, , , Gi, ı a hı 7 J nar. Asrın umdesi “Milliyelir” 18 MAYIS 1931 IDAREHANE — Ankara caddesi No: 100 Telgraf a Milliyet, Ts- tanbul, Telefon numaraları: 24311 — 24312 — 24313 ABONE ÜCRETLERİ G Türkiye için Hariç için B aylığı 400 kuruş 800 karş 6. 760 , 1400. | 2. 2710 Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen nüshalar 10 kuruş Sar, Gazete ve matbaaya mit işler İçin .üdiriyete müracaat edil İ © Gazetemiz | kabul etmez. | 24 enaz hafif Lodos rare gür Dün enfazla Zor ve Anarşi Halk fırkasından hiç kimse zor sistemi lehinde olmaz. Biz- de buna ihtiyaç yoktur: Bizim içinde bulunduğumuz şartlar 4 me İtalyanm nede Rusyanm şartlarma benzer. Biz, ne müz min ve şiddetli sınıf kavgaları içindeyiz; ne de bir sınıfın fırka sıyız Kanun, Asyalı Osmanlıla- rn, garpçi Türklere karşı mü- gadelesini, din tariklerini me- etmiştir. Türkiyede politika mücadelesi yapmak için cümhu iyetçi olmak lâzımdır ve müca iele ederken, halk arasında din 'esatları ile oynamak yasaktır. Milletlerin yüksek menfaatle > dine uyan hiç bir kanun, demek | asiye zıt değildir; demokrasi, | nillet mefhumunun üzerinde | mücerret bir mefhum olmaz. © Biz Cümhuriyet Fırkasının 1 sendi öz unsurlarını organize | İİ #twesine, bu unsurlar arasında | iş deilim bürpaime, | Türkiyenin iktısat ve inkişaf İvetlesini “ ve kabiliyetlerini | önlaştırmasna © çalışıyoruz. | kendimizi teşkil ederken, | ın verdiği imkânlardan saşka imkân aramıyoruz. C. H. Fırkasınım muharrirle C. H. Fırkasınn prensipleri le tezat göstersmezler. Disip- in hürriyetin değil, anarşinin lüşmanıdır. Biz. disiplinden, ilöndan ve organizasiyondan | #hsettikçe, “zor idaresi ii sorar... Diye bağıranlar, de- aokrasiyi eski şeriat yerine ge | irmek ve Türk milletinin kur uluş hamlesini durdurmak is- eyenlerdir. Surasını bilmek lâzumdır ki emokrasi müesseseleri her #t aemleketin şartlarma ve ihti- açlarına göre türlü türlü şekil gr alır, Hiç bir millet kanunla ımı tercüme etmez, telif eder. Kanun sıkılığına uğradıkça | e bundan sıkıldıkça, Amerika | şe Fransada işlerin başka tür- © i yürümekte olduğunu söyle- yi yek hiç bir şey isbat etmek de ildir. Biz neAmerika, neFran- a, ne İtalya, ne de Rusyayız: kı Hiz Türkiyeyiz. w Ve bu Türkiye, bugün, ken- al ini kurtarmış olanların, yap- xış olanların idaresindedir; bu “ İsre Türkiye halkınm şuurlu /sehabbet ve iytimadına daya. | ; i- Milliy et'in ana 33 * — Ne olusra olsun kim ne €rse desin.. Ben herkesin ne İ iyeceğini düsünmek istemi- orum. Kadriye her şeyi bildi | #ceğim. Ona kaçacağım. | Fakat bu meyusane cesare- | İn verdiği karar kuvvetini u- İlin zaman muhafaza edemedi. a“ünkü çok in hatırma çingene akı fl ge Titredi. Eğer | ayacatı.. Çinge- ber verdiği fe- ine” geli: | a- | büyüdükçe büyü- | | mal şartlar içinde halk ekseriye | bir su dubasından de: | olmadığını araştırmıyor? İ yo, hem de böyle bir mektu- İ bun ele geçmesi neticesinde ne €: H; Fırkası, iktidarda durmak için zora mühtaç değil ir Kendilerini zorlayanlar, nor tini elde etmeğe muvaffak ola- mayacaklarını bilenlerdir. Biz cebir ve şiddet yapmıyo- ruz; anarşi unsurlarının cebir ve şiddetine set çekiyoruz, Katiller tutuldukları zaman, bu memlekette şahsi masuniye tin mevcut olmadığını