“5 | Hi ufaklı, yağlı boya, i “ “ k ul © man, sokak manzaraları, © yapalım!.. © varz edecektim amena, eklmz NE öde Aarın umdesi «MİLLİYET» tir. 29 AĞUSTOS 1932 İdarehane: Ankara caddesi, 100 Ne. | Telgraf adresi: İst. Milliyet Telefon Numaraları: Başmuharrir ve Müdür: 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdare ve Matban 24310 ABONE ÜCRETLERİ: Türkiye için o Hariç için LK 3 aylığı 4— 6 760 ız , 14— Gelen evrak geri verilmez — Müddeti geçen nüshalar 10 ku ruştur. Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete müracaat Gazetemiz ilânların me #'uliyetini kabul etmez BUGÜNKÜ HAVA Yeşilköy askeri rasat merke zinden aldığımız maldmata naza ran bugün hava ekseriyetle açık geçecek, rüzgür şimalden kuvvet Ni esecektir. 28/8/932 tarihinde taxyik 761 milimetre, hararet en fazin 27, en 82 17 derece idi. FELEKTEN Seyahat mektupları. Vichy, 23 ağustos 982 | Buradaki (San'at muhiple- ri) cemiyetinin O teşebbüsile (Hastahane memba) denilen pmarın güzel bahçesindeki pavyonda bir resim sergisi açıl dı, bir haftadır devam ediyor. Duhuliye falan (o yok.. Herkes serbestçe girip seyrediyor. Ü- şenmeden saydım. Sergide iri- akvarel, pastel, kreyyon, olmak üzere 297 eser vardı. Bunlarm için- de portreler, deniz. o kara, or- (na- tür mort) denilen mevzular ve | süs eserleri de vardı... Ben bizim O memleketteki sergileri de gezerim.. Hem on- lar duhuliyelidir... En zengini de Galatasaraydaki değil © mi- | dir?.. İsterdim ki; ressamları- muz irili ufaklı gelsinler de Vichy gibi 20,000 kişilik bir kesil ressamları tarafın- dan yapılmış olan eserleri gör- sünler ve lan sonra... Maka- leler, kritikler. müşahedeler, yazsınlar... Bizde eser yok, lâf bol... Diyeceksiniz ki; — Efendim rağbet yok! ne Anladım... Nasrettin boca birgün kürsüye çıkmış... Vaz edecekmiş... Aklına bir şey gel- memiş demiş ki; — Ey cemaat! Bugün size Cemaat arasından oğlu ses- lenmiş: — Baba kürsüden inmek te mi aklına gelmiyor?.. | hakkaktır. | (Hitler) ciliğin yakında Maca- | memleketlerinden birine atfen Bizim san'atkârlarm sus- | Milliyet'in Edebi Romanı : 77 savvur buyrulsun.. Dilâver — Şimdi bu sözleri- © niz Orhan Beyle Şehamet Hanr | mın izdivaçlarına imkân tur demek mi oluyor?.. Şeyh elile havaya esrarlı bir işaret yaparak: — Bir şeamet yağmuru altın 'da böyle bir izdivaca kalkarlar yok- | © sa maazallah.. Fakat ben baba 'dostluğum hasebile böyle bir “emri meş'uma delâlet edemem. Şeyhin bu işe delâleti ak- tin mes'udiyeti hakkında valde | nımları iknadan ibaret ola- 1, Bunu da yapmaya hazır , Fakat sevdalılardan fazla pa koprtmak için o bu ağızları © kullanıyordu.. © Manevi himmeti hiçten iba- ret olduğunu bilen Dilâver bu İ kâra beyhude yolunraamak içim sordu: mak ta mı akıllarına yor?, ... Dün bittesadüf burada bir | Macarla görüştüm., Tuhaf bir adam... Türk olduğumu öğre- nince pek memnun oldu., Ma. | lüm ya! Avrupada üç kan kar- deşi millet vardır. Türkler, Ma carlar, Finlândiyalılar.. Bütün Macarlar gibi bu zat ta Macaristanın bugünkü va- ziyetinden müştekidir.. men Macarlarla o meskün bir çok mümbit arazinin Romenle- Te ve Sırplara verilmiş olm. nr dünyanın en büyük hal lığı addediyor... Ben bu şi yeti Macaristanda bulunduğum iki seferde