KFikir, İLLİYET Mizahı, yailliyet Iki san'atkâr: Mm. Simone ve İsrin umdesi “Milliyet” Hr “27 ŞUBAT 1931 JAREHANE — Ankara caddesi Nr em e ÜCRETLERİ ye yi 400 baruş 300 kuruş , ie. . 2100. vrak geri verilmez Gelen evrak geri ve ka İşler 'müdiriyete müracaat edilir, Gazetemiz ilâmlarım o mes'uliyetini bul etmez. m Bugünkü hava inen fazla hararet 3 enaz 2di. «gün ruzgâr bofif mütehavvil vehav aff bulutlu. Kadının muazzep olması için Geçenlerde karilerime bir su- sormuştum: Her şeyi tamam an bir kadının nesini elinden © nalı ki müazzep olsun?! A» Tigi Bu suale tam bir isabetle ce- e p veren olmadı. Ben de daha ! ila beklemiye lüzum zönme- y )1 © sualimin cevabını verraiyö * sebur oldum. $ Efendim bir kadını tazip için fiği birakmalı... Alâ- “gi m çatır çatır çatlar, kendini rebilmek için gaz tenekelri- — kadar bakar... Yalan ını hem eler? Napoliye iftira! “7 “Akşam” arkadaşımızda İs- ie» abul şehrinin pisliği hakkm- imi 7 yazdığı yazıda “Napoli ka- © r pis” diye bir tabir küllan- , 1, “8. İstanbulun temiz veya pis in Şe İuğu meselesine karışmak is- Mİ MG; nem amma Napoli için bir “dile düşen b renin! eser i remedim. Binaenaleyh, her tir gören seyyah gibi ben de Şruyu söylemek zaruretinde- n. Napoli pis bir şehir değil- iftira etmiyelim, * Kalanlar sağ olsun! © © Dünkü gazetelerde bir hava- vardı; Meşhur yankesiciler- | m ii 1, Sarı bilmem ne ile kırmızı aa. oçmem kimi Polis . yakalamış. ni “in saat beşe'doğru birisi tele- Glihara' da beni aradi ve dedi ki: öle 7) — Filân, falan diye iki yan âlFi: 5ici tutulduğuna dair gazete- geri 5 bir haber var okudunuz 3 göly i — Olüdum, ne demek isti- imi fi Tsunuz? kia, — Hiç kalanları sağ olsun bad 1 mek istiyordum da onu tele- 18) tettim. Eğer bu telefon etti- * ni yazmazsanız sizin. Mebumuzu aldım. Geçmiş| sanatın hiç bir şubesi yoktur ki mensupları, edebiyata da ka rışmak suretile asıl mesleklerin de kazandıkları şöhreti teyit ettirmek hevesine düşmesinler. Edipler yazılarile iktifa eder- ler; fakat edebiyatın mukave- metsuz cazibesine bakın ki en yüksek sanatkârlar bile sanki kendi sanatları onları tatmin! etmiyormuş gibi, edebiyata da sülük etmekten vazgeçemezler. Hepsinin bir diyeceği, anlataca ğı vardır: Bunları yazmak ihti- yacına mukavemet edecek kaç ? Konuş-| ü ve duydu ğunu ifade etmenin insanlar İ- çin ihtiyaçlarin en kuvvetlisi, en korkuncu olduğu bununla İda anlaşılıyor. İhtiyaçların tat İmin edildikçe şiddetlendiğine ! göre, edebiyatın bu ihtiyacı ne | mikyasta inkişaf ettirdiği yazan lar adedinin şayanı hayret bir tarzda çoğalmasile sabittir. Ter | ziler bile hâtıratlarmı olsun neş rediyorlar. Bu günkü medeni- yetin uful edeceğinden emin ol masaydım bir zaman sonra ki- tap neşretmiyenlerin parmakla gösterileceğini iddia ederdim. Fakat müstakbel medeniyet her! seyi değiştireceği gi meselesini de kökü decektir. Ona büsbütün başka bir istikamet verecek, onda da bir nevi rasyonalizasyon yapa- caktır. Mamafih şimdilik edebi yat seli gittikçe kalınlaşıyor; her yerden, her taraftan yeni unsurlar toplayarak cemiyetin bütün smıflarını, tabakalarını kaplayor. Bununla da bir| nevi tereddi alâimi görenler! vardır; fakat inceleşmeyi son mertebesine kadar götürmüş | İ biz cemiyetin nihai tecelliyatı | olarak görmemekte de hata yoktur. Her ne ise beşeri hassa siyetin terbiyesini deruhte eden | “ İedebiyatın salikleri ne kadar| çoğalırsa o kadar sevinmeliyiz; | nereden gelirse gelsin, hayatın hangi faaliyet şubesinden çıkar sa çıksın, edebiyata intisap e- den her fert insaniyet için bir kazançtır. Ruhan yüksek ya- hut aşağı olsun, o fert edebiya- tm cevherine nüfuz edecek l ister istemez bir idealizme hiz-| met edecektir... Edebiyatın rü- ya ve fikir havasma giren her kimse muzir olmaktan çi- kar. Hatta kahve ocağı dedi- 'sodularından -bir kitap yapan yukarda bahsettiğim terzi bile | oturup bi eserini vücuda getir- | mekle hiç olmazsa, hemcinsle- | rile uğraşacağına vaktini kimse | ye zararı olmayan bir meşgale | ye hasretmek noktasından mü- tevazi bir idealizm dersi vermiş tir. Onun için kitap çokluğun- dan, muharrir bolluğundan şi- kâyet etmeyelim, Hele edebiya | ta mensup olmayanlar arasın- | da meslekten olan bir çoklarm- | bae ha müstait muharrirlere if edersek bundan ibret FELEK “Diye haykıran Belkistir. O yaşamak için öldürmek isti- r?.. O da kin duyuyor, oda ve işkenceye, Istırap ve si- a mâna veriyor! Beni bu hâ- oyalar bir an için bile ol- 4, m acıdılar mı, bir saniye dü- ıdüler mi?,, Şimdi ben de kin ceza istiyorum ve.. için yaşamak, bu gözle y ağ için yaşamak|rum lem eğe ME 9x, Etem IZZET ————. rimle bir defa daha görmek, Mondun, — Kibar... Beğini bu görüşümle bir de- fa daha seyretmek; dejenere #- şıkı, nazırı, milyoneri, iş adamı, âlimi, doktoru, i edebilmek için toprağa karışma dek toprak olmamak istiyo- ÇAN görmek için yaşa J.- E. Blanche âleminde de temeyyüz etmiş: lerdir. Bunlardan biri Mm. Simone dır. Mm, Simone'un kim 'oldu- ğunu biliyorsunuz; Fransanın en büyük oyuncularından biri dir. Teatro san'atında fevkalâ- de bir şöhret ve mevki sahibi- dir. Fakat bu mümtaz kadının âli tahsil gördüğünü, tenne çok meraklı olduğunu bilmiyorduk. Bilmemekten de bir şey kaybet miş olmazdık. Ancak Mm. Si- mmon'un muharrirlik etmeğe baş lamasile hakkındaki bu malü- mat edebi istidatları ve fikri te mayülleri hususunda bizi da- ha doğrusu bir muharririn ne gibi unsurlardan terekküp etti- İğimi merak edenleri tenvir edi- duğunu kimse bilmeyen Mm. Simonc, günün birinde -bundan birkaç hafta evvel- İntizamsız- İrk isminde bir roman neşretti, (1) Bu eser şiddetle alkışlandı. rasında hiç intizar edilmeyen bir edebi hâdisenin hasıl ettiği | İ hayret te vardı. Fakat şüphe! yoktur ki Mm, Simone kuvvet-| İi denecek kadar güzel, kıymet li bir eser yazmıştır. Romanda mevzuu bahsolan imtizamsızlık, kirli ve zevksiz bir sefahct havasının tevlit et- tiği dimagi kargaşalıktır. Em- ma isminde Dir genç inuallim İnamzedi günün birinde sakin mektebi nına gidiyor, Annesi eski sr bu kadını sevmiş ve almışi Fakat kadın, kocasmı durma- dan aldatmış ve adamcağız öl dükten sonra son âşıkı ile yaşa | mağa başlamıştır. İşte Emma | böyle bir muhitin içine avdet e- | i diyor. Annesi eskisinden daha | sefih, daha intizamsızdır; ihti- ; yarlamağa yüz tutmuş Aşılı , terkedip genç bir dans hocasile evlenir. Emma'nın gözünün ö- göçen bu vak'a, kızı büs- ü şaşırtır. O da ün bi- rinde kendisini ilk rastgeldi erkeğe teslim eder ve onu ki çırdıktan sonra kendine