söyle- yemezler. Bizim halk terbiyesi, iktisadi hayatın tanzim edilmesi, cüm- | huriyetçi kadronun teşkil edil- mesi ve yetiştirilmesi için yap- tıklarımız ve istediklerimiz, hep, bu günkü kanunlara bir kelime ilâve etmeksizin ve on- ların bir kelimesini bozmaksı- zın mümkündür, Türkiyede olduklarını unu- tanlar, burada, Fransayı bul- makta zorluk çekecekleri gibi, Rusyayı da nafile yere araya- caklardır. Ne zor, ne anarşi!.. Halk Fırkası, asırlardan beri hattâ meşrutiyette bile, kanun | suz yaşayan bu memleketi, ka- nunlaştıran fırkadır. İşte bir türlü lâf anlamak is- | temeyen “Son Posta,, ya son | sözümüz! | Falih RIFKI En kolay bogulu- nan yer! Akdenizde, İstanbuldan Mar silyaya kadar beş sefer yap- tum., Bu beş seferde de yolun örta yerinde kamaralarımızda- | ki can kurtaranları alıp numa- rasını bildiğimiz tahlisiye san- dallarına koşarak kaza vukuun da nasıl sandallarımıza binece- ğimizin provasını yaptık. Birkaç sene evvel Bahri mu hitin orta yerinde bir İtalyan | vapuru battı, intihar eden süva risinden başka 1200 candan kimse boğulmadı.. İ Dün sabah Köprünün Kadı- köy iskelesine yanaşan vapur- dan çabuk çıkmak isteyen bir genç denize düşmüş ve kurtarı- lamamış. Ben kalabalığa karış tım ve baktım. Yalnız don göm lekli bir adamın köprü masından başka kurtarmaya a | it hiç bir hareket görmedim.. Vak'adan beş dakika sonra her | İ kes güle oynaya işine gitti ve İ genç te kazaya kurban oldu.Biz Karadenizde tahlisiye vasıtala ri ve istasyonları yaparken, Köprüde binlerce gözün önün. | de denizde adam boğulmasın- | dan anladım ki en kolay boğu lunan yer Köprüdür.. Hani sığ lık plâjlara tahlisiye tertibatı yaptıran belediye zabıtası.. Ne den vapur | ve iskelelerin can kurtarma işinin yolunda olup Mübahat! Bizim Mübahatı bileniniz de vardır, bilmeyeniniz de.. Bu ço cuğun ismi Düyunu umumiye- nin para sui işinde ga- zeteye göçmiş.. O da tekzip e- diyor.. Ve Düyunu umumiyeye hiç girmediğini söylüyor. Çünkü (efendim Mübahat hayli uzun boyludur, olur ol- maz kapıdan giremem, ii yordu. Fakat Kadri Beye her şeyi bildirmek lâzımdı.. Nasıl.? Bir mektup yazarak mı.? Şimdiye kadar böyle bir şey yapmamış | tı.. Genç kız buna hem utanı olacağından korkuyordu. Hatırma gelen çareyi hem da | ha masumane hem de daha ma hirane buldu. Masanın üzerin- de duran Fransızca bir romanı aldı. Bir kaç sahifeyi çevire- rek elindeki ufacık kurşun ka- lemile bazı kelimelerin altını çizdi. Sonra kitabı kapayarak İ Sen ne — Size uzun bir deniz seyahati lâzım. Bunun için vaktiniz müsait mi? — Ne diyorsunuz, doktor Bey! Ben Seyrisofainde kaptanım, kadar pazalıya mal olmayor. Koca — Karıcığım, keşke bugün leri bekleseydik. Hasisin oğlu Hasisin oğlu babasından o- tuz kuruş istedi. Babası bu pa- rayı ne yapacağını sordu: — Sinemaya gideceğim ba- ba... — Olmaz. Daha evvelki gün bir otomobil kazası seyrettim. dün de seni yangına götürdüm. zannediyorsun. Her gün bayram olur mu. ? Peygamber Arabın biri peygamberlik iddiasma kalkmış. Mucizesiz peygamberlik olur mu? Biri yakalamış, demiş ki: — Şu kilidi anahtarsız aç na inanalım. Arap kilide bakmış, bakmış. Beceremiyeceğini anlayınca ba dermiş: — Be adam ben gamberim, dedim: demedim ki. Memnuniyet Kadın Bir hafta dar- gın