illiyet I TEŞRİNİSANİ 1931 İDAREHANE — Ankara cadde- si No: 100 Telgraf adresi: Milliyet, İstanbul, Telefon numaraları: ı 24310 — 24318 ı i ABONE ÜCRETLERİ ) , G Türkiye için Hariç için 4 3 aylığı o 400 kuruş 800 kuruş 6: , 70 , M0 , Zİ, 00 , 00 , Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen mushalar 10 kuruş tur, Gazete ve matbaaya işler için müdiriyete müracaat iz ilânların mesuliyetini kabul etmez. Bugünkü hava Yeşilköy hava rasat mer- kezinden aldığımız o malü- mata nazaran bugün hava bulutlu olacaktır. Rüzgâr şimal istikametlerden kuv- vetli esecektir, 10/31. tari- hinde tazyiki o nesimi 761 milimetre azami osuhunet 18, asgari 10 santigrat kay- Ek Eyvah eski Telefonlara! Üç gündür İstanbul şehri telefonsuz kaldı, Meğer tele- kalmanın O frenkçesi ik) imiş. Hay Allah ce ağınıza götüreceksiniz. (ge- vir!) manasına gelen © gıcır © bükme bir ses o var.. Hatıften bir ses bekler gibi onu bekliye ceksiniz. Gelmezse önünüzdeki numaralı fırıldağı çeviremezsi niz. Çeviremezseniz görüşemez siniz.. Düne kadar telefon eden lerin içinde bu (çevir!) sesini on dakika kadar (o bekleyenler var, Bakalım rekor nereye ka- dar çıkacak! Hele otomatik olmayan Beyoğlu için 4; Kadiköy - için 6, diğer merkezler için 8 nu- mara çevrilip o beklenecekmiş! Öyle yaptık!.. barat çıktı.. — Yanlış! dedik., — Yanlışlık sizde, neden öt meden çevirdiniz?. dediler.. — Öttükten sonra çevirdik. dedik.. — Bir gaha çevirin! dediler. Çevirdik bekledik, bekledik ve zıktık kapadık. Babıtli caddesinde biribiri- Karşımıza istih De 75 metre mesafede il te muharriri telefonla medikleri için ayâklarile gidip buluştular... Esasen otomatik — telefonu kullaxmayı o kadar karışık şe su türkçesile i- ; anlamanın im © kânı yok!.. Anladıktan sonra da tölefon etmenin o imkânı yok! Bu halile nasıl Oolur da eski hali aramayız.. — Ah'ah.. & Neredesiniz?. BAŞI DÖ İ Hadi canım. O meselenin “iç yüzü da seyahatteydi. Bu o seyahat için ben ona bin lira vermiş- tim. Kendisinin de beş altı yüz «lirasi vardı. Bunları tüketmiş. benden para istedi. gönderdim. İşte buna kızdı. —E, o mektup? — Mektup... Evet, doktor Lâtfi bir mektup yazmış,.am- ma eğer istediği parayı yolla- saydım o mektubu yırtar, sepe “te atardı. — Gerçek mi? — Ne zanrettin ya? Şimdi j ir ona daha kaç mektup | YER Milliyet'in Edebi Romanı: 65 . vermedim. Yalnız yol O parası | Gn o lde, sonra sari ba- İ (merkez) diye cevap veren ve arasıra İspanyol şivesile (lât- fen numarayı tekrar ediniz) di yen yüzü meçhulümüz ve ses- İeri aşinamız olan kızlar! Sizi harıl harıl arıyoruz.. Eğer oto 'metiklerin sizin yerinizi tuta- cağından dolayı endişede ise- > Li olun ki buna imkân z lepimiz oOgünde yüzlerce defa bu fırıldağı çe vireceğiz.. Lâkin sizin zamanı” nızdaki gibi rahat görüşemiye ceğiz. Ahırkapı feneri! Kaba lâtifelerin ölçüsü te- razisi olmaz.. İnsan kendini tu haf ve tuhaflık yapar zannet- ti mi belâ olur.. Hem kendine hem etrafındakilere!.. İsmini burada