SARESK sataiknişstnei Folk-Lore i Göçenlerde gazeteler güzel bir vadi müjdesi verdiler. Sivasta halk şairleri toplanacak ve her sen? ü apacaklarmış. Her | ötnenin teşrinlerinde yapılacak bu | cümbüş, kıymeti itibarile emsalsiz bir teşebbüstür. Dün köy deli” kanlısının dudaklarında bestelenen | aşkının necip ifadesini bugün saç ları ağarmış saz şairlerinden dinle- mek me büyük saadet ise onu zap-| tedip yarının nesline, yarının müte-| cessis kulaklarının hassasiyetine ka- dar uzatıp onu ölümden kurtarmak da o kadar büyük bir hayır. Düşünüyorum. tinde derenin musi | olan halk sesinin içli, özlü türküle- ri dağ yamaçlarında aksi sada ba- linde yine kendine dönüyordu. Bu ses tükeniyor, ölüyordu. Yal- miz vasız o dağ yamaçlarının kulak | larında silik bir hatıradan başka © limizde ne kalıyordu? Irkmmın cip hisleri, aşkları, besteleri, gü bu yalçın ovalardan geçti ve yolda | dağıldı. Tükendi, Bitti. Sivasın köylerinde kırk sene ©v vel yaşayan Hasan çavuşun güre | Ayşesine dere kenarında söylediği sarkılar bugün yalnız artık beyez saçlı Hasan çavuşla, etrafında to runları © orvıldaşan: iki büklüm | ihtiyar Ayşeden başka kimin hafız! Zasında kaldı? Bu misilsiz besteleri yine Hasan çavuşun sesinden ve Hasan çavuşun | sazdan dinleyeceğiz ve bir Opar! Iöt hu sesi yarının çocuklarına yüz tene sonra yine tekrarlayacak. Onu kendisinden sonra gelen | memleket çocuklarının kulaklarına hediye edecek olan bu teşebbüsü 'ne kadar alkışlasak azdır. o Gerçi | zamanlarda £ konservatuvarın son Anadolu tetkiklerinde plâklara 2ap- tetmek suretile gösterdiği himmet de bu zümredendir. Keza Mesut seçilmiş müttesma bediyelerdir. Biz İstanbul çocukları, kozmopo- Ut kantocu hanımların hançerelerin- den sızan alafrangamuı Hicazkâri kürdinin soğuk ve kötü nağmelerin den bizar olan kafamızla Sivasta dile gelen bir bakır tel ile bir gü- wüş kalbin sesine kulak vermiş bek | liyoruz. | Elif Naci Forain i Forain ; Geçenlerde Forain — vefat | etti Forain bir | Fransız ressamdır. “Union artistişue,, in en kıdemli ve en sadık âzalarından biri olan Forain haftada © bir defa “Figaro, karilerinin büyük bir sabırsızlıkla bekledikleri siyasi ve cidden muvaf- fakiyetli desenleri görülürdü. Fi to © tarihlerde bir gazete olmaktan Ziyade bir klöp tü. Forain'de o can lı Kiğp'ün havasını çok sevdiği için pm tahrir odasından siya: Fetçilerin gidip gelişinde” komuşü- İlm öte beriden pek zevk ri Çok canlı zekâsı bu Figaro muhi- inde aradığı iklimi ve azabı Pulur du. Forain iyi konuşan; na onun sihhatinden n örain'siz bir cemiyet bir nevi bo m ve bir nevi eksiklik ifade eder* | Mona yalnız bir ressam değil, ş tmist ve hattâ — belki hayret “ileti, İ sim mecmuası çıkarırlar: || ve müteassıp denilecek kadar kato | Venus de Mila Paris ( Souvra ) aşk ve güzellik ilâhesinin, sında toprak altından çıkan bu sane mi şöyle böyle yüz seneden beri tarih ve san'at kıymetine bü- tün cihanı meftun O etmekte ve Louvre sarayına ziynet ve ihtişam vermektedir. Kablelmilât | dördüncü © asırda! Yunanın meçhul sanatkâr: elinden çıkan Milo'nun Venüsünü Osman Li imparatorluğunun sahip olduğu toprağın altından çıkıp ta bugün Fransada arzı endam etmesi facia- senin acıklı hikâyesini bilen her Türk onu veyahut onun bir rosmi- ni veya kopyasını ber görüşünde içi sızlar. Bilmeyenlere malüm olsun ki Mi. lo'nun Venüsü Osmanlı imparator. luğunun toprağında