Maliyet İ umdesi “Milliyet” tir. İHAZİRAN 1931 HANE — Ankara cadde- 100 Telgraf adresi: Milliyet, Telefon numaraları: 311 — 24312 — 24313 NE ÜCRETLERİ Türkiye için Hariç için İlğa 400 kuruş B00 kuruş 760 ,. 1400 t 1400, 2700 i İen evrak geri verilmez göçen nushalar 10 kuruş Yüdüriyete müracaat edilir. lânların mes'uliyetini Bugünkü Hava in en fazla hararet 23 baz 16 idi. n ruzgâr poyraz. a bulutlu. sevine te gazete gös sterdiği şey mücevher finn düşmekte olduğunu #terir bir haberdi. İ— Bak! Allah bana acıdı da ima verdiğim yüz görümlü- Gü yalancı elmas aldım.. Ya Bici olsaydı yüreğime inerdi. İSerçek elması olmayanlar i hayli kıymetli bir teselli- b » Postaların sür'ati “Bilirim ki, bu satırlar posta | esinin hoşuna gitmez. Ben rşamba günü saat 10 da An| “ya merkez postahanesi vası- sile Usküdardaki evime bir "rt gönderdim. Sonra Ankara İki işimi bitirdim, ertesi gü- i akşamı trene bindim. Cu- » günü evime geldim, kart müz gelmemişti. İşin. garibi İamartesi 1 gelmemi irisi sorsa: | — Acelen ne mübarek! Ma İsmiki kartı sen yazdın eve de eldin.. Yazdı »krar et, bitsin | Cisimler hararetle uzar. Aca |a sıcakların tesiri ile Ankara İstanbul arasındaki mesafe mi uzadı? ın şeyi şifahen arilerimizden Mitat Beye Efendim; Yazılışında tereddüde düştü- ü eta nasıl söylü- 'orsanız öyle yazınız! İtiraz e- en olursa onun söylediği şekil yazarsı Çünkü z. ınların nasıl yazılacağını yok! Bakalım! bi- FELEK “Milliyet, BIRINCI — Mukadderatâ hükmedil- ez, Fakat öyle tahmin ediyo m. —Tarih bu tssadüfle sizin i- çin belki bir hata etmiştir. Fa- t ayni şikâyeti araplık ta ya- a haklıdır belki! — Ne gibi? — Araplar ilk dört büyük halifenin zamanmda nasıl yük- sek bir saltanat kurmuşlarsa aralık sönmeğe | başlayan İ dedir. | tur. Bu tanzik henüz | slarin iin Edebi Romari : Mütefekkirlerin vazifesi Insanlar, 1914 ten sonra kendileri sitanıyamıyacak derecede değiştiler. Siyasi fikirlerimizi, içtimai hayatı- mizi, ferdi yaşayış tarzımızı, her şeyi değiştirdik. Bir takım mabutla rımız vardı ki, şimdiye kadar tapın- mış olmaktan utandık. Ve bilhassa, insanların asırlardanberi aldatıldık- larını, daha doğrusu biribirlerini al- datıldarını, en korkunç düşmanları- mızın kendi içimizden çıktığını kep- tetik. O gündenberi herkese, her | şeye küskün bir vaziyette duruyor | gibiyiz, İçtimai kıymetlerin altüst olması bizde içtimai mizama karşı bir nevi lâkaydi tevlit etti. Yeni bir ni- | zam doğacağına inaniyoruz: Fakat | bunun hayli zaman sonra vâki ola- cağımı da bildiğimiz için bugünkü hercümerce her hangi bir istikamet | te nihayet vermenin beyhudeliğine hükmediyoruz. Hülâsa hepimizde bir âlemin devrilmesini temaşa eden | seyirciler hali var, Halbuki bu âlemin yerine gelecek olanı da biz, yani bugünkü adamlar, kuracağız. Tecrübelerimizden istifa- de edecek ancak biziz. Bunlar, mü: takbel âlem için elzemdir. Bu husus- ta em kıymetli malzeme bizim elimiz. Demek ki, artık bir şeye inanmayan bezgin ve yorgun insan- lara büyük vazifeler ediyor. İnsanlar hiç bir zaman bugü kadar mukadderatlarile alâkadar ol- mak mecburiyetinde kalmamı da. Şimdiye kadar bu iş bir ba şiye tevdi edilmişti. Deni dünyanın hâli hazırdaki gir otuz | kırk asır içinde