zikretmek is temediğim eski ve iyi bir fut- bolcuya muarızları . Ahırkapı feneri diye kaba bir isim tak- mışlar.. Çünkü her zaman de- İ ğil arasıra çakarmış.. Bu ismi i bulanlar ve bulduğu i a Mi bilir ne kadar lar şüphesiz İstanbullu mi lar gerek! Çünkü Ahırkapı fe İ neri en çok çakan fenerlerden- dir. Halbuki onlar bununla o eski futbolcunun ender olarak şüt attığını anlatmak istemiş- lerdi. Cuma günü Yunan muhte- İ it takımına karşı çıkarılan Ga latasaray ve Fener muhteliti Yunanlılardan daha kuvvetli olmasına rağmen fena oynadığı © için O mağlâp olmak © üzere iken bu Ahırkapı feneri denilen ada- mın yaptığı bir gol ile ancak beraber kalabildi.. Birer mitral yöz olduğu iddia edilen genç futbolculardan gol çıkmadı.. Bir adamı mütemadiyen ten kit etmek, yermek esasen pek yolunda bir şey değildir. Lâ - kin bu hareket haksız ve şahsi | olursa daha çirkin olur. Cuma günkü müsabakayı idare eden | kakeminbu Ahırkapıfeneri ismi İ verilen uyuncu hakkında (en iyi Avrupa oyuncuları) derece sindedir, dediğini söylüyorlar. Belki yalandır / diyeceksiniz. Lâkin doğru olan bir şey var ki;şodao beğenmedikleri Ahır Herif imzalı mektup yazan kariimize.. Mektubunuzu aldım, Fikirle viniz doğrudur, Esasen biz de o fikirleri müdafaa © etmekte- yiz.. Hakkımdaki ( iltifatkâr sözlerinize teşekkiir ederim © fendim. FELEK Yeni neşriyat: Yaşamak yolu.. istanbul Verem mücadelesi cemi Teşrinisani nüshası da çıktı. Ka- pak tablosundan son sahifesine ka- dar, her tarafı enfestir. İsmet Paşa Hazretlerinin kuşe kâğıdı üzerinde basılmış tablosu © ayrıca bir san'at Sili Şairi azamın yirmi dört sa- ti, Darülbedayinin iki haftası (Ya iz Nabi), Edebiyat ve edebiyatçı İar, Sumerlilerin lisanı (Ahmet Ce- vat), vesaire ve saire... NUKLER, — Nasıl olacak? Buraya gel mişti artık. Yalnız Avrupada üç, dört yüz lira borç bıraktım, onları versin, demiş, (Oben de verdim. Ahmet Nebil donakalmıştı, İşin bu izahlı tarzını bir törlü içine sindiremiyordu. Hayreti- farkeden Süheylâ, ilâve et- ti: — Borcu, falanı yoktu. Fa- kat böylece kendi seyahat mas rafından kurtulmuş oldu. — Ya!.. — Bilmezsin, bu adamdan ne kadar nefret ediyorum. — Hakkın var. Böyle adam sevilemez. — Değil mi, Allah aşkıma? — Bende kadın olsam seve mezdim, —.Oh! Bal, sen, iyi anlıyor WELLA EEE Maarif bahisleri Viyana'da Mektep ve Çocuk Büyük harpten yenilmiş o- larak çıkan Avusturya kaybet- tiği toprak ve nüfus uğradığı zararı telâfi için ha- zırladığı plânda ve yaptığı in- kılâpta o bilhassa im bir iin göz önünde bulundur Gelecek nesli iyi hazırla” mak! Kendisini bu felâkete sü- rükliyen eski ve çürük siste- mi yıkarak yeni bir idare ku- rarken, eskiden tamamile ay- rılarak yeni bir mesai plânı çi- zerken; temeli atılan bu inkı: lâbı yaşatacak kuvveti, . yani gençliği ihmal etmedi. Bizde olduğu gibi cemiyetin bütün müesseselerinde kurtarıcı bir inkılâp yaparken mektep mü- €ssesesini de bu sıraya koy. 1918 de başılyan Maarif re formunun başında o zamanki