| Liyakate ve güzideye hürmet! Hikmet “Feridun bir kitap Çikardı: —— Bugün de diyorlar ki. “Diyenler: Günün, dünün ve. Yarmın şair, nâsir, edip ve ro- Mancıları, © Genç muharrir büyük bir > sadakat, itinalı bir dikkat, gö- Tüş ve sezişindeki hususiyetle » ten bütün £ denilenleri kitabına geçirmiştir. Zaten bir anket tomarında da başka ne aranabilir? | Eserin asıl hususiyeti temiz yazılmasında, söylenenlerin sa- dakat ve zarafetle nakledilişin- de, ifade ve tasvirlerin kuvvet: Ni oluşunda değil söyleyenlerin ve fikri edalarındadır! . Okuması yazması olan her millette mütefekkirin, muharri Sn, san'atkârm ve ilim adamı- nin kazandığı bir umumi say- &! ve sevgi vardır. Bunu: Liyakat ve güzideye Cümlesi ile ifade edebili- tiz, wi Ammeden gelen saygıda lerek saymak ve sevmek esas olduğu kadar göreneğin de ye- Pİ vardır. Bü Türkiyede bugün umumi 1YEi ve saygının haricinde ka- la i,, Frtlerin sevdiği san'atkâr- * var, fakat ömmenin saydı- W hiç kimse yok. Ne hazindir ki gizkapağı hizasına kadar çı- bilen değil, insan boyunu a- #an eserler neşreden san'atkâr- | İremiz bile bu saygıdan mah: tumdurlar, Hattâ bizim değil.. Minün, tarihin verdiği şöhret Ve kıymetleri “de sarsmak yo- yaz, o, da: Pat. Diyen ve yüzlerine ya kı- Nİ, ya kara çizgi çekenler ge- "e bizim aramızdan çıktı! Kendikendilerini, kendi be- #aberlerini inkâr edenler hiç Olmazsa tarihin kurduğu ve *aydığı bu şöhretlere dil uzat- ın utanmalı idiler. Yanlış Anlaşılmayalım: — Dünkü san'atkâr bugün- | inden daha ileri, daha yüksek VE semereli idi. i Demek istemiyorum. Sade- — Dünkülerin bizim emek Yardımımız olmadan kazan- “dıkları saygıyı da yıkmayalım! Diyorum. 4 Bahsimiz san'at, teknik, Mektep, mezhep, nesil farkları; Yenilik, eskilik mevzuu değil Mivimi saygı ve bugünün san” rna karşı bunun gösteril idir, “». Miz, Türk halkı, Türk san'at- Miyoyz, Sin saymıyor ve 9€v- ha Bu sor abını Hik: gunun cevi e Feridunun kitabında apa- bulmak pek mümkündür. Zaten söze başlarken işaret #imiz hususiyet te buydu. ok likmet'in anket kitabını halan ve okuyacak olan Türk andan her kişi kitabın her m ifesinde ve her söz söyleye li ruh ve fikrinde, yahut ta * altında üç şeyi sezecektir: İnkâr Saygısızlık, Tariz ve çekememeznik. etki n tek şahsiyet san'atkârındır. | / ve tecavüzler dil dilden uzun- dur. diye boy sırası olup yor. ... Aralarındaki san'at telâkki ve farkları ne olursa olsun, bir- birlerini ve beraberlerini sevip saymıyanları hiç kimse sevmez. ve saymaz. Halka kendi aralarındaki ygı örneğini bu halile veren- ler için kütleden umumi saygı İve hürmet beklemek elbette | abes olur! | İşte düğüm noktasr ve deş- İ tiğimiz yaranın ruh ve sebel budur. .. San'atkâr yalnız kendisinin İdeğil cemiyetinin adamı ve İmalıdır. Kusürumuzu kendi ka İemimizle kendi yüzlerimize İ böylece vurduktan sonra şimdi: — Cemiyet her halde san'at kârdan daha yüksek ki onu ken İdisine mal etmiyor ve saymı- İ yor. İC mu diyelim?. Yoksa Türk İ halkmın fikri, hissi ve mane- vi varlığı üzerinde kendi irfan ve eserlerinin izini bırakan Türk san'atkârları kendi larmda kalem; şahsiyet, fikir ve san'at haysiyetini melidirler.. mi diyelim?. Her halde ilk önce yapılı