15 Ağustos 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

15 Ağustos 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

GA ğe 2 Asrin ümdesi “Milliyet” tir. 15 AĞUSTOS 1931 İDAREHANE — Ankara cadde- si Ne: 100 Telgraf adresi: Milliyet, Istanbul, Telefon numaraları: 24311 — 24312 — 24313 ABONE ÜCRETLERİ Me Türkiye için Hariç için 3 aylığı 400 kuruş 800 kuruş 0, 140 ,, e 1400 ,, 2700 ,, Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen nushalar 10 kuruş tur. Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete mürneaat edilir. Gazetemiz ilânların mes'uliyetini kabul etmez. Bugünkü Hava /İ Dün azami hararet 28, *İ asgari 19 derece idi. Bu- gün ruzgâr poyraz hava açık. Haftanın yazısı Dile gelen koyun “— Sen ne söylüyorsun bi- rader! Eğer yalnız dil bilenler seyahat edebilse idi, bütün bu seyahat acentaları, yataklı ya taksız vagonlar, kooklar filân top atarlardı.. Ben birisini bi- lirim ki ğında beyaz el örgüsü yün ço- rapları ve bu çorapların üzeri- ne geçirilmiş rugan kaloşları ile Berlinde (Otel Kayzerof) da haftalarca yaşadı ve her is- tediğini yaptı...., Bu sözleri bana söyliyen ço- cuk ile görüşmekte o olduğu- muz mevzuu siz de bulmuş- sunuzdur. Ben bazı zevatın hiç bir dil bilmeden sırtlarma bir takım kafileler || yüklenip dışarı memleketlere gitmeleri- ni hayretle yadettidim ve daha ileri giderek her sayahat ede- Din bir umumi dil bilmesi “tez,, ini ileri sürmüştüm. Muhata- bım şu yukarda okuduğunuz sözleri söyledi ve devam etti: — Bundan tam yirmi sene evvel, 911 de İstanbuldan Ber line bir ziyaret kafilesi tertip edilmişti. Bu kafilede muhar- rirler, tüccarlar, doktorlar ve meb'uslar vardı. Menkibesini size anlatacağım zat işte bu Osmanlı © meb'uslarından bir hoca efendidir. Yolda nasıl git üiler, ne yaptılar onu hikâye etmiyeceğim... Ziyaret kafile. si Berline varınca şehrin en bü yük yani en kibar bir oteli o- lan (Otel Kayzerof) a götürül dü. Herkes yerleşti. Mevzuu bahsolan hoca (© efendiye de (40) numaralı oda verildi. Her rakamdan, hareketten, günden havadan bir takım uğurlu is- istiraçlar yapmağa alışmış o- lan (efendi mumaileyh) bu numaradan pek memnundu. (40) rakamı mübarek bir ra- kamdı. Seyahatten aldığı bü tün - iptidai - zevkelere rağ- men efendinin bir endişesi var dı ki; bir türlü unutamıyor. du.. Ya zel domuz eti, domuz sa halini aldı ve hoca du lokan- tada yemek yememeğe © karar o verdi. İyi ama, hava değişmesi, seyahat sarsıntısı, yeni şeyler, kadınlar madınlar görmüş ol- mak hep işteha (gıdaların a- | ii çan şeylerdir. £ Efendinin de İma iştehası var. taşı getir i > seler yiyecek.. . 5 Kuşluk yemeği vakti hall | edince herkes otelin holine in- “diği halde efendi odasında 1 mıştı Arkadaşlarından bir ikisi bu | | gaybubetten endişe etmek üze | reler iken hocanın mahremle- rinden birisi efendinin odasın. da “meşgul,, olduğunu ve me- o raka mahal olmadığını söyle- yince iş düzeldi. Ziyaret gru- — pu helde yemeğini yiye dursun | — biz efendinin odasına kadar sı “kalım... Efendit kapının yanındaki — çımgırağa kuvvetlice bir bastı ve arkası kapıya gelmek üze- > ve koltuğa yaslandı. Bir daki- / km sonra