kaldığım için beni affettin değil mi? Erkek — Çoktan .. Bir haf- ta içinde elli lira tasarruf eden adam merinun olmaz mi? Mazeret Mecdi Bey bir tüccardır, ev lidir, güzel bir daktilosu dır. Onun için karısı ve hiç bir haber vermeden; kö- casını kontrol için yazıhaneye gelir. Gene günlerden birinde yazı haneye geldiği zaman, daktilo, | yu kocasının kucağında gördü, Mecdi Bey evvelâ şaşırdı, fa- kat derhal kendini topladı. Bir şey söylemiş olmak için dedi ki: — Karıcığım, senin yukarı- ya çıktığını işittik. Yazıhanede ancak iki sandaliye olduğu için Neclâ kendi sandaliyesini size bırakmağ *.. düşündü ve gelip kucağıma oturdu. | Aske'i ieblizat | Istanbul Aksaray şubesinde mu- kayyet 316 ilâ 324 Tevellütli den bilümum bekaya efrat ile 3: lüler. den baki ne kadar sevk edilmemiş Müslim efrat mevcut ise | hemen inden şubeye müraca- taktirde maddei mah susası mucibince tecziye edilecekle- ri ilân olunur. sana pey- Çilingirim arasıra git, Ada vapuruna bin.. Bu ki- tabı Yegâne Hanıma © göl Dur ... Sonra birde lira vere- yim, Bundan kimse bir şey anla- yamıyacaktı. Bülbül bu işi mu vaffakiyetle becerecekti, Kerime Hanım Bülbülü A- daya yollarken selâmlıkta Yu- suf Paşa ile İbrahim - Bey ara- sındaki konuşma hâlâ mişli. Yusuf Pş. kızını çok seviyor du. Onu mes'ut etmeği elbette talep karşısında kalışına evve- rahim Beyi nazik bir surette reddetmek çaresini bulmuş zan nediyordu. Evvelâ nin yaşı küçük olduğunu söyle il etmeyeceği ce- Yusuf Paşa bir mani teşi vabını vermişti. Bülbüle: — Bülbül, dedi. sen hemen sonra — Bizim ailece bir âdetimiz | bakalım da, peygamber olduğu | var- | bitme- | istiyordu, Yusuf Paşa böyle bir | lâ hayret etmiş, fakat sonra İb- ' Kerimesi- | miş, fakat İbrahim Bey, bunun | Mrkatcc Mabet yi Geçenlerde ölen İngiliz mu- | harriri Arnold Bennett hem i- yi bir romancı, hem de halk a rasında okuma muhabbetinin İ artmasına çalışan bir münek- | larmı taşıyarak akan bir Debir | kendisi bekârdı. Dostu i, Böyle pödagogigue diye- l bileceğimiz ve çoğu gazeteler- de çıkan müsahabelerinden mü teşekkil küçük eserleri, Mental Efficiency, The Human Mashi | ne, Literary Taste, v. s., pek derin ve orijinal değilse de tek rarı faydalı olan fikirlerle dolu- dur. Bilhassa Literary Taste, bir insanda edebi gustonun nasıl teşekkül ve inkişaf | edeceğini anlatan bu küçük kitap, tercü- me edilip gençelerimize okut | turulması çok hayırlı olacak &- | | serlerden biridir. Arnold Be- tam bir surette fine imkân olmadı ğını, “bir kitabı niçin güzel bul | duklarını Hazlitt'in ve Sainte- Beuve'ün bile hakkile anlata- İ madıklarını,, söyledikten son- ra güzel bir eseri güzel olmaya İ nmdan ayırt eden hassanın an- cak klasik muharrirleri oku- makla vücut bulacağını anlatı- yor ve diyor “Baylar zar etmeğe mecbur omlanızın sebebi sadece, onların arasm, beğenmek lüzem geldiğimi, tiestirecek | vaziyette gine 3e tamamile bu vaziyete gelmez; iç kimse yeni eserlerden hangisinin iyi olduğunu - katiyyetle mez. Mahsulü elekten buğdayı samandan ayırmal . | sile uzun bir zamana mütevaklaf bir İ iştir. Yeni eserlerin, biribiri arkasın dan bir kaç neslin zevki mihâkkine vurulması icap eder. Halbuki bu imtihanı geçmiş olan klasik eserler için mesele hemen hemen