Maarif nazırı ve bugünkü Ma arif şürası reisi Otto Glöckel- mi görünür. Ancak 1920 de hükümeti ele alan Muhafaza- kârlar ilk inkılâp kanunların- da bazı tadilât yaptılar ve bil bassa her vilâyetin kendi mek tep teşkilâtmı ve kanunları: nı istedikleri şekilde tanzimi ne imkân verdiler. Bundan o dolayıdır ki, bu gün Avusturya'yı teşkil eden dokuz vilâyetin, daha doğru- su cümburiyetin, ayni esaslar dahilinde yürümediğini ve hat tâ bazılarında hâlâ Oimpara- torluk devrine ait kanunlarm cari olduğunu görüyoruz. İn- kılâbın ruhu, bütün Omanası ile Viyana" Bu iti denilince Viyana mektepçiliği hatıra gelir . ... Avusturya'da her ferdin cemiyet için bir kıymet oldu- ğu kanaati o kadar kuvvetlidir ki, cemiyetin posaları sayılan bir kenara atılıveren, (ihmale uğrıyan çocuğa. tesadüf edile- mez. Bundan dolayı ruhi veya uzvi sakatlıkların . nev'ine ve derecesine. göre hususi yetiş- tirme müesseseleri mühim bir. yekün teşkil eder . Yukarıdaki iddiamızı teyit ve tevsik için müteakip yazı- larımızda muhtelif müşahede ve tetkiklerimizden sırasile bah sedeceğiz. Bugünkü makale mizde, rakamların belâgatine müracaatla bu işe başlıyoruz: Mecburi tahsil yaşında ço- cuk, 152,524 Mektep adedi. 643 Dershane adedi... 4,360 Okuyan talebe adedi. 139, 516 Her sınıfa düşen maktar. 30,4 Muallim adedi 6,125 (”) Bu rakamlardan anlaşılıyor ki, Viyana çocuklarının 9; 91 i mekteplere devam etmekte ve en mütekâmil terbiye ve tedris sistemleri © vasıtası ile yarma hazırlanmaktadırlar, * Bu rakkamlar maarif şurasının geçen ders senesine ait neşrettiği ri- Saleden alınmıştır. sun. Halbuki dostlarımın bir çoğu bana., Budalasın. (o Bun- dan âlâ koca olmaz. diyorlar. — Çok şeyl — Hattâ Nihat bu b — Şey, canım... Yani demek istiyorlar ki böyle her şeye göz yuman, paradan başka bir şey düşünmiyen bir koca, © eğlen İlhami de mek istiyen bir kadın için en | münasip adi — Ha! Orası öyle! — Öyle mi buluyorsun sen de?.. — Başkalarile eğlenmek için iyi. Fakat kendisini sevmek i- çin iyi değil. — Bravo! Ne mükemmel bu luş, Burası sinema gibi karan- lik, yahut Tokatlıyan gibi hu- susi olsaydı, emin ol,bu sö zün için seni hemen öperdim. —Ne ise, borcum olsun, Ev de öderim. Bize geliyorsun, de İeğil mi? — Peki Viyana şehrinin umum! büt çesinden maarif işlerine ayri- lah para 79,256,930 şilindir ki, takriben 22,000,000 Türk lirası tutar. Bu para münhası ran mecburi tahsil müessese- leri ile san'at mekteplerine ve muallim kurslar; ile peda- goji enstitüsüne tahsis edil- miştir. Ana mektepleri ile yük sek mekteplere ait maarif bu bütçenin haricinde kalır. Bu faslın ihtiva ettiği mad delerden bazılarmı de naklet- mek faideli olacaktir: Muallim ve memurlara (67,8 milyon) , bina ve vesaitin iyi muhafazası, inşaat o (26), ders kitapları ve smuf kıraat! leri (1,1) ders (o levazımı ve vesaiti (0,5), tenvir, teshin ve hademe masarafi (1,6), san at mektepleri (3,3), pedagoji enstitüsü (0,4), terbiyevi ge- zintiler için vesaiti (o nakliye masrafı (152), çocuk tiyatro- ları (S0bin) ,.. v. 8. Şurasını kaydedelim ki, Vi mecburi tahsil o mües- seselerinde bulunan çocukla: kitap ve saire gibi levazımı hü kümet parasız olarak vermek- te ve tahsil için talebe velisi- ne hemen hiç bir müsraf yük- letilmemektedir. Mecburi tahsil 6 « 7 yaşın- dan başlar ve 14 yaşına kadar devam eder. Bu yaşlar dahilin de bulunan her (çocuk resmi veya hususi bir (o müessesede yahut evinde muayyen bir tah sil programını tamamlamaya mi ir, Özürlü ve kusurlu! çocuk- lar da bu kayıttan istisna edi- lemezler. Zira onlâr için hu- susi terbiye yurtları Vardır ve onlar da buraları ziyaretle mü kelleftirler. Maamafih çocuk» lar ekseriyetle 3 yaşından iti- baren bir sistem dahilinde ter biye edilmeye bâşlari ** *Çöcuk bahçeleri veya “na! Ti 6 yaşına kadar “ölü çocuk- larla doludur. da Viyana'da mektep. eşkilk. & şu hatlar dahilinde mütalea olunabilir: pi 1, Çocuk bahçeleri (3 yaşın dan itibaren) . 11. Mecburi ilk tahsil mek- tepleri (6 yaşından itibaren). NI, Orta tahsil (14 yaşın. dan itibaren) . A) Klâsik lisanlar, B) Modern lisanlar, C) Riyazi ve tabif'ilimler, D) Alman mektebi (tedrisa tın mihverini ana lisanı ve mil M hars teşkil eder) » i IV. Mecburi ikmal mektep- leri , (Mecburi tahsilden sonra hayatta bir meslek tutmak isti yen gençler için) V. Mesleki tahsil, VI. Yüksek tahsil. Viyana: Muallim Kemal KAYA Hikâye öge Küfür — vanassasz — Farfanjol ile Kastanya ken di hallerinde iki bahçivandı. Her biri tarlasında çeşit çeşit sebze yetiştiriy. Ve cuma günleri kasabanın çarşısına ge tirerek, yan yana bir sergi ku ruyorlardı. Ve bittabi de birbirlerini çe | kemiyorlardı. Farfanjol rakibinin doma- teslerini ve patlıcanlarını ha-| kir görüyor, Kastanya da kom şusunun havuçları ve kabakla rı ile alay ediyordu. Meselâ Kastanya bir müş- teri geldi mi, anlatıyordu: — Hey gidi & maşallah, şu patlıcanlara bakın be! Bir ta-| nesi bir okka! Sergiye götür- sem, her birine ayrı madalya vermek lâzım. Biz işte böyle yetiştiriyoruz. Başkaları gibi Tabii Farfanjol da durur mu? — Gelin bu tarafa! o Gelin bu tarafa! Toprağından : mı, Suyundan mı? Ne lezzet be! Saman değil, buna (patlıcan derler. Fakat geçen gün Farfanjol sergiyi kurarken, elindeki tah- ta ile kazaen rakibinin dirse- e dokundu. Öteki de horoz ibi karşısına dikildi: — Heyy! Önüne bak! Gö- zün kör mü! Diye bağırdı. — Eh, me bağırıyorsun be? Ne olmuş sanki? Şöyle koluna dokundısa kıyamet kop madı ya! Zaten bizde bul işi istiyerek yapmadık. Çarşıda herkes sustu. Her kes kıyametin nerdeyse kopa- cağını hissediyordu. Fakat kı yamet kopmadı. Sadece Farfanjol: — Eşşoğlu! dedi. Öteki de mukabele etti: — Öküz herif! İki adam hindiler gibi ka- bardılar. Suratları tablalarn- daki domateslete döndü. Fa- kat tokat tokata gelmediler. Ne diye gelsinler? İkisi de biliyordu ki, da iki kişi kâvga etti le den on, on iki kişi Paye olur ve kavgacıları ayırır. Sadece yâkası açılmadık kü! fürler devam etti. En nihayet Farfanjol artık küfür lâgatını tüketmiş olmalı ki: — Sana ben daha ne oldu- ğunu söylemedim, dedi. —E, söyle bakalım. Bura da bu kadar insan var. Onlar da işitsin, ben daha ne imi- şim? — Sen herifsin! Demeğe kalmadı, öteki üze rine abandı. Artık (yumruk, tekme, diş mütemadiyen işli- yor, iki rakip kâh altta, kâh üstte yerlerde yuvarlanıyorlar- dı, Kastanya yumruğu salladık ça: .