de işitmiştim... Doğ rusunu söylemek lâzım gelirse umumi harbin akıbinde yapıl- miş olan muahedeler milletleri barıştırmak değil, biribirine düşürmek için birebir birer &ser dir. Eğer bu o muahedeler bu halile kalırsa günün birinde sırf bu yüzden küçük milletler arasında bir harp © çıkması ve kleri de sürüklemesi mu- | Bizim Macar Almanyadaki w'da da ayni şekilde tees- süs edeceğini ve artık işin ri- ca ile halli yolunun / terkedil- mek lâzım geldiğini / anlattı. Ve bu sırada bana bir hikâye nakletti. Bu hikâye © Balkan tertip edilmiştir. Hangi mem- leket hakkında olduğunu söy- lemek iyi düşmez... Bir köpek. bir inek © ve bir eşek © Peştede aç kalmışlar. Macaristanda yiyecek bir şey kalmadığını görünce civar memleketlerden birine hicret et meyi düşünmüşler. İlk (önce köpeğe teklif etmişler: — Sen git! Bir kere | baki Yiyecek içecek varsa, bize ha- ber gönder gelelim ! Köpek yola düşmüş ve Bal- kan memleketlerinden birinin payıtahtı olan bir (| şehire in- miş... Bir müddet sonra Peşte'ye dönmüş... İnek ile eşek sormuş- lar: — Ne o! Neden geri din? Yoksa orada da mi cek yok ? Köpek: — Hayır! demiş, içecek bol! Lâkin yasak!... Brakmıyorlar.. de geri döndüm.. Bu söz üzerine inek demiş gel- yiye- yiyecek | havlamak Ben — Mademki; yiyecek içecek bol! Ben de havlamam.. Oy- le ise ben giderim... Ve yola düşmüş. ayni yere gitmiş... Aradan bir hafta geç- tikten sonra inek te geri dön- müş... Köpekle eşek © sormuş- lar; — Sen neye geri Aç mı kaldın? İnek: - Hayır! demiş. yiyecek, içecek bol! Lâkin insanı öyle sağıyorlar ki; süt yerine kanımı emecekler... Dayanamadım gel geldin... havlarım, ne de sağıla, tüm var... Demiş ve yola düş- müş .. Aradan uzun (müddet geçmiş eşekten ses yok!.. Kö- — Bu himmeti kat'iyyen biz den deriğ ediyor musunuz? — İli — Bu bir himmet değil düş- manlrk olur, Yapamam., İ Simasına derece derece bir solgunluk yayılan Şehamet ilk defa söze karışarak: | — Şeyh efendi / hazretleri düşmanlık değil bu himmetiniz. bizim için çok büyük bir iyilik olur.. Biz her şeamete katla- narak izdivaç istiyoruz., Lütfe- diniz... ya baka bak, elini gi üzerine kavuşturaı — Allah göstermesin ben | şerre alet olamam... — Kat'i mi söylüyorsu- nuz?. Şeyh biribirinden yüksek üç şekler nazır bu iniş yavaş yavaş devam ede- cekmiş... Arkadı Vichy'ye gideceğimi na: | hennem vari bir sıcağa düştük.. Ah biraz rüzgâr. ya türkçe bir mizah gazetesi!., ti karşısında bütün soldu: Baygınlık mukad demesi halsizliğile Orhan ko- Olüler yaşıyorlar mı? | (Felsefi fantastigue roman ) Yazan: HÜSEYİN RAHMİ | ca hü sırre gayri tabii hâdiseden fena hal- de şaşı yıllardan beri çivide takılı du- ran re düşüyor? bir hayretle ne istizahkâr birer gözle bakış tılar.. Lâkin Dilâver bir lâhza tereddütten sonra kendini top- Şeyh süzgün gözlerle sema- | layarak şeyhe cevap verdi İvacın lehine ruhli uğraşır bir suratla: |e|J Askeri bahisler | ASE Türkün Büyuk Zaferi - 10 uncu yıldönümü münasebetile - A ye 29 Ağustos Bugün, yarınki “Başkumandan meydan muharebesi” nin son ha- zırlık günü idi. Düşmanım tam beş fırkası ile diğer iki fırkanın artıklarından toplanmış asıl odrusu 28/29 a- Hustos gecesini, (Resulbaba) (Elbulak) — (Ulucak) — (E, ret) mmtakasında © geçirmiş