kapıya iki hafif fi İ jke vuruluyordu. Efendi bu Ayet | Gir harekete ses çil Kim bilir belki kendi: in çıkarmak istiyen bir “şeytan,, kapıyı vuruyordu. Fiskeler tevali etti. Efendi aldırmadı. beriki de çekildi git Lâkin garsonun gelmedi- gini görünce çımgırağı bir da- ha kuvvetlice çaldı.. Bir daki- ka sonra tekrar kapıya vurdu- lar. Hoca efendi hiddetle ses- iz — Kimdir 6?. Kapı açıldı içeriye fraklı beyaz plâstronlş gıcır gıcır birinin girdiğini © görünce bir yabancı zannederek : — Buyurun, çelebi! dedise de, yeni gelenin sözlerinden bir şey anlıyamamasına rağ- 1 göstermesinden garson olduğunu gecikmedi: — Kuzum dedi, ben bir koyun budu isterim. Ama şöy- le körpe bir şey. Marya olma- sın, fakirin barsaklarım biraz zayıftır. İshal oluyorum... Bu sözlerinden bön bön ba- kan garson tabil hiç bir şey an |, lamadı.. Efendi, sözlerinin tesir et- mediğini görünce: — Kuzum sen türkçe bil. .. diye sormak lüzu- munu hissetti, Ve bu sualin de cevapsız kalışından garsonun türkçe bilmez, allahtan kork- maz nev'inden olduğuna hük- mederek işi işaretle halletmeye karar verdi: — Oğlum, koyun eti, ko- yun! (başına boynuz işareti yaparak) koyun vardır hani! Garson bütün bu hareketle- re karşı ancak © gülüyordu... Bir taraftan açlık diğer taraf- | tan garsona bir yemek ısmar- | lamasını becerememek aybi Dört ayak ü: ve dört ayak yi — Me, me, me! diye bağır- mağa başlar. Garson zeki bir adam imiş. Hemen © anlar ve başile anladığını t eder, Efendi (but) kelimesini ifade için yerdedört ayak olduğu halde kaba etine © iki şaplak vurur. Garson hem güler, hem de başile tasdik işareti yapar.. Budun kızartma olacağ anlatmak için de efendi alt üst çevirerek: — Cızzaz! der.. Garson da- ha fazla hürmetsizlik olmasın diye dışarı fırlayıp o gülmeden katılarak aşağı iner... Yarım sa at sonra efendi istediği yeme- ğe kavuşur. Gelen nefis eti a- Arkadaşları bu meden çatlarlar. Rivayete nazaran yemekten sonra garsonla aşçı herkesten fazla gülerler. Çünkü koyun diye gelen et körpe bir do- muzmuş! FELEK ikleri zaman gül. | İ İdo — Nein (2) Evde | konan yer (5) Nota (2) Çapras kelimeler 2345 Yeni şekil Soldan sağa 1 — Elamek (3) 2 — Beyaz (2) Söz (5) (2) 3 — Renk (3) ğenmiş (5) Şişmanlık (5) 6 — Gümüş (3) Meyva (3) 7 — Sözde bir şey (5) Eski (5) 9 — Bir nevi ince kum (3) 11 — İsim (3) Yukarıdin aşağı” 1 — Uydurma hikâye (5) kaç kelime bir arada (5) 3 — Kadın ismi (5) 4 — Ev plânmı çızen (5) 5 — Çok güzel şeş (5) (5) (3) Yükseltmek (3) şey (5) 9 — Dikine (5) 10 Lezzetli (3) » Beşiktaş DikiŞ YURDU Talebe kaydına başladı. Akaretler No. 62 DENİZAŞIRI Falih Rıfkı Beyin Brezilya Seyahat- namesi Bu isim altında çıktı. “ DENİZAŞIRI |, 1 — Türkçe yazılmış en iyi seyahat kitabı, 2 — Türkçede Cenup Amerikası'na dair yazılmış ilk eser, 3 — Türk harfleri ile basılmış en gürel kitaptır. Viyana'da yaptırılmış olan renkli ve renksiz klişeleri papyekuşe üzerine basılmıştır. Denitaşırı gazetede tefrika edilmiş olan seyahat mektuplarının yarım misli daha urtırlmış ve inleştirilmi. Denizaşırı her evin okunacak en iyi kitabı ve her kütüphanenin hakiyki sösüdür. Bütün kitapçılarda