biribirini takip eden otuz kırk kahramanın eseridir. Te- vekkei değil seyyaremizin tanzimin diden sonra şuurla ve hesapla yapıla | caktır. Başka hiç bir sebep olmasa | bile, böyle muazzam bir işin manza- alâka ve merakımızı uyandırma ap eder. Nerede kaldı ki, bütün bağları gevşemiş bir cemiyeti tekrar | kurmak gibi âcil bir lüzum karşı. sındayız. Böyle bir mecburiyet eçin- de hiç birimizin milli yahut be-| seri mükadderata lâkayt kalmamıza | imkân yoktur, Zaten hakiki entelek- | tüeli işgal eden mevzuların en yük- seği, en asili bu mukadderatın muh- telif şekilleri değil midir?. San'atkâr kârı olan Goethe bile inde kalmadı. Büyük | ye ruhlarıdır. İ larm en san bu kaide hari ruhlar, co: M. Jean Guhenno bu meseleleri derin bir alâka ile takip eden güzide | muharrirlerden biridir. Bilmez deği- | liz ki mukadderatımıza taallük eden | işlerin tetkik ve muhakemesinde her şeyden evvel şefkat hâkim olmalıdr. kadar pek çok | üphesiz kendi idrâksızlığına ve cebin! Beşeriyet şimdiye istirap çekti. Bunu yundur, yani hakketmiştir. Fakat sandet mefhumunun en kiymetli unsuru iyilik olduğuna göre, ini niyetin müstakbel zuw bahis olduğu edilemiyor. mizin biribirlerini harpalamamala- etmek, henüz yer yüzünde ilk emmareleri | bile görünmeyen hakiki medeniye. | tin esaslarını vazetmektir. M.J, Gud- henno hu oktai nazardan şayanı dikkat bir hususiyet arzediyor. “Hu susiyet,, dedim: Filhakika beşerin bir fikir, bir doktrin için ezilmemesi | ni, iz'aç edilmemesini istemek bir nallıktır. İnsanlar fikirleri- ni silah vâsıtasile kabul ettirmeğe © kadar alışmışlardır ki, bu kestirme yoldan başkasının mevcudiyetine bile ihtimal vermezler. M. Guğhen Do'nun, bir iki hafta evvel meş olduğu eserde müdafan seylerden © biri, insan: | hayat © karşısında — mite lak müsavatı ve bilhassa cebir vakit şefkat ihmal Hemcinsleri- | ww arzu temin etmek | nevi ori eetmiz. ettiği is Bürhan Cahit alevlenmiş, bu sönmeğe başla- yınca Abbasilerin saltanatı par | lamış, ve son devrin hamleleri yer yer, bütün istilâ mıntakala | rında münferit çırağlar halin- de —görünürken orduları bu! yeniden parlamak istidadını gösteren Arap saltanatına ni hayet verdiler. Hilâfeti aldılar ve araplığı kendi malikâneleri- ne ilâve ettiler . ç Yüzbaşı Celâl asabileşmişti: — Bunu yapmasaydılar ta- ve tazyik usullerinin beyhudeliği ve çirkinliğidir (1). Içinde bulunduğu- muz devirde böyle bir fikir serdet- mek işin doktrinlerden ziyade insan lara inanmalı:: Bu da büyük bir şeydir, bilhassa böyle düşünen a- dam bizzat inkılâpçı olur, şimdiki sahte medeniyetin üful edeceğine ka ni bulunursa... Bu ölicenap inkılâpçınn bir husu- siyeti daha var: Kültür taraftarıdır. İ M. Guöhenno harsın an'ane ve hare. ketsizliği değil, bilakis daimi reketi ifade ve temsil ett ne ve olacağını söylüyor. Filhakil iki üç bin senelik fikri kazançlarımız. bütün ku ayetlerimi fenahıklarımızı affettirecek kadar | mühim ve insaniyetin ruhunu ilâni- baye besleyecek kadar esaslıdı mizden altmış, yetmiş kişi çıkıp bu işi görmeseydiler bugün biribirimize bakamayacak derecede kendimizden utanacaktık. Hars meselesini M Gudhenno eserinin bir ameleye mek- tup isimli kısmında izah etmiştir: Bu kısım, kitabın en