âşika- ne mağeralar tertip etmek için sokaklarda; umumi bahçelerde dolaşır gâzetelere ilânlar ve- rir, fakat bir türlü muvaffak o- Tamaz: Çünkü çirkindir, kendi- sini hiç bir erkeğe beğendire- mez, Bu suretle annesinin evin- deki havadan kendi ruhuna rayet eden intizamsızlık, karga- şalık onu aylarca kasıp ka rur, ta ki nihayet bütün bu çi keften iğrenen Emma, aşka, zevka ebediyen veda ederek mektebine girer ve bir daha çıkmamak üzere kapanır. Fuhşun sefalet içinde cere- İyan eden sefahatin yarattığı mülevves hava bu kitapta baş- tan basa hâkimdir ve eserin, tâ bir caizse, esas havasını teşkil Simone fevkalâde'muvaffak ol- Emma, unutulmaz de- adar mükemmel çizil- miş bir simadır. Le Desordre, (1) Le Dösordre. Plon, Pari Naşiri cek ve damarlarımda alevini do laştıracak olan bu kindar yaşa- yış, bu acı ve dişli görüştür ki, belki beni tekrar feraha çıkara- caktır. Ooh Allahım buna ne kadar mühtacım, Onun içindir ki, saati saatine dakikası dakikasına doktora gi- diyorum ve ona yalvararak; — Beni iyi et.. ... Zavallı Halim. Perişan bir halde, Hiç ağzını açıp lâf söyle mek istemiyor. Dün gene bana gelmişti. Se si heyecani; ve titrekti; — Nasılsin?,. Dedi. — Fena. mak istiyorum, Göğsümü sisire- iyor. Edebiyatla filen meşgul ol İ Alkışlara sebep olan âmiller 4-| cafe-konser oyuncusudur. Baba-| eder. Bu noktai nazardan Mm. | İbir şeyin kalmıyacak. Yalnız te CUMA ŞUB, AT üslüp noktai nazarından bazı kusurlarma, daha doğrusu zevk sizliklerine rağmen, kalacak €- serlerden addolunabilir.> Bahsettiğim san'atkârlardan ikincisi de M. Jacgues - Emile Blanch'tır, MJ.E. Blanch res- samdır. Fakat edebiyata da ye- ni sülük etmiş değildir. Hattâ edebiyatla mâşgul olan bir res- sam mıdır, yoksa resim yapan bir muharrir midir, bu da pek iyi taayyün etmemiştir. Her halde her iki meslekte de kıy- metli bir san'atkâr olarak tanm mıştır. Bilhassa edebiyat âle- minde münekkit ve hâtırat mu- harriri olarak mümtaz denecek bir yer edinmiştir. Meşhur Dr. Blanche'ın oğlu olan M. J. E, Blanche, zamanmın en yüksek şahsiyetleri arasında yaşamış ömrünün bir kısmını İngiltere- de geçirmiş, gençliğinin Avru- panın en parlak bir devrine te- sadüf etmesi gibi bir nimete mazhar olmuştur. Etrafını ve in | sanları nafiz bir gözi M. J. E. Blanche, “bir kaç cilt hâtırat neşretmiştir: Fakat bun larm en güzeli Modellerim is İmini taşıyan ve Barrös, Proust İ Hardy, Gide, G. Moore, H. Ja- İmes gibi şahsiyetlere hasretti- İği eserdir. Bu sefer neşrettiği bir romanda müellif, o devrin belki kendine âit kısmının tari- hini çiziyor (2). Her halde Ay-| meris, otobiyografik romanla! İrın şekil ve mâhiyetini - haiz- dir. M.J. E. Blanche bunda| zaif, nazlı büyütülen bir gencin san'at hayatımı hikâye etmiş ve bu vesile ile 1870 le 1914 sene- leri arasmdaki . Avrupa içtimai hayatmın unutulmaz bir resmi* ni yapmışıtr. Bu sayede Ayme- ris Avrupanın €n tatlı, en zik siz, endişesiz, acelesiz, bir daha göremiyeceğimiz bir devir, Müellif bunu, hâtır; run ve hassasiy: İ ği sayesinde ii bir suret- jte canlandırmıştır, A İsmevzuu yokdür: “dediğim gibi — san'atkârın; bühassa kadın- ir tarafımda işgal edilen ha- lm hikâğesidir. Bunda G. Aymeris'in annesi “gibi, Mme Demaille gibi, Cynthia gibi pek güzel tersim