Ve bugün gayretini, (Ulucak) (Hamurköy) — (Çalköy) sılhanlar) üzerinden, (Dumlu; nar) a ve şimaline vararak, gittik- pekle inek merak etmişler ve ayni şehire giderek eşeği bul- muşlar... Hali hatırdan £ sonra | sormuşlar; — Ne yapıyorsun burada?.. — Sıramı bekliyorum. — Ne sırası?. — Öğrendim ki; burada ©- oluyormuş.. Ben de sıramı bekliyorum... Bu hikâyenin memleket tabii Macarist. ayrılmış olan barbi kabadayılarından biri... »»x Dünden beri sıcaklık 35 ten 32 ye indi... Paris gazetelerine nazaran laşlardan birine söyledi. ğim zaman, lâtife olarak ba- — Cehenneme kadar yolun var.. demi: Galiba onun du- işi ası kabul edildi ki; böyle ce- FELEK kat'iye- bütün | cevabın Şehamet Bu dür! ile DAğ-eğp çe iki ucu biribi yatma çemberimiz ri, daha dünden karagâhında, Gazi, Fevzi met Paşalar arasında kararlı mış bulunuyordu.. Bu ne dün de söylediğimi; dünden vermiş bulunuyordu. Bu emir üzerine; Bugün A. garbe doğ ru yünelen İ inei ordunun, İ. ve Vİ, üncü kölorduları, düşmanı şu suretle önlediler: a. 1. Kolordânüun 3. ve 23 üncü fırkaları, (Dumlupmar) a gitmek te olan düşmanın baştaki 4. ve 9. uncu fırkalarının önüme ve üzerine saldırdılar, şimale doğru atıldılar; 14. ve 18. ine fer ( ler.. b — IV. üncü kolordumaz da- hi, düşmanm öteki üç fırkasma (8., 12. ve 18) cenuptan © çarp- tı, o da onları, şimale attı... c.— |. Iplordunun garbe doğru yürümekte olan 57. inci fırkası da, (Toklusivrisi) nde hâlâ tutun- makta olan düşmanı, & şimalden (Balcıdamı) üzerinden kuşattı; bu suretle cenuptan 6 ncı fırkamı zm taarruzu, şimalden 57 inel fır kanım kukşatma hareketi arasm- da kalan düşmandan pek azı kür- tulabilirdi. Ve coğrafi vaziyeti i- #barile pek az kuvvetle pek çok kuvveti karşında — tutabilecek | dercede kudretli bir mevki olan (Toklusivrisi) de bugün elimize geçmiş oldu. ç — Il. inci kolordu, 4.7. 8. in ci fırkalarile L. inci kolorduyu ta. | kip ediyordu; akşam, (Küçük-| köy) hizasına varmış, bu suretle | bu da 1. ve IV, kolarduların orta | Eg gerisinde, her ihtimale karşı ha- zır bir vaziyette idi. , ke B.— Şimalden düşmanı kavra- mak emrini alan 2. inci ordumuza gelince: a — VL ncı kolordusu, 16 ve 17. inci fırkalarile (Çirlayik) — (Kenişer) hata varmış; b — 61. inci fırkamız da (Kurt köy) ve cemubuna yetişmiş bulu. nuyordu... e — V. inci süvari kolordasu, bugüne kadar yaptığı hareketler içerisinde ikinci ordunun sağınd. işe girişebilecek derli toplu bir va- siyete gelmiş bulunuyordu. Ve (Muratdağı) şimalinden -( taş) deresi ve (Murat çayı) vâ boyunca düşmanım. il tçay) vâ: yet almış bulunu- “ww Tordularımız düşmanı cenuptan ve garptan kavramış, ikinci ordunun Vİ. ner kolordusu ile, 61. kası, ve müst, i ı Ç — (Eskişehir) mmtaka: daki HI. üncü kolordumuz dahi, i fırkası ile (Eskişehir) şar- düşmana taarruza devam 1. inci ile (Döğer) lunuyordu. dumuzun karşısındaki Mİ. üncü | düşman kolordusundan geriye çe- İ ilen kuvvetler, (Kütahya) — (Altıntaş) — (Dumlupmar) isti- ( ları ile birleşmek isterlerse, bunla rı önlemek ve birleşmelerine en- gel olmak vazifesini birinci fırka- mız yapacak idi.. Bu o maksatla (Döğer) e yürütülmüştü. Mt Bugün akşama kadar yapılan bu harekâtın son aldığı vaziyet mühimdi.. 