arayınız. İtühadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi Serial ei eyleriz. için müsait Merkezi idaresi: Calatada Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Telefon: Beyoğlu — 2003 öze, havidir. si ssen | İktibaslar: Altın Ve milletlerin mukadderatı Kim bilir ne kadar zamandanberi altın yüzü görmediniz. Bu görmediğiniz, fakat bugün milletlerin ve medeniyetin mukad gok saklı ve mabet hazineleri gibi ulsunlu ve esrarengiz bir şey oldu. Gazetelerde okuyoruz: Fransa ve Amerika bilmem ne kadar altın al mışlar, bu me demektir? Küçük sandıklarda altın külçeleri ve altın meskükât, bir — bankanm mahzeniniden bir kaç yüz veya bir kaç bin kilometre uzakta başka bir bankanın mahzenine naklediliyor. Bir kaç ay sonra ayni sandıklar ya gene geldikleri mahzene avdet edi- Nota 4 — Kansızlık (5) Kendini be- 5 — Temasla anlamak hissi (5) kastetmek 8 — Büyükler (5) Bir nevi rüz- | gör (5) . yiyecek Bir 2 — Sabahın hafif rüzgâr (5) Sessiz 6 — Fenerbahçede © bir oyuncu 7 — Herkesin şerefi (5) Yazan 8 — Olgunluk ve insan ismi (5) 11 — Lüyik (5) Şeytanın aksi yorlar, yahut bir başka inahzene gi diyorlar, Halbuki bu acaip merasim olmasa, fabrikalar durur, tarlalar dan ekin kaldırılamaz, kıtlık başlar, | ibtilâller alır, yürür ve yeese kapıl- muş insanlar biribirlerini öldürürler. Neden? Bu sandıkların içinde, kullanmadığı, hattâ kimsenin görme diği, sadece mahzenden mahzene se yahat etmekten başka bir hüneri ol- mayan bu ölü madenin dünyar: alt kimsenin üst etmeğe kâfi sihiri ve kudreti ne reden şeliyer? Farredelim ki, mahir bir İ küçük sandıkların içine sıkı ski yer leştirilmiş altınları alsa da, yerine | kurşun koysa. Mahzenden mahze- ne seyahatlerde devam edip dursa, | acaba gene ayni metice hasıl olur mu? Olur. Yeter ki yüksek maliye pa- zarları altın yerine kurşun kondü- ğunu farketmesinler ve sandıklarda hâlâ altın bulunduğunu zannetsin- ler, vasi bir mikyatsn yapabilen, be: yete bugün yapılabilecek en bü; iyiliği yapmış olur. Zira çahnan bi tedavüle çıkarsa, derhal fiatlar muayyen kiymetini bulur. O suret. le ki iktisadi buhran tarihe karışır. İşsizliğe ve sefalete niheyet gelir. Şimdi bu iki vaziyeti mukayese edenler, bir takım insanların, beşe riyetin sefalet ve rztırabınm tema- disi pahasına büyük bir komedi oy- nadıklarıma hüküm © etmezler Demek ki, dünyanın iktisadi muva- zenesini kurtarmak için, harikulâde ve dâhi bir hırsıza ihtiyaç var. Hakikaten bugünkü o medeniyeti. miz, bir kaç altmın — eline esir ii düştü? Bu sunle şöyle cevap verilebilir: Evet ve hayır! Kâğıt para kullanan i milletler neden altın para; bağlı. ; dırlar ve bu ne demektir? Bir milletin altın vahidi kiyasi kullanması demek, para vahde! muayyen siklette altıma istinat et. * mesi demektir. İngilterede alim ! 