ilk defa güneş” görmüştür. Milo adasında şehrin oski tiyatro barabesinin bulunduğu mahalle ya- kın köylünün birinin bir tarlası var mış, 1820 senesi nisanının sekizinci günü bu köylü tarlasında gift sü yerken sapan demirinin altında bir boşluk görmüş. Merak bu ya! Top- rağı kazmağa başlamış çek Yoruk madan boşluk genişlemiş ve yer al- tandan bir ou zuhur etmiş bir de ne görsün? Bu odada uzun boylu, levent, yarı çıplak bir kadın heyks- K. Köylü her ne kadar bu sur: lemeğe çalışmışsa da hasa bir 7a- man sonra adada havadis gayi ol: muş, O sıralarda kırlarda mobetat “ manus kadar, (Psst) isimli haftalık bir ve dı, İki bü- x sanatkâr vücude getirdiği bu xemua iki meteliğe satnrdı. ? Forain için bir karikatürle lejandı yen ayrı şeyler değildi. Bir küldü Onun içindir ki Fors kuvveti buradan gelir. Koyu milliyetperver Tik, Hattâ ölümü bir mevi ruhani: yet içine vâki olmuştur. Harbe da ir yaptığı deseniler, en güzel eserle ridir. Hattâ "yeter ki siviller mukave- met etsinler, 'eteri ebediyyen tari- hin malı olarak kalıp gidecektir. O- nun resimlerini kolleksiyon halinde toplayanlar bugün için çok kıymetli yarın için hazine denecek derecede değerli bir mala sahip addedilebir lir. Forain yalnız desen yapmakla kalmaz. Yağlı boya da yapardı. San ekarşı dini bir taabbüdü vardu.Ho < ile konuşur” cası ve dostu (Degas) ken dana hürmetkâr hocasına karşı hiç Iâubaliliği görül- ermiştir. Bütün Fransız gazeteleri onun hayatını ve müktelerini neşret mektedirler. m mm — Musiki ve tabiat Musikinin tabint ile olan müna- sebeti hakkında Dresden operası Sekestra şefi M Kurt Siriçlerin aadığı bir makaleden: y Masiki ber zaman tabiatin > tu tesirinde kalmıştır. Fakat musiki tabiatin halinden değil, belki rudan © dağruya Na Sih di öl yalnız N ayni zamanda doğ z Gürime tahs MILLIYET CUMA 28 AĞUSTOS 1931 siz ressamının kulağına kadar bu * havadis uzanmış. Vautier ismindeki bu genç Fran- sız ressamı derhal bazı krokiler ya- pap adadaki Fransız konsolosunu vak'adan haberdar etmiş. O günler- de bir Fransız gemisile Milo Bmanı na gelen bir genç bahriye mülâzuni da adada bulunduğu bir kaç gül lük misafiretinde bu haberi gitmez doğruca heykelin çıktığı a sahibine gelip muş. Bu genç mülâzım sonra da ” lstanbuln gelerek Fransız sefaret- hanesine meseleyi anlatıyor ve der- hal sefarethane kâtiplerinden biri Istanbulda bulunmakta olan Fran sız harp gemisine bindirilerek Milo ya gönderiliyor. Heykel Fransa hü- kümeti namına mermeri pahasına | köylüden satın alınıyor. 1821 de Venüs dö milo Louvre sarayına azimetle yerleşiyor. Louv- ve den şöhreti dünyanın her tara- sma yayılan güzellik ilâhesinin bu wörmer heykeli elli sene kadar ken- edilen dairede dünya” mn ber tarafından görmeğe gelen ziyaretçilere çıplak vücudünü arz ve teşhir ediyor. 1870 muharebesinde Prüsya ordu ları Parise doğru İlerilerken Fransiz lar venüsle beraber Louvre muhte viyatının bir tehlikenin tehdidi altın da olduğunu hissederek onu pamuk lara sarıp hususi imal olunan Ce- sim bir tabuta yerleştirirler ve polis müdüriyeti binasının mahzenine in- dirirler ve etrafını duvarlarla örer ler, Duvarların üstüne eski bir du- var süsü versin diye boya sürerler ne yapmazlar? Prüsya ordularile be raber Parise muzaffcren giren Ak man zabitleri arasında Bismark ol- duğu halde Louvre sarayına kadar gelerek müze bekçilerine (Venüs)ü görmek diklerini söylerler. Nük tedan bir muhafız kendisine şu ce vabı verir: “Milo venüsü misafir kabal etmi- yorl,, Bu tehlikeyi atlatan venüs artık bu ikinci mahbesinden dışarıya Çı karmak üzere iken Parisin ikinci muhasarası zuhur ediyor. Ve bu de- fa venüs büyük bir feliket atlatı- yor, İhtilâlciler bir çok binaları ya- kıp tutuşturuyorlar, sında polis wüdüriyeti de yanıp kül oluyor. Asayişin iadesinden sonra ankazı altından venüsün sapasağlam çıktığı görülüyor. 