Söz arasında Ihtilâl!. | Vâ - Nü: — Edebiyatımız Erenköy- “en öteye geçmedi. Diyor. elen bir inanışla ji — İhtilal lâzım., ihtilal! Ve.; kaleminden kelimeler Mk bir kuvvetle taşıyor: — Ümitsiz. Diyorlar. Bunun için bir de le yazmış. Yusuf Ziya bal bulaşığına konan arsız sinekler gibi ede # olanları gıptaya (değer bir bnde tedip ve tenkile çalışi- Peyami Safa büsbütün me'- Yus ve ümitsiz. Bürhan Ümi- de hitap eden satırlarında bir Sümle var: “Yoksa bu kadar hudut- *uz bir yeis ile toprağın üstün- ne işimiz var?. Kalemleri- mizin halledemediği ( davaları abancalarımıza havale etmek İyi İkaler..,, Diyor, ie || Aşağı yukari haftanın ede- bi hareket ve tezahürleri bun- | lar, Peyami Safa ne (yapmak; De söylemek istiyor | anlama- dik. Bu sütunlara © geçirdiği Miz cümlelerine * bakılırsa ya “âyet çikaratak; ya” intihar *decek, yahut tü edebi've *be- dit “bir Ikatliamin başina geçe- tirliği arasındaki © mühasebeti ölçmek güç. Yok eğer * edebi bir varlık, feyizli bir © çalışma “tiyorsa (o kendisi ne diye bu | “özleri ile oyalanıyor? ni liyakatli bir ar- ve meslektaş tan Babuklideki ilk. önce kendi kendisini kurtarma İpek muhtaç olduğumuz. garp kültürünü arzu ettiği gibi An- Caddesine getirip dökü- vermelidir. Fakat bu nakil © acaba yu- Murta küfesi gibi (o kolaycacık taşınan ve herhencecik dökü- İce birşey olabilir mi2: - * iPeyami müstait olduğu bu sahada hemen çalışmaya baş- larsa hükikaten hem. edebiyat âlemimize, hem kütüphanemi- dem de irfan hayatımıza ve üpimize'en büyük” hizmeti e- $ Yeter kiilim diye: gözleri- mik önüne konacak şeyler bir iyamamazlığın ve 1azIm- “ızlığın ifade Masın. Böylelerine en çok Ştavnbutg'” üleması “ urasında tasgeldiğimizin * şüphesiz “ Pe: Yami de Farkinidadiğ. “© vii Ği Ve şikâğeti de pek yerinde “İmasa gerek. Herhalde kıymetli * ve isti- atİr bir genç olan Bürhan Ü- Mit Bey ümitsizliğe “düşme. evvel © meselâ © ge- me kendisilie “ “Cümhuriyet,, Sütunlarında intihara * varacak r yeisle hitap eden arka- dana terbiyeli © konuşmayı tavsiye ötse şikâyetine mevzu sezin ve iflâs eden zekândır. Sakin öl, çalış, * sinirlerini düzelt. Böylelikle hem © açılır; de daha müspet bir yazı: Solursün., Demeli. Hem ümitsizliğe; Ye'se ne lüzum var ki çalışıl- fakat nasıl?. - Haftalık edebi hâdiseler münasebetle - | ra büyük şair biyat ve san'at âlemine musal- | Ee sı, Server Bedi Beyin son bir eserini bitirmesi, Selâmi İzzet diler; Beyin büyük bir romanı adap- teye hazırlahması,ve daha son- lorinalı Nazım Beyin yeni bir “mecmusi - ar,, neşrine çalışmasıdır. Tabii irfan hazinelerimiz böyle böy“ le yüksek ve ilmi eserlerle do- lap taşacaktır!! — Damlaya © damlaya göl olur! e, lu Çalışılmıyor.. diye şikâyet edenler böylelikle ancak -ken- dilerini inkâr eder gibi garip bir vaziyete düşüyorlar demek- tir ki bu da epi hazin bir meti- cedir. » Vâ - Nü da serzenişte ve: — Erenköyünden öteye ge- çemedik... Demekte haksız. Bu kud- retli, ince görüş ve keskin Z6- kâsile hepimizin sevgi - zanan arkadaşımız hiç olmaz- sa sözünü Peyami'ye, Selâmi ye filan bakıp ta söylemeli idi. Çocuklar garbı O şarka, şarkı garba getirip irmek yolun- du az mı çalışıyorlar? Bu iki müstesna liyakatin İstönbul © kütüphanelerini tek satırına varıncaya kadar garp eserleri, ilim ve tekniği ile dol- durdukları Paris'te, Londra'da değil Kaf dağının arkasında bile bilindi.!! Vâ . Nü halâ: — Erenköyden öteye geçe- medik! Diyor. Ştaynburg — âlimleri o dün- ya şaheserlerine bile taş .çıka- rirlarken Vâ . Nü'nun öyle söy .. “ek! Tabanca ile sütün muhar- | hadi ve tebarüzü ol- Bürhan Ümidin “ümütsizli K | yoruz, Garp i | hareket, sızlıktır! ». Halftanın en şayan" dikkat âdi hakikaten Sadri-E- tem'in yazısıdır” — İhtlal” İhtili İhtilal, Fakat: — Nasıl, niçin ve me ile? Sadri ne yapmak — istiyor, yahut ta ne (o yapıldığını gör mek peşinde?. Yazısı bunu bi- ze anlatmıyor. Halbuki bizim sözlerimiz bakış ve görüşlerin- de yanılmıyorlarsa harp sonun- dan beri başlıyan ve her gün bir az daha hızlanan edebi bir ihtilâl ve inkılâbın O müşahidi oluyorlar. “San'atta, onun he- men bütün şubelerinde (dünü yıkan ve yeniliğinin kemali yolunda olan hareket ve eser- İer var. Şiirde, mesirde, roman da, lisanda, teknikte herbirisi ayrı ayrı birer yazı değil hat- ti kitap mevzuu olacak deği- şiklikler ve hamleler var. Ve: bu neslin en: mütebari: lâl ve inkılâpçılık vasfı san'at - veçhelerini değiştirmek ve © | matbunt caddesinde ha- miyetin tâ içindeki maşeri"he- | yatı yok. Onlar, (Balıkpazarı deflere sevketmek © olmuştur. | meyhanelefini teşrif © buyur. Osmanlılığı ayıranlar ; sonlar. eme ne dersen , Sil de. San'at âleminde bu hale — Biz o.değiliz.. am baci Griye lal Diyenler, siyasette, milli | mekten başka çaremiz yoktur yette, cemiyette, yat ve | mirim, san'atta bu ayrılığı daima hırs> la, ısrarla, “iman ve inanışi la ifade eden bizim neslimiz ve bizim kalemlerimiz oldu. Romanlarımız, eserlerimiz, hattâ satırlarımız ferdi, fert- leri değil kütleyi, onun varlığı nı, onun neş'e ve iztırabını tem sil ve terennüm — ediyor. Ve. Türk lişanını yapıyoruz. Hi pimiz birer ırgat gibi yeni san, temiz Türkçe, edebi türk- çe davasında yorulmadan çalışı isanlarına çevri- eserler en çok bizim neslin- kilerden © almıyor. Bütün bu san'atta, kafalarda, ş, dü- şünüş; karakter ve nihayet ya- pış, yazış, hedef, sistem deği- şikleri bir ihtilâl ve inkılâp ifa- de etmiyor mu?.. Biliyoruz ki: Hayat daima lemesi Hakikaten büyük insaf” heyecan ve yenilik is- iz de'bu anasırın ken! 3? e. .. Bir tebliğ Hanımefendiler, o Beyefen- Bugün öğleden sonra Ga- latasaray mektebinde açılacak olan Halkevi Güzel San'atlar şubesinin ilk resim (sergisine davetliyiz. Bu seneye kadar bu salon- larda açılmakta olen £ sergiler artık nihayet © bulmuştur. Bu .