ı Li i Bİ kİ ee Bol # ei # ir ç kü cal rü M Du v . a 0 A” © lunuz kanatlanır uçar... © surdu. Çok defa s« di tir. Asrın umdesi “Milliyet” 28 TEMMUZ 1931 IDAREHANE — Anksra endde- # No: 100 Telgraf adresi: Milliyet, tana, Telefon numaraları: 24311 — 24312 — 24313 ABONE ÜCRETLERİ G Türkiye için Hariç için 3 aylığı © 400 kuruş 800 kuruş 6 7s0 , 1400 rn 1400 , 200 , Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen nushalar 10 kuruş tür. Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz Hânların mes'uliyetini kabul etmez. Bugünkü Hava Dün azami hararet 30, asgari 20 derece idi. Bu- gün ruzgâr metedi poy- Hamallar Hamalların adedi çokmuş.. Bunu belediye şu günlerde keş fetmiş.. geç olsum da güç olma sın diye bir söz vardır. Bu sö- zü belediyenin şu keşfine tat- bik edebiliriz... Anlaşılan bele- leden ne bir istasyondan bir çanta ile geçip gitmiyor... Eğer geçse idi, her ufak çan taya beş kişinin yapıştığını gö- rürdü., Acaba hamalların bu bolluğu na sebep ne?... Yüklerin çoklu- ğu mu, ağırlığı mı, yoksa işsiz - Ne o, ne bu; ne öteki! Bunun sebebi başka: Hamallık bir gün oldu ki; çok para getir di oldular, Halbul hamallar para kazanamıyorlarmış onun için belediye adetlerini indirecek.. Güya bir yük tarifesi vardır. Bir hamal bir bavula 25 kuruş lir... Bavulunu vapurdan ve- | ya trenden 25 kuruşa çıkarta. silmiş bahtiyar, Bahri muhiti göçen bir tayyareci kadar tak- dire seza bir iş yapmış adde- lunmalıdır. Eğer eliniz ayağı- nız pek tutmazsa vallahi bavu- Size yalnız biç bir şey sormazlar, para isterler hem bir bavul bir küğrt... etrafınızı alır... Belli de- Zil canımızı kurtarmak için pa- rayı verir çekilirsinz.. Bugün- lerde hamallar para kaza! yormuş. ikler mi eksildi. Hayır... fakat ölem hamalların tecavüzünden fazla para isteyi- i o kadar bıktı ki kendi ü kendi taşıyor... Tabil iş azalıyor. Bizde hamallar meselesi, ga- — rip bir san'at eseri olarak dai- mi bir mesele manzarası arze- der! Bu san'at şıyanı teessür- dür. İstanbulda adedi hamal dan fazla bir sürü esnaf ve işçi vardır. Lâkin onların bir mese | UZUN HİKÂYE: 2 Onu görenler hep hamal | 4 — Fransrz ordusunun ilk ruha; 1914 te harbe girerken Fransız ordu su muharebe şaması «olarak yalnız bir harekete iman eylemişti: Taar- ruz, Fakat bu, daha © başlangıcta Fransızlara pek pahalıya mal olda. Halbuki 1870 harbinden sonra bu harpten alınan intibalarla tesbit edi- len fikirler ve tedvin edilen tabya ka ideleri ateşlerin tesirine yani muha- rebenin hakikatine istinat ediyordu. Fakat, biraz zaman sonra bu hakikat ten ayri düşülerek büyük manevra ların ve müstemleke harplerinin tel. kin eylediği sun'i fikirlere gidildi. Bu devrin tabyacılarının çıkardıkları doktrini şudur: «Düşmana kavuşmak için kat'iyet le onun üzerine yürümek azmi İle #meşbu bir taarruzun mühim kuvvet ve kudreti.» Muvaffakiyeti temin ey ler, Bumın mahzuriyeti