güzel sahifeleri ni teşkil ediyor. Hemen hiç bir mu- harrir fikre, ruha karşı bu hürmet ve derece nat göztermemiştir. Harsı kurtarmak lszimsa “bunun ne döreceye kadar lâzım olduğu da tetkik edilecek bir meseledir, ve har sın akibeti de, karar verme günü gel diği vakit kararı verecek olanların se viye, zihniyet ve ahlâkma göre ta- ayyün edecektir. Bu ameliyeyi bal. ki entelektüeller yapacaktır. M, Gu öhenno'nun entelektüellere derin bir itimadı var. Onların, yeni zamanları hazırlayan insaniyetin başına geç- meğe namzet olduklarını beyan edi. yor. İnkılâplar tarihi meydandadır; Her inkılâp bir fikir adamının eseri dir. Müellife göre dünya bir çıkma» za girmiş ve omu bu çıkmazdan an- cak entelektüeller kurtaracaktır. Fi bakika mütefekkirlere bugün, şim- diye kadar terettüp etmeyen bir vazi or: O da insaniyetin perişan ruhuna intizam vermektir. O ruhu ax çok tatmin eden mabutları dettik, inanmak ihtiyacımıza cevap veren çocukça şeyleri attık. Bunların yerine koyacağımız yeni imanı fikir | adamları telkin edecektir.Onların en yüksek vazifesi, insaniyeti yöni hu. rafattan korumak olacaktır. Reşat NURİ (8) fes Guöhe, main, Maşiri: Grasset, Davetler İhtiyat zabitlerine Hasköy askerlik şubesinden: İ bitanının yoklamasına 1-6-931 tarihinde başlanılmış ve 30- 6-931 tarihinde nihayet ve- rilecektir. Bu müddet zarfın- da müracaat etmiyenler hak- kında 1076 No.lu kanunun 10 uncu maddesi mucibince müamele yapılacağı ilân olu- nur. ... İnebolu müddeiumu- misi Ahmet Beye Müddeiumumilikten: İstan- bulda olduğu anlaşılan ve fakat adresi meçhul bulunan İnebolu müddeiumumisi Ah- met Beyin acilen memuriye- #mize lüzumu müracaatı. 26 bir arap devleti meydana çı- kacak mıydı? - Zannederim Genç erkânı harp şeyhin bu açık ve serbes fikrinin konuş- | tukları mevzuun en canlı nokta sı olduğunu hissetmişti. — Şimdi de Türkler arapla- ra engel oluyor demek . Şeyh Sadun gülerek başmı salladı : — Serbesçe müsakaşa ede | çektik değil sümle cevap verd — Ben aksini iddia edece- ğim, dedi . — Nasıl? — Türk idaresi arap mınta- kalarından çekildiği gün Akde nizin bu sahil boyları en kuv- tar- | Yeni neşriyat | Hayreddii Barbaros i I İ ralarını anlatan hikâyeler şu sırade büyük bir rağbet görüyor. m bu nevi eserlere tal İ neşriyat sila İ ginleşti. Oripit, Kristof Kolomb, Pastör ve Bethoven gibi milliyet v şahsiyetleri birbirinden çok farklı meşhu ir ha | bu büyükler meşberine Bar baros | in istik | Hayrettin ile ilk dala olarak bir bale de hâkim olması lâzım geldiği- | Türk büyüğünün ismi karışıyor. | İ fakiyeti tenin eden genç muharrir lerimizden Ekrem Reşit Beydir. (1 bini elinize alınca şu sual gelecek: | ba tanıtılacak daha büyük ve siyetler yok muydu” Bu suali de kendi tabı okuyup, mevzuun muharririn. razı varit görmedim. Zira sa mesat bir netice her tü fevkindedir. “Hayrettinin hayatı zaktır. Ekrem Reşit Bey, mevzuun içabatı olarak, eserini | hur deniz adamının bir devrin karışmıştır, Onun için eseri ken hem bir ve canlı bir yaşıyor. Bazan, meselâ bu deniz if- tâ taze denilecek ( bir maziye değ tarihin en efsanevi at etmiş zâlsiediyor. Bu pışmalar, bü zırhlar ve bu miğferler zamanlara Yağın gözüküyör. Sanki tarihin eski taksimatı buharın