(Başı | inci sahifede) kırpmak mümkün olmadı. Saat 6... İstasyon bomboş... Ve biz bekliyoruz. Bir mümin, mev- ut Mesihi nasıl beklerse öyle bek- liyoruz. Saat yedi. Yedi buçuk... Keri- man Ecenin treninden haber yok. Arkadaşlar, sabırsızlanıyorlar: — Ah şu Keriman Ece.. Bize etti edeceğini Öyle deme, halimi v dı. Yüreği pek yufka imiş, di- lar. Trenin ilk düdüğü... İstasyonda bir hareket: — Kraliçe geliyor! Sant, sekizi birkaç dakika ge- çerken, Semplon ekspres, durdu. Keriman Hanım, en arkadaki va- gonda, Arkasmda jandarma(Jat) rengi bir manto, bajmda ayni tenk kumaştan bir bere var. Göz- lerinin içine kadar gülüyor. Y: nız, bir parça zayıflamış. Belli ki yorgun, yol yorgunluğu. Onu yi kından görmek için herkeste bir tehalük. Vakit erken olduğu hal de istasyonun ber tarafı dolu, Par maklıklara tırmanıp tepeden in- me bakanlar mr yok, yerlere kı dar eğilip “yaşa!” diye haykıra lar mı? Halk, coşkun. Tren, Ça- talcada çok durmadı. Ağırağır za devam ediyoruz. Krali- lerin hiç birinde görünmedi. dumköyü istikbal programının sik let merkezi olduğu için, bu istas- yon erkenden meraklılarla dol- muştu. Semplon ekspresi istasyo- na bir türlü giremiyordu. F wz düdük çalan lokomotifi kaç adım ilerisinde, karmca gibi kaynaşan bir kalablık var. Rayla rın ara yeri, hiç boşalmıyor. hassa kadınlar, her tehlikeyi göz! alıyorlar da bir adım gerilemeğe razı olmuyorl. İstikbal heyeti ne yapacağını şa mış. Mütalealar biribirimi tut- ie — Şuradan alıp doğruca öteki lum alkışlasmlar... — İyi ama, bu kalabalığa na- sıl meram anlale (17? Derken Peyami Safa Beyin Va- gon-Li'nin penceresinden yükse- len sesi duyuldu: — Merhaba Hadımköy ahali Akşamdan beri, rivayete göre birkaç düzüne konferans veren s€ vimli muharrir, belki yeni bir hita be irat etmeğe hazırlanıyordu. Fakat, buna fırsat bulamadı. Kraliçe, mahirane bir el çabuklur | ğu ile iki ray arasında açılan ki çük bir geçitten âdeta kaçırılır gi- bi salonlu vagona alındı. Kadınlar bağırışıyorlardı; — Göremedik. İyice göreme- di Peyami Bey, dünya güzelini ko lundan tutarak pencerenin önüne getirdi. | — Işte... Görün... Avrupada| Türk güzelliğini temsil eden Dün | güzeli Keriman Halis Hanımı | e takdim ederim... | Yaşasm!.. Yaşasın Keriman | Hanım... i Peyami Safa Bey devam etti: | mdilik bu kadarı kâfi. Gü- pığsmadenizle bir parça | alacak!.. Keriman Hanıma tahsis edilen | ılonlu vagon, güzelimiz içeri gir liği zaman adeta baskına uğramış | bir anda karışmıştı. Keriman Hanım, evvelâ büyük annesinin, sonra annesinin kucağına atıldı. | Baba annesi Suada Hanım sevinç | zaptedememi l Alâeddin Cemil Bey hatırlattı: — Hani ağlamayacaktınız? Sunda Hanım, teessürünü zaptet | meğe uğraşırken tekrar heyecana kapılmaktan kendini alamadı. To rununun gözlerine derin derin ba i vak: — Ah yavrum... Geçmiş olsun.. imdi iyi ya gözlerin?.. de: Keriman Hanım gülüyurdu: — Çek iyiyim. o Hiç bir şeyim kalmadı. Bütün üzüntüm sizden uzak kaldığım içindi. Keriman Hanım, bundan son- ra istikbal heyeti azası ile birer birer tanıştırıldı. Kraliçemiz ha- zır bulunanlara nâzik bir reverans yaparak: — Cümleten safa geldiniz! de- dikten sonra hepsile ayrı ayrı ko- nuşmağa başladı. Heyetten bir zat, Keriman Ha- numa sordu te. hema Keriman sıkıntısı ile: — Artık bir kelime yok! dedi, me söylemek lâzmsa hepsini söy İedim.. Şimdi, sizi dinleyeceğim. Salonlu vagonun ortasında! masa adeta nadide bir çiçek bah- çesine dönmüştü. Şark Demiryolları şirketi namı na Kenan Bey Kraliçeye azamet- İi bir çiçek buketi takdim etti. Çe- lenğin kordelâsında şu sözler yazılı idi Üniver anlat baka: Hanım, haklı bir iç “Şark Demiryollar şirketi, Ece Keriman Hanıma beyanı hoşame- di eyler...” Şark Demiryollar şirket