1. ve İV. üncü kolordularımı- xm, (Hamurköy) ve (Asılhanlar) mıntakasında önleyip te şimale at tıkları asıl düşman ordusunun, go- ce karanlığından istifade ederek garbe kaçmak istemesi en galip İ bir ihtimaldi.. Buna meydan ver- İ memek lâzımdı.Bunun için de (ku İ satma çemberi) nin İki ucunu biri- birine daha ziyade yaklaştırmak, ve hattâ mümkün olursa bitiştir. mek icabediyordu... Bunun için de başkumandanın di rektifi dairesinde garp cephesi i- cap eden emirleri verdi... Düşman ile her an sıkı yapışık kalınması, arasız baskılar, saldı- rışlar yaparak, düşmanım yerinde mıhlanması ve İ. inci ordümuzun, kuşatma çemberini daha ziyade şimale doğru kıvrılması için icap eden emirler verilmişti. 29/30 ağustos gecesi ve ertesi günü yapılması lâzım © gelen her tey yapılmış, ve emrile or- dulara tebliğ işti. Artık, ge- ar gelecek raporla b berleri beklemek ten başka, bugün için yapılacak bir şey ta. Akşam yaklaşıyor, gün batıya . Bugün milletinin saadeti için doğacağını müjdeleyen gururlu — bir sözülüş va O gün akşam doğan ve tam yu varlak halini alan, “ay” da, san- w " in Türk Dünya kuruldu kurulalı, bu kadar manalı batmamış bu kadar ilhamlı doğmamıştı... A. RIZA > ÇANAKKALE Şehitlerini ziyaret 15 EYLÜL GÜLCEMAL vapurite Böylece L,, H. ve IV üne ko-| | kametlerinde çekilip te asıl ordu- | İller değil, papuç kadar mahlük- Refik Hayati Kurtuluş'ta bir apartımanın alt katında otu ruyordu, apartıman her noktai | nazardan matlüba muvafıktı. | u, havagazı. elektrik, banyo, gibi en lüzumlu şeyleri ihtiva | ediyor, üstelik bakkal, “firm, | zerzevatçı da apartımana pek yakın bulunduğu için Refik Ha yati evinin günlük malzemesini e müşkülât çekmiyor. du. Gelgelelim Refik Hayati bu artımandan hiç mem- nun değil, — Akrep var kardeşim; di- yor, Hem öyle ufak tefek şey- lar. Allah saklasın. bizim Kasım Kasım Refik Hayatinin biri- cik varisi refah ve servetidir - bu musibetleri bir şey zannedip eline alacak, ondan sonra ayık- la pirincin taşını, Dün bir tane kedi yakalamış, bir tane de ben tuttum, Amma ne akrepti 0... Peh peh peh peh, yalan olmasın elim kadar vardı yahu... Refik Hayatinin hergün bu akrep hikâyesini dinler durur- duk. Fazla mı besleniyorlar ne dir. Refikin akrepleri her gün biraz daha büyüyor ve Diyarı- İ bekirin meşhur akreplerini göl gede bırakıyorlardı. Bir gün Refik: — Artık, dedi. akrepten kur- tuluyorum, Bizim üstümüzdeki apartıman boşaldı, orayı kirala yacağım, Zarif Raci ile Sedat cuma günü yalnızlıktan sıkılmışlar, Raci Sedada gitmek, Sedat ta Raciye gitmek'maksadile evle- rinden çıkmışlar ve yürümeğe başlaknışları tam yarı yolda da hapahap karşı karşıya gelmiş- ler: — Nereye gidiyorsun yahu? 2 Sata Ya sen? Bende sana! Ikisi de düşünmüşler ve şu kararı vermişler: Mademki evlerimizden çıkmış bulunuyoruz. bir daha dönemeyiz. Haydi Refik Haya tiye gidelim ve Refik Hayatiye gitmişler. Tam kapının ziline dl uzatırken kapı açılmış ve Re fik Hayatinin o sevimli çehresi — Nereye? — Bir hammal — Hayır ola! — Üst kata taşınacağım da. Maamafih Refik Hayati ha- malı aramaya gitmemiş, hep be içeri girmişler, biraz Ka sımla oynamışlar, kahve içmiş- ler, dinlenmişler. derken efen- dim kalkmak vakti gelmiş, tam kalkacakları zaman Refik Ha- ayacaktımı, İ yat — Yahu demiş, benim yeni apartmanı görmez misiniz? * Cevap vermişler: — Hay hay görelim, Refik Hayati çok zeki bir in- sandır. Fırsatları kaçırmak is- tem. hanın sukutu böyle bir müna- | Sizi ikazen mukaddes lâvhala: | ti. Tekbir getirerek zikre giriş kaşa anına tesadüf etti, Haki- u üzerine yaslandı. O ande duvardaki Oo kosko- “Ya hazreti Pir kaddesalla: | Lâvhası yere düşerek parça landı. Bu © hiç beklenilmeyen n şey! > — Bu ne? Kalın imle lâvha birden bire nasıl ye- Ne diyeceklerini — bilemez iki genç biribiri- — Müsaade etmediğin — Ne diyorsun ya velet? Ba nida ile; — Kat'iyyen, kat'iyyen, kat” iyyen... na keramet mi taslıyorsun? kat bundan ibaret... Battal Zade ( sözünün son kelimesini henüz ( bitirmeden mukabil duvardaki: Aleyke avnullah lâvhası sahki onu tekziben ipi birden bire pıçakla kesilmiş gibi ayni şangırtı ile Yere düş- tü. Cam kırıkları halıların, post ların üzerlerine dağıldı. Şeyh bu sefer put | kesildi.. | Bu garip ender garip hâdisenin araştırmak için mü: lerle odanm boş taraf larını araştırıyordu. Bu akılları şaşırtıcı (o halin bayılmak üzere bulunan Şeha- metin psişik kuvvetinden ne- bean ettiğini ve yahut ona arız | harici manevi bir sebeple vukua | geldiğini Orhanla Dilâver an- lamışlardı, Fakat bunu © şeyhi tedhiş ve tecrimen mintarafil. lâh zuhur eden bir mucize sure tinde göstermek için Dilâver dedi ki: Şeyhim kisvenizin hey- | betine san”; il venerek lemediğimiz her hangi bir se- beple ip çürüdü. inceldi. Lâv ileri kadar haksızlığa tahammül edenedi.. | rınız çivilerinden sapır © #apır dökülmeğe başladılar.. Bu da hiç şüphesiz bu iki gencin ev- lenmelerine hususi Oo menfaati niz ilcasile anut bir mümania- | tinızın neticesinden ileri geli- yor... Şeyh biraz süküttan sonra yine bütün cesaretini toplaya- | rak: — Canım mucizeyi, ilâhi ter bibi bırakınız. Bu lâvhaların iplerine şimdiye kadar nevini tanımadığımız bir gü olmuş bulunsa gerek... Bu defa da vukua gelen di- ğer türlü şey- hin lâkırdısı ağzında kaldı. Köşede sedefli bir rahle ü- zerinde duran büyük bir kita- bın yaprakları aynen bir par- mak temasile oluyor gibi ken- di kendine açılmaya başladı.. Pür hayret şeyhin © gözleri bu yeni garibeye di dururken “Ya sabır, ile * yalemu gaybi illâllah,, Lâvhaları karşı karşıya du- vardan duvara yerlerini değiş- tirdiler... Hiç tevil ile izahı mümkün olmayan bu harika | İ frlayışla karsısında şeyh sıfırı tüket- ti. Sofadaki kudümler mutta- rit bir tekke ahengile çalıyorlar Korkudan şeyhin (| gözleri şaşılaştı. Etraftan üzerine sal- dıracak manevi tedipkârların hışımlarını yatıştırmak için bir iki lifzai celâl ve hay huy salı- verdi. Ve sonra başmı sağa 80- la sallayarak arkası gelmez, Lâ ilâhe illallahlarla zikre koyuldu. Ve yine bu esnada evin alt katında inceli kalınlı çığlık. lar koptu. Şeyhin kaynanası, © yuvarlak, bodur, şişko kadın vücudünden memul edilmez bir salon kapısında gö- rünerek haykırdı: Kudüm çalıp zikredecek vakit değil... Aşağıda akılları çileden çıkaracak şeyler olu- yor.. Çat, çat, cat sokak kapısı çalınıyor açmaya ( koşuyorum kimse yok.. Bu oyunu acaba ma halle çocukları mı yapıyorlar İdi. diyorum., Öyle şimdiki veledizi | nalardan başka ne hayır bek- leni: yorum ne in var ne