aksinedir. | Evvelâ sizin zevkinizin, klasik eser- ler mibâki vurulması icap eder... Arnold Bennett kitabınm sonuna doğru, İnğiliz edebiya- tının edebi gustoyu meydana getirmeğe yarayacak ölmez e- | serelerinin Bir listesini çıkar- | dıktan sonra diyor ki: | “Bu üç yüz otuz yedi kitabın ek | tamamile veya kismen, arak, okuduktan sonra ken “Artık edebi gustom teşek- diyekilir ve bir hâkim hı zuruna çıkar gibi önünüze gelec: hakkında kemali emni- yetle hüküm verebilirsiniz; emniyetle diyorum, çünkü yanılmak | insanım başma gelebilir ammn hiç olmazsa siz de neden bahsettiğinizi bilirsiniz, tn yeni eserleden ihti kemali | e Arnold Bennett'in İ kitabında söyledikle hulâsaya kalkışmamı, edebiyat- ln meşgul herkesçe malöm bir | takım mütearifeleri tekrar i değildir. Şunu sormak istiyo. rum: Bizim bir (edebiyatımız var mıdır. | Bir milletin edebiyatı var de- | mek o milletin, cihan medeni- yetinde bir yer tutmasa bile kendi fertleri arasında edebi güstoyr, gaeydana getirecek ve | daima okünmağa lâyık eserleri bulunduğunu söylemektir, Ede | biyat, boş zamanlarımızı eğlen dirmeğe mahsus kitapların hey | eti mecmuasina verilen bir i- simse; bir tâkim müphem ve karışık hislerini, ta dünyanın kuruluşundan beri mahalle kah velerinde sehibet mevzuu olan fikirlerin kâğıda . geçirilmesi | demekse bizim de bir edebiya- | tımız vardır. Yok, edebiyat de- | vardır beyefendi... Bu eski bir âdettir. Riayet etmeğe mecbu- ruz, - Ikyverur,söhban nca. ni ş det efendim.? ilemizin haricinde İ kilere kız vermiyoruz.. Kızım da hariçten birine varmayacak- İ tır. Paşa bunları söylerken söz | lerine bir kat'iyyet vermişti. Sanki bu dediğinden vazgeç- İ mek ? sndisi için mümkün ol- madığını İbrahim Beye anlat- mak istiyordu. Fakat İbrahim Bey bunu anlamamış gibi gö- | vündü: —Efendim dedi, bir kızın arzusuna bakılır mr..? Bir kız böyle mesailde pederinin mü- nasip gördüğü tarzda harekete mecburdur, İbrahim Beyin bu cevabr| İ nilince hatıra, asıradn &vira İ hem bir vahdet, hem de bir ye- nilik arzederek, bir takım yeni |fikir ve hassasiyet “nuace,, | hatıra geliyorsa, sorarım, ne zaman bizim edebiyatımız böy- le bir şey olmuştur? Büyük şa- irlerimiz dediğimiz adamların eserlerine, Köprülüzade Fuat Bey ile bir kaç tilmiz ve arka- | daşmın arasıra tozlar altından çıkardıkları kitaplara bir bakı- | nız. Bunlarda, ancak yüz elli, iki yüz beyitte bir insanı ruhun şiir halatine (etat d'âme po&- tigue) düşürecek bir söze ras- gelirseniz ne mutlu! Ancak ba- balarımızın, hocalarımızın tel- kini ile ve onlara hürmet olsun İ diye sever gibi gözüktüğümüz | şeyler. “Klasik esereler, bir çök ne sillerin zevki mihakkina vurul- müş ve bu imtihanda muvaffak olmuş eserlerdir. Bizim bü- yük şairlerimiz hangi zevki mihakkine Her şair, kendinden evvelkilere hürmet etmiş, onlara uymuş. Bütün edebiyat tarihimizde, Tanzimata kadar. | seleflerini tenkit etmiş Şeyh Galipten baş ka kimseyi gösteremeyiz. Bu şerait dahilinde bir şairin, dört beş asırdanberi okunduğunu i- leri sürerek büyük ve klasik ol- neslin | duğunu iddia etmek sadece gü- | İ lünç olur. “Klasik eserleri okuyup zevk duymak, insanda edebi gustu- nun teşekkül ettiğini gösterir.,, | Bugün Türkiyede bir encebi di / li