Asrın umdesi “Milliye: 14 AĞUSTOS 1931 IDAREHANE — Ankara cadde. iü No: 100 Telgraf adresi: Milliyet, Hstanbul, Telefon numaraları: 24311 — 24312 — 24313 ABONE ÜCRETLERİ G Türkiye için Hariç için 3 aylığı © 400 kuruş 800 kuruş 6 * 70, 1400 2 1400 , 2700 Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen nushalar 10 kuruş tur. Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânların mes'uliyetini kabul etmez. Bugünkü Hava Dün azami hararet 24, asgari 21: derece idi. Bu- gün ruzgâr poyraz hava bulutlu. Çöpten istifade Fennin vardığı terakki de- recesi şayanı hayrettir. Tele- fon telsiz filân bertaraf ; şimdi size başka şayanı - hayret bir se? söyliyeceğ Bir ehli fen çıkmış İstanbu- bun çöplerini gübre yapacak- mış... Demek bir sürü (pislik ve müzahrafat bir (sihirli el marifetile işimize yarar şekle girecek., Düşündüm! Acaba (başka bir sihirli el de bazı evrakı mat buattaki bir sürü yazı müzah- vafatını edebiyata tahvil etse ne iyi olur. Havasından mı?.. Amerikadan . İstanbula ge- len tayyarcciler seyahatlerinin en güç kısmını İngilterenin ü- zerinden uçarken geçirdikleri- ni söylemişler. e Hevasından mı, suyundan mı bilmem ne- dendir? Mübarek yer netame- sizdir vesselüm!. Mevsim hastalığı Abur cubur kavun karpuz, şeftali içki sıcak, ter, rüzgâr derken karın ağrısı, diyare ateş ve yatak! Bütün bu o unsurlar mev- cut oldukça mevsim hastalığı dediğiniz bu keyifsizlik böyle- ce devam eder gider... Bekrilere sorarsanız — rakı her derde devadır. Doktora s0- rarsanız bele Yeşil O aya men- sup ise - her fenalığın başı ra- kı olduğunu söyler... Geçende bu rakı içmek ve birakmak bahsedilirken tuhaf bir söz işittim.. Arkadaşlarımdan bir çocuk var ki; rakıya düşkündür. Bir kere de şişenin başına oturdu- mu katresini bırakmaz.. Yine her ikimizin tanıdığımız soğuk neva, mendebur ve (girdiği mecliste Ren nehri havası €s- tiren zevzek va münasebetsiz birisi var., İçkiye düşkün © arkadaşım da mevsim hastalığına tutuldu ğu için bi akşamdır rakı içmiyormuş... Sokakta birbiri. mize tesadüf ettik ve bir kah. vede oturduk.. Beriki nazeni- nim - yani soğuk © neva diye tanıttığım şahs kahvenin ö- münden geçerken (o bizi gördü, bizim onu o görmemezliğe ge- memize rağmen içeri girdi: —O yahu! burada mısmız? — Evet, buradayız, gör mi yormusun? . Ayyaş arkadaşa hitaben: — Yoy hani, senin yerin burası değildir — de onun için sordum. Yoksa rakıyı bıraktın m? — Evet bıraktım.. , — Nedent, , — Rakı içip sarhoş olunca çift görüyorum. Herkes neyse ama seni çift görmiye taham- mül edemiyorum. Bu yüzden içkiyi bıraktım. FELEK | eserde kelimeye doğrudan doğ- | (Gramer metodu) asıl kendi is san sisteminin kaideleri, şim- diye kadar esaslı surette tespit edilememiştir. Halbuki dilimi- zin mekanizmasını bilmek, ge- rek yarın muhtaç olacağımız yeni kelimeleri türkçe kökler- den çıkarmak için buna çok ih- tiyacımız vardır . çılmasına teşebbüs vakit, yani Tanzimattan son- ra kendini göstermiştir. O za- tırli Rifat Bey, Cevdet Selim Sabit efendi ibi zatlar türkçe için “Sarf,, ve imlerile kaide takip- leri yazdılar. Fakat bütün bu | kitaplarda arap sarf ve nahi nin tesiri hâkimdi. Türk di lâ, iştitak, ter- i beraber getir. Türk gramercisinin büyük derdi de türk çocuğuna bu yabancı kaideleri göstermek | ve öğretmekti. Bunun için türkçe dersi zevk vermez, sıki- | çı bir ders halini almıştı. | Meşrutiyeti o müteakip bu | hal biraz de; Fakat bu de- | işti. fa da birden Bire Serka Gar | kı ba atladık. Yine arap ve acem kelimelerine mahsus kaideleri muhafaza etmekle beraber tas- nif ve tertip tarzında Fransız kelimelerine benzemeğe tık. Halbuki türkçe ne arap dili- nin mensup (olduğu “Hami - Sami lisanlar,, (o zümresine, ne de acemce ile Avrupa dille, nin dahil bulunduğu “Ari lar,, takımına dahil değildir. Bunun içindir ki her iki dil ta kımının grame/ sistemleri bize uymıyordu. Yeni Türk Ana Grameri bu i kaldırmalıdır. içinde tetkik e- derek hakiki varlığını bulmalı ve göstermeliyiz. Bunun . için | rehber istersek bir Avrupa mil- letinin kendi gramerine verdi- ği şekil yerine, o şekli vermek için kullandığı usul yolumuzu göstermeğe kâfidir. e Halbuki bundan fazla bir rehberimiz da- ha vardır: O da Alman ve Rus Türkoloğlarının muhtelif türk lehçelerini tetkik yolunda vü- cuda getirdikleri eserlerdir. Böyle rehberler elde ve li- sanımız da önümüzde iken ©- saslı bir Türk (Ana Grameri vücuda getirmeğe imkân var- dır. Ahmet Cevat Bey arkada- şmızm birinci cildini neşretti- ği (Gramer metodu) bu yolda atılmış bir adım demektir. Bu ruya mana yolile bakılmış ve manadan şekle intikal sistemi takip edilmiştir. Bu itibar ile | mine sadık kalarak muallimle- re grameri öğretmek usulünü öğretici bir eser olmuştur. Bu | haysiyetle çok kiymetli ve de- ğerli bir eserdir . (Ana gramer) diye tasav- vur ettiğimiz eser muallimler- den ziyade müelliflere rehber olacak bir tetkikin mahsulü ol- malıdır. Bu itibarla (Ana g. roer) âdeta türkçenin tahi bir araştırmasını mevzu mek lâzımdır. Seslerden ve o seslerin işareti olan harflerden sözlere ve o sözlerin ifadesi o- lan cümlelere kadar — lisanın | harf, hece, kelime, terkip ve cümle varlıklarını tahlil eden bir eser, mekteplerde okutula cak bir ders kitabi değil, dilin bütün hüviyyetini tetkik eden bir ilim kitabı olmalıdır . Böyle bir eserin vücuda ge- tirilmesindeki güçlükleri gör- memek, hakikate (göz yum- mak demektir. Çünkü dilimiz kendi hakiki şekliyatı altında henüz esaslı surette tahlil ve tetkik e dilmemi Meselâ Füllere şahsı üzre ilâve edilen lâl ikaların iki tür. | lü olduğu şimdiye kadar - yal nız şü satırları yazanın na eserinden başka kitaba gir memiştir. Halbuki geçmiş za- man sıgalarının o ikincisi ile şimdiki zaman ve gelecek za- man ve her zaman sıgalarında Güllere gelen şahıs lâhikaları | atlara ve isimlere de ilâve edilen - cevher fiili lâhikaların dan ibarettir: “Adamım, yaparım, gör- müşüm, geliyorum, ii leceksin, akıllıyız, © getiririz, çalışkansınız, o kazanacaksr- nız... v. $. gili kelimeleri kar- gılagter : “im, sin, iz, siniz, Lâhikalarının o teakübünü görürüz. Bundan da il sıgalarının haddi. zatında İsim, sıfat ve fiil olarak kulla- nılır. Müşterek sıgalar (par- ticipe) olduğu âl olunur. Buna mukabil emir, birinci geçmiş zaman ve temenni $i- galarındaki şahıs (o lâhikaları yalnız şahsa delâlet eden basit lâhikalardı “Gelin, görünüz, geldim, yazsan, nız..,, v. s. gibi kelimeler karşı laştırıldığı vakit, bunların türk fülünin tek basit duğu anlaşılır . İşte Ana gramerde yalnız metot fikrile mücehhez ola- rak türk dilinin realitelerini a- ramak lâzımdır . Böyle bir tetkik (o bize pek metli bir eser hediye edebi- lir. Ancak böyle bir eseri bi- hakkın vücuda © getirmek za- yapsın, İ mana ve uzun uzadıya araştır malara muhtaçtır. Biraz tetkik noksanı işi sarpa & sardırabi- Meselâ küçükltme isimle- n kullanılan “cik,, ve ce- ikaları bürümeden gösterilince - bazı | eserlerde görüldüğü üzere - “evcik,, ve birden fazla hecelilerde “cik,, ikasının küçültme manasına geldiği ve aki o istimallerin küçültmeden başka, sevgi, nef ret, merhamet... gibi manala- ta delâlet eti anlaşılır. İşte bize lâzım olan (Ana gramer) dilin bütün bu şekil ve ifade inceliklerini tespit et- miş bir tetkik mahsulü olma- lıdır . Böyle bir eseri de uzun uza- dıya araştırmalarla yapı cek devamlı bir heyete yani A- kademiye birakmak - belki de - daha iyi olur. İbrahim Necmi Çapras kelimeler 3 > Me mm O) Yeni şekil Soldan sağa 1 — Nihayet (3) TE (2) Keçinin i (4) 2 Beşiktaşta bir sokak (9) 3 Sual (2) 4 — Bağlamak (4) ağababası (5) 5 6 — Zaman (2) Akıllı (4) Yaş 0 7 — Bir millet (4) Nota (2) 8 — Vermek (3) Hizaz (5) 9 — Geniş deil (3) Her tarofı su (8) 10 — Yüz sene (4) Yarım (5) 11 — TA (2) Cins, kavim (3) Nebat (2) Yukarıd n eşağı 1 — Müşteki şey (6) Dedüğün Tencerenin — Motörlü mavan (4) gülsek, yıktı. | tasrifleri ol. | Ali babanın şiltesi. Dileniyordu. On sekiz sene lik mesleği, On sekiz senedir onu dıvar diplerinde, virane lerde bekçi kulübesi yanların- da, baş açık ve ayakları çıp- lak, bekleten meslek. Fakat artık ihtiyarladı. Beş bir yerde dura şer, titrer, büzülür, kıvrılır, açılır ve en hafif hava cereya- nı ba 8 Dilenmiyor değil. Fakat ayakta durmuyor. İnsanların gözlerine bakarak; merhame lileri teshir için onlara titriyen bir avuç uzatmıyor, yalnız ba İsmi önüne eğerek bekçi kulü- | besinin yanındaki mola taşı- na oturuyor ve kulağını öcün- de duran mendili altındaki taşa vuran bir nikel paranın sesine vererek uykusu gelince- ye kadar bekliyor . Bu, Süleymaniyenin eski dilencisi Ali babadır. Onu ço- cuklar ve ihtiyarlar tanır. Ona acırlar. Kadınlar onun için ka fes arkasında ve gizli, ağlar- lar . O çocuklar ve o ihtiyarlar bundan bir hafta evvel Ali ba- baya daha çok acıdılar. Ali ba ba hastalandı . Onu hiç kimse © yatağında görmedi. Hiç kimse, zevcesiz ve çocuksuz ve kardeşsiz ve bakımsız geçen. gecelerin Ali babada ne yaptığını — bilmedi. Yalnız biliyorlardı ki, ihtiyar yorgansızdır . Bekçi ona eski bir keçe par- çası vermemiş olsaydı, Ali ba tan ölecekti. Şunuda biliyor- lardı ki, Ali baba yine, ve bek çinin ekmeğinden kalan artık; | larla doyuyor, Ye nihayet şu- nu da biliyorlardrrkü Ali baba bir ilâca muhtaçtır. Fakat ne o ilâcin reçetesini yazacak dok tor, ne de o reçetenin ilâcını yapacak eczacı Ali babaya saniyet namına hizmeti akılla rından geçirmezler . İmam, bekçiye rast geldik | çe söylüyordu: — Hüseyin ağa... zanıyorsun » Müstehai kürt, sevap ka şu cevabı — Çok bir şey kaybetmiyo rum ki sevap kazanmak iste- yim. - Yine merhametli adam- mışsın — Nasıl acımam imam &- fendi? Onun her gün yaptığ iş, bir ilmühaber mühürlemek ten daha güç. Sen kolunu bir kıpırdatıyor, mecidiye çe- kiyorsun, O taşın üstünde atlerce oturuyor, avuç açıyor, bunların bir tane sinden dört köprü bilirse hayır sahibine dua edi or. Halbuki sen mahallede ir felâket olsun da vefat ü haberi yazayım beddua da edersi, — Haltetme Hüseyin ağa! vefatta senin o payım yok mu sanki? . — Aha uzun etme o ki, Bekçi imamın şeriki cürmü olmaktan, kendini kurtaracak demem siz ve gevşek ilâve otti: — Aha bu böyle. Ali baba öldü. "ocuklar ve ihtiyarlar ona dedük (4) 2 — Eski bir'harp silâhe (2; Uç- mağa yarar (5) SA (2) 3 — Ince, kibar (5) Acuze (4) 4 — Bayat değil (4) Bal 0 5 — Deri (3) Yapılan şey 6 — Kadın pantalonu (4) 7 — Fuzuli sarfetmek (5) 8 — Elbise diken (5) Geri ver veran lâzım iğit (2) Yılan (3) 10 — Su süzgeci (5): Nota (2) 1 Deri kemik arası (2) Salıver- inek (4) vereceğiz ? İ babaya son hizmetini yapıyor- İ nin sonunu beklemiştir. son hürmetlerile acıdılar; ka- dınlar kafes arkasında ve gizli ona son göz yaşlarile ağladı- lar, Yalnız Ali babanın ölümü bile onun altmış beş sene de- yam eden ve tatmin edilemiyen ihtiyaçlarına nihayet o verme- mişti, Çünkü cansız vücudu. nun bile bir kefene, bir tabuta ve bir mezar taş ihtiyacı vardı » Bunu temin etmek için ma- halleli aralarında para topla- mak istediler, fakat herkes de di ki: — Ölümüne de mi sadaka Ali babanın cenazesi kalka mıyacaktı, eğer şilte: yahu diye satmak fikri bekçiye gel- meseydi. Yahudiyi çağırdılar. Şilte- ördü ve altı lira verdi. Bek | imamın kulağına — Ali baba şiltesinin altı | lira edeceğini bilseydi, onu çok tan satar, tahtanın üstünde ya tardı . İmam güldü : — Kâfi, sen bundan ibret ! al, Hazır gelmişken senin şil- teyi de bir göster! Bekçi mukabelesiz bırakma dı: — E size de bir uğrasın. Yahudi, şilteyi sırtlamak in bekçinin dinç kollarından imdat istedi. Hüseyin ağa Ali du: Yatağı omuzlıyarak yahu dinin sırtına verirken ayağma düşen ağır bir şey, bekçinin kalın kunduralar içinde mah- sur etini bile acıttı. Yere eği- lip baktıkları zaman, yataktan düşen şeye hepsi hayret et ler. Ağız ağıza dolu bir torba altın! —— Pariste Ermeni kilise- sindeki hadise Ajans telefonları, Pariste bir Er- meninin bir rahibin ateş ettiğini haber vermişti. o Dün gelen Paris gazeteleri o bu hâdise hakkımda şu tafsilâti veriyorlar: “Rue Jean sokağındaki neni kilisesinde, âyinin bit doğru sefalet ve müfrit nazariyele le beyni karışmış bir ermeni genci, rahip Mgr Kibaryan'ın üzerine ateş m alamadığı Goujon etmiş ve İyi ni kurşun hedefe isabet etme kilisenin adamlarından birini hafif. fakat | çe yaralamıştır. anizinde, “Tibrizde 1905 Aleksandr Abratıyân isminde kalfası Parise gelr d'Hali'de 114 “numa du. ya işler iyi giimeliğisdee; va öö sikin çalişmmağı Böreli kaimiiğin dan işini barakmıştır. eke, ka Kibaryan Ki- alibi ahmerine, parasızsa Ermeni kadın- n muavenet istemiştir. n EK. hasta ise ermeni lar birliğine müracaat etmesini bil dirmiştir. Abramyan da küfredereke kiliseden ayrılmıştır. Ondan bir çok defalar daha kiliseye gide. rek yardun talebini tekrar etmişi Üç aylık oda kirasını verememiş, iş siz kalmış, İki defa da para ko- parmış. Fakat sonuncu defa tehdit- kür bir tavur takınınca, kapı dışa sonra 21 temmuzla, ağustos arası Ab- ramyan hastanede kalmıştır. Çıkar. ken kendisine yüz frank verilimştir. Abramyan bu para ile tabanca sa- ten almaşter. Pazar günü de kiliseye. gelerek, mat etmiş, yüz bulı çıkarmamış ve âyi- Ayinin sonunda Mgr Kiberyan koltuğunda oturduğu sırada, Jünse ni bitiren diğer rahip Tankenciyan ilerlediği sırada, her halde kendisi” ni başrahip zanneden © Abran: karşısına çıkmış: — Bana para ver) demiştir. — Sen kimsin? Seni tanımıyo- rum, cevabını alınca, bir adım geri çekilerek tabancasını çıkarmış o ve rahibe ateş etmiştir. Rahip yarala- nınca, kilisenin içi allak bullak ol- muş ve bu sırada Abramyan taban- casındaki diğer kurşunları sağa 60- LTE İla ATİ) No: 89 Pazarlıga Ben sana Eleniyi Fakat sen Hüsrev, telâş içinde, sordu: in? yarına kadar bekle mek niçin? Kontarino', gülümsedi : Öyle icap ediyor... açık söyleyim mi? Seninle mızda Eleni için bir mukavele | aktedeceğiz' — Nasıl mukavele ? Bas bayağı... Ben sana Eleniyi bulup vereceğim. Sen de bana... E? ben de sana. — Bizansın hazinelerini tes lim edeceksin Hüsrev, şaşkın şaşkın bakı- nıyordu. Venedik el tiyordu? Bizansı ni kendisine teslim ne demek is. hazinel etmek.. İ Hüsrev, bu hazineleri, keğfet- i mek için az mı uğraşmış, az mı emek sarfetmi Fakat ne tice ne olmuştu? Hiç! Ah, bir kere şu hazinelerin plânını ele geçirebilseydi. O zaman işi iş- ti... Hüsrev, zihninden bunları geçirirken Kontarino, sordu: — Niçin düşündün ya? Ha- zineleri bulmak senin o için o kadar güç bir şey mi? Hüsrevin kaşları Elbette gü değil, imkânsız... Kontarino, çok tatlı bir ses le cevap verdi: — Hayır! Bu dünyada im- sız olan şey yoktur. Ye- i, bütün ( gayretini sar- dd: . Hattâ güç Hüsrev, hâlâ — düşünüyor. Fakat, ne demek istediği ni bir türlü anlıyamadım. H zineleri ele geçirmek benim i- İ gin nasıl kabil olabilir kion- ların nerede olduğunu bilmi- yorum . Bizansı boylu boyunca çe- viren kale dıvarlarının hangi- sinde bu hazine? Venedik elçisi, arkasını okşa: — Şimdi nafile yere zihnini yorma! Bunu bulmak senin e- lindedir diyorum sana... Hüsrevin , © halde, dedi, bil- anlat ki ban de öğrene- Kontorino, mütereddit bir tavır takındı: — Acele etme dedim o ya.. İ Bugünün yarını da var elbett Seninle daha hasusi bir daha uzun uzadıya konuşmak lâzım... Böyle ayak üzeri ol- maz. Hüsrevin bir aralık hazine- anan fikri, tekrar sev- ” minin hayaline avdet ZE Makam Kizi bie sini... dedi, sen bana Eleniyi ne vakit, nerede gösterebilecek | sin? Kontarino gülümseyerek: Ne tezcanlısm Adeta çocuk gibisin. Bi -.