7,322 gramdır. Bu, şu demektir ki | milli bankası, bazı muayyen ahval. vermeğe İ mecburdurlar, Bu, gene şu demek. tir ki bazı sınai ve ticari teşebbüs. | lerde, lüzumu olan sermaye İcismen altın olarak tayin edilir. Senelerden beri artık alıştığımız esham sukutu ve bundan mütevellit iktisadi neti. geler, umumiyetle altın fıkdanından ) Mademlsi öyledir. Neden altın va hidi kıyasisi terkedilmiyor? Bunun tecrübesi yapılmadı değil. Fakat da ha müspet bir misal alalım: Ecnebi bir firma, bir İngiliz Gör. masına yüz bin ingiliz birası kiyme. #1 geminin teslimi günü tediye edi. lecek. Yani siparişten üç sene son- ra. Eğer ingiliz lirası altına istinat etmiyorsa, yani harpten © son'asi mark'n benziyorsa, kıymeti bu kâ- | gitlarm üzerinde yazılı rakamlardan İ ibaret kalır. Eğer bu paraları basan matbaa daha hızlı işliyorsa , ingiliz İ Hrasının kiymeti bir kaç ayda yarı İ yarıya iner. Almanyadaki infletion zamanında mark'ın kıymeti bir gün de yarıdan aşağı düşmüştü. | Eğer altın olmaz ve kâğıt paranın | kıymeti de matbaanın hızma tabi - | dursa, bu küğit pasayı esas tutarak ücari bir mukavele yapmak müm- kün müdür? Elbette hayır! Zira sipariş olan deratı üzerinde âmil olan maden, bu | Mabir bir adam bu marifeti, fakst | “ | kıymetlerini teşkil eder. Kari Sütunu Gayrimübadillerin bir şikâyeti 928 senesinde İntişar etmiş ©- lan temlik kanununun yedinci maddesinde (mübadillere tahsis ve tefviz kılınmış olan emvali gayri menkule hükmen tahakkuk edecek müstahaklarına iade edilmeyip an- cak kıymeti mukaddereleri Hazinei Maliyeden tesviye olunur) — denik mektedir. Bu maddeye tevfikan mü badiller ellerindeki | emvalin ken dilerinin olacağına kanaati kâmile hasıl ederek tapuya da tescil ettir mişler ve çoğu da esasen harabiye Yüz tutmuş olan mezkür © emlâki birçok masarif © ihtiyarile | şeklini tağyir edecek tarzda tamir ve tercim ederek © hakiki bir surette tesahüu etmişlerdir. 10 haziran 930 tarihinde Yunanlılarla Ankarada imza edilen mu'avelena- menin 22 inci maddesinde (iadesi gayri mümkün olan © emlâkin iade edilmiyerek bedeli © tediye olunur) denilmektedir. Ahiren 931 senesi 28 martında neşredilmi; tasfiye kanunu- sun dördüncü maddesinde (sidiye- Gi ciheti ne olursa olsun mübadille- İ re tahsis ve temellük edilmiş olan | emvalin uhtelerinde ipka © ve mec İ canen temlik olunur) denilmek- tedir. Hattâ bu kanunun tarihi neş- | rinden itibaren üç ay sonra yani 28 baziran 931 tarihinden itibaren İ tefviz muamelesi hitam bulmuş ve mübadillerin hesapları tetkik edile tek bakiyei istihkak matluplarma mukabil mazbataları tanzim ve bo- hoları verihnek üzere Maliye Ve kületi celilesine takdim — edilmiş tir. yapılan ve olan | İşbu kanun mucibince mübadil. lerin ellerinden — istirdat edilecek olan Yunanlı ve etabli Rumlara ait emlâkin kıymetleri bir buçuk mil yon türk lirası olarak takdir edilmiştir. Bunun beş yüz bin lirası bugün © hükümet devairi tahmin ve | ” | mubtelifesinin tahtı işgalinde olup derdesti tahalliye bulunan emlakin Geriye ka- lan bir milyon liradan Yunan hükümeti tarafından etabli ve Yunanlı rumlara tevzi edilmek üzere muhtelit mübadele komisyo- nu emrine tevdi edilen “62500, İn. | giliz, yani “650000, türk İ tenzil edildiği takdirde *350000,, türk lirası kalmaktadır. İşte bu parayı bül et şurada bu- rada kalmış olan birçok rum müba- dillerin emvalinin bey ve ferağile elde edilecek paradan birine konul mak üzere şimdiden © bütçesinden tesviye ederse yedi senedenberi bir çok cidal ve didişme © neticesinde bin