— Herif mi? o Herif mi? Ben herifim ha! Diye bağırı- yordu. Her ikisinde yüz | göz şiş miş, kan ve toprak içinde niha yet ayrıldılar. £ Kastanya bir türlü hırsını — ie Eli ve halkı şahit — İşittiniz a an herif sözlü mükemmel bir komedi. Simon Reelsherger, Lefevbre, MELEK sinemasında bugün Bu akşam saat 9,30 da Majik Sinemasında aile ALİCE WHİTE BAR KIZI'nda ie batakhanesinde parlak bir rol temsil edecektir. Çok dekolte dansözleri, sehhar bir musi- BAR KIZI'nda kiyi mülemmel bir operet ve rövüleri gö- recek, dinleyeceksiniz. 200 genç kız tatlı BAR KIZI'nda bir jizz ahengi ile dans edecekler, Nevyörk © gece BAR KIZI'nda sen kuvvetli aşk ve heyecan sahneleri göreceksiniz... Güzel şarkılar, danslar, bir dram vak'asi BAR KIZI'nda etrafında geçen bazen meşeli bazen hazin sahneleri göreceksiniz. SÖZLÜ, ŞARKLI VE DANSLI FİLM İlâreten: ACISIZ AMELİYAT, 3 kısmılık; tamâmen Fransızça Heyeti temsiliyesi. Miche/ Durand - Cremieuz - Chahin - Simon - ASRI SINEMADA KIZIL KILIÇ gaheserini görmek arzusunda bulunan halk her bir seansta geri çevril- mektedir. Bu film çılğın bir kazak tarafından iffeti payimal edilen bir köylü kızının hazin macerasını tasvir etmektedir. İlâveten: Ankarada Cümhuriyet Bayramı merasimi ile Türk ve Yunan takımları arasmda Foot-Ball maçı. Saat 16,30 ve 9,30 seanslarında VARYETELER lızların en sevimlisi Alice White batakhanelerinde * ge- Sözlü film PERA sinemasında beyecanlı ve meraklı 4 ELHAMRA sinemasında bugün ,PRENSES Emriniz LİLİAN HARVEY ve HEN- RY GARAT tarafımdan (Princesse a vos ordres) İİ FRANSIZCA kopyasmda Önümüzdeki Az kullanılmış DİŞÇİ KOLTUĞU aranıyor. Görüşmek üzre dişçi mektebinde Asistan Kenan Beye müracaat edil- ll dedi. Benim ailemde bir tek herif yoktur. Ulan.. Seni da- va edeceğim, diye bağırdı. ir vermez, Ah- met Nebilin içinden bir hayal doğruldu. Bu eye vubmeğ beyaz yüzü sararmış, “kestane renkli saçları hırsla dağılmış, i â gözleri hid Dudakları kızıl bir alev gibiydi. Ateşten kelimelerle delikanlıya bağırı- yordu: Benim uğrumda, behim uğ- rumda diyordun. © “Benim için öğrenmek istediğini öğrendin. Hâlâ neden bü kâdınin elinde oyuncak oluyorsun. Başka öğ- reneceğin ne kaldi? Zavallı Ahmet Nebil göz lerini kaldıramıyordu. Bazan kaçar bir bakışla sahneye bakı yordu. Fakat orada çıplak bal dırlarını ifşa eden hayasız oyun cunun yerine hiddet ve infial saçılan bu hayali görüyordu. Oradan gözünü kaçırırken ma sada karşısında oturan geniş dekolteli, dik bakışlı, o çabuk Delikanlı bir. bire bir rüyadan uyanır gibi silkindi: — Hiç, hiç. Sübeylk