İsergi ne Güzel San'atlar Birli- : nede müstakillerin ser- dir. Bu sergi, Halkevi teş- kilâtma girmeği kabul etmiş genç, ibtiyar, yeni ve eski le mensup güzidelerin birleş- tiği bir sergidir. Senelerce sü- / ren nesil kavgaları, ( çekeme- mezlikler, ahenksizlikler, bu sergide bertaraf edilmiş oluyor. benlik huzur ve sükün içinde çalış-| mak için el ele | verdikleri bü sergiyi güzel bir anlaşma dev- rinin mebdei olarak kabul et-| mek ve san'at âleminde tees-| süs eden bu shengi alkışlamak lâzımdır. Kendinden sonrakilere mu- | habbeti, kendinden evvelkilere karşı da hürmeti U talim eden | İbu sergiyi takip (o edecek olan | sulh ve sükün devresinde bu- | İ güne kadar | boğazlaşmaktan başka iş görmeyenlerin, artık çalışmak için bol vakit bulacak larında ve her iki neslin de bu fırsattan her halde istifade edeceklerine kaniim. Bu sergi de bugün “belki İ biraz isticalim « intizamsızlığı- a edebilir. Fakat yar iyiden iyiye istikrarı temin edeceğinde şüphem Yok gibi- dir. Şu memlekette'bir. avuç san'atkâr © arasında bu daimi | didişmenin bir bardak sudaki fırtmadan» - farksız olduğunu İ l gün göreceğiniz manzara size her halde bu intiba verecektir zannediyorum. Böyle olması lâzım geldiği- ne kani. olduğum. için Böyle söylüyorum. Bütün san'at davaları eser- le halledilir. Eser yapmayıp sadece benlik davasında bulun- mak ayıptır. v Gerek evvelki neslin, gerek kendi neslimin , ger bizden sonrakilörin davacılarına sâde” ce şunu söylemek isterim: “Laf dinlemiyoruz. Eserini- zi görelim.,, ? ... Nurullah Ataya: Tenkitte küfre taraftar ol. duğunuzu yazdınız, diye kadar olduğu gibi retmek için küfrün o san'at ve hakle Elif NACI azm m nn lu boluna mevcut , olduğuna kaniiz. Ancak Bütün bu vasıflar piyasayı tutan farfaracı geri. | lerde, . Ştaynburg — üleması| ve onların safdil' o mensupları | arasıda değil kendi mütevazı | muhit ve benlikleri içinde bü- yük bir feragat ve © varlıkla çalışan genç güzidelerde aran- malıdır. Yok eğer Sadri Etem — Ibtilâl Ibtilâl,. Derken daha başka san'at | değişikliklerini o kasdediyorsa, | onu da bize anlatıvermelidir. | Bunü yapmak © acaba zah- idrak edenlerin sergisinde . bu. | T: di neslimizin güzidelerinde bo- | i Edebiyat Ezeli ve Ebedi Üstadlar Geçen gün bir mecliste Ha- lit Ziya Beyin Valâ” Nurettin Bey: Son Saat çalışıyorsunuz, değil mi efen- dim?... dediğini yine'Valâ Nu- rettin Bey, haklı bir asabiyetle yazıyordu. Bir köre Son at gazetesi kapanali oluyor. Saniyen Valâ Akşam gözetesinde çalışıyor. z Bu küçük hüdise » ehemmi- yetle tetkike dâğer'bir mevzu- dur. Halit Ziya Beyefendi bu sözlerile kendi devirlerinin ve kendi neslinin. veciz bir psiko- lojik tarifini yapmış' oluyor- ar. Bilmiyorum 'nöden, ede biyatı cedide yağzıcılârına, ede- biyatı