Bından Kenan Bey, düny ne tekrar yaklaştı: — Şark Demiryolları erkâ- güzeli- bu vağe- Bia eman nk e aien aksi Keriman H. İstanbul meb'usu Salâh Cimcoz Beyle vağonun penceresinde ett! Keriman Ece Kenan Beye hara retle teşekkür etti. | Bundan sonra, Hâmit Bey, bele diye namına hazırladığı buketi takdim uzatırken Ziyaeddin Bey (stanbul) itiraz etti: — Oooo! Buket pek ufak düştü Hâmit Bey... Hâmit Bey, gülümsedi: — Az veren candan, çok veren maldan... Salâh Cimcoz Bey tıldı: — Hakkı (İstanbul) #- var Hâmit Beyim. Soldu Keriman H. Fırkayı ziyaretinde, * Bütçeye tanllük eder mesele... | Bir türlü Hadımköyünden ay lamıyoruz. İstasyonun içi dışı, taş kım bir insan kalabalığı ile gittik- İ çe kalınlaşan canlı bir duvar hali- | ne geldi. Alâeddin Cemil Bey, Keriman Hanımın bu sayısız hayranlarına bakarken: — Olur şey değil, meselâ dünya gü: me çare bulan büyük bir âlim *a, halktan bu alkışların onda rini toplayamazdı!.. Vagonun etrafında kesafet $0- | ede bulunmuş dalıyor Göremedik! Görmek isteriz.. | reden uzattı. Görmek, bizim de Sesleri arasında 2 ka için ona zavallı diyebiliriz - evet zavallı Keriman Hanım, söy leye söyleye tükettiği teşekkür cümlelerinden hangisini kullan- mak icap edeceğinde mütereddit, tekrar pencereye yaklaşıyor! — Bravo Keriman Hanım. Ya- şa Türk gözeli... Peyami Safa Bey, dünya güze inin yanı başında oluverdi — Cevap versene, Keriman Ha nam. Kızcağız, sıkılıyor: — Ne diyeyim, bilmem ki Peyami Bey cesarci verdi Durava kadar gelmekle bü- yük zahmetler ettiniz! Bilhassa teşekkür ederim! diyini Keriman Hanı hemen peyda bu sözleri ay- r£ annesi, bütüm oradakiler, kızcağı | za rahat nefes aldırmıyorlar: — Keriman bu tarı Keriman şu tarafa... — Keriman Hanım... Bakım, si- | iyorlar. — Keriman, çabuk gel. görmeden çekilmiyorlar... Dünya güzelinin pederi Halis Beyin, bir aralık yanma yaklaş- tık. Bize Paris hatıralarından tat lı tatlı bahsetti Keriman, bir taraflara çıka- İmuştu, Nereye gitse, yüzler de arkasından beraber gir diyordu. Alkış alkış alkış... Teb- rik, tebrik, tebrik... Her gelen tel grafa cevap yetiştirmek mecburi- yeti iz bizi ne kadar yordu. Sonra | verdiğimiz. pul parasını ne haddi vardı, ne hesabı... Son zamanlarda, artık büsbütün başa çıkamaz olduk. o Gün oluyor, on beş liraya yakın telgraf ve mek» | tup parası kestik. Ne yapalım. Zengin adam değliz ki... Ben, on beş lira ile ço- culelerıma iki çift ayakkabı ali rum... | Keriman Han'm bu esnada pen cereye arkasını dönmüş oturuyor du. Kalabalık arasından genç ve | güzel bir kız, adeta ağlar gibi bir sesle kraliçeye yalvardı — Yüzünüzü bize dönün. zum... Ne olur, bir parça daha relim Keriman Hanım, bu içten gelen samimi ricaya kücük bir mukab». olmak için kendi fotoğrafını pence | maz Ku elile imzala, Kızcağızdaki sevinci görmeli Ressi alıp hemen dudakla götürdü, öptü öptü, öptü. Vağonei"'en sesleniyorlar: — Küçük Hanım.. Gelecek se- peki müsabakaşa seni de bekle- rin! Kızcağız, landı. Kimbilir, gelecek senenin güzel | leri arasında belki kendisini de gö | & Kraliçenin © vagonu Semplor ek: mese ba ilandı. Bunu bi: kadın, hıçkırır gi akdi , gidiyor! Ve omuz omuzu #ökmeyen bir kalabalığı ikiye yaran tren, ağır ağır harekete başladı. Keriman ece objektiflerin insa- 91 yerinde mıhlayan bakışları a Keriman H. Hadımhöyünde kendisine tahsis edilen hususi vagona gecerken -orduk. Nihayet | İİ Sirkeci garında polisler intizamı muhafazaya çalışırlarken tında... — Kolunuzu yukarı kaldırınız! — Hayır, Hayır... o kadar değil. — Kendinizi bir parça serbest bırakın. — Hah, şimdi tamam.. teşek- kür ederiz. Derken sesli sinama (faaliyete başladı, Kraliçeye: — Tabii duracaksınız! etrafı nızdakil. konuşacaksınız! di. yorlar. Gazetecilerden