Hazinn, gönlüri fe“ lamış, merakla kapının önüne bakıyordu: — Dikkat et. Şu gelenler, bi zimkiler değil mi? Ahmet Nebil başımı çevir. di: Kapıdan gürültülü bir kala balık giriyordu. En önde Muhteşem Nihat Hanım, azametli © yürüyüşile karmenli o dudaklarını büzen bir tebessümle ilerliyordu. Se- miha Nazmi Hanım, kıvrak onun yanındaydı. l Bey, kadın çizgi ün üstünden obönbön bakan fırlak gözleri arkaların- dan geliyordu. Nevzat Sürey- ya hafif kemikli yüzü, etrafı siyah bir çizgi ile ( örtülmüş gözlerile onun yanı başmday- dı. Daha arkadan Kemal Reha söyleyişli kadımıri yerinde ge | Bey, tek gözlüğü ile etrafı sey ne o beyaz uzunca yüzün söre| rederek yürüyordu. Bunun ko: » | unda da sarı bukleleri “beyaz nik hayalini seziyordu. — Hist; Nebil, ne oldun? yüzünün etrafında dalgalanan çocuk yüzlü Mebruko Numan vardı. Ahmet Nebil birden bire tit — Acaba bu takımın arka- gelecek? Delikanlının gözleri, korku ve telâşla dolu olduğu halde, Süheylâ Hanımın gözlerine di kildi. o Fakat genç kadında bir telâş yoktu. Masanın üzerin — Korkma.. Ehemmiyet ver me. Arkadaşımın ismi Makbu le Hanımdır. Şehzadebaşımda oturur, Orada buluştuk. Evde kimse olmadığını — telefonla a Buraya geldik. — Unutma; Makbule Hanım, | kocası Asım Bey. Tüccar. — Unutmam. — Gayet serbest dur. korku, helesan gösterme. — Peki, Hiç Ahmet Nebil kendine tabif | men izahat verdi: hir tavur vermeğe çalışıvardu. * heye Brett smdan Mukbil Nedim de mi| Miri iner çabuk çabuk fısıl | WİLLY FRİTSCH, KATE VON NAGY tatafından (hre Hoheit Befiehle) ALMANCA kopyasında İâveten: Ankarada GAZİ Hazretlerinin husürunda Cümhuryet Bay ramı merasimi — Pafamount Jurna) ve sesli varyeteler — Bu film pek yâkmde Ankarada KULÜP sinemasında gösterilecektir. Teşrinisani Cumartesi günü saat 17 de matine olarak FRANSIZ TiYATROSUNDA meşhur piyanist ROBERT: CASADESUS'nun yeğâne konseri verilecektir, Yerlerin fiatları: Koltuklar : 200, 300 kuruş, Localâr: 800 ve 1000, Balkon 150 kürüş, ZAYİ — 2198 mumerolu arabacrlek ehliyetnamemi kaybettim. Yenisini alacağımdan “hilkmü yoktur. Olim- İ pos gazoz fabrikası arabacısı Rüs- İ tem, mm ii e a 7 X 4 0 pe gm yz ehliyetmamemi zayi ettim. Diğerini alacağından hükmü yoktur. Üskü- dar 49 No da Nuri Arif, Aynı zamanda hayret ediyor- du: Bu henüz çok genç kadm, bütün bu entrika manevraları nı ne vakit, nasıl nerede öğren mişti,? Muhteşem Nihat © Hanım, masaları gözden geçirirken bu çifti hemen farketti, Üzerleri- ne doğru yürüdü. Hanımefen- dinin dolgunca parmakları tit- riyor, sarıya | çakar çiy yeşil zi küçük gözleri parlıyor- — 0! Çifte kumrular! © “ Ahmet Nebil başmı kaldır- dı. Güya yeni ie gibi he- men ayağa — Buyurun, mi Delikanlı bunu © söylerken gözlerile etrafı muayene etmiş ti, Geniş bir nefes aldı: Mukbil Nedim yoktu, Hattâ Nihat İl hami, Yazıcı zade Nazmi, Fe- rit Necdet bile kafilenin içinde değlidiler. Süheylâ kayıtsızca elini w- zatı: i — Bonsuvar.. Safa geldiniz. Semiha Nazmi Hanım, he- (Devamı var”