Şimdi beni dinle! Yarın al seni burada bekliyece- ğim. Akşam ortalık karardığı sırada gelirsin. Buluşur, bura- dan beraberce bizim eve gide- riz, Söyliyecekli na an- cak orada söyliyebilirim! Hüsrevin içi içine sığımıyor du: — Kabul!.. Diye haykırdı, kabul! Pek güzel bir teklif! Ya rın akşam ortalık o kararırken buradı Hüsrevle Kontarino, birbi —-—-————— — In boşaltmıştır. Fakat O kurşunlar kimseye isabet etmemiştir. Bu esna da polis gelmiş ve kendisini yakala mıştır. Abramyan'ın o tabancası elinden alınınca, kilisedekiler bu defa üzeri- ne hücum etmişler, yumruk ve bas- tonla muatarızı linç etmek mişlerdir. Polis Abramyanı balkan elinden güç kurtarmışır Yazan: M. Yavu giriştiler bulup vereceğim de bana.. İrine veda ederek © ayrıldılar. Hüsrev kendi kendine düşünü- yordu: — Fakat niçin bu (akşam eğil de yarın!.. Acaba, bu ak- İ şam, benden gizlemek is“ tediği bir şey mi var evinde.. Kafasının içinde © ince bir işık, belirmeğe başlamıştı: — Yoksa?.. Yoksa, Eleni, sevgili Elenisi, Kontarinonun evinde mi ? Hüsrev, bunu kat'i bir ihtimal oli kendine tasdik ettirmeğe çalı- E - Niçin olmasın? Eleniyi padişahın elinden ka- çırmak, Kontarino gibi şayta- na külâhı ters giydiren bir a- dam için pek âlâ mümkündür.. Hayır, yanılmıyorum Eleniyi saklıyan odur!., Eleni, yabancı yerde değil- dir ! Eleni, Kontarinoaun evinde dir... Hüsrev, buna kat'i suretts müthiş eldi yolda adeta uçar gibi yürüyordu. Yarın akşam! Bütün mesele, yarın akşa- mı edebilmekte. Hüsrev, o gece hiç uyuya- madı . Sabal dü durdu . Güneş doğmadan yatağın. dan çıkarak giyindi . Kontarino ile aralarında ge çen muhavere, Eleninin haya- li, İstanbul surlarından birinin dibinde gizli duran meşhur Bi- zans hazinesi, bütün © bunlar birer sinema şeridi gibi kafası- nın içinden şimşek geçiyordu. Kontarinonun söy- lediği şeyler arasında anlıyame dığı bir nokta varsa o da hazi- nenin kendisinden istenilmesi idi? , kadar sağa sola dön Yoksa, Hüsrev farkına var madan hazinenin plnlarını yar nında mı taşıyordu? Ne mü sebet.. Böyle şey olur mu hi O halde? O halde, Venedik elçisinin | ya çıldırmış olduğunu kabul etmek, yahut da işin içinde pek mühim esrar bulunduğu- na inanmak lâzım geliyordu. Hüsrev, alışamı, bu düşün- | celerle adeta iple çeker gibi çek ti, Halicin siyah suları şam, solgun bir çiçek gil İ süyordu Hüsrev, Konlarinostan çok evvel görüşmek için aralarında kararlaştırdıkları yere gelmiş- Kontarino da | meden yetişmişti . çok bekle- — Hadi.. vakit geçirmiye” İ lim! Bizi gözliyenler olal Hüsrev, bunu düşünememişti. Öyle ya.. Venedik elçisi ile si” kı fıkı münasebeti padişah ts“ rafından sezilecek olursa hali neye varırdı ? Elçinin harek Ne ise, ye kavuşmak için Hüsrev değil Kontarinosla; eder”) se cehennem zebanil, kardeşi olmağa can atacaktı Yolda giderken, Kontari" nosla Süsrev, pek az konuştu” lar. İkisi de ayrı ayrı | şeylef | düşünüyorlardı Kontarinosun Halicin yuk? rı sahillerini kuşbakışı seyr& den büyük balkonlu evinde t# bir ışık yanmıyordu. Kontari” no, matosunun © altından © zattığı elile hafifçe kapıyı tıkif dattı. İçerden hiç bir ses duyuk mamakla beraber kapı, gıcıff siz acılde (Devamı var sür'atile i i : , & k u 2 Yük, L. 3 Meke . dal, ki, üz Ml UN Viz, 2 Üye ni m İ Si, a