* dilmiş olan bu polisleri iri a- damlardan seçiyorlar. Vasati 85 — 90 kiloluk ve 1.75 — 1.80 boyunda muntazam ve güzel adamlar. Halk arasında böyle derli toplu iri ve güzel adam nisbeten daha az ve yine dik- 1 GMilliyet | umdesi «MİLLİYET» tir. (119 EYLÜL 1932 İİ Oldarehane: o Ankara caddesi, | 100 No. İ © Telgraf adresi: İst. Milliyet Vul Telefon Numaraları: i Başmuharrir ve Müdür: 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 21319 İdare ve Matbaa 24310 (ABONE ÜCRETLERİ: ciddi ve ağır adamlar. İçlerin de öyle bir otomobilin & basa mağına ayağını koyup şoförle muhabbet eden. gelen geçenle- Türkiye için o Hariç içiniği re dostane kaş göz işareti ya- LK. L.K.Ğ pan, sırıtan ve hele vaz'ı 3 aylığı 4 — 8 — ÜS tavrile gayri ciddi afiler kesen e Yö “— bir tek adam yok!.. Hepsi ağır İaz — 28 — $ ve işlerile meşgul. Bilhassa seyrü sefer memur ları. işlerinden biran bile baş- larını çevirmiyorlar. Gıpta et- medim dersem yalan söylemiş olurum. Polis bahsi açılınca aklıma geldi. 31 ağustosta Amerika'- Ü da güneş tutulmuş. Yani gü- neş Amerikada © tutulmamış, güneş tutulması Amerikadan görünmüş... “İİ Bukadar Mi — ———— © Gelen evrak geri verilmez — © Müddeti geçen nüshalar 10 İcu- ruştur. Gazete ve matbaaya ait © işler için müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânların me- | seliyetini kabul etrmez BUGÜNKÜ HAVA © Veşilköy hava rasat merke) İzinden — aldığımız malümata nazaran bugün hava ekseriyet tabii bir hâdise büyük bir hareket Gü; i f tevlit etmiş.. tutulması halk ellerinde isli larla sokaklara “dö Hattâ Amerika (Hoover) in bahçede — elinde bir siyah camla tutulan güneşe bakarken alınmış reşmini gör- düm, (Niv- York) polisi bu münasebetle geyet ciddi tedbir ler almış olduğunu “ ..|... de okuyunca orada , Kütüphane İ olduğu gibi güneş veya ay tu- İ tulunca — tabanca atıldığını Polis. Korsan "insin Mun olurum Paris bizim gazetede gör İ anladım ki; mesele başka imiş: Halk ellerinde isli (o camlarla İ güneşe bakarken bir takım yan . | kesiciler. ötekinin ( berikinin cebini karıştırıyorlarmış. İşte İbu sistem bizde yoktu.. Eğer bu sıralarda bizde de böyle ay İ ve güneş tutulması gibi bir hâ- İ dise olursa bir taraftan yanke- sici ahbapların diğer taraftan | da polis müdüriyetinin — töv- be! — Emniyet (müdürünün nazarı dikkatini celbetmeyi bir gazeteci vazifesi bilirim. a ip yan halkımıza böyle mezat 'weah usulile kitap satmak iyi ' bir fikirdir. Kitap diyince der- * batır ettim. Dün okuduğum bir Paris gazetesi (Milli Kütüp | hane) hakkında gayet şayanı | de bir haber okudum. Bu ne masal yahu! Güya Karadeniz- de bir korsan peyda o olmuş... Bu korsanın ne milliyette oldu ğu yazılı değil... Hattâ bir Ho- lânda vapurunu çevirmişler... bir otomobil bu tulü bir | Basmışlar ve ne var (one yok saatte kateder. bir yaya | alıp götürmüşler. Bu ufak ha- vadis vakıa burada kimsenin bir | nazarı dikkatini celbetmez. Hat tâ pek eminim ki; Fransızla- rm yüzde doksanı Karadenizin nerede olduğunu bilmez. Dün bir ustura almak için girdiğim dükkânda lâkırdı (o esnasında İstanbullu olduğumu söyledim de herif, dersini unutmuş bir talebe gibi alnını © burustura- rak: — Nerede bu şehir... Cenu- bi Amerikada mı?.. dedi.. Cid- di söylüyorum vallahi gazete. milyon 200 bin cilt kitap var- “dar. Bu kitapları yanyana ko- 'yarsanız 98 kilometre uzun- “luk tutar. Haydarpaşadan İz- it 95 kilometredir. Artık kı- | as ediniz. Saatte 60 kilometre iğine hak verdim. Ma- emki; hepsini o okumak için 12.000 sene lâzım.. Ona da öm vefa etmiyecek... Ne lü- a. Okumazsın vesselâm. cilik değil... ai Evet bu korsan haberi bu- Bu seferki seyahatimde, ya- | rada Me lâkadar etmez sene sonra Paris polis- e ma (Felsefi fantastigue roman) datmak için vücudü o olmadık garibelere kıymet ve revaç ver meğe uğraşmaları bilmem ki muhtemel görülebilir mi? Böy- le şüphelere düşecök (okadar müvesvis olmak pervasızlığını ği göstermiş olsak ta meselenin içinden müsbet bir fikirle ancak bir hüküm vardır. | bilmemize imkân a ali lerini düpe | dir. Çünkü bu satırlara göz a- lm e a rn sı garil it ir gibi değil ki.. İşte size di | ların bulunacağından da şüphe eleği an Biz inkâr“ stsek te .. karşımıza çıkacak (| tasdikçiler > Vak'n arasında muharririn | eksilmeyeceklerdir. Bu görünmez curcunabat- ir? Maddiyet hari- irilmiş ölüler mi? Di- ü za ir we nl üni yere inmiş mahlökat mı? ah | tabiat kuvvete kat ettim. Fransızlarm o me-| ruf olan Iâübaliliğine tamamen | zıt olarak polisler son derece | reisicümhuru | Paris gazetelerinden birisin | Yazan: HÜSEYİN RAHMİ | MLLIYLI Öz Dile İ öz dile doğru bir coşkunluğile Nevaiye kadar yükseldim. Ben iğimin bu yükselişten aldığı İ ince ve özletici duygularla ge- ne uca (1) sarılmak üzüntüsü- nü duydum: Artık tanımı Oo yaşadığımız bu gecenin karanlığından bir İ gündüzün aydınlığına çıkaca- | ğrmiz belli oldu. Benim anladığım şu ki bizi bu tasarladığımız ve yürekten bağlandığımız kuruntuya (2) bir gün önce ulaştıracak olen. sağa sola bakmadan. eli uç tu- tanlarımızın bu işe koyulmala- rıdır, Hele biz bu yola bir düzü- lelim; sonra bütün eksiklikler arkamızdan koşup (yerlerini dolduracaktır. Gerçek (o Kurultay bir yan- dan kendi ince ve pü işle- rini başara dursun. Biz yazı- İ cılar da işimizin başına geç- İ eriş bulunalım, Duraklamanın yeri yoktur. Kurultaydan ne çıkacak deye | beklersek yerinde olmayan bir aylaklık yapmış oluruz. İşin temeline bakılmca Ku- rultayın yapacağı benim ve si- zin diyecek ve düşünecekl, mizi toplamak ve onları bir dü- ! | günkü bu kuruntuyle uğraştıkça o beyni- şüncelere geçelim; mize yeni anlama vedü- şünmeler ü Gerçek dilimizi enine boyu- na düz türkçe yazabilmek: ve düşüncelerimizi bilgi © türe ve | örgülerine (3) göre yerli ye- rinde, düzgün, sağlam ve açık | anlatabilmek için © unutulmuş kullanılmayan pek O çok özdil sözlerimize yeniden ulaşmak ve onları ortaya © atarak yazı ve konuşma diline sokmalıyız. Bu değerli nesneyi umursa- mamaklık yapmamalıyız!, | mizin kendi varlığını şöyle bir yoklasa , ezberinde anadilden ne kadar çok diri, güzel sözle- rin bulunduğuna ve onlarla ne incs ve yüksek düşünce ve kuruntuların leceğine ve gi ne duygulandırılacağına şaşa- caktır. Demek isterim ki, dilimizin toprağı kazıla kazıla istenilen erğinliğe varacaktır. Kaldı ki biz bugün yazı ya- (1) Kalem (Çağatay lüga- (2) Hayal. mefküre , (3) İstilah: Güre matim) bu okurken Akdenizde bulu- nacağım, ya maazallah günün birinde Akdenize geçmiş olur da bizi çevirirse © diye epice endişe ettim. Hemen allah ha yırlısmı versin! FELEK göre bunlar beğendikleri NE rin sekenesini Ksarnöi Glam çu ela liz İ hüküm. Bunlar meskene muh taç mıdırlar ? İ © Göze görünmez fakat şuur sahibi mahlâk olur mu? Fen bugün bu ihtimale imkân ver- meğe de uğraşmaktadır. İngi- liz edibi meşhur o Wells göze görünmez adam namile bir ro- man yazmış. bir takım fenni, kimyevi vasıtalarla kahraman: nın vücudünü şeffaflaştırma- ğa uğraşmıştı. Sonra bu me- raklı mevzuu takip eden diğer hikâyeciler de oldu. Bir aralık gazetelerde. mecmualarda bu bahis üzerine epey sözler edil- di. Jülverni'nin bundan elli se- ne evvel yazdığı fenni masal ların nihayet O zamanımızda hakikat sahasma çıktıklarını görmedik mi?. Bugünkü roman larda yer bulan görünmez ada mun da yarın hayalden haki- kate intikal etmiyeceği iddia 0- lunabilir mi? Tabiat bizim beş der eikyeee ee FAZARIKSI Dün akşam gene gönlümün | za: Bununla beraber her hangi | Dogru.. Biz yazıcılara düşen yük.. n şaşalayıp © duruyoruz. Bu hiç de böyle değildir. Bu sanki çığa benzer. Hele bir. bu uğra dökülünsün; ne kadar gü- zel özlü, anlatışlı, sözlerin ucu- muza çatıp dayandığını göre- ceksiniz. Söz sırası gelmişken daha başka incelere geçelim: Çünkü gün geçtikçe beyinler bu işi daha başka alışkanlıkla kavrıyor ve hele okur yazarla- İ rumız onu daha oturaklı ve da- | ba ağır bir görüş ve anlayışla | karşıladıkça ortaya türlü türlü | görgü ve düşünmeler çıkıyor. Bundan (o bayağı ne olabi | Bir? | Yalnız düşünülsün ki bir dil ilk önce konuşulduğu gibi ya zılır; sonra © türe ve üremeleri (4) yazma (5) düzenine alı İ taya atıp kullanmaya başlaya- firm... Gene unutulmasın ki bir ye ni düşünce akıntısına — kendi hız ve coşkunluğunu vermekte yazıcıların başlı eli vardır. Onlar yığının (6) önünde ışık tutarak o yürürler, yalnız il; bu — işi temellerinde | kurcalı zan ve ortaya atan gene İ kendileridir. Çünkü © yığının | duyduğu her hangi bir eksikli- ez ilk gören ve anlayan onlar- ır. Sözün kısasma gelince diye | biliriz ki “eksiklik © başarıcıyı | yaratır.” Biz ki, şimdi dilimizin te- İ mellerini bulup buluşturup or taya çıkarmak ve onu Batı dil- lerinin yüksekliğine ulaştırma- nm eksikliğini duyuyoruz. Bize bu eksikliği en kestir- me yoldan başaracak © ellerin İ daha pek çok a olduğuna neden ipsnal Belki o eller bizim içimizdedir. Demek isterim ki soyumu- zun bu dirimli (7) işindeki umuşumuz boş değil gerçek bir kuruntu ve üzüntüdür. Biz bu kuruntu ve üzüntüyü nasıl ve ne değerine olursa olsun elde edecek, ona varacağız, Bu iş. bu dilek artık düz bir düşünce kılığından çıkmış? ger çekliğin katılığını almıştır . Yalnız bu değil, o bir dene yiş ve elişi kılığına girmiştir. Şimdi ey yazıcı arkadaşlar, si- ze dönerek; durmadan, yorul- madan, sağa $ola hele arkaya hiç bakimadan iş başına! Bu arada şunu da düşünelim ki. bu soyumuzu kuşkullandı- ran bu kuruntu ve üzüntü bize Batıcılık duygu ve dileklerin. den gelmiştir. Bunun için öz varlığımıza (4) İştikak; (5) Yazı ve kitap © Cemiyet (Çagatay lüga- tv İ <7) Hayati çok derin ve sonsuz... o Bizim aklımızın durduğu yerde onun kudretine hudut çekmek pek safderunca bir cür'et olur... Be- şer sathi tetkiklerle aklının de- İlaletine güvenerek ne kadar çok şeylerde yanılmıştır, Bir ölü hayat ihtiraslarile tekrar canlanarak © mezardan yer yüzüne çıkıp ta nasıl diri- lerle mücadeleye girişir?.. Bil. miyorum.. Hakikat namına böy le öğrep bir iddiaya kalkanla. rın sözleri de hâlâ kulaklarıma hiç mülâyim gelmiyor. Belki bende incilin gözleri vardır da görmezler, kulakları vardır da işitmezler dediği ruhi © rüyeti kapalı insanlardan biriyim.. Fa kat kat'i sıhbatleri iddia oluna rak büyük imzalarla muteber kitaplara geçirilen bu fantastik FADE bir roman çıkar- mak hakkıma itiraz olunmama sını rica ederim... San'at tabiatı tıpkı tıpkısı- na istinsah eden bir fotoğraf değil saniin mühayyelesinde yoğrulmuş bir eserdir.. Perde- nın ü Ğ | Parayla değil, | sırayla.. — Fransızcadan — Bayram günü gelince kü- çük Alfred amcasının ziyarete | . Ne güzel am amca! Koltuğunda getirdiği kocaman bir paketi Alfred'e verdi: — Al bakalım, dedi, bu da | senin bayram hediyen. — Teşekkür ederim amca- cığim.. Alfred arecasının boynuna sarıldıktan sonra (paketi aldı ve açtı. İçinde mükemmel bir | lokomotif vardı. Öyle ucuna ip takıp ta çekilen alelâde tabta araba değil bu! Hayır, bu küçük ve her şeyi yerinde bir lokomotifti.. fa buharla » mütaharrikti. Dü- düş şupapı, manometresi; wi şeyi vardı. Hülüsa kuvve- tinin yettiği kadar müsademe edebilecek. devrilebilecek, ya hut arkasındaki vagonları çe- kebiletek bir lokomotifti. . Bu muhteşem © oyuncağı görünce, Alfred'in — bal anası, sanki (kendilerini hoşuna gitmemiş gibi. müraiya ne itirazlarda bulundular: — Hazret, çılgınlık etmiş- | sim. — Canım. bu zamanda ço- cuğa bu kadar pahalı oyuncak alınır mı? Mamafih Alfred bu müba- haseye karışmağı hiç te yerin- | de bulmadı. Daha şimdiden ka fasında muazzam bir plân ha- zırlamıştı: Lokomotifi bozup. bir tahtelbahir yapacaktı. Fakat babası oyuncağı elin | den alınca, hayret ve inkisarı hayale düştü. Babasi makine işlerine (o meraklı bir adamdı.. Rayları düzeltti. o lokomotifin ocağını (yaktı. Kazanına su koydu. Az sonra hafif bir bu- har dağılmağa başladı ve loko- motif te rayların üzerinde hare kete geçti, Alfred sevincinden — Bak, bak! © Kâfirin ne boşuna gitti. dedi. fakat Al- fredle daha fazla meşgul olmr- yarak, eğlencesine devam et- ti. Lokomotif rayların üzerin- de bir hayli. dolaştıktan sonra: görünürde bir sebep olmamak İa beraber, hakiki bir lokomo- tif gibi, bir noktaya geldi ve durdu. Alfred kendi sırası geldiği Bi zannederek, eğilip lokomoti fi alacaktı. Annesi dedi ki: — Alfred. lokomotifle o ka dar oynadığın bugünlük yeti- $ir. Birazda yarın — eğlenir sin. Annesi lokomotifi aldı. do- labın üst rafına koydu. . Ertesi gün yine babası lokomotifi al imiş, “rayları kurmuş» salonun içinde lokomotifi hayli işlet imiş. durmuştu. Bu sefer Al doğru yol aldıkça Batı kentli. liğine (8) okadar yaklaşmış oluyoruz. Heybeliden Okutucu B. Fahri (8) Medeniyet Lig Er Ruhlar ailenin peşi- ni takiben en İstanbula geldiler <ina artık tahammül Oimkânr Kalmamıştı. Bu korkunç — hal geceli gündüzlü bir şekil al- dı. “Bir gece dadının döşeğine Ürteicere dolusu işkembe çorbasını boşaltmışlar bir ak- şam da yağlı türlü güvecini | Söker başma geçirmişler. İki mai kadın Homem'- in nezdinde olduğu gibi yangın dan kaçmayı nadırır bir del: Mim ile evi terketmişler- “ Memleket — değiştirme ile bu belâdan © kurtulmaya çare arayan Abdüllâtif Efendi me- muriyetinden istifa ile İstanbu la, Velittin © Paşalara komşu köşke nakletti. Fakat cani ruh lar ailenin peşini | bırakmadı. lar... Bir de | Bu akşam ELHAMRA Sinemasındı <3 İki saat Birinci büyük Wiel Val Büyük UF başlıyor. eğlence, meşe: ÇILGINLAR OTELİ Nefis musikisi - Zevkli sahneleri ile rolde sevimli ve Çünkü artist RİTSCH A Opereti ŞIK SİNEMA Bugünden itibaren 932 - 933 yeni sinema mev simine BRİGİTTE HELM ve WİLLY FRİTSCH'in temsil ettikleri GİZLİ VAZİFE nam şaheseri ile başlaya- tağını muhterem müşteri- lerine arzeyler. BONO Alır ve satar. Sirkeci, Li- man Han 27 numarada Yar dım evi Tel. 22114 | fred de kendi sırasında eğlen- | mek isteyince annesi yine bağır | $ — Yavrum, dedi, sen bu &- yuncakla yalnız . oynayamaz- sın. Bir kaza çıkarır, evi yakar sın, Ağlama, büyüdüğün za- man. — lokomotif yine senin. O zaman istediğin kadar oyna; eğlen. Zavallı Alfred'e artık biran evvel büyümek için acele et- mekten başka yapacan iş kal- mamıştı. Fakat bütün hüsnü niyetine rağmen; bu işi üç dört sene evvelden beceremedi. Bir taraftan da boyu uzadıkça, tabi atı değişiyor, çekilmez fir hale geliyordu. Artık kendisini kâ fi derecede büyümüş addedin- ce, gidip lokomotifini (istedi. | fakat kat'i bir red cevabı kar- şısında kaldı. Andesi: — Olmaz. dedi. ne zaman uslu olursan. o zaman veri- rim, Alfred buna da gayret et- ti. Kendi yaşındaki çocuklara mode! olabilecek hale — geldi. Derslerinde en büyük mükâfa- tı o almış, sınıfının da birincisi olmuştu. Onun için müracaatı nı yenilemek zamanının hulül ettiğini zannediyordu. Fakat o vakit te babası. kendisini doğ ru yola sevketti: — Nasıl? dedi, sen artık ko caman bir insan oldun. Maşal lah arslan gibi delikanlı.. Se- nin yaşında insanlar böyle ma- nasız oyuncaklarla © oynarlar de kornalar çaleneli.. Mutfak takımları denize atıldı. Bir- kaç defa elektrikler söndürül- dü. İstime soğuk su katıldı. Kaptanın makine dairesinde kumanda techizatı © bozuldu. Sıkışarak rast gele bir yere ab- dest eden yolculardan birinin ği İ çırpıyordu. e | yordu. LON JOSE MOJ.CA | ON N SEVDA) Filminde Ankarada kiralık apartman Hükümet merkezinin en müs- tesna bir mevkii olan Yenişehirde Gazi Bulvarmda Vardar apartı manında biri beş oda, iki salon hol ve her türlü konforu haiz bir daire, diğeri de dört odalı ve kon | ferlu bir ikinci daire kiralıktır daireye ar mute Dr. IHSAN SAMI ÖKSÜRÜK ŞURUBU Öksürük ve nefes darlığı boğ maca ve kızamık öksürükleri içir pek tesirli ilâetir. Divanyolu Sul- Mahmut türbesi No. 189 mı? Acayip şey! Ben senin ya şında iken... Alfred hiç cevap vermedi. Artık lokomotifi de unuttu. Hem de şöyle bir (o yirmi sene kadar unuttu. Bn yürni hiza çitimedimileni mişti. Nur topu gibi bir erkek çocuğu oldu. Çocuk büyüyün- ce yine bir bayram günü am- canm İokomotifini* * çocuğuma hediye etti. İşte ancak o zamandır ki, mükemmel yapin yiz gibi oynama Salo- nun içine rayları ül , Leko motifin ocağını yaktı, Kazanı- na su koydu. Hafif bir buhar tabakası çıkmağa İk ve derken lokomotif harekete geç ti, Çocuğu sevincinden ellerini Sonra sıra kendisi ne geldiğini zannederek. eğilip oyuncağı alacağı zaman, an- nesi: - Yavrum, dedi, artık bu- günlük bu kadar oynadığın yeti şir. Biraz da yarın oynarsin.. Ve çocuğun elinden lokomo tifi aldığı gibi. dolabın en üst rafma koydu... Bu lokomotif daha birkaç nesil gördü, geçir di mi? Orası (omalüm değil! Fakat muhakkak'olan bir şey vardı. Medeniyet hayli ilerle- miş: buhar devri geçmiş, elek- trik devri geçmiş, radyum dev ti başlamıştı.. Şimdi oyuncak lokomotifler hep radyumla işli yorlardı. Bu müstesna bilkatte kızın aşkını ahrete kadar. ren iki ölü rakibe bir iltihak etmesinde bir fevkalâde lik vardı. Orhan ruhlarla kafa dardı. Onlardan korkup çekin meye bedel ruhi birçok mesele şe lerin halli hususunda istifadeyi dili tutuldu.. Herkesi bir kor- | düşünüyordu. ku aldı. Gemidekiler arasında: Nikâhtan evvel © biribirine “İçimizde cin tutmuş kimseler | aşk ile bağlanmış (gönüllerin var. sözü çıktı. Bu le- | zincirini koparmak zordur. Bir rin kendilerinden geldiğini bel- | leşmek için sevgililerin şiddet“ li etmemek için nereye li arzularına rağmen iki aile a- ceklerini bilemeyen za aile | rasmda büyük bir fırtına kop- heyecanlı anlar geçiriyor- Ara sıra pervaneye arız ©- lan tutukluğun sebebini ne kap tan, ne makinist hiç kimse an- lamadan vapur güç belâ İstan bul limanına “Abdüllütif Efendi şehirde | bir hane kiralamaya cesaret | edemedi.. O münferit (köşke | taşındılar. Orhan ailenin bu acıklı se- rencamı bütün tafsilâtile din- ledi, Macerada Şehametle ev- Ve hattâ bindikleri vapur | İda mürettebatı ve diğer yolcu- | göremedi. Bilâkis bu sergü- hayretlere düşün 5 i sevgilisinin kıymetini ken bi- dir lenmesine mâni hiç bir . . sebep tu, Analar bu izdivaçlarda bi“ linemez nasıl kablelvuku bir his le şenmet kokusu alıyorlardı. Kız anası dizlerini döverek şöyle söyleniyordu: — Bilmem © neden ben bu izdivacın neticesinde iyi bir a- kibet sezmiyorum.. , Abdüllâtif | Efendi pek te zevcesinin fikrinde değildi. Ka rısının söylenmelerine o şöY- le itirazlar yükseltiyordü: — Hanım sezmekle sezin” lemekle iş olmaz. Hareketleri! mizde müsbet ( davranı bir zamanda yaşıyoruz.