cak şey, san'atkkârın hendi ara- İ smda: — Liyakat ve güzideye hür- metl, » san'atkâr da: — Yeok., | Dediğimiz umumi saygı ve İ sevgiye mazhar olabilecektir. Hikmet Feridun'a teşekkür. etmeliyiz ki bize bu bahis üze- rinde içimizi dökmek için vesi- le verdi, zahmete girdi, günün san'atkârlarının içini dış yap- 1, pe Etem İZZET * Rene Lolau bir yazısında edebiyatta münekkitlerin hiç bir fâidesi olmadığını, herkesin yine eskisi gibi kendi zevk ve tarzında yazmakta devam etti- İ ini söylüyor. * İspanya Başvekili M. A- İ zana Taç isimli üç perdelik pi- | yesi yazmıştır. İspanyanın muh telif tiyatrolarında oynanmak "şa olan bu piyes pek çok beğe- nilmitşir. p * Reşat Nuri Beyin ilk — bir piyes, ne de roman: «iii mak isimli bir kitap- tir. * Etem İzzet Beyin (Göz- yaşları) isimli romanı yakında kitap şeklinde çıkacaktır. * Mahmut Yesari Bey (Sev- ihtikâri) ve (Sevmeyen sev öle) eşik iki roman ha- zırlamaktadır. * Darülbedayi Tursa dar kısa bir turneye çıkac ka- bedayi için maktadır. a | bir #nlebe sergi olan bu sergi 10 günde: yükselt: | etmesini bilmesidir. O zaman | F —. Yeni eserler Bir aşkın tarihi geçici, vahi olduğuna kanaat getiren zamanı- mızın en bariz vatıflarından biri, istemiyo” ür. sürmüş yazıları ise, kıymeti ne olursa olsun, alâkayı celbedi yor, rağbet kazaniyor. Köşe de oturup ancak muhayyel vak'a şmasında bir rol oyna mış şairin, filosofun eseri istihfa- İr pek andıran bir eda ile karşı nıyor. Pek kuvvetli ise, kendi den yüz çevirmemize imkân yok- sa muharririnin — hayatında her- kesten gizlemek istediğ lar bulmağa © uğraşıyoruz; buna da muvaffak olamazsak tecessü- sömüzü temayüllerimizle telif ede bilmek için hiç olmazsa muhar rire bir “tragödie intöricure,, iza fe ediyoruz. Hiç bir neviden ihtiras duyma mış adamın payedar bir eser vücu ,etirmesi belki | hakikaten dır ve bir felsefe kitabi- İ neticeleri aydınlatmaktan ibaret- İ ör. Fakat ne oluraa olsun kalp İ ve ihtirasları birer vasıtadır; asıl ehemmiyetli. olan şey verdikleri meyvedir ve o buna o vasıtaların tercih edilmemesi lâzımdır. Mu- harriri beş on para kazandıktan sonra çoluğu çocuğu ile köyüne İ çekilen Shakespenre de olsa, za» manmın siyasi hâdiselerine karı san Lord Derby de olsa The tem- pest harikulâde bir | eserdir ve kimin tarafından yazıldığını araş- trmamıza pek lüzum yoktur. Insana yaşamaktan, — faaliyet etini inkişaf © ettirmekte ir gaye zihniyet bedbinliğin, değil, bilâkis yıpratıcı bir bedbin liğin mahsulü, Zamanımız insanının tebessümünde saadet değil, her türlü kahramanlığı in kârın edası vardır. Zaten en bü yükleri bile ancak hayatlarında kunurlar, küçüklükler © görürsek sevebiliyoruz. Lüsiyen Hanımefendinin Zet iresâ Abdülhak Hamit (1) ismi- ve yakında © türkçe çıkacağı veri iten muharririnin restişkârları tarafından hiç hesiz coşkunlukla karşılanacak. tır. Bazıları da bu o mektupları, bir aşkın tarihi diye sevecekler: dir. Abdülhak © Hamit Beyefen- di onlardın , öslübunun © zerafeti | nezaketi ve ifadesinin samimiye- tü ahsiyeti noktal nazarından da nadirattan addolunmağa sezadır” | diyor. ! delik hayatına dair malümat alı- yoruz. Herhalde şairi seven her: | ker ba kitabi tekrar tekrar oku- yacaktır. 