cedide üstatları, demek &det olmuştur. Bu lâkabı on lara kim vermiştir,'niçin ver miştir, ne vakit vermiştir, bu- rası malüm değil; Bu nesle mensup (olanlar da tavüs gibi bir'hâşmet var ır. Kendilerindeki' © renk ve satvet başka hiç kimsede yok- tur. Şiire, romana garp tek- İ niğini onlar getirmişler, onlar başlamışlar ve onlar. bitirmiş- lerdir. Türk “edebiyatı (Mai ve Siyah) tan başka o roman görmemiştir. Bu işte onların başladıkları doğru; fakat on- lara kim söyledi, siz son PEY“ gembersiniz diy: Son yirmi beş senelik Türk edebiyatını, edebiyatı cedide .. üstatlarına sorunuz: i — Ya, genç harrirler yetişmiş el kimlerdir efendim bu zevat?... gibi neza- ketin istihza ile;karışık bir €e- vabını — alırsınız; , Kendileri den sonrakileri miçip . okumaz- Jar? Çünkü ehemmiyet; ver ezler, lüzum ka na itimatları yoktur! zan- hederler ki Ahmet ,Cemil hâlâ 'epebaşı gökten yağan “Baranı'dürrüü elmas, £ seyrediyor. Halbuki bugün © Tepebaşı bahçesinde oturacak * “ iskemle bile kalmadı.. Ahmet o Cemi- lin de saatlerce göğe bakıp ha- yale dalnağa vakti”Yoktur. Birkaç gün evvel Halit Ziya Beyefendi Yeşilköy” “ treninde Peyami Safaya rast” gelmiş. Halit Ziyx Beyin elinde birkaç İitap varmış. “Peyami “ kitap- ların nis olduğunu sotunca 'Ha- lit Ziya Bey yava: eğilerek Peyami Safanın külüğına: — Vallahi, Beyefendi, de- miş, bön zatiâlinizin “şimdiye kadar hiç bir kitabiMiz o oku- madım. Kimse duyilasin, da ba yeni okuyacağım; Bilmiyorüm Amma, muh. terem edebiyatı cedide (üstadı şimdiye kadar “Doklizuncu ha riciye kovuşu;, nü okumuş bi- tirmişlerse, - “Mavi've - -Siyah,, m da kovuşluk olduğunu tak- dir buyuracaklardır. *“ “Aşki mömnu”Yaztldığı de: virdeki Türk“ * semiyetinin 'ne karakterimi, ne de tiplerini gös teremediği için, “hayak dolu, şatafatlı bir takım *“cümleleri havi bir — kitaptır. Edebiyatı cedideciler kendilerinden son. rakileri de ( okusalardı, mese. lzzetin “Aşk güne zamanındaki * o Türk terennüm &den eser di, Edebiyatı cedide üstatları- nın en âlim geçineni o Ahmet Şuayıbın ne toy, ne “basit, ne sathi bir muharrir daha doğru- su bir mütercim © Olduğunu edebiyatı cedide o üstatları de- gil, bugünün © edebiyatçıları anlamışlardır. “Esmarı mat. buat,, isimli makaleler o za- man birer ayet gibi “okunur. ken, bugün onlara bir göz gez- dirmenin bile faydası olmadı meydana çıkmıştır. En. şi retli şair Tevfik Fikretin Ah met Şuayıba karşı Kayranlığ ve takdiri de, kendi şair şöh- reti kadar tanmmıştır. Çünkü Teyfik Fikret Ahmet kadar da okumazdı. Hiç ol- Vip gar Edebi mübahase Çenap Şahabettin Bey ede- biyatı cedide hakkındaki zarif bir yazısını şu cümle ile bitir- vi “ Bâtünü salifenin bize ter- kettiği mirasi lişanın üzerine biz de bir buse gibi figanımı- zı koyduk. İşte hizmetimiz!» haftaki edebiyatı c8- dide romancılığı bahsinde he- men