Hercü merç | Sakat o kafalardan, çarpık! Şurpuk zihniyetlerden doğan | Z garip ve acip iddinler kar. #ismda Türk kariinin vaziyeti. ni düşünüyorum da asabiye dok rmın müşteri adetlerinin fazlalaşmasındaki sebepleri an- lar gibi oluyorum. Her sahada tecelli eden bu mantıksızlıklar içtimai bünye- mizi zaafa uğratan len biri ve en mühimmidir. İsabet ve salâhiyet düşünülmeden ya- pılan tenkitler ve bunlardan do ae cemiyetin tereddi e iş nı hazırlayan büyük felâketlerin işaretidir. Fert, Mensup olduğu cemiyetin bu hercümerci içinde sersemleşir VE vazifesini şaşırır. Yanlış is- tikametlere doğru sürüklenen Şemiyetlerin tereddi ve infisa- hında işte bu oğultuyu tevlit *den, salâhiyet hudutlarını a- *'p dillenen kalemlerin büyük töhmetini aramalıdır. | Bizim memlekette bu cins kalemlerden fazla o mikdarda kullanılmaktadır. Kalın ve ka- işik mantıklar çizen bu kalem- “ri ya biraz yontup inceltmek Veya susturmak mümkün değil 3 feci alıbetlerin şeametinden korkmalıyız. İçtimai müesseselerimizdon bu hususta en çok bu kalem- erin istilâsma uğramış saba, san'at sahasıdır. Son zamanlar- da bu vâdide kalem canbazlığı Yapmak adeta moda haline gir- miştir, Bilir bilmez, anlar anla- maz her kafadan çıkan ses bu muazzam oğultuyu tevlit et- mektedir. | Bugün hemen hemen her| kalem sahibi; kendi sahasını bı- takıp aklının ermedeği işlere rnunu solamak arzusunu gös termektedir. , Ömründe bir futbol maçı Zörmemiş edebiyatçıların spor- — bir tek edebi eser okuma- sporcuların edebiyattan, tatlı su frenklerinin resimden, hey mizah muharrirleri- > musikiden filân bahsetme- ri tenkidi yazılar 2 işte bu kabil tezahürlerden- ir, Tenkit bir vukuf ve salâhi- Yet işidir. Galiba san'ate isti- 'amet' vermeği bir otomobilin direksiyonunu kullanmak kadar çajit bir iş zannediyoruz. Fat- ü nda fark gözetme- Mek, Nasreddin hoca hikâyele- | bili tekerlemekle kendisini ede öyle yazılar intişar etti ki biz, salâhiyetini tecavüz etmemeğe, Zayret ve itina gösterdiğimiz kalemimizle onları süküta da- Vet etmiş ve bazılarının da had dini bildirmiştik. Şimdi bu her kafadan çıkan seslerin oğultu- SU içinde kulağıma ince ve #üppe bir ses geliyor: Rensamlarımız Notre dame Tes: âbidelerimizi yaptırıyormu. taz. Eyüpsultan mezarlıkları: “ yayan bir frenk ressamı : Patagonya pizajlarını yapan Türk ressamı Tenkit edilirken mevzularında milliyet aramak niyetinin bu basit ve iptidai tİtisma kulak vermek iste “ozdim, fakat her sesin bir ikis bıraktığı bu muhitte sükü- in muzir olacağına kani olma ça ydım, İnkılâba dair eser is- Syenlere her hanbi bir muvaf- natürmort veya bir iza) Bösterilediğir. 77 or PN İnkılâp, san'atta bir varlde Yaratmak, bir mevcudiyet edin Sektir. Yoksa san'atta inkılâp m. a Taksimdeki SATEN Edebiyat Yeni Son zamanlarda hayli dediko dusu yapılan bir mesele vardı: Bugünkü neslin okuyup yazması. ir ilen fikirler Buna dair serdedilen fik iki nokta etrafında teksif edile bilir: 1 — Bugünün gençleri ©" muyorlar. 