cin... Sonra sonra bak daha neler oldu... Ben gözümle gördüm inanamı Yine çat çat yine koşu | — Çocuklar demiş, nasıl « sa yukarı çıkıyoruz, hadi elle mize birer parça şey de alalı da hiç olmazsa bir parti eşyan naklinden kurtulmuş oluruz. Ve Zarif Raciye oğlunun < tasi delik iskemlesini. Seda Kasım Beyin rükübuna mahs' arabayı yükletmiş, kendisi ! büfeyi sırtlamış, üst kata çı mışlar. Apartrıman © aşağıdakindi daha mükemmel, hele manzal ya doyum olmaz, Apartıma gezmişler, beğenmişler, alt k ta inmişler ve veda edip gitn ğe niyetlenirken, Refikin gari robu sırtladı wrmüşler, i kada; ğır bir yül le yapayalnız bırakmağı doğ! bulmamışlar, onlarda büyü kanapeyi iki ucundan yakalı mışlar, üst kat apartımana bi Znci ziyaret yapmışlar;tekrar v da için aşağıya inince Refi Hayati bu sefer de karyolayı Y kalamış olduğu halde kendilet ni bekler vaziyette görmüşler üst kata bir üçüncü ziyaret yaj mışlar ve bu minval üzere Re ! fik Hayatinin ne kadar ağır & yası varsa üst kata taşımışlar, taşımışlar amma, onların da ©) ler tutar yeri kalmamış. Sedat bakmış ki veda ediş | evden çıkmak kabil değil, et son sefer aşağı indiği kapı arkasmdaki caketini kap tığı gibi kimseye görünmeden, sıvışmış, Raci şapkasını bıraka rak onu takip etmiş ve her ikisi de sanki arkalarından kov yan varmış gibi kan ter içinde Fındıkliya Racinin evine kapa- ğr atmışlar. Evde Raciyi böyle kan ter içinde, hırpani bir hal- de görmeğe alışık olmadıkları için sormuşlar: Bu ne hal Raci Bey? — Sormayın... Bir facia ki nakli ukule dehşet verir. Bu fa- ciayı nakle bende medar yok. Sedat anlatsın... Sedada dönmüşler. onda anlatacak değil, oturacak me- cal yok. Aman bir yudum su lüt- lüyorum. diyebilmiş ve suyu içince: — Dilerim rabbim taalâdan şu Refik kulunu akrepsiz bırak , duayi biriyasile geniş Eşref saate mi rastgelmiş, ne olmuş, Sedadın duası nezdi bari de karini kabul olmuş ki, ertesi gün Refik Hayati geldiği za- man ilk sözü şu oldu: — Birader güya üst kata çık tık, akşam tam üç tane akrep geldi, Hem nereye biliyor mu- sunuz? Yastıkta tam başımı koyduğum yere... Allah sakladı üstü im veilâve — Apartımanı © tuttuğuma pişman oldum. Şimdi tekrar alt kats taşmacağım. O gün bugündür Refik Haya tiye hiç birimiz gitmiyoruz, Za- rif Raci ile Sedadın başina ge- lenler, bizim de baştmıza geli Refik Hayati olt kata ta diye korkuyoruz. yorum da sen işitip te inancak masın acaba? Mutfakta kevgir içinde kuru fasulye ayıklıyor- lum. Pencereler kapalı. Rüz- gâr yok. Bir şey yok.. Fasulye- ler parmaklarımın arasından sıyrılıp çıktılar, Güya kanatlı bir sürü gibi havada © üç defa mutfağı dolaştıktan sonra ağzı açık bir tencerenin içine dol- dular., Ay bayılacağım bu nasıl şey... Kıyamete mi alâmet? j Bu da bir şey değil bak daha ne oldu? Hayretimden güldüm. | Korkudan selâtü selâm getir- dim. Aşağıda — havan eli tak tuk, tak, tuk, taratur döver bir ahenkle işliyor. | Hacerin bebeği kendi kendine © ortada dans ediyor.. Bu ne hengâme- dir damat? Esmayi üzerine mi sıçrattın? Rahman mı gücen- dirdin? Şeytanı mı kızdırdın? Şeyh yarım sesle zikrinde devam ederek bu sözleri anla- yamıyor gibi bir dalgınlık için- de dinliyor... Kocakarının sualine Dilâ- ver cevap verdi: ( Devamı var ) |