14 temmuz 1932 Nurullah ATA (A) 1 cilt, 150 kuruş, Hâle Asaf ii Bundan bir kaç zaman ev- İvel ressamlarımızdan Ha İle Asaf Hanım berayı tedavi Parise gitmişti. Hâle Asaf Ha. nım bu fırsattan istifade ede- rek Pariste bazı eserlerini teş- hir etmiş ve büyük muvaffakı- yetler kazanmıştır. Bilhassa son defa açıldığını. haber ver. diğimiz Tuillerie salonunda teş hir ettiği tablolar pek beğenil- miş ve sergiyi oOküşat oeden Fransa Başvekili M. Herriot ta rafından iltifat edilmiştir. Res imiz 'Hâle Asaf Hanımın ser il tablolardan göstermiyen bu | bem mübdi j rinde yeni bir medeniyet A KAYLA Edebi Bahisler Makine ve mot bi; ve lisan İncil hayali kıssalar ve ub- revi emirlerle doludur. Cevdet Paşa o merhumun sı enbiya) sr: dini ede-| m şaheseridir. Yunan ve irlerine mevzu olan ef akidenin verebile- ceği en yü..sek hayal mahsul- leridir. (Homâre)' in meşhur (L'İN yade) Yunan hurafelerinin ” | destanıdır. Şarkta ve yarpta — (Kılıç) | kuvvetinin meydan okuduğu de virlerde edebiyat bir sürü za- fernamelerden, kasidelerden i- | barettir. Asırlar biribirine yük hamuru de ve edebiyat | değiştir- lenip cemiyetleri Giştikçe lisan, fil ta şeklini, mecrasını meğe başladı. İnsan yığınları zaman 7a- man şarktan garba, şarka akarken ilk ihtilâtlar baş ladı, Avrupaya aşan Hünler, 8. kan Salip ( orduları m zaferinden ziyade bu temasın verdiği fikir inkılâ b: ile tarihe mal olmuşlardır. Ve böyle hududu geniş her hamle camialardan fikir haya- tını da değiştirmiştir. Meselâ Fransa inkılâbı da | bu fikir dalgalarından biri ol- muştur. Maişet şekli, hayat tarzı değişen ve denizle müna- sebeti fazla olan çemiyetlerin ; tefekkür ve tahassüs kabiliyet- leri daha fazladır. İnsanların mukadderatında coğrafi vazi- yetler de büyük âmil © olmuş- tur, İ Netice şu ki hayatını, zafer | lerini, destanlarını yazı ile ifa- de eden cimilli dünyanın umumi inkişaf hamlelerine iş- tirak etmedikleri zaman — hem fikren gerilemişler hem de bün ye itibarile | koflaşmışlardır. ! Muhtelif camislar hakkında İ tarihin kaydettiği (Grandeur et döcadence) devirleri hep bu hakikatin ifadesinden © ibaret- tir, Arz üzerinde artık biribirini tanimayan' millet kalmamış- tır. Bizim Bursali (o Süleyman Çelebi mevlüdü yazarken Fran sa ne âlemde idi İngilterede ne di Babariyesini nazmederken Fransız edebiyatında © kimler şöhret kazanmışlardı. Bilmi- yordu. Endurui Vasıf Efendi , haberdar değildi! Mısırda derebeylik © yapan Kavalalı Mehmet Ali Paşa ka- ra cahildi. Fakat dünya üze- te- | melleri atıldığını bizim (İlkin- ci Mahmut) tan daha evvel kavramıştı. Altı yüz yılık Os- marili impagatorluğu Avrupa ile harp meydanlarında yüzler İce defa karşılaştığı halde o- İ mun asıl kuvv | ini yeni fen ve san'atini Kahirede tatbika baş. layan Kavalalıdan F ihtilâl içinde kutl olurken bükke li kirler Çeşme için tarih düşü. rüyor, (Montesauicu) nün meş. hur (L'esprit des lois)si Avru, “| pada kapışılırken bizim münev iz arasında tahmis, tes abakaları yapılıyordu. kendi dar hudutlarında nasıl bunalırlarsa bu O cemiyetlere mensup muharrirlet de hayatı nı yaşattıkları sınıfların ya. yi içinde boğulup © gider. “Asırları değişmeğe yok. Maziye