2 — Bugünü lar. Kanaatimizce bu (bususta en iyi ve isabetli hükmü Nurullah Ata Bey verdi. diyor ki: Zan iğü ık, arzu dı m. re İsr. Muhakkak olan bir şey varsa, son üç dört sene işimde, fikir ve san'at âlemi çatısı a genç ve zekâlar toplan- mağa başlamıştır. Harbi umumi akip eden boşluk yılları kartı Tl bugünün genci, çalışmaya mecbur olduğunu idrak etmiştir. çalışma semeresini yakın senelerde, kuvvetle bekl Biliriz. Yalnız Istanbul'da dei memleketin her tarafında burü nün çocuğu, çalışmak lâzım geldi ğini anlamış vaziyettedir. KENE Çalışan gençlik zümresinl vik, himaye ve teşci etmek mem- leket ve vicdan borcudur. San'at ve fikir hayatımız hakkında fazla bedbin düşünceler taşıyanlar, et- raflarını tetkik etmeyenler, gör” mek istemiyenlerdir. Az veya çok, kendilerine bir imza yaf olanlarm, kendilerinden sonr leri okumadıklarını sarahatle söy liyebiliriz. Evelce durgunluktan, çalışılmadığından — bahsedenler, sadece kendi haleti ruhiyelerini ifadeden başka bir şey yapmıyor lar. gençleri okuyor Yer yer, zümre zümre çalışan gençlikten haberdar olmayanlara sunu söyliyelim ki yeni imzaları okumamak hiç te tefahur, mustağ ini veremez. ni olmak vesil Peyami Safa Bey bir iki ay ev vel yazdığı bir yazıda vukuflu bir tetkik mahsulü (olarak yakında çok şeyler beklenebileceğini isa- ret etmişti. İzmirde dört senedenberi ciddi bir mesai ile neşriyatına devam eden “Fikirler, o mecmunsından kaç kişinin haberi var?, Derhal ilâve edelim: Ankara'da, Adana” da, Konya'da, © Trabzon'da da bazı yerlerde yalnız san'at aş kile çıkarılan san'at mecmuaları Halbuki bu âbide ancak İtal yan san'atine misal olabilir. Mevzuundan başka Türklükle, Türk san'ati ile alâkası yok- tur. Halbuki bir Türk san'atkâ- rının elinden oçıkmış olan bir Polinezyalı'nın portresi ha- lis Türk eseridir. San'atkâr mevzularıma coğrafi hudutlar çizmez. O Maveranın ardından ilham alan adamdır.Mevzuunda değil, İe Türk damgasını taşıyan eser Türkün inkilâp! eseridir. Kozmopolit bir zevk ve il- hamın makesi olan romanlarda Çarleston beyinin aşıkdaşlığını | | - İ yazanların geri i maziye uzanan güzel bir edebi- || inde uzak bir yat tarihi vardır. Resim ve heykel bu memlekette elli sene lik bir maziye sahiptir.Bırakınız ressam ve heykeltraş etüdünü yaparmı. Maahaza © meydanlarımıza ecnebi âbidelerin rekzinde hey- keltrağim değil belediyenin his- sei mes'uliyetini Müz dir, da bu memlekette Türk heykeltraşının mevcut ol duğunu kâfi bir belâgatle söy- demiştir. nesil | intişar etmektedir. Demek ki ça- lşan muhitler var. Bütün bunlar dan haberdar olan kaç tane dün- | / kü nesil adamı tanıyoruz?.. Ve nihayet İstanbul'da intişar etmekte olan beş altı tane san'at mecmuns: var. Bu mecmunlar ki biş bir yüksek maddi muzaherete dayanmamaktadırlar. — Sanatta ağabeylik taslayan kaç kişi bun” lardan haberdardır? Yine İstan» bulda ciddi bir surette neşriyat ya pan mektep mecmuasında Kenan Hulüsi Bey temas ettiğim mevzuu tahlil ederken şu satırları kayde- diyor: Dünyanın bizden başka hemen her tarafında, her nevi gazeteler le kitap neşriyatını idare © kütüphaneler, halkı tutacak, katini celp ve yahut teksif ede. ne açacak yeni yeni malzemeler aramakla uğraşıyor... Yine ayni makalenin başka bir yerinde şöyle deniyor: Buyün için yeni seslerle