tesi- rile değişmiş, bütün eski hudutlar er karışmıştır ve $ ve buhardan sonraki devirler mevcut ve bakidir. ve tasni emdi yal İ mz buhardan evvelici İşte bu eserile Ekrem Raşit Bey ta- rihin bahardan evvelki devirlerine a it ve Türkler için şanla dolu bir sa- hifesini yağatiyor. Bir Türk genci tarafından kusursuz bir şekilde tam İ bir vukufla ve ecnebiler lisanında ya | zılmış olan bu kitap memleketimizin irfanı hayatının ne iftihara iâyek bir tekâmül devresine dahil olunur, ol duğuna bariz bir misaldir. Daha ya ba tanıtmak için ekseri faydadan zi yade zararları dokunan, yabancı ve vefasız kalemlere muhtaçtık. Şimdi görülüyor ki nazları çok ve mizaçla- rı garip bir tekim yabancılara boş boşuna hulüskârlik etmek artık bi- zim için sadece lüzumsuz bir külfet ör. Yusuf NAZIR * La viğ'de Barbornusze İshai edi Be NERF, kiden n'atımı ne düşüverecekti . Şeyh Sadun, necef emeli ikram ederek cevap verdi: edebilmek için tarihin yürüme: sini bekliyor . Yüzbaşı Celâl dudaklarını İ büktü: — İstikbalden her şey ü dilebilir. Fakat garp me- Garpta büyüklerin hayat ve mace- | Fransa- Bin en mühim tabı evlerinden biri olan Nouvelle RevueFrançaise firma ettiği az zamanda çok zen insanları bir araya toplayan Garp fikir âleminde bize bu muvaf- Belki Ekrem Reşit Beyin bu kita- aklınıza evvelâ İ “Peki amma, Türkler içinde Gar: | daha ziyade alâka uyandıracak başka şah ben dime sordum, Fakat ki uslüp ve mizacına nekadar uygun o İ duğunu takdir ettikten sonra bu iti. sırf biyografik bir eser olmaktan u- belki bu dar çerçeveye hapsetmiyor. Bu meş- hayatı bütün tarihine çok yakından okur- kahramanın destanı, bem geçmiş bir devrin hatırası cazip şekilde göz önünde İ ritinin en heyecanlı bir çarpışmasını merakla takip ederken insan kendini birdenbire bir kaç yüz senelik ade- devirlerine ric' kürekli ve bizden süzek Hömerin: waklektiği | in — Evet, karıcığım, teyze- min ne kadar iyi bir kadın oldu ğunu bilirsin, Geldiğini görün- ce dünya kadar sevinecek, Z: ten mektubunda seni dört gö * | le beklediğini söylemiyor mıy- dı.? Ah, benim işlerim mâni ol | masa da ben de seninle beraber Bursaya gidebilseydim, orada İ kalacağın bir ayı birlikte geçir İ deyilik:; Fakat körolası müdir izin vermedi. tebdili hava hem de banyoların muhakkak ) | faydası olacaktır. Doktorun de Bana da- Neyse sen herit etmiş olursun, diği gibi yaparsın. ima mektup yaz. Bu sırada vapurun iğinde ha- raket kampanası çalındı. Teş- yie gelen yolcular birer birer İ sandallara binerek rıhtıma çık İ alar . Küçük vapurun palamarları çözüldü, pervanesi (o dönmeğe e | başladı. Uzun bir düdük ve ge- mi hareket etti . O vakite kadar yolcular gü- verteye toplanmış, rihtamdaki- lerle uzaktan uzağa konuşuyor biribirlerine leri şeyleri söylüyorlar evvelce söylediklerini diyorlardı . Cemil Bey cebinden mendilini çıkardı uğurlamak için uzun salladı . Hasene Hanım kocasının gösterdiği bu alâkadan çok mü teha olmuştu. Zaten böyle ayrılık zamanlarında mütehas- sis olmamak kabil değilidir. Ni hayet vapur uzaklaştıkça sima- lar küçüldü ve az sonra küçük son veya tekit e- beyaz ve karısmı i | vapur limanın kalabalığı içinde kayboldu . Cemil Bey sokağa çıkınca kendisini bir kuş gibi hafifle- miş