müşkülât ile elde © ettikleri ve Teşkilâtı esasiye ve temellük ve tas fiye kanunları mucibince masuni- yet hukukları dergâr olan bin ka der muhacir ailesinin sokağa ate larak her türlü esbab: O mayişet ve refahlarından mahrumiyetlerine ve bu suretle mahvu perişaniyetlerine sebebiyet verilmiş olur. İşte müba dillerin istirhamları bundan ibaret- tir. Gerçi bu kanun mucibince am- lâki mezküre mübadillerin ellerin. den almacak olur ise | birçoğunun sokak ortasında aç ve bi iliç kalma- sına ve birçoğunun da birkaç sene- den beri bir dereceye kadar düzel- miş olan esbab: mayişet ve refaha. rının mahvolacaktır. Alakadar mübadiller namına: Hayret, Kemal, Rasim, Sami, Saip, A. Mustafa, Mehmet geçenlerde rası geriye armatör, gemiyi yaptıktan sonra © line geçecek paranın boya masrafı bile tutmadığını görebilir. Eğer in- giliz altıma istinat etmezlerse, © zaman tcari mukavelelerde esas al. Una istinat eden İsviçre frangı ve- ya dolar üzerine yapılır. Eğer on- lar da altma istinat (o etmiyorlarsa, başka bir para bulunur. Yani altın beynelmilel hükümetler, kâğ yı çoğaltmakki kendilerini müşkil tan kurtaramazlar. Onun içindir ki, küçük sandıklar içindeki altınlar, bir bankanın © mahzeninden, diğer bir bankanm mahzenine mütemadi. yen seyahat edip duracaklardır ve başka türlü olması ihtimali de yek- tur. No: 90 Hüsrev bu kadar heyecan duymamıştı Kontarino önde, (o Hüsrev arkada, içeri girdiler. Zifiri karanlıkta elyardımile yürüyor lardı. Hüsrev, bir aralık ürker gibi oldu. Burası, adeta Yedi- du. Sağlı sollu geçtikten sonra Hüsrevi bir odaya soktu. Büyük bir yağmumu ile ten vir edilen bu odada siyah fis- tanlı genç bir kız, sedirin üs- tüne uzanmış, uyuyordu. Hüsrev, ayağı kaymış gibi kızı i sendeledi. Bu, Hüsrevin nice zamandır. has- retile yanıp tutuştuğu Prenses Eleniden başkası değildi. Kon- tarino, elini dudaklarına gö- türerek Hüsreve: — Sus! işareti o verdikten sonra, ancak işitilir bir sesle ilâve etti: — Gürültü etmiyelim, uyu- yor... Hüsrevin göğsü içinde san- ki bir kuş çırpnıyordu. Ömrün de bu kadar heyecan duymamış ti. birkaç dehliz | Kontarino, uyuyan oPren- sesi, hâlâ uyandırmak istemi- yordu. Hüsrev, sabırsızlan- — Daha vakit erken.. Uyan dıralım da, sonra yine uyur... diyecek oldu . Kontarino, odada sessiz a- dımlarla dolaşıyordu. Şiddetli bir aksırık tutmuş gibi biribiri arkası sira aksırdı: — Hapşuuu! hapşuuu.. hap suuuuu |... Sedirde uyuyan © prehses, gözlerini açtı. İlk O gördüğü i . Hayret içinde iyordu. Kontari- diği vaki değildi. Yavaşça se- dirin üstüne diz çökerek otur- | duğu zaman karşısında, levent endamı ile Hüsrevi (o görünce küçük bir çığlık kopardı: — Ah.. Ah panayamu!., Ve ellerile istavroz işareti yaparak yüzün koyun yatağına | serildi. Kontarino, Prensesin bayıl | dığını görünce hemen dolaba | koştu burası, adeta küçük bir cczaneye benziyordu. Dolapta © zamanın baygınlığa bire bir | gelen ne kadar ilâç varsa, her parça bulundur- . Kontarine, eli- i k birşişeden bir bardağa iki damla dam- İlattıktan sonra üzerine yarım | bardak su doldurup Eleniye u zattı. Fakat kızcağızm çenele türlü açılmıyordu. Kon- tarino, ayakta şaşkın