yeni imzalar bilmecburiye bizi tevkif ediyorlar. Onları ilk bakışta tanı mıyoruz; fakat onlarla alâkamız tanıdıklarımızdan daha büyük ola cak; duruyoruz; buna mecburuz da; çünkü bu, şimdiye kadar gör mediğimiz bam başka bir bir su ve bir iklimdir. Bugünün dünya neşriyat müdirleri, bu ha- kikatle beraber halkın daima de ğişen, yeniye karşı daima aç © lan bu iştiha ve arzusunu anlamış bulunuyor.,, | hava, Bugünkü nesil, haksız ve yan- lş olarak, kendilerinden evvelki- leri okumamakla ittiham ediliyor. Fakat bugünkü nesil de, evelkile rin kendilerini okumalarını, takip | etmelerini, kıymet derecelerinin İ tayin edilmesini haklı olarak isti yor. Bü hak niçin takdir. edilmi yor?.. İyi kötü dört beş cilt roman, beş on mısra karalayanlar, san'a- tın hazreti Muhammedi gibi, ken dilerinden sonra henüz san'atkâr gelmediğine kanidirler. Bu zavallı kanaatli sahte peygamberler, tık defnolundukları mezarlardan başlarını çıkaramlarda bir az et- raflarını görsünler, Edebiyat sahnesi değişti; günel lik makyajı değişti. Zevkin mih- rak noktası, | kahkabann tonu, göz yarının akışı değişti. Yeni insan, seki kahkahaya ağ akta, anki göz yaşına gülmek- tedir. Yeni san'at rejisörü; Jocon de'u bir fotoğraf Vemüsü bir aptal Ferideyi bir hasta olarak sahneye çıkarıyor. Reşat FEYZİ e Bir san'atkârımızın sahneye avdeti mızda sesler mırıldanır. “Hani milli eserlerimiz?” ve bu sunlin ardından san'atkâ- ya hücumlar başlar. Türk san. atkârı heyecansızlıkla, vurdum. duymamazlıkla ittiham edilir. ip ne hakarete apan- 4127." Kuzum beyefendiler! Ak mızın ermediği şeylere karış- mayımız. Yapacağınız tenkitler- de salâhiyet ve vukuf araymız. Devaynalarında aksini gören ne kadar vatandaş varsa hepsi- ne bu, tarafımdan bir nasihat Meşrutiyetin ilânını mütea- kıp sahnemizde ilk defa olarak ierin eserlerini oynayan ve bilhassa Otello rolünde bü- yük muvaffakıyet göstermiş o- lan Kâmil Rıza Bey rahatsızlı. | ğı dolaysile sahneden hayli za mandan beri uzak bulunuyordu. | Otellodaki muvaffakıyeti üze: ne “Otello Kâmil” ünvanını alan Kâmil Riza Bey 10 Mayıs salı günü akşamı Ertuğrul Sa. dettin ve' arkadaşlarının kendi- sine ithafen hazırladıkları mü- | müddet evvel (San'at havadinleri | Ankara konseri Ankarada halkevinde verilmek te olan halk konserlerinin sonuncu vu 29 misan 932 cuma günü kalaha hik bir balk kütlesi huzurunda veril miş ve musiki muallim mektebi mü dürü ve riyaseticümhur orkestra şefi Zeki Bey konseri müteakiben bir na tuk söylemiştir. Zeki Bey bu nutkunda halkın musikiye karşı olan rağbet ve alâ kasından bahsetmiş ve “ Maarif veki li Esat Bey de konserden (| sonra konsere iştirak eden . Kars'a işti” rak eden son sınıf talebesini topla yarak musiki milli © terbiye ve meli birlikteki rolü © hakkında kıy- metli beyanatta bulunmuş ve mek- tebin müdürü Zeki Beyi tebrik et- mii Macarların sergisi © | Macarların sergisindeki eserlerden biri, Macar ressamlarından Budapeş- te Gürel San'atinr aksdemisi mual- limlerinden M. Rudak Gyula ve Pariste berayi — tedavide bulun. makta olan ressam Hâle Asaf Ha nim “Genç © Âvrapa,, ismi altında açılan bir resim sergisinde