edilmiş eşhasa te- İ duğu devir müellif üzerinde o. “kadar derin bir tesir icra etmiş- tir ki kitabında sanki d'Arınım- zio'nun hezeylanla karışık âle- İninden çikmiş bir kadın bile vardır: Mm, Pöğlioso. Hulâsa, den, onun nihat darabanlarma iştirâk eden bizler için pek mü- heyyiç bir eser olan Aymeris izi kaybolmak üzere bulunan bir hassasiyetin nefis ifadesi- dir. Dilerim ki üful eden âlem- İlerin her biri'bunun kadar kıy- İ metli vesikalar bıraksın. Reşat NURİ İL (2) Aymeris, Naşiri: Plon, İ Paris, Yeni neşriyat Spor Âlemi Dün imtişar eden sayısında Galatasatayı Yusuf Ziya Beyin batıraları ve şehrimize gelecek ecnebi takımları hakkında ma — Ben doktorla gene konuş tum. Beş ön şırıngadan sonra davide intizamı kaybetmemek Tâzım., — Fakat o bana göre değilt — Kendini beyhude üzüyor Sun! — Sahi öyle. Sinirlerimin hiç bir şeye tahammülü yok artık!. Ben, böyle söyleyince epey üzüldü, derin bir sarsıntı geçir- di. Yüzünü buruşturdu, içli içli gözlerime baktı. Korkan, hayıf- lanan bir bakışı var. Korkuyor eni Müstakiiler Türk resmi, güneşten rengi solmuş! bir entari gibi. Dünküler de, bugün küler de Avrupalı hocaların dersle- rini iyi ezberlemiş çocuklar gibi on- ile insan sergilerimizde ü- yüyor. Empresyonizmi Türkiye hudut- larından içeri sokanlarla, son resim cereyanlarını memleketimize getiren- ler hep ayni yoldan geldiler. Ayni işi yaptılar, Beri taraftan Türk resmi nezaketi humka kadar vardıran. bir) ev sahibi gibi bu kozmopolit misafir. içrini büzmü kabul etmekle berdevam ... Müstakil ressam ve heykeltraşlar- rn sergisindeyim. > Bir vakitler ken- dileri ile atölye arkadaşlığı yapmak şerefini daima taşıdığım, bu hepsinin ayrı ayrı kudret ve islidatlarını dığım san'atkârların arasındayım. Onlar ki, düne sit ne varsa hepsi ni inkâr ettiler . Onlar, ki doğacı bir neslin mübeşşi Onlar ki, tarihin ye, İsız, onlar, ki yeni kanaatlere inan mış, onlar, ki müstakil, İ Feragat, sabır, tevekkül, güzide san'âtkirları, konuşuyorum. “3 Cazbandın sesi sinmiş Moskovi alacalı duvarlarında asılı çeşit Çi l başka bir rengârenk resimler. Heş in Havva: aleyhisselâm, sari tuvaletinden utanmış gibi görü- müyor. hatap olur, — Kimleri beğeniyorsunuz?. Höle Hanım soruyor: Cevap veriyorum: — Eşref, Muhittin Sebati, Refik sadüf ediyoruz. Romanın ait Ol | Fazil, Nurullah Cemal, Cemal, Hale, Hadi, Mahmut. Hüle Hanım söreğri — Mahmudu da mı? Cevap veriyorum: — Bilhassa onu! . Nedense Mahimudün resimlerini be | dim. bu devrin. son şenelerini idrâk ©| genmek onları kızdırıyor. Konuşuyo- ruz. Hâle Hanımı tuvale çizilmiş düz- günce bir hattı, temiz bir rengi affe- demiyor. “Aman fotoğrafiye kaçma- #ml,, gibi tuhaf bir endişeden bah- sediyorlar. Renklerini kirletip, hatla- rını çarpılan fırçalar, bu tubaf endi- şe ile vüzuha doğru gitmekten kor kayorlar. s.