kısaca Mare şalın ağzından dinleyelim: «... Bunun neticesi olarak muhâ- vebe çabucak ve bütün kuvvetlerle inkişaf eder oldu, faleat ekseriyetle meçhuliyet içinde, ve lüzumu kadar ateş himayesi yapılmaksızın bilhassa mevziye sokulması daha uzun süren topçu ile himaye keyfiyeti icap edil meksizin cereyan eyledi... Bol bol sarfedilen kuvvetler, önlerine diki- len ve kendilerini her taraftan vuran i de tehlikeye ve fazla zayiata uğra- İ dekarı İşte büyük herplen sonraki Fran- | sız tabyesini doğuran mühim bü seler böyledir. Buna bir misal" daha katalım: Harbin sonuna doğru Al man ordusu Fransadaki istilâ eyle diği arazinin mühim bir kısmını terk etmeği mucip olan meşhur Hin- denborg mevzilerine çekilmek hare. lesi yoktur.. Biz meseleleri ve İ dimiz icat ederiz. | o Hamallar meselesini hal için evvelâ iyi bir tarife sonra da diri bir beli kontrolü; Ba- SE işler nasıl tabiatında gi- ler. Grev Şili'de doktorlar ğrev yöp- mş!.. Tehlikeli şey.. Haydi baş 1; diş ağrısı, karın ağrısı gibi şeyleri kendi kendimize te ne yapılır? Şükür edelim ki; bu fikir bizim hekimlerimize sira- yet etmiyor. Ben bu münasebetle ufak bir mukayese yaptım. Meselâ Berberler grev yapsa, İrmız uzar. Manikürler grev yapsa, tır- naklarımız uzar, Hâkimler grev yapsa, elimiz O zaman da ömrümüz uzar. FELEK : Baba... Babacığım ! safiyetle, kendinin bir tek göz- | lüğü olmamasına rağmen, ba- © basının iki gözlük sahibi oluşu- © mu beğenirdi. Sofra başında, ye ğsürde sallanırde. İşte o zaman babası, sis altında Bir ada gibi | onlardan uzaklaşır, moçhulla- “gırdı. Babasının gözlerini, göze görürmeyen şairane bulutlar koplardı. i daima kalın bir tülle li. Ne ile meşgul oldu- ğu anlaşılmazdı. Çok az konu- orulan şeyle. | Yahut da £ “Çalışma örlmar,,! Bini rük bir hürmetle söyle» Nakleden: SELÂMİ İZZET mirdi. Teyzesi hizmetçiye tem- | bih.ederdi: “Kız, çalışma oda- sının önünde gürültü elme,, Ge len misafirler Şemi beyi sora- k olursa; “Rahatsız edilmez, ki.. Çalışma odasında,, diye ce vap verirdi, Her (hizmetçi. | nin: e lişme odasının tozlarını | al, zaman korkudan emi dört açırıldı. (Seyfi bu korkunun, kitapların teker te- ker tozunu almak lâzım oldu ğundan ileri geldiğini sonraları anladı.) Se; | | kini Bir kere elbisesi. “Siyah ceke tinin düğmeleri daima ei dururdu, İnsan başını görünce de çe- kinirdi: Her hangi bir çöcu; tesiri altında bırakacak siya: babasından niçin çe- ve çarpan görünmez silâhların önün- | saka- | diyeceğim amma çekiniyorum. | İ | İ olan bağlanması yüzünden mahiv ve, | fi, çok uslu durduğu zamanlar ee Dİ Mareşal oyun kitabı Fransız tabiy:si—Yalnız taarruz—Bü tabiyenin beyhude yere akıtlığı Fransız kanı — Ateş perdesi ne demek— Büyük birliklerin sevk ve idaresinde Fransız fikri harpten evvel ve harpten sonra — Teslihat — Tabiyeye uymayan bir teslihat — Harplen sonra yerleşen ve cihanşiümul bir inlişar gören ihtiyat ve ateş üzerine | küçük bahçesini nadaslamak lâ kurulmuş Fransız tabiyesinin en büyük hir dostu da Mareşal Foş'tur. nu ketini yapıyordu. Fransızlar coşkun ve ihtiyatsız bir takibe koyuldular, Alman avcuları 300 - 354 setre ara- lıklarla dizilmiş hafif ve ağır maki- neli tüfeklerden mürekkep bir ateş perdesinden ibaret idi. Her makineli tüfek başma 2 - 3 nefer ve bolca cep haneden başka bir şey bırakılmadı- ğından böyle meselâ 100 kilemetre- lik noktada 300 - 400 makineli tü fekte ve bunun iki misli kadar canlı muharebeden başla İkimsc barakılma mış idi.Fransız ve İngiliz takip fırka ları bu zayif perdeyi sür'atle delip geçerek Alman büyük kısımlarına satmak kastile bu perdeye karşı ha- zarlıksız ve açılmaksızn saldırdılar. Her çalının, her arazi çukarunun dibine yerleştirimiş ve karaya ve ha vayn karşı mülcenmel bir surette giz lemiş'olan ve azimkâr eller tarafın. dan idare edilen bu makineli tüfek. lerin teşkil eylediği perde, son za- manda lüzumsuz yere bir çok Fran sz ve İngiliz kenmn dökülmesine sebep oldu, Böylelikle harbın sonun da bir dahn gaip edilen hayatlar pa- hasına, ihtiyatstz bir takibin elim mahzuru meydana çıktı. Fransızlar, sonra böyle insanı az ve makinesi | bol orduculuğa satez perdesiz adini vererek lügatçelere yeni bir kelime kattılar, 5—Büyük birliklerin sevk ve idare sine gelince, 1912 ve 1913 yalların. daki Fransız noktai nazar” büyük bir ihtiyat göstermiyorek smazinin dersleri meyvelerini vermişlerdir. «Kendi aw'analarıga avdet Fransiz ordusu, harekâtin sevk ve idaresi alışında taarruzdan başka kanun kabul etmez.» © düsterun kovalıyordu. Bunun da zararını Ma- reşal Foş şöyle anltıyor: & 1870 de bizim emir ve kuranda mız müdafaaya, passif müdafsaya | eden belik olmuştu. 1914 te ise taarruza | olan müstesna aşk Ye muhabbetin. | den ve yalnız taarruzun ihtiva eyle diği usul ve kaideleri bilmesinden dolayı faydasiz musibetler ve zalime ne zayintlar çekmeğe mahküm kal. dı. < Doğru bir fikir olan taarruzu ifrat ile yanlış kullanmak ve muha kemesizçe tatbik eylemek yüzünden bir çok defalar istıraplara düçar ol duk.» 6— Teslimat meselesi: Fransızlam zafını mucip olan meslelerden birisi de, taarruza verdikleri ehemmiyete rağmen bu taarruzu destekleyebil- mek için teslihat hususunda nolsan ları idi. Cihan harbına girerken bir Fransız kolordusunda 170 adet 75 | milimetrelik top bulunmasına karşı. | kk, piyade kuvvet itibarile daha za- | yet olan bir Alman kolordusundal60 | top bulunmakta ve bunların mühim bir kisminr da 105 milimetrelik ve 15 santimetrelik ubuslar teşkil eyls- mekte di. Bu halde Fransa hölümeti ordusunu taarruz noktaj mazarmdan teçhiz etmediği halde Fransız aske- | ri zimamdarları yalnız taarruzu naza kısa bir sakalı ad Mesleği: Mualiim.. vk O zamanlar, küçük bir çocuk olan Seyfi, ne bahtiyardı ne de bedbaht. Ömründe bir defa bile | hatırına: “Babam beni seviyor mu, vesmiyor mu? diye sor. mak gelmemişti, Her halde bazı evlerin ço- cukları, geceleri babalarını öp- Sırasına göre Jeranyomlarına ve krizan- temlerine son iktimamı da gös terdikten sonra, Mösyö Boug, zım geldiğine kanaat hâsıl et- ti Siz Mösyö Boug'u tanımaz- sınız. O kadar hasis değildir amma, çalıştırdığı adamlara verdiği parayı fazla görür, O- nun için de kimse onun hizme- tinde çalışmak istemez. Mösyö Boug, bahçesini na- daslayacak amma, adam lâzım. Kimse de germiyör. Ne yap- sın? Bu sene Faranjul'e iş tek- Hf etti. Bu Faranjül biç te fe- na çocuk deği br kah içkiyi ük rı icat etmeseydi, bu oranj da “Melek gibi adam,, derlerdi. Fakat ne yapalım t etmiş, onun için Faranjül'e kimse “Melek gibi adam,, demiyor. Çalışmak istemiyor da değil çalışmak istiyor, * fakat bir in- san ayni zamanda hem tarlada, hem de meyhanede bulunabilir mi ya? Müsyü Boug, çalıştıracak kimseyi bulamayınca, hayatını köşslerde çürüyen Karanjül'ü buldu; — Gel, dedi, benim bahçeyi Müsyü Boug Faranjül'e emni yet etmiyor deği iyi çıkmasını seven olduğu için, amelesini gözetli- yordu. Bir müddet tarassuttan son- ya geldi ve elini hafifçe Faran- jül'ün omuzuna vurdu: — Çocuğum, sana bir şey söyliyeceğim, dedi. — Beş şey #öyle.. — Şu elindelâ küreğin bir sa pı var. Bir de; ür kismi var. deMirci ne di t6 tulünde yap lanırsa top ni Ne diye kahkaha basar bu a- fı dikkate alarak çalışmışlarder Bur rada bir anlaşmamazlık var, Kabul edilen muharebe isuli, elde mevcut barp vasıtalarına uyun değildi. Bu uygunsuzluk, Fransızlara pek pahalıya mal olmakla kalmamış, har bin sonunda, manevra ve hareketi i dereceye bırakan ve bütün dik kat'i ihtiyat ve tesmmiye ve ateş tesir lerine atfettiren Bir Fransız tabyası nin vücüt bulmasma ve âlemşömel bir kabul görmesine dahi sebep ol. muştur. Acaba, Alman usulile bugün dahi zıddıyeti muhafaza eden bu Fransız” tesnni ve ateş tabyası gelecek arbe kadar uzun ömürlü kala- cak sıdır? Şimdilik Fransada bu tabyanın aleyhine hareket eden mü- him şahsiyetler yoktur. Bilâkis, işte Mareşal Foş bile bu son eserinin başlangıç kısmmi be tabyaya kıy met vermeğe hasteyleyor. Cin oğlu * rim... Babana söyleyeyim de memnun olsun. * Ve akşam, soffrada, Seyfiyi methederdi, Bazan Şemi Bey anlamazdı: “Ne dedin?.. At dersin başka şey | düşünüyor- dum.,, Teyzesi tekrar ederdi. Babası bunun üzerine Seyfiye döner, gözlüğünü, uzak için o- lanı takar, bakai Aferin!” der, sonra gözlü; meden yatmazlar, anneleri ba- şuçlarında durmazsa uyuyamaz | İardı. Her akşam, eve gelir. ken, çocuklarına hediye geti- | ren babalar vardı. Bir çok ana- lar babalar, büyük adam gibi, çocuklarından akıl danışırlardı. Öyle evler vardı, ki çocuk her | şeye hâkimdi. Seyfi'nin evi bu evlerden değildi, işte bu kadar. | Seyfi bunun böyle olduğunu pek çabuk anlamıştı. Evlerinde çocuğun gürültü et memesi terbiyeli ve uslu durma 1, temiz gezmesi lâzımdı. Sey teyzesi, kelimelerini tartatarta: — Alerin Seyfi, di, meni h zaman | çıkarır ve bir müddet daha, — bulutlu, müphem bakışlarını oğlundan ayırmazdı. Şemi Beyin karısı içiniçin hazduyardı: Övey oğlu mun kadrini arttırdım, iyi et- tim,, diye sevinir, Seyfi, önüne bakar, kızarır bozarırdı. Bir yaramazlık edecek olur- sa, teyzes ece: “Babana söy lersem görürsün sen..,, derdi. Fakat söylemezdi. Amma bu daha fena idi: Söyleyecek “di- ye Seyfinin ödü patlardı. Bir lışma odasının kapısına kadar sürüklemişti. Seyfi mütemadi. | yen yalvarmış, cdaya girme- için ayak germiştiz “Bir | du, Vakit erken olduğu için umumi yazıyorum, iallah © | guru da vardı. Babası — #rimazcadan dam. . Bu adam ki otuz santi- metre tulündeki küreği topra- ğa on santimetre ya sokuyor, ya sokmuyor. Olur şey mi bu? Üstelik kahkaha da basıyor. Müsyü Boug'un hiç işine gel miyen » Öyle ki Faran- jül'e kalsa, bahçe nadaslana- cak amma, sudan nadaslana- cak, . ii derin kazıp öyle ia Müsyü Boug'a da hak Ver- liz —Döğrü söylülini, düğü Ve bu sefer küreği tam otuz tre toprağa soktu. Boug'un bahçesi o ka büyük bahçe değildi. Ka- ranjül de daimi kontrol altın- da bulunduğu için nadas işi ak- şama kadar bitti. Hem de bah- — Faranjül, dedi, senin için fena çocuk derler amma, ben inanmıyorum.Senden çak mem nun oldum doğrusu. . — Müsyü Boug, siz de çok iyi adamsınız. Gel sana, benim pek hoşu ma giden şaraplarımdan içire- yim, — Emredersiniz. Ben de siz de çok eski şaraplar olduğunu işitmiştim. ü Boug iki kadeh ve bir şişe şarap getirdi, ve kadehleri dörtte birine kadar doldurdu. Çünkü on beş derecelik şarap bu! Öyle silme içmeğe gelmez. On iki sene şişede durduktan sonra, kadehe ve oradan mide- ye girince neler yapmaz ki. , Fakat Faranjül kadehlere şöyle bir baktı. Sabahleyin al- dığı dersi de unutmamıştı: — Müsyü Boug, dedi, bir şey söyliyeceğim., « — Söyle çocuğum. . — Camcı şu kadehi on bes santimetr> irtifada yapmış. Kim içine bir mayi koyarsa on beş santimetre irtifaa Okadar koysun diye... Öyle değil mi? Müsyü Boug, derhal Faran- jül'ün neyi telmih etmek iste- ladı: Sen yaman adamsın be Fa ranjül, dedi. Ve hiç sesini çıkarmadan, bardağı ağzma kadar doldurdu. Lloyd Ekspres yolcuları Tiryeste, Venedik, Brendizi ve Pireden şu yolcular şetirimize gel miştir BEP.De Rossi. -Mr. A. Ehrlich - Me et Hem, F. a e L mi Mir. Beha Bey, Dir. P, Fehi ir. V Buratti, Mme. V. Zanchi, me G. Pali, Mr, C, Psalti. Mr. N. Çourtelis. Mr. et Me. 8. P, Shanon, Mir. N. Metaxates, Mene. H. Benaky. M, D. Sismanozlon. Mine. K. Stedeti. Mr. C. Dabcovich. Mr, D. Valsamos. Mat. P. Malımut Nedim. Tevfik bustafa Bey. Mehmet Orhan B. Mr. et Mme. V. Köster. Mme. 8. Mertr. Mr. bi, Kasper. Adni Tevfik Hey, Kema leddin Bey. Mr. A. Abrams, Mme C. Smith. Mr. P, Sehmann, Meme, A, Hei- sostomon daha yapmam teyze..,, Teyzesi çalışma odasının kapısını açma mıştı. #4 İşte bunun için Seyfi, baba- #ımdan ders alacağını öğrenin- ce heyecanlanmıştı. Fakat için ds, korku ve edişe ile beraber Sınıfa girmez, bütün çocuklar gire gür diye ayağa: kalkacaklar.. Babası otur diyince oturacak- lardı. Sonra sınıfta çıt çıkm- yacak, yalnız ders anlatan ba- basınm sesi duyulacaktı. Bir iki arkadaşıma, göğüs ka- bartarak haber verdi: — Ben bu sene Sultani'ye gi diyorum. kürk yakalı paltosu ile eylül geldi. ».» Bundan sonrası Seyfinin ha- tırındaydı. Bir sabah erkenden babası ile çıktılar. Mektebe gidiyorlar dı. Henüz mektep açılmamıştı, babası oğluna daha eveldenonu İ müdüre tektim etmek istiyor. No:73 Yaşa bü Sefiller Teofilos'u tanıdılar ve: — Yaşa büyük şair! Diye bağırdılar. Teofilos: — Ben Bizans'tan sizin için geldim, dedi, sizin ahvalini yakından görmek için geldim. | Bu gece kumandanın sofrasına davetliydim. Yemeği yemedim. şarabını yüzüne © çarptım.. ve nihayet buraya atıldım. de sesler işitildi: - Yaşa Teofilos, yaşa! Teofilos evvelâ mahkümla- rın cürümlerini sormağa başla- dı. Sarı saçlı, gözlerinin altı çü- rümüş bir delikanlının yanında durdu: — Seni buraya niçin getirdi- ler? Delikanlı müteessirane bir tavurla anlattı: — Beni mi üstat? dedi, bu pek feci bir maceradır... yeni ev lenmiştim.. kumandanın yaver- leri servetime göz diktiler.. ma İ lrmı, mülkümü elimden aldılar. | Nihayet fakir oldum.. bir ak- şam saray zabitlerinden bir sü- vari geldi.. elindeki kamçıyı yü züme gözüme vurmağa başla: İ dı; Suçumu sordum: “Kuman. dan Andronikos » cenaplarına ir etmi, ,, diyerek soka- ga çıkardı. Saray muhafızları kapıyı sarmışlardı. Beni yaka- ladılar ve sürükliyerek buray, şka delikanlı haykırdı: ... doğrusunu söyle İ sene...! Genç karını de kuman- İ danın sarayma götürdüler. Bü tün bunlar, karını elinden al mak için tertip edilmiş . birer tuzaktır. Teofilos bir adım yürüdü . Elli yaşlarında, saçı sakalı u zamış, kısa boylu bir ihtiyarın yanında durdu: — Senin derdin nedir? — Ben sokaklarda onparasız gezen, kimseye zarar vermeden dilenen bedbaht bir adamım... yirmi sene evvel Bizansta ipek li kumaş tüccar idim, Sermaye mi batırdım... Selânikte birade rimin nezdine geldim.. iki sene evvelisine kadar rahatımız ve maişetimiz yolunda idi. Bir gün kumandanın muhafızların- dan biri kardeşimi öldürdü. e- vimizi, eşyamız! zaptettiler. Ben, sokakta kaldım. Avuç a- çarak dilenmeğe ım. Bir akşam, biraderimi öldüren ça navar ruhlu muhafız, beni 80- kakta dilenirken tanıdı.. atm- dan inerek yanıma geldi.. (sen günün birinde elbette bizden intikam alacaksın! seni serbest bırakmak bydalalıktır!) dedi. ki askere tevdi ederek buraya getirdi. İki senebenbsri burada inliyorum... Teofilos, ihtiyara sordu: Taksim bahçesine girdiler. Ba basmın. kolunda, bermutat, şemsiyesi vardı. Siyah ceketi düğmesi de sımsıkı ilik :e tabii iki numara , yani uzağı görmeğe mahsus olan gözlüğünü takmıştı. Havuzun yanında babasının arkadaşlarından Mazhar Beye tesadüf ettiler. O da Sultani muallimlerindendi. Kısa boylu, tıknaz çirkin bir adamdı. Bazan eve de gelirdi. Mazhar Bey ba- basının yegâne güler yüzle ko nuştuğu bir dostuydu. Bu mu- allimin bir vasfı o mümeyyizi vardı. Ezmenei kadime tarih- lerine: Kurun martavalları! der di. — Azizim Şemi, şu kurunu ülâ, kurunu vustâ nedir bilir mi sin? Bize kendini halisüddem bir arap kısrağı gibi yutturan koca bir katır. Yunaniler mi? Mükemmel kaşkarikocilar, kah ramanları hep püften insan- lar, Cenk efsaneleri peygam- berler mucizeleri gibi inanılmı. yacak şeyler. Ben bir Tarihi İSTANEULUN İİ A IYI Yazan: M yük şair i Alkışlanan Tevfileğ, “Ben Biza! tan sizin için buraya geldim,, de — Burada kaç kişisii — Yalnız bu zindanda kişi var... — Diğer zindanlarda © dar var? Ş — Yalnız bin diyorlaf kat, daha fazladır... © Bu esnada uzun beş yaşlarında, bir gö: ta boylu bir kadın, yanma sokuldu: Bir az da beni d büyük ve meraklıdır.! Mahkümlar genç caklayarak havaya kaldı — Sofi'nin başından &€ çi inlemek içn taştan Diye bağırdılar . 3 Sofi, bir ressamın Hem de meşhur bir mın. ressam agripas” m sı, Şair Teolilos, ressam pas'ı tanımıştı. Sofi başımdan geçenleri latmağa başladı — Kocak dali dum. Meşhur. (çıplak tablosunu bitirmek ü e ün lışacak olursa tablosümü cekti. Bu tabloya hem imparatoru, hem de Mai hı talipti, Bir gün kocam, | üzerinde çalışırken, Sel | mandanı prens Androni | venesile beraber içeriye tablo biter bitmez Bizans! paratoruna hediye edil söyledi. Halbuki, ben Seli teki Macar mümessiline, yu Macar kralına sata söylemiştim. (Müsaade asaletmaap! dedim, bu Macar kralına satacağı? ya çok ihtiyacımız var. tabloyu da imparator rine hediye ederiz!) Kumandan köpürdü: maz!) diye bağırdı. Ben hiddetlendim: malım değil mi? istediği tarım.. Macar kralmın parayı siz verin.. tabloyu satalım!) dedim. Andro (onpara vermem!) diye karmıyordu. Ben kadın | duğum için, belki bana h ederler zannediyordu. B tum, tabloya sarıldım. dan kızdı: (gözünü o) ve ei li. vi ir... ( d mazsın!) dedim.. birden canavar kollarımı yakal” ve yere yatırdılar, vi (dediğimi yapın!) diye dı.. bir demir parçasile zümü oydular, Can acısi bayılmışım, Ondan sonra dimi burada buldum. üç senedenberi bu zin rünüyorum... (8 ( kayan ları vana ve he bırakacak. İskenderi k: üklüğünü bir erkânı plânı ve haritası ile zirü! eyledim gitti. j Şemi Bey de gre — Fuzuli, Nefi. keratalar. Yeni bir g lar, Fenikeliler, diye rek Şemi Bey: “ME nilâti failün, rak hızlr hızlı yürüyo fi onlara yetişebilmek içi li güçlük çekiyordü. Dönüp dolaştıktan geden çıktılar, Mektebi sma geldiler babası dan ayrıldı. e Yandaki © 10 İ kapıdan girdi. Büyükee lap gibi camekânlı adam selâm verdi. zun bir yoldan yürüdüleğ, de mektebe yazılmek ü len bir kaç çocuğa ra! 8 te