yürü zenemizi kaybederi Bugüne bakalım, Bugünkü fikir ve cemiyet hayatının başi on doküzu, u dı . - YENİ ROMAN TEKNİĞİ kuvvetinin ede üzerindeki tesiri elektrik kuvvetleri tatbik saha smda faal rol almağa | başla- ışlardır. Bu yeni kuvvetlerin tatbiki o cemiyetlerin müvazenesi ve sınıflarını der- hal değiştirdi. Rahip, gün, Köy! sınıflarına ayrı- lan eski cemiyetin şirazesi bo- zuldu. Fen tatbikleri, felsefe telâkkilerini de alt üst etti. İlk hamlede ruhban sınıfı azameti ni kaybetti. Bu boşluğu (o yeni bir sınıf doldurdu. Amele sınıfı, Ve u- mumi hayatta kuvvetle yer a- lan bu sınıfın varlığı fikir â- leminde de hareket © uyandır. dı. Vebuna birinci (İntern ationale) in müessisi olan (Karl Marx) tarafından baş- landı, Büyük müverrih o (Wels) bu hareketlere on dokuzuncu as rın tahammuratı ismini vermiş tir. Hakikaten bu asır o birçok yeni yeni fikirleri mayalandır- mış ve mihaniki inkılâp cemi- yetin muhtelif sahalarında ge- niş mikyasta değişiklikler ya- ratmıştır. Buhar, elektrik, motör kuv vetleri ile beraber meselâ dar- vin nazariyeleri, (Biologie) ve (Göologic) nazariyeleri, felse- fe bilgileri de alt üst oldu. İn sanların hayatında derhal bü- yük bir tebeddül görüldü. İşte yeni sınıfların © peyda | olduğu, yeni nazariyelerin kuv vet bulduğu bu devirde fikir ha yatı da çeşmisini değiştirdi. (Zola) papas ve amele $ı- nıflarının iç yüzünü her biri beşer santim kalınlığında cilt- lerle gö (Balzac) inkılâbın meydana çıkardığı sınıfları âleme tanıt tı. İngiliz ve İsveç, Alman mu | harrirleri de ayni yolu takip et tiler. Bunlarla beraber tarihçi ler, (Pödagogie) üleması oda bu inkulâba karıştılar. İşte bütün bunlar arasında yep yeni bir hikâye ve roman tarzı da meydana çıktı. Cemi- yetin umumi hayatının bir cep beden görülmesi şeklinde tebel lür eden yeni tarzı (Proust) tahkim etti, Ve edebiyat artık daha ha- yati, hattâ mihaniki bir şekil aldı. Ve bugünden yarına doğ- ru bakılırsa edebiyat yavaş ya- vaş İndustrit şeklini almakta. dır. Büyük fikirleri ifade eden yüksek edebiyatm yanı başın- da bir de teknik inkılâbı vuzuh ile anlatan ve yeni peyda olan sınıfların fikir ve hisl layan hi dır ki bunlar cemiyetin bugün- kü vaziyetine üksek ede- biyattan dal ü on — dokuzuncu asır başmdan 1914 de kadar az çok şeklini bulduğu zannedilen fi- âlemi bugün büsbütün yeni bir cereyanın önündedir. Bir kere münakale vası! rındaki akla hayret veren gerek iktısat, gerek san'at ge- ir hayatında yeni bir in- kılâp yaptı ve yapiyor. Çok değil yirmi sene evvel- | pek ki iktisadi nazariyelerle bugün kü hakikatler biribirinden asır- lar kadar uzaktır. Bu tahavvül- ler milletler arasındaki irtibatı sıkı fıkı bir hale getirmiştir. Buna rağmen eski devlet teş kilât düşe kalka devam etmek tedir. Milletler biribirlerile kay naşırken gümrük tarifelri, tısat karanameleri, hudut teşki lâtı, para tehalüfl, ibi git- tikçe tazyikler cemiyetin yürüdüğü hakiki mecrayı sıkış tarıyor. Bu vaziyet maliye, ik- sat üleması ile beraber her meslekteki fikir O adamlarını meşgul ediyor. Arz üzerinde yalnız tayyare motör, radyo ve saire gibi fen- «ni harikalar değil, büyük bir “ İistikamete İ yet ve kültüruna gi ! | Bir mektup