bazı oser ler teşhir etmiş ve beğenilmiştir. Mile Diplaraku Matmazel Diplarak yarın Ga atasaray mektebinde bir resin ser gisi açıyor. Kons. Tanburi Refik Bey. vofikası ile beraber Cemal Kemal Beyin işti. rakile Hilâliahmer menfaatine Te. pebaşı tiyatrosunda bu akşam bir konser verecektir. m ge 1932 Paris salonu Pariste Grand Palais de Soci- âtö des artistes Francalı ve Sasi. likte senelik sergilerini açmışlar dır, Sergide 7000 tabla teşi mektedir, 260 seneden beri bu sa- londa bu kadar çök'töer teşhir e- diliniz değildir. Bu netice Fransa- da artist adedinin artmış olduğu. nu göstermektedir. Celile Enis Hanımın ikinci konseri Kolonya konservatuvarı me zunlarından “Celile Enis Hanı. mın ikinici konseridi 7 Mayis cumartesi günü sast on sekiz buçukta Tepebaşında İtalyan kulübü sahnesinde vereceğini haber aldık. Celile Hanım, bundan bir konserini Ga. merasim salo- si nunda vermiş ve büyük bir mu latasaray | vaffakıyet göstermişti. İkinci konserinde de büyük bir muvaf fakıyet göstereceğine: şüphe oktur, Konsere duhuliye ser. Rubens'in Hayat ve Eserleri (1577 - (Geçen salıdan mabaat) , Siyasi vazifesini kâmilen ve ince bir zekâ ile neticelendirme- si Pays Bas (o kralı dördüncü Philippe'i çok memnun etti ve bir mesele için tek- rar Parise ve Londraya gö: derdi, hareketinden evvel de kendisini hususi divan kâtibi yaptı. İngiltere kralı birinci Charles kendisini fevkalâde bir teşrifat ve merasimle karşılaya rak o zamanki tabirle altın mah muz şövalyesi nasbetti ve Whitehall salonu için dekorlar yaptırdı. Bu dekorlar 1635 se- nesi bitmiştir. Bu siparişe mu- kabil kendisine üç bin İngiliz lirası verildi.. (1630) senesi si- yasi bir vazife ile iki defa Hol- İanda'ya gitmeğe mecbur oldu. Ayni sene Anvers'te Arşidük Ferdinandın resmi kabulünü ha zırladı. Bu merasimin parlaklı- ğı Arşiküd'ü çok mahzuz etmiş ve Rubens'in ayağına kadar derek kendisini tebrik etmişti, Birm üddet sonra Van Dyet gi bi o da negris hastalığına müp telâ oldu. O zaman bu üzüntü Mi ve yorucu hayattan çekil. İspanya kralınm si- periş ettiği tabloları asude bir hayat içinde bitirmeği düşüne. rek şatosuna geldi. Fakat An- vers'ten müteaddit haberlerle ğurıyorlardı. 1629 senesinin bir kaç ayını şatosunda ge- çirdi. Anvers'te bir ir grupunun sevk ve idaresini de- ruhte etti, Öleceğini hissettiği için o zamanki Noter huzurun- j resimde de Meryemi İ oldu. Karısı; ve ilk karısından da vasiyetnamesini yazdı. Ve 30 mayıs 1640 ta 73 yaşında ol Asrın Resim San'atı Avrupa'nın müteaddit şehirle- rinde bilhassa Pariste sekiz sene- lik tahsil ve tetkikatı müteakip bugün o memleketime isdei ziyaret den sonra, almik olduğum umumi bir fikri teşhir etmek maksadile .azıyorum; yoksa fikrim ne ista- tnt Mimi; pepmek me dn tenliler ta girişmektir. Bundan esas bir ar zumda smemleketimde henüz pek te iyi tanılmıyan bir san'at bak-| kında görüşülmesine iyi bir sebep aramaktan ibarettir. Ben Avrupa'da yalnız tahsil den mütevellit öğrendiklerimi değil fakat sekiz senelik tetkikatından vü. cude gelen efkârı izah edeceğim. Daha doğrusu en son günlerde asrm san'atın merkezi olan, bü- başlı tün milletlerin e» o belli günlerde hangi merhaleye | gelip kalışmdan bahsedeceğim- ... O halde san'at ne dir? Bugün kü san'at hakkında asrın son mef küresi? Yirmi seneden, bilhassa HHarbi umumiden beri tehlikeli bir surette arama didinme fırtına larından sonra bu kararan, karı" san bulutlar en nihayet han; haya dökülmeğe — belki — mec bur oldular? San'atkâr kimdir? San'atkâr nasıl erer?. 1 — Peinture âlemi dahiliye nin eşyayi hariciyeye ilkahıdır. 2 — Eşyayı tabiiyenin kendile rine mahsus hiç bir kıymetleri ola maz, onlar yalnız bizim arzuları; m3! taşmağa birer sebep tirler, 3 — Tabiilikten çıkmakarın tabiati tahrif etmek. v.. (1) San'at âlemi o dahiliyenin eşyayı hariciyeye ilkahadır. Burada eşyadan maksat bütün elras tabiiyedir.. “Hayvan, nebat insan ve bütün cemadat,, dir. İnsanım ruhu öyle vasi esrarlı na mütenabi bir örtüdür ki, bu nanla bütün kâinatı örter ve altın. da saklar, 1640) duğu halde öldü. 2 haziranda büyük âyin ve merasimle bun- dan üç gün evvel | ölen büyük üstadı Fourment mezarlığına gömdüler, Tabutunun yanında altmış şule ve şuleler üzeri kırmızı satenden salipler vardı. Karısı Hölöne Fourment Sain! Jacguös kilisesinin arkasına kü- gük bir kilise yaptırdı. Ve tabu tunu oraya naklettiler, Mihra- bın üzerinde kendi yaptığı bir tablo vardır ki(SaintGeorges)u | kendi pörtresile tasvir eder, Bir | ilk karı. un (Marie Madelenne'i) de ikinci karısının portrelerile tas- vir ediyor. Kalan miras yedi! yüz bin florindir. Ve bir çok| tablolarını banker Jabach na- mında bir adam stam almıştır ki bilâhara bunu on dördüncü Luis'ye satıyor ve bunlar el- yevm Louvre müzesine konu. | lan ilk eserlerdir. Bu tabloların satışı 17 mart 1645 senesinde | olan ikio ğlu da bu satışta bu- lunuyor ve müzayede ile satılı. yordu. İspanya kralı da birisi- | ni memur ederek bu müzaye-| deden otuz iki tablo ve otuz ka | dar da kopye satm aldı. Ve bun lara (27100) florin verdi. Mü, tebaki kalan (314) eser de halk tarafından o satın © alınmıştır. Bu satış Anvers'te bir otelde ya | pıldı. | Ruböns iki defa evlenmiş. tir. Evvelâ 3 teşrinievvel 1609 da İsabelle Brandt ile evlendi. Kız on sekiz ve kendisi 32 ya- | şında idi. (Devamı var) sus biç bir kıymetleri yoktur, on- lar yalnız bizim ve sanal mızın arzularımızı taşımağa birer sebeptirler. Yani san'at bizim efradı tabi- im ile heme kendiliğinden görülür bir şey ola ancak görmek istediğimiz, görürüz. Ve esasen san'at kâr da görüldüğü gibi değil, an <ak gördüğü gibi görmeğe başla dığı zamandır ki “ermiş” mefkü- resine vuslat etmiş demektir, Bir portre bir şişe bir ağaç ara sında bugünün sanaatkârı için hiç bir fark yoktur, yalnız san'at kârm arzularını taşmmağa birer ciz sebeptirler. Sanat'karki on- larm hepsini ruhunun örtüsü ile örter, eseri san'atı vöcude rir. Evet mev yoktur, izahma, ilkahına çalıştığı mefküresini isterse bir insana is- terse bir ağaca, manzaraya ister ise de bir şişeye hamleder, onların. üzerine örter, yalnız kendi zatını spyaya nüfuz ettirir ve ona söyle tir. Binaen aleyh kendisini hassas göstermek için teşaur ederek “ben tabiata hayran, manazirı ta bilye