zannediyordu. Her akşam Beyoğlunda bir © birahanede m İ toplanıp tatlı tatlı atıştıran da İ ire arkadaşlarını düşündü. Bu akşam bütün Beyoğlu onundu. kın bir maziye kadar kendimizi gar- | — Ah, bu erkekler! ten kendini menedemedi. Bu nevi işlerde kadınlara da Aradan on gün geçti. Bursa dan İstabula bir telgraf ve iki mektup geldi. Hasene Hanım daha ilk mek tubunda kocasından, acele yol hazırlığı esnasında nasılsa u- Ruttuğu bir kutu podranın gön Ya bü- demek- düşünerek, apartımandaki hiz- vetli Avrupa devletlerinin müs temlekesi olur. Ve-o zaman es mağlüp milletlere kabulettiren araplık İlsanı, san'atı, kültürü ölçülmez bir fakkla yüksek olan arap medeniyetinin derhal içi- | bir tabakadan misafirine sigara | — Arap medeniyeti zaman İ zaman parlar, Yeni bir hamle Genç zabit sükünet ve tebes- | metçi kıza bir kart postal gön- derdi ve podrayı ondan istedi. Fakat cevap olarak, kapıcı" nın karısından şöyle mek- tup aldı: onun yanında sönük kalır . bir kandil gibi 1 | Genç erkânı harp sözünü he nüz bitirmişti ki bir otomobil sesi işittiler, Şeyh Sadun ayağa kalkti — Kızım ,dedi. Zehra geldi. Ve pencereye doğru bakarak i | ilâve etti: lir, Orun için Şamda, Cebelde, Berutta eski damdösiyon arka- daşlarına gider. - Yüzbaşı Celâl cevap verme- Jdi. . İki dakika sonra sür'atli, ça- lâk bir ayak sesi yaklaştı. Kü- - | çük bir el kapının sırma saçak: İı perdesini kaldırdı ve Yüzbaşı Celâlin biraz evvel duvarda res Podra kutusu | İ | | söyleyecek- | müddet (Çaprasl kelimeler fenin üstünde, ya yemek oda: | sının bir tarafında. . Cemil Bey karısına çok mu- habbetkârane bir cevap gönder di. Fakat raşel renkte, gül ko- | kulu podraya dair olan derk narı her halde okumaış olmal dır ki, Bursaya sadece bu mu- habbetkârane mektuptan baş- İ ka bir şey göndermedi: Karısı kocasını pek sevmekle beraber — Zehra burada biraz sıkı: | İ vap verdi: “Hanımefendi « “Hizmetçiye gönderdiğiniz kart postal saldım ve okudum. Hizmetçi Behice siz gittiği günden beri apartımana ayak basmıyor. Galiba hasta olacak. Ben de mühim ve müstacel bir şey istersiniz diye kart postalı okudum. Siparişinizi yerine ge mek için apartımanınıza çık tım. Podra kutusunu tarif e- deceğiniz yerde bulacağımı zan nediyordum. yemek oda sı karmakarışıktı. Masada on- iki boş kadeh, altı sekiz boş şa- rap ve rakı şişesi, masada çıp- lak kadınları gösteren bir kaç gazete vardı, Kanapede bir ut gördüm. Kirli bir-kadın eldi ni buldum. Odanın her tarafın da şişe mantarları vardı. Büfe- de bir rom şişesi. yarı boşan- mış kakao kreması | gördüm Büfenin gözlerini çektim. Ora | da iki kadın donu buldum. Fa- kat istediğiniz podra kutusunu bir türlü bulamadım., Hasene hanım mektubu alır- almaz, tedaviyi yarıda bıraka- rak ilk vapurla hemen İstan. | META (miki L)SA MİEİSİTİNJAlm MEM AİNİE (Tim İAİKİMMİEİV/A Dünkü şeklin halli 8678 9 Yeni şekil Soldan sağa 1 — Memleket krokisi (6). Ebe- di değil (4) 2-— Unsurlar (6). Feryat (4). 3 — Doktor (5). Dumanın bırak- uğı (2). Edat (2) 4 — Yapmak (4). Ne sıcak, ne soğuk (4). 5 — Sünl (2). Tuzsuz peynir (3). 6 — Vahit (5). Beyaz (2). 7 — Kalabalık (6). Ekmek yapı tur (2). Çıkışın aksi (4). Uzağa işa- ret (2), Emmek: (3). 