bilmeyen, bu dili incelikleri ile anlamayan bir kimsede ede- bi gusto bulunacağına, içimiz- dekini açıkça söyleyelim, ihti- mal veriyor muyuz? Vakıa yalnız bizim eski şairlerimizi okuyabilmiş üç beş gencin ya- zılarında bazan, bir dakika du- racağımız şeyler çıkıyor; fakat kat edin, hep ayni eda, ay- ni sözler. Zaten hepsi de en nihayet beş sene aldattıktan | sonra sönüp gidiyor. Hiç bir pödagogigue kıymeti olmayan eserlere klasik denir mi? Kla- sik, yani kendi güzelliklerinin de hakkile anlaşılması için lâ- zım gelen hassayı bahşeden €- | serleri bulunmayan edebiyata, | edebiyat denir mi? Bir ecnebi dili bilmeyenler eskilerinin güzelliğini anlayor- İlar mı? Baki'yi Nedimi, her- açarak tecrübe e- din: Dil bilmeyenin size güzel diye göstereceği şey, muhak- kak en çirkinlerinden biri ola- izi, Maceramız bizim ey dil da- ha çok su götürür, Fena bir mısra değil; Yahya Kemal . Bey de beğenmişti “Amma dedim, bunu ma - cer - su - götürmek kelimeleri bir a- raya gelmiş ve bilhassa bun- dan evvelki mısra: Ateşi aşkımı itfa etmez bah- rimuhit olduğu ; için seviyor- lar!,, Yahya Kemal Bey de, ey yüzünü buruşturdu. Bir kaç sene evvel edebiyatı- mızın bazı putlarını kırmağı kalkmışlardı. Putlardan ne is- teyorsunuz? Bütün mabet mu- dinin ısrarı karşısında lendi. Bunünlaberaber ni yenmeğe çalışarak dedi ki: — Benim kızım başka biri- sine vadedilmiştir. Ben verdi- ğim sözden nasıl dönebilirim.? İmkânı yok.. İkisi © arasındaki mücadeleyi artık gizlemeğe lü- zum görmüyorlardı. İbrahim Bey paşanın bu cevabına hay- ret eder gibi göründü: Kat'i kararınız bu mudur efendim? -Evet. Kat'i kararım böy- ledi Peki efendim. Zatı devlet lerine arzedeyim ki bu günler- de bazı büyük makamları ihraz etmiş zevatm şurada burada toplandıklarından bahsedildiği ni duydum. Daha garibi şudur ki bu zevatın dilenci kıyafetine paşanın şimdiye kadar devam edel sabır ve tahammi nün artık bir nihayete ermesi. | re sebep oldu, Paşa bu beyefen girdikleri söyleniyor. Bendeniz buna inanmadım efendim. Zatı devletleriniz bu rivayetleri duy dunuz mu sferdim..? Paşa bu- Vurulmuş? | gusto sahibi kariim, sizin” gibi | İzdivaçtan ik Dostu ile pek samimi idi. | da ev- | leneli çok olmamıştı. Güzel bir | İ zevcesi vardı. Bu kadın zarif, , güzel bir kadındı. Aradan ne | kadar zaman geçmişti.? Genç | adam bir gün bu kadına karşı | lâkayt olmadığını anlayordu. Dostunu pek seviyordu. Arala rındaki samimiyete hiç diyecek yoktu, Fakat bu kadar samimi olduğu dostunun zevcesine kar şı beslediği muhabbet dürüst bir adamın caiz göreceği şey değildi. Fakat genç adam bu- na mukavemet edemiyordu. | Genç kadının da kendisine | karşı lâkayt kalmadığını anla? dıktan sonra bu cesareti daha İ artmıştı. Bir gün karar verdi. | İ ler: Biribirini seven bu iki âşık artık birleşeceklerdi. Bunun i- çin de kaçacaklardı. Fakat bu- na hacet kalmadı. e Çünkü bu aşktan haberdar olan kadınım kocası meseleyi alevlendirme- den, bir rezalete meydan ver- meden karısını o boşamak için mahkemeye müracaat etti, Ka | dını boşadı. AimiNIZPİOZ'C > Dünkü şeklin halli Soldan sağa: 1 — Birlik (7) Narin bir kayık (3) i 2 — Feryat (4). Mektup (4). 3 — Yaz (2). Kibarlık (6). 4 — Atiyyeler (5). Alâ (4). $ — Değiştirmek (5). Bey (3). 