hemen ayni neticeyi işa- ret etmiştim. Edebiyatı — cedide iki düş- manla mücadele (© ediyordu. Biri kalemlerine vurulan siya- si zincir, biri de i dimağlarına ışan Endron lisanı. di cedide yıllarca bu tazyik altında o kalmaktan kendi kendilerine o bam başka bir lisan yarattılar, Fikirleri ağdalandırdılar. güç bir halita ğura yoğura Ortaya hazmi çıktı. Cenap Şahabettin Bey: “ Bütünü salifenin bize bi- raktığı mirası lisanın üzerine bir buse gibi figanımızı koy- duk!» Diyor. Biz sadece (o edebi- yatı cedidenin bize (bıraktığı bu halitayı çözmek ve ayıkla- makla meşgulüz. Bizi takip edecek (nesiller tozunu, küfünü temizlediğimiz bu lisan üzerinde (o daha rahat çalışabilecekler sanırım, Tarihe mal olmak nokta- sından bizim hizmetimiz da- ha değerli sayılırsa bunu za- manın teveccühüne bağışla. malıdır. Öyle — zannediyorum ki edebiyatı cedide lisanı Türk edebiyat tarihinin en az yer a- yıracağı bir devrin lisanıdır. Hiç bir edebi devir edebiyâtı cedide kadar kıt ve kısır ok mamıştır. Bugün (Nedim) in şiirle- rinden on satırı © tatlı bir hayale dalarak zevkle okuyabi- liriz. Fakat edebiyatı cedide romanlarından — okuyacağımız bir sahife, (Rübabı Şikeste) den dinliyeceğimiz iki “mısra ne hayalimizi okş r ne ruhu muza hareket © verir. Çünkü (Nedim) anadan doğma tabii- dir. Onun” Tisanı arapçası “a cemcesi bol olduğu halde o dar menus ve —müteharriktir. ki coğkun bir çağlayan gibi şa- kır şakır akar. (Edebiyatı ce- dide) nis biç bir mahsulünde İbu tabitlik yoktur. Şürleri en battal Küğatların biribirlerine zincirleimesinden Oo weydana gelmiş bir esir kafilesine ben- zer, Romanlarındaki (Okahra- manlar ise selâmlık resminde- ki (Vüzerayı saltanatı seniye) gibi konüşür' ve onlar gibi otu- Yap kalkarlar.” El Edebiyatı cedidenin haya- ta ve tabiiliğe az çok (o yakın eserlerini Hüseyin Cahit Bey üstadımla Ahmet Hikmet ve Siyat İncileri müstesna olmak üzere Mehmet Rauf merhum vermişlerdir. sahne- canlıdır. Fakat üslüp ile mevzu arasın. da ahenk yoktur. Halbuki Hü- lerini değilse bile, eserler hak- kında o vakitler “Temp,, gaze- tesinde tenkit © makaleleri ya. zan “Gaston (o Deschamp, ım yazılarımı okurdu. Ahmet Şua- yıp merhum: — Taine diyor ki.. diye ma- kalesine ba akan sular dururdu: ünkü Haşmetli Taine cenapları, edebiyatı e decilere göre, bir nassı katı” gibi her meseleyi © kökünden halletmeğe kâfi idi. Garibi şu ki o zamanlar, edebiyatı cedide © üstatlarının ileri bulunuyor, “| doğru yayılıyor. Lâti g SA Dün, Bugün ve Yarın! pi malzeme ile daha temiz mi işlek bir lisan dökmeğe mecburuz seyin Cahit Beyin (Kavgalar) ımdaki lisan ne tabii ne hare hakikiye sahnelerini, (Hayati muhayyel) i yazarken devrin edebi cereyanındaki gayri ta- billiğe © kapılmıştır. Halbuki Kavgalarında düşünü lemi arasında © berabe: te- min etmiştir. Buda gösterir ki (Edebiyatı