1914 de toloza | 1918 de mütarekeyi müteakip | ma- haline, yani Louvre'e avdet ediyor. ... Venüs, bu mermer vücutlü ilâhe, her halde kendisine Osmanlıların ve Fransızların gösterdiği bu alâka “farkından kendisi de hayretler için- dedir. taraftan makina seslerinin, diğer taraftan ge | gen koyun sürülerinin melemieleri, derinliklere dökülen bir şelâlenin oğultusu gibi tabintin seserinin hep birden tesirlerini görürüz. Rihar Dechtravs âlemi harcinin sef harci olan vukuatı o hakikasini musiki vasıtasile tasvir ediyor. Ri- hard Vagner, meselâ | Nibelmgen ringinde daha ziyade tabiatin umu- wi halinden iktitaflar yapmaktadır. Vagmerin musikisinde daha ziyade, serbest tabiatte bulunduğumuz za man bizi canlandıran ve bizi mes'nt eden deruni yaşayış ve his de olunmaktadır. Bethofi pas tara sengonisinde hattâ bülbül, kuku ve bıldırcın selerini duyar ve tanırız. (Fon Hayden) in “Hilkat,, ve “ Mevsimler, işde bütün tabiat teki âhenk ve nağmeler tebcil ve tekrim edilmektedir. İşte bu suretle tabiat sadalarının ve hattâ tam ta biat hâdiselerinin ton ile ifadesi tâ iptidai kavimlere kadar rücu eder. Tabintte yapılmış olan bütün mü- şahedelerden elde edilen netice, kuş larrm teganni sadece bir ton ©- yunu, bir defaya mahsus hazır bir melodinin çalınması, sadece bir an- laşma vasıtası veya cozp vasıtası ve ya mütekabil münasebette bir irade de ifadesi olmayıp kuşların hakiki bir san'at icra ettikleridir. Deruni duyuşların sada ile ifadesi, kuvve bayatiye fazlalığı, bizzat kendi ken ini ve başkalarını eğlendirmek mey b kuşların şarkılarının karakter ve teneyvüünü meydana getirir. Bu şarkılar, kuşların muhabbet rat ifa- pazarlığı uydur ;“ Oyuncular: : Sinemacılar Bu oyun daha ziyade salon da oynanır. Oyuncular deire halinde otururlar ve orta yer- de tanınmış bir sinema aktö- rünü taklide çalışan oyuncu- ya dikkat ederler, (Şekil 1) Plaja Ye yi Oyuncular, hangi aktörün taklit edildiğini keşfetmeğe ça lışırlar. İlk evvel bilen bir po van kazanır. Bunun üzerine taklit yapan oyuncu tebdili kı- yafet eder, bir | başka'aktörü taklit eder. Oyunun nihayetin de her oyuncunun * kazandığı | puvanlar hesap edilir. En çok povan zlan galip sayılır. İkin- ci partide taklit . sırası onun hakkıdır. Aktörleri nasıl taklit eder siniz. Meselâ şöyle: Şarlo — Bir melon sapka alırsınız, bir ince baston ve bur nunuza iğreti bir bıyık takar ve yahut mürekkeple bıyık ya | parsmız. Ayaklarınızın uçları- nı dış tarafa çeviretek yürür- sümüz. İşte Şaro! Şekil (2) ka alırsınız, gözlerinize büyük bir gözlük takarsınız » Tom Miks — Kenarları gayet geniş bir şapka alırsınız ve ata biniyormuş gibi sıçrar- sınız. Şekil (3) Busters Keton — Başınıza küçük bir şapka © geçirirsiniz. Bir takım komik şeyler yapar- sınız. Fakat kat'iyen ciddiyeti nizi bozmazsınız ve hiç gülmez aaa cüş ve huruşa gelerek güneşe kar. şı yükselmeleri veya kaybolan genç lik için şikâyette bulunmaları gibi hallerde tebeddül eder. Onların şar- kıları ilk baharda başka, son bahar- da başka türlüdür. Estrette söyle nen şarkılar, bürriyette. söylenen lerden farklıdır. Yalnız, havada yüzen, yüksekle- ve çıkmağa meyleden ve bütün ma- dar sembojik— kuşlar değil, belki vızıldayan, mırıldanan, çıvılda | yan milyarlarca haşerat sadaları | dahi tabii musikiden maduttur, Bu | haşerat havada yüzen ve tek başına | yolarda giden yolcuları dinlemeğe mecbur eden garip nağmeler vücu- de getirirler ayni veçhile büyük hay vanat âlemindeki sesler ile kayalar. da alesi sadalar husule getiren ve en cesur Alpinistleri bile korkuya dü- şüren gök gürlemeleri, fırtına gürül tüleri, yağmurların çıkardığı sada lar, ormanların zirvelerindeki hışıl- tar da bu cümledendir. ri bir hayat ile, musiki ile malâmâl dir. Bundan da tabiat ve musiki ara sında ( bilâvasıta o münasebetlerin mevcut olduğunu daha iyi anlarız. Bütün hilkat ebedi âhenkler | değil Şarlo oJaponları güldüremiyor foliyodu çıkan Kalo yüze tesinin bir muharriri yazıyor: Vatandaş omuharrirlerden ço- unun yazılarında Şerlonün büyük bir sosyalist artist oldu gunu ve Şarklıların O ruhunu pek iyi tanıdığını okuyorum. İtiraf ederim ki, ben bu fikir. - il de değilim. Kanaatim şudur ki, Şarlo halkı güldüren âde bir aktördür . Doğrusunu söylemek lâzım gelirse ben ne Şarloyu, ne de Harold Lloyd'i sevmiyorum. Çünkü ne kadar iyi de oyna lar, oyunlarda £ boş, manasız ve ca'li taraflar görüyorum. Ve bu görüşün bana yeis ve- riyor. Yapılan birçok budala- lıklar tarafındansa,. Şarlonun elbak bu cephede maharet ve kiyaseti var, Şarlo, bizim Japon çocuk- larına faydalı © bir ders verdi mi? Hiç birimize bir şey ilham etti mi? alel Hayır, kat'iyen! Bizim on da gördüğümüz şey bir nevi melânkoliden başka bir şey de gil, Ben iddia ederim ki, bu melânkol bile ca'li ve sun'i . Şarloyu bir rejisör olarak beğeniyorum, aktör olarak de gil! Kabul etmeli ki, biz Japon > “lar kolay kolay gülen bir ırk . Garplılar bizden daha | | kolay gülerlerler. En basit şeylere gülerler de, biz niçin gülüyorlar diye hayret ederiz. Anlaşılan onlar sadece gülmek zevki için gülüyorlar. Şarlo! Eğer biz seni seyre- derken gülmiyorsak, sakın ye- ise kapılma! Düryada bu ka dar güldürdüğün insanlar sana yetişir. Biz senin filmleri dece eğlenceli ve biraz hazin buluyoruz.,, Bir çamur yağmuru (Cephede bir akşam) filmi: nin bazı sahnelerini vücuda ge tirmek için o aslıma mutabık köşeler arıyan Alexandre Ry- der makinesile operatörlerini birkaç dalla örtülmüş bir çu- kura yerleştirmişti. — Verdiği kumanda üzerine obüsler her defasında azim toprak parça- ları kaldırmakta idiler. Bom- barduman devam — ettiğinden, hem makine hem de operatör ler bir çamur yağmuru altında kalmışlar ve bunun üzerine de yağmakta mütemadiyen kar idi. içinde yüzer. Darülbedayi Darülbedayi — san'atleirlarından bazılarının bir sesli film çevirmek için Parise gittiklerini. yazmıştık. Istanbulda kalan diğer san'atkürla- rın da yakın bir turneye çıkdıkları bı haber aldık; Bu turne, İzmit, A. dapazarı civarmda kısa bir temsil seyahatinden ibarettir. Bu seyahat- ten avdetlerinde Paristen gelecek o lan arkadaşlarının da il ile Ka tadeniz sahilinde bir turne daha ic- rası düşünülmektedir. Bir eser | Yakında şair Yahya Slm Beyin “Gül ve lâle bahçelerinde, ünvan lı bir gür mecmuası intişar edecek- > Lily Damita Pariste sahneye başladı. Fa | kat bunlar şimdi o kadar unu- tuldu ki, Hollyvood'daki mu- vaffakiyetlerinden sonra, artık Fransaya arada bir uğrayor. O nu görenler bir Fransızdan zi- yade, Amerikalı olduğunu zan nediyorlar, Halbuki Lily Dami ta harpten sonra Pariste sah- neye başladı. Hem de çok sade vemutavazı bir şekilde.. Dannou tiyatrosu yeni yapıl | mıştı. Bu tiyatronun şimdi Monte Karlonun mü: rü Edmond Sayag bir kü bar işletiyordu. burada bazı ar tistler dans ediyorlar, şarkılar söylüyorlardı. Herkes eğleni- yordu. Fakat insanlar bir şey- | den göre göre işite nihi yet bıkıyorlar. Bir gün yeni bir atraksiyon: Matmazel Lily Da- mila, . Evvelâ anası sahneye girdi. Sonra arkadan da kendisi.. Ve dans etti. Üç defa bacağını kal dırdı. Mevzun bacaklar. bi defa döndü. Bardakilere bakıp gülümsedi ve gitti, Lily Damita çok iyi dans et- miş sayılmazdı, fakat çok gü- zeldi. Erkekler (o konuştular: | “Bu küçük kadın çok güzel ile rileyecek. Fakat annesi yanın- da oldukça, istikbalinden nev- mit olabilir.,, Ondan sonra da Lily'nin ha- İ namış ve Jacgues yatı hakikaten pek parlak geç- medi, Tiyatrolarda figüranlık ediyordu. Yalnız Capucine'de çok zengin ve çok güzel bir a- damın nazarı dikkatini celbet- ti. Artık Lily'nin altında oto- mobil vardı. Zekâsı ile muva- fık olmak gayesile, hâmisinin de yardımı ile Berline giderek orada bir film çevirdi. O tarih | ten itibaren halk kendisinden bahsetmeğe başlamıştı. 1928 de Lily bam başka bir kadın ol muştu. Amerikalılarla mukave le yaptıktan sonra, diyor ki: — Amerikalıların iş adamla rı olduklarını söylüyorlar, Ar- tistlerin, fazla randman al. mak için canlarını çıkarırlar. mış, Fakat benimle öyle mi ya? Zavallı! Amerikaya © varır varmaz, yeni bir hâdise: sesli film.. Halbuki Lily bir tek İn- gilizce bilmiyordu. Lâkin Lily orada kaldı. Çünkü Amerikalı r güzellik meftunudurlar. O nun için hoşa gitti o Ronald Colman ile bir kaç film çevir- di. muvaffak oldular. Lily İngi lizce bilmiyordu, — öğrettiler. Şarkı söylemesini bilmiyordu, öğrettiler. Dansı da o kadar bil miyordu. Fakat amudu fakari- sini ortadan kaldırdılar ve Li- Iy o zaman harikulâde danslar gösterdi. Şimdi haftada 2000 dolar ka zanıyor. Albert Prejean Albert Prijean'ı tanıtmak tistini sinema meraklıları ara- sında tanımıyan var mıdır? Albert Prejean o sinemaya ilk defa “yirmi sene sonra,, fil mindeki ufak bir (rolle başla- mış, sonra Ren Clair'e rast- gelerek “Uyuyan Paris,, te bir akrobat polis hafiyesi rolü oy Feyder'in kendisine tesadüf edip ona ha- kiki bir muvaffakiyet ve zafer temin eden “Yeni efendiler, filminde başlıca rolü tevdi edin ciye kadar bu tarz rolleri oy- namakta devam etmiştir. O zamandan beri Albert Pröjcan, sinemayı © birakma- mış ve muvaffakıyetten mus vaffakıyete koşmuştur. “Ver- dön, tarih safhası, | filmi Fransız askerini © unutulmaz bir muvaffakıyetle yaşatmış- tır. Fakat, asıl (o halisüddem Parisli bu çocuğun namını â- lemşümul yapan, cihanın bü- tün memleketlerinin alkışladık ları Renö Clair'in ilk sözlü fi mi olan “Paris damları altın- da,, filmidir. Mes'ut ve muvaffakıyetkâr bir başlangıçla şarkılarını âle- me tanıtıp Fransanm en büyük ve sayılı şirketlerinden biri 0- lan OSSÖ ile uzun müddetli bir mukavele yaparak “bir bas kın gecesi,, filmini hazırlamış- tır. Bu filmde, evvelki tilmle- rinden daha hararetli bir mu- vaffakıyete nail olacağına sün”