fırsatı bu fırsattır diyerek soruyor: — Seyahatinizden memnun mu- sunuz? Kraliçe cevap veriyor: — Çok memnunum!.. seyaha- tim çok eyi geçti, ve filim de bura. da bitiyor. Mamafih asıl büyük kısmı, İs- tanbula yakın istasyonların birin- Peyami Şafa Bey bermutat, meş- bur nutuklarından birile Kraliçe- ye hitap etti; — Ey dünyanın en güzel kızı. çe, Peyaminin hakikaten «li olan bu nutkuna tabii a; ni talâkatle mukabele edemezdi Ezilip o büzülmeğe (e başlayınca “Şimşek” muharriri tekrar imda- — ten geliyor.. On se- kiz frang. dım: Ve şeftalileri, parça parça doğ rayarak herkese birer dilim uzat t. Sıra Kerinin Hanıma gelmişti. liyesi fondanlardan Belli ki, güzelimiz. Kocaman pake- tin içindeki bütün çikolataları, bir kaç dakikanı içinde tüketti. Halin Bey anlatıyor: — Avrupada en fazla hasretini çektiğimiz şeylerden biri kavun- du. Hududa girmeden Edirneye telgraf çektik. Çatalcadan bir ev- velki istasyonde Kerimanı hara- retli bir surette karşıladılar. Bize kavun ikram ettiler, Kerimana bir çok buketler verdiler. Mın ka kumandan vekili Bey de, lüt- fen istikbale gelenler meyanında idi Sorduk: — Halis Beyefendi, Paristeki ha; nız hakkında biraz malü- mat vermez misiniz? Biaike. Kam. nil Msmsüetaln | © — Büyük bir yorgunluktan iba- İ set... Diyebilirim ki, bu kadar gün kaldığımız halde Parisi lâyıkile yenemedik. Halkın hücum deneceh derece» İ de tehalükle bizi her yerde ara. İ vıp bulması, adeta keyfimizi kan | çırdı. | İ Hele Keriman | sormayn.. Ol kadar üzüldü ki.. Bu üzüntünün | bir tek sebebi var: Vatan ve ! yuvasının hasreti. Bugün, o da ben de en büyük sevinci duyuyoruz. Memleketimi- ze kavuşman verdiği hazzı, me- ğerse dünyada hiç bir şey vere- dı: da kenaısını istikbale gelenlere selâm veriyor 4 mezmiş.” Artık İstanbul hudutları için. deydik. Sahilde Filorya plâjı gö- rünüyordu. Keriman Hanıma © manzarayı | gösterdiler: | — İstanbulun denizine kavuşu | yorsun Keriman? sel gözlerinin içinde bir nur âye- | © gibi okunuyordu: — Ah, ne kadar göreceğim gel di bilseniz! diyerek içini çekti, Keriman H. Keriman Hanıma Belgika hü: İçümeti namına hediye pli- tin üzerine pırlanta işlenmiş pli Halis Bey cebinden pm terdi: — İşte Kerimanın hediyesi Ziymeddin Bey (İstanbul) plâ- kı görünce güzel bir ssprit yaptı: İnşallah kızımın haya pırlanta gil — Teşekkür ederim! Salonlu vagonda sinema maki neleri hiç boş durmuyorlar. Bir a ralık gene faaliyete başladıkları zaman, Nakiye Hanımın ortada ol- madığı görüldü. Fakat çok geçmeden gizlendi ği yer keşf. rek makinenin ka: | sısında yer almağa davet olundu — Buyurmaz mısmız Hanıme encümenin kıymetli 221 sı yarı lâtifa yarı ciddi bir tavır la başını öte tarafa çeviz mada gördüm. Bir daha gzörmeği tahammülüm yok!... Küçükçekmecede Küçük Çekmecedeyiz. Dünya güzelinin vagonu adeta abluka he linde... Onu bir daha görmek ar zusu, bütün müşkilâtlara eden yenilmez bir hi — Yaşa Keriman!., Çoban kıyafetli bir ihtiyar bağ galebi Var olu. Yüzümüzü ak ettir be kız! Florya plâjında, yarı çıplak bü sürü insan var. Bu bir sürü insar Keriman Eceyi görmek için çıldı rıyor. Kolları sıvalı bir kadınca. İ ğız, yarım yamalak türkçesile bu umumi heyecana iştirak etmek ü tedi ve sesinin bütün hızile bağır — Keliman.. Senin isin bak larimi birakmisim.. Gelmi- Tren, Yeşilköyde durdu. İstas. yonda hiç olmazsa üç bin kişi var. Kadın erkek hep bir arada... Tren haber vermeden hareket edecek olsa, birkaç yüz kişiyi tekerlekle ri arasına almak işten değil. Ece, bu mümayişlere, bu lara © kadar kanıksamış ki bir, haklı Ah, şu Sirkeciye bir çıksak. diye söyleniyor. Ben, bi İstanbul sizin i nadı gibi çırpmıyor.. Bu dakikadı ne hissettiğinizi bize söylemek is (Devamı 6 ıncı sahifede) aran