* Kısaca fikrimizi söyleyelim: Eşrefle Muhittin Sebati serginin en hisli resimlerini boyamışlar, Refi- gin kitap resimleri enfes, “Dans, kompozisyonu de güzel ama biraz dağınık, Tam karşısındaki Cemalin lığına rağmen fena değil, Raifin por- tresinde Nurullah modeline fena hal- de gadretmiş. Müstakil arkadaşları kızdırmamak için Mahmudun matür- | bahset le ss Para lâzım!.. Parra... Parrra!... Halim iki üç gündür gelme- di, Bugün doktora gitmek için on param yok. Anneme sor dum: — Paran var mı?.. Kaşları kaldırdı, yoksul yoksul yüzüme baktı, Tabii; — Yok!, Hey gidi Belkis hey!,.. Sen bu mu olacaktın?. On sekiz ya- şındaki Belkisin, toy, idealist / ki, eseri yarım kalacak, can ve- receği tabloyu bitirip: — İşte... Demeden hayat ve tesadüf o- nu ezecek, param parça edecek. aralik, Cahit ile evlenmeğe hazırlanan Belkisin acaba bir saniye bile ha tırından böyle bir son geçmiş Mk Fakat, inanmak lâzım — Kader. siğşinvety duy api 7 İri tekrarlayıp . duruyorlar. Gaste) ima, mefküre ile çalışan bugünkü neslin Sergilerindeyim, aralarındayım. Re simlerini seyrediyorum, kendileri ile bir hikâye söyleyor. Or- kolunu alnma dayamış serginin bu Sergilerde insan garip suailere mu- Aradan seneler Bir birimizi çoktan görme- İmiştik.. Senelerdenberi.. O es- kiden ufak bir kızdı Ben de da- lima şikâyet edilen, yaramaz bir çocuktum. Aradan geçen sene- leri hesap ediyorum: . Kendimi çok değişmiş buluyorum. Artık bana çocuk değil, delikan Lı diyorlar.Onun da artık bir kız çocuk olmaktan çıkarak bir l yordum. Aradan on sene geçmiş i..! Şimdi onu. tekrar görece- Mühim bir aile meselesi çikt. Ben, uzak bir yere çe- kilmiş olan halamı gidip ziyaret nı da görmeğe mecbur olüyo- rum, Onu nasıl göreceğim.? O beni naşılbulacak..? Beni beğenecek! mi? En çok ehemmiyet verdi- İ ğim mesele bu olduğuna şüp- he yok. ne harp açtılar, istildâllerini ilân et-| iler. Onlar, ki genç, onlar, ki perva:| Nihayet biribirimizle © karşı- aştık. Genç ve güzel bir kız. Fa ikat benimle istihza edecek diye jo kadar korkuyordum ki. Fa- kat builk korku ve tereddüt geçtikten sonra genç kızı pek sevimli pek nazik buluyordum. Akşam üzeri ikimiz kızla çık tık. Ben yolda giderken ona ne söyliyeceğimi pek te bilmi yordum. Onun için ilk sözleri- İmiz alelâde mevzular üzerinde cereyan ediyordu. Fakat genç kızı kendimden daha cesur bu- luyordum. Bana dedi ki: — Ben ni landım. Habe-| rin yok zannederim. Fakat be-| nim üzerimde hâsıl ettiği tesiri) İanlamak için yüzüme baktığı za-| İman: — Ne vakit.? Kiminle.? Diye biraz da şayanı dikkat bir tarzda sormaktan kendimi Hanımın Buprsası ile Mulenrujuna gelince: Hâle Hanım Bursayı Paris. te, Mulonruju da Bursada yapmışa benzeyor. Hadinin büstü harikadır, Bu yum- ruk kadar büst büyük bir muvaffakı.| *” yelin damgasını taşıyor. Çamurları ie Hadinin paletini beğenme- Turgudun kompozisiyonu şayanı hayrettir. Parça parça güzel olan bu kompozisiyon orijinalitesi itibarile ar kndaşlarından büyük farklarla ayrıl. yor, Ama arkadaşları onu beğenme- mişler ve üst salona tutup fırlatıver- mişler, bir vakitler Galatasaray sergi- sinde kendi resimlerinin uğradığı gad rin intikammı almak için gibi. İsmail Hakkı B.in vazoları, onun mütekâmül zevkını büyük bir belâgatle söylemek tedir, ... Şunları söyleyip lâf: bitirmek is terim. Resmin eskisi, yenisi, klâsiği, mederni olmaz. San'at, dalma ve her devirde birdir. Elverirki mahalli olsun, elverirki samimi olsun. Bizim müstakil arka- | daşların bu sergide teşhir ettikleri İ resimler Fransizen, Almanca, Italyan js konuşuyorlar, Vatandaş Türkçe | konuşalam, Dedikleri müphem, insanla- rm ve ilmin henüz akıl erdireme diği için mahiyet ve mânası