6 — Uçmağa yarar (5). vr m mmm m e | kavvadandır; şöyle bir üfleyin, | iskambilden askerler gibi de riliverir. Devrilmiyorsa, sağ- lam gözüküyorsa bu, temelinin harcınm iyiliğinden değil, üs- tüne asırların yığdığı tozun ça murundandır. Şimdiye kadar yazılarımda, sözlerimde ben de Nefi'nin, Ba ki'nin, Nedimin, deha bir iki tanesinin büyük olduğunu id- dia ettim; yanılmışım, geri alı- yorum. Nurullah Ata SİGORTA na lâkayt görünmek isterken dedi Bu kabil-rivayetler ancak haremde kadınlar arasından söylenebilen şeylerdir. Ben doğrusu böyle rivayetlere e- hemmiyet vermem. İ Bu cevabı ne kadar lükayt görmek isterse istesin, paşa verdiği zaman kendine hâkim olmakta müşkilât çekmemiş de gildi. İbrahim Bey ne söylüyor du.? Birdenbire böyle bir söze girişmek ne demekti..? İbrahim Bey dikkatle paşa- nın yüzüne bakarak devam et- tü: —Bu rivayetler o kadar e- hemmiyet verilmiyecek gibi de ğildir. Meselâ bu zevatın top- landıkları yerin alelâde bir kah ve olduğu söylenirse ne buyu- rulur efendim.? Kendilerini bel li etmemek için bu tenha kah- veyi intihap eden zevatın kim- İler olduğu meçhul değildir e- | tarif edemem, Fakat i sene sonra - Fransızcada, Serbest kalan kadın kın birleşmesi için artıl ni kalmamıştı. İkisi de di Bu izdivaçtan ikisi « nundu. Memnun kelime ifade edemezdi. İkisi dı lerini tarif etmek için bulamayorlardı, Fakat bu mes'ut ailenin arası bir dost karıştı. Bu do bir delikanlıydı. Genç « ls ile genç kadınma “ata samimiyetin arttıkça kocasmın nazarı dikkati betmiyor değildi. Nihayet bir akşam ev ği zaman şu mektubu Bunu karısı yazıp bırak “Seni bıraktığımdan ne kadar müteessir oldi b fet.. Seninle iki senedir k yaşıyoruz. Bittabi hiç ur yacağım. Şimdi onunla ş adam düşündü. | sene olmuştu. Bu , iki senede bırakıyo le iki sene geçsin Bune bıkar... Yeni şekli 7 — Cinsi lâtif (5). Som harfini ilâve ederseniz, zorla alı lursunuz (3). 8 — Başına b ilâve edrsonü yük bir balık olur. (5) Ne sıca soğuk (4). 9 — Nuhun oğullarından Amerikada bir nehir (6). 10 — Mübadele işlerinde bir (6). Erkek değil (3). 11 — Balık tutmak için (2). gir (2). Renk (2). Yukardan aşağı: 1 — Efsane (5). Su kabı (4 2 — Ummak (4). Bir semt 3 — Altın bilezik (5). Beyi 4 — Zaman (2). Uzak değil 5 — Bir vilâyet (5). Nota ( 6 — Doğuran (3). Ayı yı (2). Onun olmak (3). 7 — Su kahı (3). Mecra (&İ 9 — Söz (5) Ağrı (4). 10 — Erkek ismi (4). Helva 11 — Tren (5). ŞİRKETİ Türkiye İş Bankası tarafından teşkli edilmiştir Yangın - Hayat - Nakliys - Kaza - Otomobil - mos'uliyoti aliye Sigortalarım kabul 'eder, Adres: 4 üncü Vakı! han istanbul Telefon: Istanbul — 53( Tele. İmtiyaz yedili fendim.. Bu sözler paşa üzerinde bir darbe olmuştu. Mab kâtibi İbrahim Bey geçen g kü içtima hakkında her “hı İ bir şeyler duymuş bir şe, öğrenmişti. İbrahim Beyin sözleri açık bir yaraya zehirl kıtmak gibi olmuştu. Paşa şey bulup söyleyemedi. Ga; ihtiyari baktı. İbrahim mücadeleyi kazanmıştı. Bu kütu bozmağa cesaret eden ne İbrahim Bey oldu: —Efendim, dedi, müsad buyurulursa bu dedikodularıj a çıkaranların daha söylediklerini de arzedebiliri mi..? Daha anlatabiliri, Paşanın bir şey söylemes beklemeden İbrahim Bey vam etti: — Bu zevatın toplandık! kahvnde rivayete göre bir i (Bitmedi.