9 — Adet (2). Ayak (2). Su (2) 10 — Inatcı (4). BE (2), 11 — Ben (3). Tatirlk (7). Yukardan aşağıya 1 — Kadın (5). Lutüf (5). 2 — Bizi doğuran (3). Namaza davet (4). du- | daklı genç kız saçaktan saçağa uçan bir güvercin £v3i içeri gir di. Şeyh Sadun kollarını açmış- | tı. Genç kız babasma koşarken yabanc ıbir adamı görünce dur- du. Babasına arapça misafirin kim olduğunu sordu. yah gözlü, kalın şehvet Zeki aşiret reisi fransızca ce- — Aziz misafirimiz, Aynil- kum kumandanı Celâl Bey . Ve sonra genç erkân: harbe dönerek itizar etti: — Zehra Türkçe bilmez ma atteessüf. Müsaade ederseniz | İ korumak için bi fransızca konuşalım » Yüzbaşı Celil gözlerinde Tren pencereleri Bir kariimiz bize könder- mektupta diyor ki: Ana- dolu ve Rumeli trenlerinde pencere camları gayri mum- tazam bir surette açılıp ka- panmaktadır. Bu yüzden bir çok kimseler hastalanıyor. Tramvayta olduğu gibi aca- ba trenlerde de Pencerelerin yalınız. bir taraftan açılmasını temin etmek mümkün olmaz ? Yeni neşriyat Kadın hastalıkları ve onlardan korunma Dr. Besim Ömer paşa “Ka- dın hastalıkları ve onlardan ko runma,, ünvanlı, her aile kütü- panesinde bulunması lâzım bir kitap daha neşretti. Bu memle- kette yarım asırdan beri ihti- sas ve hazakatinden maada, herkesin anlıyacağı bir lisanla yazdığı kitaplarla Besim Ömer Paşa kadar Türk ailesinin sıh- hatine hizmet etmiş doktorları mız nadirdir. Doktor bu kitabı yla da kadınlara, sıhhatlerini edikleri bir çok leri öğretiyor. Her ka- | dın boş zamanlarında bu fayda lı kitabı okumalı ve kütüpane- sinde saklamalıdır. Çünkü “ki- tabın kabında da yazıldığı, gibi “İnsan, yaradıldığı, neslini, er- sağlığını korumalıdır.” Kitap 149 sahifelidir ve resmi vardır. 86 Havacılık ve spor 49 uncu sayısı çok zengin ve cazipör.'Dünya, hava ve spor hareketlerine, memleket sporlarına dair en son yazı ve malümat ile intişar etti. Tavuk i Çok zengin mündericatla, çok mütekâmil bir şekilde 5 nümerolu Haziran nüshası çık | b. Bütün kümes hayvanların- dan sirasile bahsedecek olan bu mecmuanın son mümerosun da kaz ve ördek yetiştirmek hakkında kıymetli yazılar da vardır . İstanbul avcılar cemiyetin- den: Avcılık ve avcılar hakkın- da mühim mesail görüşmek ve hey'eti idareyi intihap ey- lemek üzre İstanbul avcıla- rının 2İ haziran 931 pazar günü: saat 18 de Cağaloğlun- da Türk ocağı salonuna gel- meleri irica olunur. 3 — Yaz (4): Caka (3). Zaman (2. 4 — At (4). Yöhudü ismi (5). $ — Mantar (4). Renk (2). Pey- şamber (3). 6 — Hicap (2). Telin (5). Uza- işaret (2). 7 — Su (2), 8 — Aralık (6). Kalem çuha (3). 9 — Umumiyet ifade eder (2). Bir nevi alaturka şelcör işi (5). Oturulan yer (2). 10 — Ayakta bir sızı (5). (82. a — Sük veren (4). Erkek ismi m. canlı bir istihza dolaşarak genç kızın uzattığı eli sıktı: — Görüştüğümüze memnun oldum efendim , Zehra fransız terbiyesi al- mış ekseri şark kızları gibi hop pa, halleri, hareketleri iğreti, mübalâğacı bir kıza benziyor- du. Düzgün bir fransızca ile ba- basma Şama ait birçok hâva- dis verdi. Genç kızın yazıhane e sıçrayıp bacaklarını sallıyarak verdiği bu haberle hep Şam daki fransız dostlara aitti , Zehra bütün bu haberleri bü yük bir gevezelikle verdikten sonra birdenbire yere atla (Bitmedi)