cedide) de san'at yok, tasannu vardır. : İşte Cenap Şahabettin Be- yin vaktile yeni lisancılar di- ye istihza ettiği — bizim nesil mahalle (düğünlerinde gelin | başlarina konan yağlıkçı baş- İlığı gibi küme küme elmas- İlardan ibaret bu ağır ve zevksiz (tasannu)u kaldırdı, Lisan ar- tık tokmaklı hamam © kapıları gibi battal, ağır gümbürtüler- le kulakları sağır etmiyor. lop etlerini sıkıştırmak için çendere gibi korsalara — giren şişman kadınlara benzemiyor. Vezin ve kafiye ayarları talim- li neferin adım atışlarına ben- zemiyor. Ve her şeyden başka kahramanlar (Telemak) ter- cümesi İisanile (o konuşmuyor- lar. İşte bizim nesil bu kadar İ yaptı. Bizim nesil demekle ken- dimi bugünkü lisanın belli başlı erkânindan telâkki et- tiğim zannedilmesin. Ben sa- dece edebiyat © âlemine kom- şuluğu olan bir gazeteciyim. Fikirlerim yirmi © senelik bir müşahedenin mahsulüdür. Hâdiseler cemiyetin hayat ve ahlâk telâkkileri fikirleri çelik bir törpü - gibi kazıyor. Maişetimizde, ocemiyetimizde bir tarih devrine sığmayan ge- niş mikyasta değişmeler var. Lisan, cemiyetin bu oynak ve ilerleyici o hareketlerine u- yacaktır. Düne nazaran bugün kü lisanımız çok sade ve ber- rak gibi görünüyor. Fakat çok değil, yirmi sene sonra bu li- sanın ne çetrefil bir mahlât olduğu anlaşılacaktır. a her gün gümrüksüz, Kohtenjarisız balya balya ecne- bi kelimeler giriyor. Bakın Da- rülfünun bile bir haftadan be- ri adını değiştirdi. (Uniyer- site) oldu. Lisan bir taraftan öz türkçenin o kaynaklarına doğru, bir yandan garp bilgi sinin icat ettiği marifetlere harf- leri de bu harekete yardım edi- Ss: Gi i keli vaktile* Şarktan gelip yerini pek benimsememiş görünen ke İlimeleri kapı - dışarı ediyor. E- debiyatı cedidenin serlâvhalara kadar musallat olan (raks) ımı Parisin (dans) ı Şama kadar sürdü, çıkardı. Ayağımızı Altay yaylasına Avrupa (Culture) üne uzattığımız için bu yemi malzeme ile daha temiz ve iş- lek bir lisan dökmeğe mecbu- ruz ve bu kendiliğinden olacak tar. Bugünkü nesil . edebiyatı cedide kahramanları gibi ta- rihte iz bırakmadan unutulmak istemiyorsa hayat ve hakikat- le beraber koşmalıdır. Çünkü tabii yürüyüş bugünkü inkı- lâp için hiç te kâfi değildir. Burhan CAHİT leri gülünç ve iptidai buluyo- ruz. Edebiyatı cedidenin üs- tadane fantezilerini nasıl “- bu. lacağımızı da artık, siz düşü- nün!.. Nurullah Ata Bey de, geçen haftaki yazısında, ede- biyat hareketlerimizden bahse. Serveti etrafında bir takım gençlerin toplandı- ğını ve bunların > edebiyatı ce. dideciler gibi olmak hülyası- na kapıldıklarını söylüyordu. Nurullah Ata Beyin bu satır- lermda bir yanlışlık olsa ge- rek!, Edebiyatı cedide üstat- i İları pek hülyaperesttiler, 3m- ketlidir. Çünkü üstat Hayatı | izah San'at Güzel san'atlar aka. demisi talebe sergisi münasebetile bir tahlil yan bu sergiyi ziyaret