karşısında gaşy | olurdum, demek , gülünç olmakla beraber doğru olmaması lâzım gelir. Sanat'kâr tabiata hayran ol- maz, o yalnız, beşeriyetin arz ü- zerinde hissetmeğe başladığı gü- nündenberi, enenin hazinesine yı- Zılmış duran hatıralar tedaisinin sırarını, tabiat üzerine döküp ört tükten sonra o ilkah ettikten, bu kütle kâinata “Eme,, nin İibasinı geydirdikten sonra, âlemi bati müâkes yerine kaim olan o ünata söyle bir iştiyakla bakar te o haz bundan duyulur. Seven kendisini sever, bir insa run birisini ve yahut bir şeyi sev- mesi demek, onun üzerinde ken- di ruhunu kendi benliğinden hiç olmazsa bir parçasını bulması de mektir. Gelecek makalemizde (Tabii- likten çıkmaksızın tabiatı tahrif I Amerikada J etmiştir. Yapamamışlar Burada tatbikını bize tavsiye ediyorlar Elyevm Darülâcezede 813 aceze vardır. Müessese müstah demini bu yekündan hariç, kı teki 120 çocuk bu mikdarda reş hildir, . ... Ahiren Amerikadan gelen bir heyet, Darülâcezeyi aki Heyete müessesenin her tarafı gezdirildikten sonra içlerinden biri acezenin ve ma. lâllerin haline çok acıyarak mü dür Cemil Beye şöyle demiş- tir: — “Zavallı beşeriyet! Bu ka dar biçare, burada hayatlarının sonunu bekliyorlar. Bu zavallı insanları bu elim hayattan ızte Tapsız ve âni bir ölümle kurtar mak daha muvafık olmaz mı? Çünkü onlar beşeriyete maddi bir yük olmaları bertaraf, ayni zamanda mânevi bir eza da ve- riyorlar.” Ayni Amerikalı Amerikada bu yolda bir cereyan mevcut 0- İup gittikçe kuvvetlendiğini de ilâve etmiştir. Darülâceze müdürü Cemil Bey bize 30 senedir bulunduğu İbu müessesede şimdiye kadar 5000 kişi öldüğünü, bunların hepsinin son nefese kadar haya ta merbut kaldıklarını, yalniz iki ağır hastanın ıztıraplar içi de kıvranırken candan ölümü tediklerine şahit olduğunu söy lemiştir. Yola çıktı Cenubi Amerikaya dör- düncü ticari seyahati FERİDERİCHSHAFEN, 2.A.A. Graf Zeppelin balonu, cenubi Ame- rikaya doğru dördüncü ticari seya- halimi yapmak üzere saat 5,3 *e mensup bulunduğu limandan hare- ket etmiştir. alon, Rhone vadisi ta- rikile Besançon istikametinde ilerle mektedir. Zeppelin'in sant 5/53'te Bâle üstünde uçtuğu görülmüştür. Balon, saat 6,47'de Monte Biard is- tikametinde Audincourt mevkiinden 10'da Bourg şehrinin garbin. deki havalinin ve (sent 10,15'te Lyon tayyare karargühinın üstünde Üşmüştür. 200 çıplakla müsademe giderken polisin mürmanaatına ma ruz kaleıştar. Muntazam bir mücadeleden sonra 33 ü kadın olmak üzere 17 çıplak yada bir taktm mektep leri dinamitle berhava etmiş ve bu mutaassıplara mumanaat etmekte bulunan eşhasın tevkifi cebabımı teşhil ederek olanla" ra verilmek üzre 5000 dolar nakdi mükâfat vadetmiştir. İnsan aşısı ile Voronof ameliyatı ROMA, 2 A.A. — Napoli isti- naf mahkemesi insan aşısı ile Vo- Marconi Londrada LONDRA, 2 A.A. — M. Mar coni, buraya gelmiştir ü Yunan vapuru oturdu MARSILYA, 2 A. A. — Hacı Pateras ismindeki Yunan bandıra- lı vapur, Korsika adasınm cemi bunda karaya oturmuştur. Valentino Doca vapuru, bu ge- miye doğru gitmektedir. Emir Faysal Fransaya gidiyor PARİS, 2 A.A, — Hicaz krala: mar Oğlu Em Fayasl Cenovru'dön kr