ve izah | Nurullah Ata Beyfendiye, “ Mülliyet” te (dosye) serlavhası altındaki yazınızı gördüm. Beynel- milel ve Yunanlatin kök ve esaslar dan alınan ilmi tabirler ve satılahlar ve bu, münevverlerimiz arasında bir hara ve iz'an meselesi nddedilmeğe başladığını görmekle bahtiyar oldu- ğum mesele münasebetiyle lüten bendenizi yadederek (Kemal Cenap Bey haklıdır, fakat istediği yere k Yunanca-latince kapısından gi- Başka bir yoldan gidilebilece- ğini sanıyorsa haksızdır, çünkü baş | ka bir yoldan da oraya varılsa bile | bu muvakkat bir zaman için olur, kendiliğimizden yine döneriz. Ke imal Cenap bey ve onun gibi düşü- nenler bunu kabul ediyorlarsa söyle | sinler, yani fikirlerini neşrederken evveli Yunanca ve latince dersleri nin tesisi zarüretinden bahsetsinler) diyorsunuz. Muhterem beyim, bundan tam ye- di sene evvel hiselerimize yunanca ve İatincenin konulması lüzurmundan gazetelerimizde bahsetmiştim. Yedi sene evvelki haleti ruhiyemiz esna sında bahsetmiştim. “Milliyet” in 6 teşrini sani 1926 tarihli numarasın- da (Müderris Kemal Cenap bey la- tinceyi kabul etmek fikrindedir) ser lavhası altında bendenizle bir mülâ. kat neşredilmiştir. Bu mülâkatti yöyle demişim: (Memleketimin ilmi namına bir zaruret olarak söylemek mecburiyetindeyim ki Avrupa lisele rinde olduğu gibi bizim mektepleri» mizde de tıp ve fenne menşe olarak latinceyi ve eski yunancayı tedris etmek icap eder.) Bu beyanat üzeri- ne bendenizin eskiden beri bu ölü, fakat beynelmile! ilmin canevi olan taraftarı olduğuma inanırsınız, zan: nederim “Yalnız şumu arzedeyim ki | derslerin, bu dilleri okuyabilecek ka | iktifa cdebilirdik. | Arzu eden ileri gidebilir. Yunanca ye İstinceyi, arapça ve acemceyi kal dırdığımız sırada ikame etmekle biz lerin bir garabete düştüğümüzü söy liyenleri de gördüm. Fakat biz sır trmizı arka çevirerek garp imiz sırada 9 kulturun ifade vastıası olan yunan inceye karşı çıkmamızdır asıl kendisidir. Bunda izdir ki beymelenilel panca (aftos) dan geldiğini ve İntinceye (auto) şeklinde geçerek bugün bü- tün dünyaca (Auto) tarzında ya xılmakta ve milli alfabeta ile de te- Hffaz edilmekte olduğunu düşüne- meyerek (Awtomebil)'i (otemobil) yani (oynar kulak!) yaptık. Yine bu suretledir ki yunanca (Bilgi) ve(Bil | gili) demek olan (Logos) tan gel. | me bir kökü (Türkçe kelimeler son larmda galmazlar) kaidesinin tatbi- kiyle (lok) yaparak İmlâ lugatımı. za koyduk. “(İdeolok, imlâ lügat bife 42). Keza ( in Bakteriolog) İi mz da (Bakteriolok, İmlâ lügntı,sa | bife 49) olduler!? Biz âlem içre la | tince yazımızla böyle (lok) larla ms çıkacaktık? Hürmetleriyle ve mücadeleye devam temennisiyle i Kemal CENAP o | ————— si teşekküllerin yeni yeni veche leri de görülüyor. Bütün bun- | lar bugünkü halde meçhul bir doğru — yürüyor. (Wels) e bakılırsa bu mihani- ki hareketlerle bu iktısadi zik- zaklar ancak bir Avrupa (F& döration) u yapmak şeklinde tekevvün edebilecek. Şüphesiz ki her fikir adamının bu meselede bir mütaleası olabi Tir. Yalnız şu vaziyete bir ro- mancı gözile bakarsak bugü- nün romancısı için yapılacak iş ne genç kız gönüllerindeki ham tahassüsler, ne de gayri meşru münasebetlerin © artık iptizale düşen şehvetli sah neleri değildir. Romancının gözü arz üzerin | deki bu fikir dalgaların isti- | kametini kaybetmiyecektir. Ye ni yeni Zola'lar çıkıp bu harp- sonu neslinin ruhunu © ve yeni | tım cereyanını tahlil etme lidir. Anlaşılıyor ki (beyüelmilel) iştirakler iktısadi sahnelerle be raber fikir ve akide sahalarına doğru yayılıyor. Bunu ihmal e- den romancı mesleğini benim- sememiş ve dünyanın © umumi hatlarını takip etmemiş olur ki böyle noksan malzeme ile ya- zılacak eser üslüp itibarile şah. eserde olün ömür itiberil zayıf kalır, imleri - | mek icap eder. | vakit, Edebiyat San'atte şekil Ve ruh San'at içten gelen, içe hitar eden, insan tuhları arasında di runi bir ses kanalıdır, San'at & serinde şekil ve suretten ziyade İ mahiyet ve manaya dikkat edil nkü san'at kâr, dışı süsleyen, renk, aydın. lık veren kimse değil, tahteş şuurumuza tesir eden bir gü neş veya bir firtınadır. i Eski edebiyat kitaplarında, lâfza ait san'atlar diye, şekilde san'at arayan müellifler, saü'a tın ne olduğunu bilmeyen za- edebiyatımız, gözleri karartan renkli bir afişten başka bir şey değildir. Güzel san'at, insanla bera. ber doğdu. İnsan çırçıplaktı. San'at ta çırçıplaktı, İlk zaman lar san'atın içten gelen içe hi- tap eden deruni bir ses kanalı olduğunu görüyoruz.O vakitler san'at manada, mahiyette, bün yede idi. San'at insanlarla benrber bü yüdü. İnsan, ikten i | liğe doğru değişiklikler di. Ahlâkını, seciyesini, yaşayı şını, değiştirdi. San'at ta bir peyk gibi bu tekâmül yolların- insanı takip etti, Fakat, ta- kten uzaklaşan, insanla be raber gittikçe sun'ileşen san'at, Birr | çok şey kaybediyordu. H rasındaki fanı İde, dekor yoktu, süflör yoktu, ve konuşmak yoktu. Fakat bu facin en büyük san'at eseri idi. İmsan içini, o ruhunu, bütün hislerin membaını gösteriyor. du. Falcılar, kâhinler şiiri, raksı, musikiyi; tiyatroyu kendilerin. de cemetmişlerdi. O adamlar muhakkak ki san'atkârdılar. Çünkü yaptıkları, içten gelen ve içe nüfuz eden bir şeydi. Bu itte, san'at gene yari Ççip- aksın sistemi yok, rahip İdade reço henüz doğmadığından mu de yedi nota yok, tiyatroda rejisör yoktu. Fakat mâna var. dı. San'at, çirkinleşmeğe başla. yan bir yaşlı kadın gibi süslen- i, giyindi, kuşandı. San'at ar tık bir moda salonunda man- ken oldu. Safiyetini, tabilliğini, deruni akıcılığını kaybetmeğe başladı. San'at eserlerinde, eti. keti kuvvetli bir salon adamı gibi, her yerde başka bir şekil arandı. Züppeleşli. Vezin, kafi. ye ile konuşmağa başladı. Bü. tün san'at şubelerinde bir şekil cilik, bir gardrop düşkünlüğü salgın halini aldı. San'atin şekil, nevi ile alâke sı yoktur. San'at özde, mânada ruhumuzu harekete getiren de runi ihtizaz kuvvetindedir. San asırda, ilk kıyafeti ni almağa başlıyor. San'atta tam bir tecrit kabil değildir. Bi. ribirinden ayırarak ifade ederme diğimiz karışık ruhi hislerin be yanma san'at diyoruz.Şekillen, diremediğimiz, tecrit edemedi. #imiz hislerimizi, ifade ederken onları bir çok ayrı ayrı kalıpla. ra sokmak elbette gayri tabit. dir. San'at, ruh karışıklığının ifadesidir. Onun içindir ki bu gün artık nesir, nazım, roman; | büyük hikâye; © piyes; “e İ Gümkliğim isa > SAPAR