meç hul kalan bilmediğimi: eremediğimiz kuvvetler irade, his, mantık ve beşeri kudretle- rin çok yükseğinde kalan * şey- ler. — Alın yazısı!, Dedikleri şeye inanmak lâ- zam. Eğer buna inanmıyacak ol saydık fazilet, vicdan, aile, seci- ye, cemiyet telâkkileri ile bam- başka, dip diri bir inanış ve hü viyetin sahibi olanBelkisi bu ha linde görmeye de imkân olmaya caktı. Bugünü mü, böyle olmayı genç kiz olduğuna şüphe etmi-| ! Giderken yüreğim çarpıyor. geçtikten sonra.. —Fransızcadan— alamadım. O bana dikkatle bak tıktan sonra; — Buna memnun." olmadın. mr? Dedi. Niçin memnun ol- muyacaktim..? Fakat daha doğrusunu söy- lemek lâzımgelirse bu haberin sevinç içinde biraktığmı iddia edemedim: — Çok iyi olmuş, dedim, fa- kat kiminle nişanlandın.? Bir hekimmiş Genç,zeki ve kazancı yerinde bir hekim. Bir müddet biribirimize bir şey söylemeden yolumuza de İvam ettik, Fakat aramızdan ter halde bu nişan bahsi açıldıktan sonra bir durgunluk gelmişti. Bunun «farıknda idik. Lâkin genç kız hissettiğini söylemek- te benden cesurdu.. Dedi ki — Sen benim başka bir er- Kekle nişanlandığıma memnun olmadın,? Açık konuşalım. En iyi çare budur... — Açık konuşacak ne gibi bir mesele var ki? Senin nişan- lanmana gelince; bunu gayet tabii - buldum... Saadetini te- menni ederim. — Sen beni almak istemedi- ğin için böyle old Bunu pek bir tarzda söyledi. Fakat ben şaşmıştım. Bilmiyordum, nasıl bir hareket- 'e onun elini tutmak istedim; — Yok, dedi, benim artık İnişanlıma karşı taahüdüm var- dır, İkimiz bundan sonra yalnız kardeşiz o kadar.. — Evet. Bundan başka bir şey olamayız. Sen benim hala- İmin kızısın ben de senin dayı- nım. Bir de büsbütün doğru söy İlemiş olmak için şunu da ilâve edeyim ki sen benim istediğim Jgibi bir kız değilsin.B.en esmer- İleri severim, Sen sarışın bir kız- sın.. Tabii çok güzel bir kızsın Lâkin dediğim gibi. Bu karşılıklı itiraftan aramız- ©” samimiyet eksilmedi, art- Aradan on sene geçti.Onu tek rar gördüm Üç çocuk anası o- lan bir kâdın olarak buldum. Fa kat genç kızken pek serbest, her düşündüğünü açık söylerken şimdi onu ihtiyarlara mahsus bir ihtiyatkârlık içinde bulmuş- tum. Bunu kendisine söyledim. Şu kelimeyi söylemekle iktifa etti.: —Hayat..! Istanbul Tuğundan: Bir borcun temini ietifasi için mahcuz ve paraya çevrilmesi mukarer oda takımı, Anadolu halısı, büle, gatdirop, paravana, soba ve saire Bebekde küçük Bebek caddesinde Macit Beyin köşkünde Martın dürdüncü çar şamba günü saat ff den I2 ye Kadar açık ürtürma suretle sa tılacaktır.. Taliplerin orada bu: lunacak memuruna müracaarları ilân olunur. 7 ndi icra memur galibiyeti istiyerek gönülüdü, yok ettim?, Ve: — Yaşamak için yaşamak, kendim için yaşamak Dedim?.. Bu, bedbinliğin ta kendisi, onun yarattığı felsefey di. Fakat, şimdi de bunun tam reaksiyonu içindeyim, damarla- rım. müthiş, saralı bir nöbet hümmasmna tutulduğunu hisse- diyorum. Fakat, gene: — Adam sen de..... Diyebiliyorum. o Yaşamak için yaşamak, kendisi için yaşa- mak.. En açık ifade ve mânasile Puslasız yaşamak, kayıtsız ya- şamak, bir baş dönmesi içinde yaşamak değil miydi?.. Taban- ben mi istedim?, Ben mi Prens Abuk Paşa Caferin kolları arası! ca ile beyinlerine bir kurşun se kanlar çarçabuk ölüyorlar, Onla