrar diril- diğini ve İsâya dair diğer binlerce harikaları tari gibi k bul etmekte tereddüt etmiyen bir çok Roma katolikleri tarafından bile bu fıkraların sahte oldukları teslim edilmiştir”, Yukarda bah- settiğim münakaşalarda hazır bu- lugarak Drews'in mütalcalarını etmiş olan Darül Profesörlerinden İlâhiyat doktoru Papas Von Soden, Josephus me- selesinde (sa. 58) diyor ki du devrin müverrihi olan Flavius Jo- sophus İsidan hiç bir şey bahset- memiştir”. Gene bu mi şalar- da bulunan Pap: i del, (sa. 89): Pavl lara mektubundaki 1, 19 uncu fık | rayı, Josephus'ün meşhur fıkrası gibi muahhar bir ilâve olarak k. bul ederim” diyorlar. Hıristiyan en salâhiyet- tar bir zat olan Couchoud' snr” adlı kitabında © (an. 20) Bu vak'a — yani Josephus'ün sâdan bahsetmeyi essüf göründü. Bu yı temenni ettikleri seyleri, Hari tiyan eller, Josephus metnine ili ve ettiler,,; Sorbon Darülfünunu Profesörlerinden, Dujardin, “İsâ Allah” adlı eserinde, İsâya dair Yahudi vesikalarının değerini tet kik ederken (sa. 58) : “Birinci as- rm Yunan dilile yazı yazmış Y: budi muverrihleri, Flavius Jose- phus, Tiryali Juste, Philon İsâdan bahsedebilirlerken bu meselede susarlar. İsaya dair muhtelif fık- raları muhtevi Josephe'ten okü- duğumuz metindeki bu fıkraların sahte oldukları umumiyetle kabul edilmiştir. Mütehassıs olmıyan o kuyucular, bu fıkraların mevsuk nge ve Monsen yör Bateffol gibi bizzat Katolik âlimleri tarafından kabul edildik- lerini öğrenerek bu meselede kâfi derecede malümat sahi lardır.”. Salomon Reinaeh, “Din- lerin umumi tarihi” adlı eserinde .. Müellifler İsüya dair birşey söylemezler. 80 tarih- lerinde yazmış olan aslen Yahudi Josephus İsâdan haberdar değil. dir. Bu sükütü fevkalâde mucibi hayret görünerek, sahte mahiyeti meydanda olan cümler “Yahudi- lerin eski tarihi” adl: kitabma 30- kulmustur”; Breme Papas Kalt- hoff, “İsâ meselesi” adlı kitabın- da (sa, 15 - 16): Ponce - Pi late zamanında bir Mesihin idam edilmiş olduğuna, yahut sade İn- cil hikâyelerine temel olabilecek bir adamın yaşadığına dair, mua- sır edebiyatta, ns de müteakip devirde, itimada şayan tek bir şe- hadet yoktur”Norden, “Josephus, Tacite, İsâelmesih ve mesihi pey- gamberliğe dair” ismini taşıyan MİLLİYET CUMARTESİ İOKÂNUNUEVVEL | KADIN 9 . . . .. Perdede kafes ve akvaryum | Marlene'le bir iki soz Modern evlerde, orijinal şey ler daima hoşa gider. Yapılma- sı gayet basit öyle çok işler var dır ki, bir odanın, bir salonun, bir dı ini ! Mei ve kalabalık şeylerden | ziyade, sadelikten hoşlanıyor. İ Işte size yapılması gayet basit İ orijinal iki per: | fesi ile akvaryum... Kuş kafesin İ deki şeritler, kuşun kendisi ve İ kafesin tepesi siyah, yahut ye- şil, yahut ta koyu kırmızıdır. İ Kafesin kendisi ve teferrünti da brodri işidir. Akvaryuma gelince, balıklar bittabi kırmızı Boncuklu Kemerler Kolay ve eğlenceli işlerden bir tanesi de boncuklu kemer- lerdir. Boncuklarm alt kısmı için sağlamca bir tuval veya kaneva kesilir. Yalnız uzun ip- lere geçirilmiş “boncukları ev İvelden hazırlamak lâzımdır. Bu iş gayet mühimdir ve çok İ dikkat ister,-Modele göre bon- | cukları saymak lâzımdır. Tıpkı bir tapiseri işi gibi, sağdan baş layarak yukarı aşağı çıkmak suretile boncukir sıralanacak- tır. Meselâ bordür için 14 kır- mızı boncuk, 14beyaz. keza kır İ muzu, iki sıra yeşil, bir sıra be- yaz, ira yeşil, iki sıra kır- mızı, iki sıra yeşil, bir beyaz. iki yeşil; bir kırmızı... Yalnız bu boncuklar .kopmaması için ea | lar on saat oniki; sağlam ipeğe geçirilirse, daha ir, Bütün kemerin boncuk- ları hazırlandı mı, bunu tuvale dikmek icap eder. Eğer sayar- ken bir boncuk eksik kalmışa, | merak etmeyin.. O kısmıbir boncuk miktarı boş bırakın, sonradan boncuğu ilâve etmek kolaydır, bir fazla ise fazla bon cuğu kiriverir: olur biter. Yahudilerden şehadet bekleme- İ nin fimabaat sahneden katiyyen kaybolacağı ümit edilebilir,,. Ga- zete sütunlarında bukadar iktibas yetmez mi?, İlmi tetkiklerin Jose- hus meselesinde, ne neticeler ver | diğini gördünüz.Bu neticel, renler arasında » Sebzenin temizlenişi| —————MMMMM Mm olarak işlenecektir. Perdeler, modellere göre şüphesiz çok büyük nisbettedirler. Yalnız wodellere bakınca | bir fikir e dinmek kabildir. Şöyle insan erdeyi gözönüne getirip, bıra: İl ciğı tib Kösegi edebilir. | Ne kadar büyük te olsa, perde üzerine modellerdeki resimleri çizmek pek kolay olacağını tah min edersiniz. Bu iki modelle bir pencerenin iki perdesini | kompoze edebilirsiniz, Sağa ak | varyom, sola kafes ve kuş. He- İ le çocuklarımızın odaları için, | fikir pek eğlenceli değil mi? 'Hollyvoo 1932 d kadar sefaletle ser. İ SİNEMA i vetin göze çarptığı şehir yok! Marlene Dietrich ile ksa bir üni | lâkat Bu şehre geldiğim zaman-| dan beri herkes bana bu suali s0- ruyor Hellyvood'u nuz? Cevabım — Hangi Hollyvood'dan bahse | iyorsunuz? Cevap yerine böyle “. ruşum herkesi hayrete düşürü- yor. Ne demek istediğimi anlama- yorlar, benim alıştığım Hollywood çalıştığım Hollyvood'dur. Fakat! öteki © Hollyvood'u — tanımıya rum ve tanımak ta istemiyorum. Stüdyolar tarif edilemeyecek de- recede girift müesseselerdir. Her | sey burada, orduda olduğu gibi | emir ve disiplin dahilinde yürü- yor. Fakat bu disipline rağmen | san'at tekniği yolunu şaşırmıyor Çünkü san'at tahditten ve yekme- ! saklıktan hoşlanmaz. Çalışan Hol | nasıl buluyorsu- | İ iyvood ideal bir şey.. Fakat haddi İ bu bana elem zatında bir tezatlar diyarıdır. Ve eriyor. Sokağın | bir tarafında muhte Pencereleri elektrik yor. Belli ki bi suvare var. İ rin otomebilleri, - hem ne otor | Çocukların | | Sıkleti | İ Yeni doğan çocuğun sıhha- | | tinde en iyi barometre sikleti- | dir. Dünyaya göleti bir çocu” | dun vasati sikleti" “üç kilo, iki | yüz elli gramdır. Bif yaşta va- ' sati yedi kilo, 950 Jfam olmak icap eder, Bir çocuğun bir sene içinde vasati siklet tezaüfü şu- | dur: Birinci ay 750'£ram, ikin- ci ay 700 gram, üçüncü ay 650 | gram. dördüncü ay 600 gram, beşinci ay 550 gram, altıncı ay | 500 gram ; yedinci ay 450 gram | sekizinci ay 400 gram, dokuzun cu ay 350 gram, onuticü ay 300 gram, onbirinci ay 250 gram, on ikinci ay 200 gram. Eğer çocuk her ay bu siklet- leri iktisap ediyorsa. normal neşvünemasına devam ediyor ve tamülsihha demektir, Çocukların uykusu Çocukların mümkün olduğu kadar uzun zaman uyuma! mâni olmamalı. İsveç mektep- lerinde bir sıhhiye komisyonu- | mun yaptığı tetkiklere nazaran, | iyi uykusunu alamamış çocuk larda hastalık diğerlerinden fazladır. Mektebe giden çocu- İ ğun vasati uyku ihtiyacı şudur: | Dört yaşında cocuklar on iki saat, yedi yaşımda çocuklar on İ bir saat, dokuz yaşımda çocuk- on dört ya İ sında çocuklar dokuz, on saat "on dört ilâ yirmi (bir yaşında gençler sekiz. dokuz saat uyu- malıdırlar. Anemi , Zaaf, isteri ekseriya uykusuzluktan ileri ge lir, Sebzelerin yıkanması hayli müş kül bir iştir. Ne kadar akar suya tutsanız, gene içinde böcek ve sa- ire kalır. Halbuki sebzeleri te- mizlemeğe kolay bir çare vardır. | Sebzeyi içine tuzlu su konulmuş İ bir kaba daldırıp beş dakika bıra | İ kımız. Yaprakların arasında hiç | bir böcek kalmaz. Hıçkırık | Ars hepimize ârız olur. Na sıl geçireceğimizi bilmeyiz. Halbu i bunun kolayı var. Dilinizi iki parmağınızın arasına alınız. Kay- maması için temiz aylı veya mendille tutarsanız, dal Ve dilinizi mümkün olduğu kadar dışarıya çekerek bir müddet öyle tutunuz. Diliniz kaçarsa, tekrarla yınız. Hıçkırıktan eser veçhile yalnız münkirler de; vatlı Nasraniler de dabild Diğer İ ayrıca 2 nei tai nazarlarınıza da | makalemizde cevap vereceğiz. Darülfünan Dinler Tarihi müderris muavini HİLMİ ÖMER biller - na dizilmişler. mükellef tuvaletli, mücevherlere boğulmuş kadmlar çıkıyor. Fakat | karşi tarafta perişan kıyafetli iki kız, harap bir evin harap bir oda- sında bu manzarayı seyrediyor-| lar, Beri tarafta bir delikanlı ko-| İunu pencereye amış, bir villadan gelen radyoyu dinli- yor. İki kapı daha yürüyünüz. Bir | kulübe. ar bir adam kulübe. ğini teşkil eden sıtmağa çalışıyor. Zengin- ik ve fikirlik, neş'e ve yeis. E vet bu tezada dünyanın her mem | leketinde, her şehrinde tesadüf €- dilir; bilirim, Fakat hiçbir yerde | bu tezat, Hollyvood'da olduğu ka | dar bariz değildir. an gazetecileri bir sinema artis tine tuhaf tuhaf sualler saruyor- lar: — En çok hangisidir? Tuvalet — Sizin için ideal âşık temsil eden artist kimdir? Bu sualler birkaç misal. Daha bunlara varıncaya kadar neler sormuyorlar? I İlk önce bu suallere maruz kal- dığım zaman şaşmıştım. Bu k. dar lâübalilik olur mu, diye düşü nüyordum. Yavaş Y. Öğrendim ki, halk benim de mü tevazi mütalea ve fikirlerimi öğ- renmek istiyor. Bidayette bir mü yaya kaldırımının kenarı sevdiğiniz yemek izde en beğendiği- tüpünü | katçıya se! Her otomobilden | «Sarışın Mabude,, filminde! Marlene Dietrich zifenizi karileri yapmayorsunuz Bana merhametli merhametli bak | tu. Sanki demek — Hey genç kadın, sen burada | bir ecnebisin. Kı teçeksin? Hele raklarda oturunuz da, kim haklı | dır anlarsınız. Sahiden © hal Maruf Alman artisti Kate Von | so: aş alıştım. | Nagy, geçenlerde Berlinde bir ko şuda hareket işi tığı tabanca lanmıştır. nede izin zevkine göre demek istedim. istedi ki: arii bana mı öğre- bir müddet bu top la imiş. reti verirken, at- ağır surette yara Faka elinin zenişte bulunmuştum. İstihbar va- ' iki parmağı kopmuştur. Yaa eerammeneresesasesemesseessseesereseseeiessesesssseieeseeseeeseaeeeeszeke (Taslar Hava Eskilerin “anasırı erban” hal ettikleri havayi nesimi, bugün kü $ artık tamamile hâ bir saha haline gir- . Evvelâ balonla başlayıp sonra tayyarelere insan, şimdi bu- lutların — üzerinden oOkısa za manlarda © gittikce daha uzun mesafeler katediyor. Daba bu se- ne santie 657 kilometre temin e- dildi. Belki ileride, hattâ yakın âtide Jül Vernin roma: gibi *Selsan günde devr ğil m saatte devri Fakat ş bu hava henüz o kadar malümu muz değildir. Bazı esrarlı tarafla ri daha Bugün lar hava- sın kendi larını öğren. mek mecburiyetindedirler. — Zira hava müthiş bir “unsur” dur. For tınaları ve kasırgaları ile şehir ve mahsulleri harap eden; yıldı- rımlar ile yangınlar çıkarıp insan- | lar öldüren, denizleri biribirine ka rıştiran unsur havadır. Nihayet hava tayyareyi yukarılarda tut- makla beraber, tayyarecinin hiç yet etmeyeceği sinsi bir düşmandır. te emi Bütün küreyi ihata eden bu ha nedir? Bunu anlamak için evve lâ göğe bakalım. Bazan bize saf mavilikle geniş bir kubbe gibi gö- rünüyor. Bazan da gri bir renk a- lıyor, sanki alçalıyor. Güneş do- ğarken ve batarken altın ve ergu vani renklere bürünüyor, bazan da şekil şekil bulutlar kâh bembe yaz, kâh simsiyah sahasr içinde gö rünüyorlar. Ayni zamanda sene nin aylarına ve günün saatlerine | göre hislerimiz de değişiyor. Kâh ince ve karçılayıcı, kâh iri dam. İ lalı yağmurlar yağıyor. Bazan da bu su damlaları donuyorlar, kar ve dolu halinde düşüyorlar. Ba- zan da semanın kavsi kuzah veya: hut hale gibi güzelliklerine şahit oluyoruz. Ara şimşek çakıyor, gök gürleyor, yıldırım düşüyor ve bize tabiatin kuvvetleri karşısın da ne kadar âciz, küçük ve zayıf olduğumuzu ihtar ediyor. Bütün bu hâdiselerin cereyan ettiği yer gazli bir biz buna “havayi mesimi” ruz. Şaffaf gömleği ile kürrenin atrafmı sarmış, semanm derinliği ile gözlerimizin arasmda mevki a larak, hiç bir ışığı kontrol etme- den bize kadar salrvermiyor. Ha- ın ne olduğu ve insanların ha tı ve faaliyeti üzerindeki büyük Tolünü birkaç gün sonra yazaca- iRaguel'in yeni filmi Meşhur Violettera şarkısının i mübdiesi Raguel Meller üç sene tekrar sinemaya avdet etti ve “Şahane Menekşeler” isminde İ bir film çevirdi. Bu filmi bu kış | İstanbulda göreceğiz. Malümdur Kate Von Nagy şimdi | ki Raguel İspanyoldur. Ve bu fil mi çevirmek için trup on beş gü- nü İspanyada geçirmiştir. Macar artistlerinden Tala Bireli'in güzel bir resmi