ve alman tiba çok acı oluyor. Atelye rinin teknik ima nazarı itibara alınmamış. müzde bir “Venedik” ekoli ki her © zaman için yetişen renkşinaslara adeta bir o diksiyoner olmüştur. Tisiyen, Korejyo, Ceyorciyon, Pusen, Koro, Mane," Sezan, Van Gok, Matis gibi renkşinasların tet kikine niçin müstağni kalınmıştır. Bundan başka teşhir edilen işler. de talebe hiç olmazsa kompliman. ter zihniyetile çalıştırılsaydı zıt la öğretilebilirdi. Bu olmadığı gi- bi resmin bir tarafını akortsuz bir şekilde karmakarışık renkler istilâ ederken tuvalin mühüm bir kımı da renk © ifadesi olmayan ||| kirli bir takım tonlara terkedilmiş | Filvaki büyük renkşinaaların, ci: © varındaki renk kiymetlerini gös. terebilmek için bitaraf yani renk ifadesi olmayan tonları kullandık. larını biliyoruz. Fakat böyle hü zumsuz bir tuvalin her tarafını ie akademik yoluna sapık edilen işlerde ki bu tarz klâsiklerin akademik bir tahlili değil renk ifadesinin bi linmemesinden mütevellittir. Çün kü bütün bitaraf renkler yanında kıymeti gösterilecek hiç bir renk olmadığı halde rast gele turalin içine | serptirilmiştir.. Yapılacak iş şuurlu bir tahlil ile bugünü ye- Hiştiren renkşinas ekolleri anlaya” rak tetkik ve izah etmektir. De- senlere gelince tamamile fotoğra fik bir cephe ile yaptırılan bu de senlerdeki insan şuuru maatteca- süt fotoğraf opjektifi derecesine çikamamıştır. Esasen fotoğraf her zaman İçin insan şauruna İüzüm sedecek desen bilgisi tamamen a7 rı ve ilmidir. İşte “Mahtöhya, Pi. yerodella Franceska, O Kramak, © Michel-Ange, Dürer, Holbayn, Jan Fuke, Sinyorelli,- Butiçelli gibi ayni zamanda büyük desen. cilerden hangisinin fotoğrafla mü nasebeti vardır. İşik gölge yahut stilizasyon ve yahut ta döförünas. yod itibarile modellerini (tahlil ve bu suretle tabintin resim ifadesini “ çizgi olarak tesbit ediyorlar, Aksi takdirde insani gur . ve zeküyu lüzum yardı. Burada da mmalli, . min yapacağı iş muhtelif şi onları "inişe ö:) daa akik işinin müsbet iza olmalıdır. Ancak bu suretledir” talebe modelini i z ne şekilde muhakeme edeceğini: id” rak etsin. İkinci duvarda Namik İsmail Beyin atelyesine ait işleri görüyoruz, renk ve desen itibarile Feyhıman B. atelyesinin ayni Ba zı stüdlerde gelişi güzel ışık göl. ge konmuş ne ışıkların formla mü masebeti var ne aralarındaki mü vazene temin edilmiş, he de ceta» metlerine dikkat edilmiş. Böyle a- raştırılacağına ne olurdu Leomar,— © Tentürettü, Karaşi ve saire gibi © zamanda büyük ık, gölge tlarının — eserlerinki teknik bu suretle tnlebe de müsbet bir bilgi elde ederdi, Ne yazık ii ta- en iptidai ışık gölge ma. Iâmatından bile mahrum olduklar rı görülüyor. (Sonu gelderk haftaya) Halil İbrahim. ———— mm yat ve Kitaplar” “Aşkı mem- nu,, gibi eserler mi Oo yazmağa çalışılıyor, Nurullah Ata Bey?. Aman, öyle ise | bize yazık my muhterem mi