şaşkın el lerini oğuşturan Hüsreve ses. lendi : — Öyle ne duruyorsun. Yar dım etsene! Hüsrev, tıpkı bir çocuk gi- bi hüngür hüngür ağlıyordu. Sevgilisini, hiç ummadığı bir ande geçirmesi, ele geçir. diği gibi kaybetmek tehlikesi ile karşılaşması, onun bir tan- i gil sinirleri üstünde müthiş bir tesir yap- mıştı. Elleri titriyerek bardağı al- dı, Eleninin dişleri sanki ki- litlermişti. Hüsrev, epeyce uğ raşarak kızcağız ağzını aça- bildi ve sararmış dudakları ara sından yarım — bardak dolusu ilâçli suyu ağzına akıttı, Eleni, İspazmoza tutulmuş gibi zangır zangır titriyerek kendine geldi. Gözleri, Hüsre yanı başlarında olduğunu unut muş gibi biri birlerine sarıldı- lar. Hüsrev, hi ine & namıyor, rüya gör. ETTE. 7 4 GÜNLERİ Sedirde uyuyan prenses bir aral gözlerini açtı ve şaşırdı kulenin mahzenlerine benziyor İ yere bekledi. Hüsrevle Ele | nin , birbirlerinden a Kontarino, | mü Yazan: M. Yı mediyor, sevgilisine bakmak doyamıyor, durup durup ağ mak istiyordu . Kontarino, ilk heyecan kikalarınm geçmesini beyhi ha niyetleri olmadığını — görünü ihaleye mecbur oldu: bunları kelimeli lâzım... Eleni, derhal kendini to ladı. Hüsrev, gözlerinin yaşı silerek yerinde doğruldu. Her ikisi © de Kontarino; dinlemeğe hazırlandılar . Venedik elçisi, anlattı: — Sizi, burada birleştirm ği göze almak kolay iş değil: Bunu yapmadan evvel çok dü şündüm . attırabilirdi. Padişah, nin elinden kaçırdığı avı bır. mıyor. Benden ufacık bir şüp* heleri olsa, şimdiye kadar yüsl kere evi basmışlardı . Eleni kimsenin o hab olmadan muhafaza edişim nizi bir araya getirmekten ib relti. Şimdi bu maksadım ha: sıl oldu. Yalnız sen delikanlı!) ayağını denk alacaksın. Eleni daha bir müddet benim yanım da kalacak... Çünkü sen, on elinden tekrar kaptırabilirsin. Malüm ya, serde âşıklık var. Dört tarafını dıvar zannede, sin. Halbuki, zaman nazik... Fatih Mehmet, daha Eleniyi unutmadı. Sarayın bütün bo tancıları, haberli... o Dananıı altında buzağı arıyorlar sende bazı ( geceler el ayak gekildikten sonra , gi raya girer, sabah alaca kara; lıkta çıkarsın. Anlaşıldı mı? SL Kontarinonun si rını tutacağını, Padişa- bın müsaadesini alarak n pedik elçisi, parmağile öyle bir hareket yaptı ki Hüsrev, 8ö- züne devam edemedi. Demiek, Kontarino, bu işi Eleniden gizlemek istiyordu. Eleni, Hüsrevin nüvazişlerile o kadar kendinden geçmişti ki Kontarino ile sevgi arasın: da yarım kalan bu muhavereye dikkat bile edemedi . Hüsrev, Eleniye | düğün için veda ederek ino ile birlikte dışarı çıktı. Yolda Hüsrev, sözü hazineye naklet tirerek sordu: | — Şu hazine işini nasıl hal ledeceğiz ? Kontarino izahat verdi: — Gayet basit! Eleni, Bi- zans hazinesinin bütün plân- larını biliyor. Onları, kendisin. den isteyeceksin! Fakat bunu © kadar biçimine getirerek istiye ceksin ki Eleni, © aramızdaki gizli mukavelenin farkına var mıyacak ! ş Hüsrev, bu teklife, hiç itiraz etmeden : — Peki! dedi, nasıl istersen öyle olsun Kontarino, Hüsrevden ay- rılarak kendi işinin başına git“ ti. Hüsrev, şu bir iki gün için de Venedik gemilerile meşgat olmağa vakit bulamamıştı. Gö. zü, dünyayı görmüyordu.

Bu sayıdan diğer sayfalar: