ıın dikkati — celbetmek, #ANEiden bahsettinmek için dınhhu varlığı inkâr et- yaha beyaz demek mi elefesuy bilmiyorum. Fakat bu baş vuranların günden goiıldxğmı kaydetmeli- NE >biyat dedikodularile alâ- | /— Türanız onlardan bir tanesi- | — fatlâka nnıyomummdur “n zamanı kronik bir sar'a g o Tz tutulmus gibi çırpmnır, —Tır- etrafma saklırır; ve , bütün bu mühteliç hare- 'den yegâne kazancı yor- ve merhamet olduğunu '"' dince -belki de yalnız so- ıçm bir müddet su- c')k sevimli buldu- dir muharrir de, son îln U’NR kurken. bu marazi ün ilk izlerini gör | ©N Ylsir oldum . Ş Düt a üretmenin — İN kani değilim. İki se- İ maalesef bizim de bir te cazibesine kapıldı- 5; ınbılnıghyııld kari kit- le her yaldızlı söze ka- | kır 'at ve sevdiği san'atkârları stanbâ veya bunun hatırı için eğecek kadar ahmak de- x"':&__ kiymetsizliği ilân edilen t m ,dı-nrııı esasen kari nezdin- 'itiharı yoksa o zaman büs 'll Bi Küzumsuz bir mesai sar- 'edeeuı. olur. “ınuk havesile granit âbi- u’ır mı: nafile kazma sallıyanlar lMın yanında birer kulübe ki içmlâya çalışsınlar, samandan * kaç 'çlen de olsa zararı yok. mr leri çok dıhı yerinde sar- miş olaca! çı T akideye baglı olmak, bu K 'Wkı mücadele etmek güzel çin bir iştir, fakat başka- “Eskişn akidelerine hürmet et- / dine Eşartile. Edebiyat sahasın- “dı, #a tolerans cihanın her ti İnkâr edenler Edebi bir tahlil yapan mü- nekkiden ne birine ne de diğe- rinin tarzları için mahküm et- miyen hakkr vardır. O tamami- le bitaraf kalarak eseri ve san'- atkârı yalnız san'at cephesin- den tetkik edecektir , Kendi akidesine uygun bul- | madığı için Edebiyatı Cedide, Fecri Âti ve Yedi Meşâleyi is- tihfaf eden muharrir yanlış bir yola sapmıştır. Edebiyatı Cedi- denin Fikret'i, Halit Ziya'sı, Fecri Âti'nin Yakub'u Haşin'i ve Meş'âle gurubunun, kendini saymadan, isimlerini herkesin bil $ tane dinç ve gürbüz san'atkârı vardır. Bunlara mu- kabil müdalaa ettiği sosyal mu- harrirler kimlerdir, öğrennek isterdik. Bize içinde bulundu- gumuz cemiyeti tahlile muvaf- fak olmuş hangi san'atkârı gös- terebilecekler . Sosyal tabirile kastedilen eserler, kariin hergün gazete sütünlarında bir göz gezdirere- rek ertesi gün — Edebiyatı ide, — Fecri Âti — ve Yedi Meşale san'atkâr- lârının yine aynı derecede se- vilecekleri yakın bir istikbal- de, bunların muharrirlerinden kimse hıhıetmıyeccktır San'atı lüzumsuz bulanların neden kendilerini — edebiyatın hududu haricinde addetmekten çekindiklerini bir türlü anlıya- mıyorum, Emin olsunlar ki o zaman kimse söylediklerine i- tiraz etmeyecek ve tam bir ser bestiye nail olacaklardır. Ede- biyat ta musiki ve resim gibi bir san'attiır. ve hiç bir san'at- kâr doğrudan doğruya san'ata karşı yapılan bir hücuma ta- hammül edemez. San'atta en büyük hedef gü- zelliktir. San'at san'at — içindir diyenler de eminim ki bunu kas , tediyorlardı. Pek kuvvetli Ysatırldüiklerini a: e İÇÜMAİcSCrler ya- tara- | san, Şbulun! teessüs etmiştir. Biz d!&ığ:m kabul - ediyoruz. “dİr taşlğsna â""unndı mevzuu babetttiği- "i almaf'ataleri ee 2lühm. Va ğ * burda kekifi tabirile sos- a “Şazmayan bütün edip- keklif €tmek için nafile . İmsan Birbirinden 'bu kadar Molınferdmnıanıt saha- ıbiru'kdımaggiı düşü- , ve hep ayni tarzda hl!:g :# azacaklarını 'kdebiliriz? Bir san'atkâr c- ı nasıl ka- ’mamıkfudılulıh— ruhundan dişarı çık- İ“"ıbilk Aynı yırıdı.lııno- denibj; ' çok insanlar vardır ki o eserini - beğenecek Fakat güzel ve kuvvetli olmı- yan bir eser ne kadar sosyal o- hursa olsun edebi bir kıymeti haiz olamaz. San'at sahası çok geniştir. Şimdiye kadar birçok alinteri -| ve birçok ömür bahasına bu sa- hanın bir köşesinde kurulmuş binaları eski ve köhne bulanlar gitsinler, başka bir yerde ken- di modern şehirlerini inşa et- sinler. Biz alkışlamak için be- kliyoruz. Fakat kendi binaları- nı muhakkak bizim arsamız üzerinde kurmak — istiyorlarsa beyhude zahmet etmesini Bu binaların yugmhtmı& kat amelesi, tufeyli bir yıkıcı kafilesile karşılaştıkla- rı zaman, eserlerini müdafaa i- çin henüz pek dinç ve mvını Nlunn—.kı(lc (ldll Bizde tenkit kelimesi telâf. fuz olunun #— Münekkit sadece hasut bir tüfeyli ve ten- kit hiç bir gevezelikti: biyatımızı yükseltecek şey ten- kittir amma maalesef münek- yokle tarzında sesler Bu oldurkça iptidaf ka- |kofoniyi kendi hâline ve çıka- ranları kendi hükümlerine ter- kederek, tenkit mese etra- Ffımda hatırıma gelen noktalar- dan birini kısaca tahlil etmek istiyorum. — Münekkit &debiy nım kapısında bekleyen ve ora- ya girmeğe hak kazanmış olan- ları içeri alıp kazanmayanların da içeri girmelerine mani olan bir nöbetçi ve bekçiden mi iba- rettir? Yoksa başkalarının ya- zılarından bahsederken - bizzat bir eseri edebi vücude getiren bir san'atkâr mıdır? Bu iki suâle karşı denebilir- ki, münekkit için edebiyatı çok anlamak ve çok sevmek kat'i ve mutlak bir mecburiyet, ma- ruf tabirin dediği gibi Sinegua- non'dur: Onsuz olamaz. Bu se- beble, (Münokkidim!) diyen a- dam edebiyattan anlamıyor ve edebiyatı sevmiyorsa, söyleye- ceği sözler lakırdı kalabalığın- : jeserlere beslediği sevda v sarayı- |? uktan sonra, bu scvdad.m ayrılmağa ve yaşat- mak ve vdım'*:ık heyecanından sıyrılarak başka birinin yarat- |&öı seyi anlatmak ve göster- Am::) le iktifaya mecbür kaldım! Münekkit, edebi kabiliyetinden de, edebi zevklerinden de feda- kârlık etmiş olan bir kimsedir. Düşünmeğe, — düşündürmeğe, anlatmağa ve aydınlatmağa öyle âşıktir ki, âcizliklerini is- pat ederek bir takım liyakatsiz- keri edebiyat hudutlarıma uğrat mamak için en değersiz kitap- Şa setmeğe tahammül eder. - day değersiz. ve eserlere karşı ad den f'crcce derece mutlâka fe- dakârlıklar eden ve bizzat ya- tatmak kabiliyetini ya Jvas yıpratan — ve söndüren bir adamdır. Çok kuvvetli tenkit | sahifeleri mış olan Paul Lourget, münekkitlikte sebat etmediği içindir ki pek büyük bir romancı oldu . İlâve etmeli ki, —makalesi- nin başmda bir eser ismi ilân ettikten sonra bundan hiç bah- setmeyen ve türlü üslüp güzel- liği içinde başka düşünceler ve ları okumağa ve bunlardan bah| dan ibaret olacağı için bunları |intibâlar hikâye eden münek.- söyleyen kimseye edasıma ve |kitler de vardır. Fakat bunlar iddialarına göre: âciz, geveze, Ççok güzel ve hüsünlerini hılıp şarlatan isimlerinden biri veri- | hep seyretmekten marazi bir Kr, Fakât münekkit bu sıfata | gurur getirmiş o şabemretlere hakikaten lâyıksa, yani edebi- | benzerler ki, kollarma bir az da yttan iyi anlıyor ve edebiyatı|israra mağlüp olarak bir kadın çok seviyorsa, insan iyi anla- dığı ve çok sevdiği bir şeyden bahsederken daima heyecan duyacağı ve her edebi eser bir heyecanın mevlüdu olduğu için tenkitte bir eseri edebi olur. Şu kadar ki, doğrudan doğruya e- debiyat yapan adam bilhassa ruhunun ilhamlarına ramdır; yani hemen hemen serbesttir, halbuki münekkit başka birinin adımlarını takip ederek yurîl yen, başka birinin Tdini tahlil , kellef olan bir adamdır. Bina- enaleyh, güzellikler yaratmak hususunda asıl san'atkârın ser- bestisine nasıl malik olabilir? Keyfiyeti nevi başka ve nisbe- ten çok dün bir san'ata âit bir misâlle tenvir edelim: Müzik- hollerde komik şarkılar söyle- yen bazı adamlar vardir ki scs- leri hayli güzel olduğu halde, seslerindeki bu güzelliğe tu- haflık kabiliyetleri faik bulun- duğu için kendilerine hisse hi- tap eden şarkılar — söyletilmez e şaklabanlıklar ettirilir, ve onlar, güzel bir şarkının ilk be- yitlerini birden bütün ruhlarile terennüme başlarlarken oörkest- ranın ani bir gürültüsü kendi- lerine edayi değiştirmek ve kahkaha kopartmak zamanının gelmiş olduğunu bildiriverir, Bizzat ben, kaç kere beğendi- ğim bir romndan bahsederken romanda — yaşıyan — vak'”- alınca buse esnasında o kadın dudaklarının verdiği zevki de- ğil lâkin kendi dudaklarının bahsedeceğini haber verdiği eser yerine münekkidin anla- tacağı şeyler çok güzel olmalı. Ve çok güzel anlatılmalıdır ki, serlâvhasile bizi aldatmış olan kimseyi affetmeğe şitap hattâ sadece muvafakat edelim. Nahit Sti Kronikler <— —— Bir Rüya Biz cinsiyetin okadar - esiri- 'yiz ki, cansız tabiatı bile dişi ve erkek diye iki kısma ayırırız. Meselâ güneş erkek, ay dişidir. Ay bazan çırılçıplak, fakat ba- 'zan iyice örtünen kurnaz bir di- şidir. O bazan yalnız kaşını gös terir, fakat bazan, denize girer bir kadın gibi iyice Ssoyunur, iiyice meydana çıkar. Orada — bir avuç köpük gibi ve kalaylı- bir tas için- deki sular gibi her tarafını gös- terir, yuvarlak omuzlarını, be- yaz göğsünü ve dolgun kalçala rını çırılçıplak teşhir eder... Bilmem nerede okumuştum. Bir adam rüyasında sarışın bir kadın görmüş.Altın saçlı vealtın dudaklı bir kadın ki, çıplak vü- cudunu onun kolları arasına bı- rakmıştır. Çıplak bir kadın ki, şeklü rengini düşünürler. Yani| | e altın saçları var- B üzel ki! Ah ah, ah! ! Adam birden bire uyanmıştı. >Geccnm bu en geniş saatinde 'e uykunun bu en tatlı zamanın da birdenbire uyanmıştı.. İçer- de |bir süküt içinde idi ve perdesi bir ışık, bir ay ışığı boş yatağa ağır ağır dolüyor ve adamn yüzüne vuruyordu.. CEVDET KUDRET Tenkit Kahramanlar Şalri: Yaşar Nabi Zarif bir kap için & marazi bir| * kin hasıl etmiş değilmi idi? |) Münekkit liyakati edebiyesin- | Yirtic Bu bmnmııı çekerek ağlamayı avurtlarını patlatarak gülmiye - |tercih eden, başkalarını yıpra- tan, çökerten İbir ganimet gibi agulumsı) erek |manlar, hiç birimize değildir. Mağrur misralarını sevdiğim Yaşar Nabi bunları üç kısım- da topluyor: “Ben, sen, onlafr,,. Perdesinin ipleri kimin elin- de olduğu henüz bilinmiyen ha yat sahnesinde “ben, sen ve on- lar,, dan başka kahraman tanı- mMiıyorum, içine kırk beş şiirin muhte - şem bir çini meharet ve zevkile yerlcşıınldıgı bu eser, genç şa- irin ilk gürbüz çocuğudur. Sı- vanmış yumruk bilekleri, kır- mızı yanaklarında bir gül tera- vetile genişliyen tebessümü i- le bu gürbüz yavru, ne kadar hırpalansa bile solacak ve gü- halel geleceklerdeni eri hafif omuzlarında yabancı 1 ilk kısmı, şairin ken- kri portresini çizen şiirleri İlk iki mısra, sahibi- İnin bütün felsefesini ne kadar veciz bir şekilde anlâtiyor: " -Kalbine bir taş — gibi bastır kenid yaşını bülyalarını kafanın çenberinde, Çelik gibi sağlam, kalın ses- ler kadar ahenkli dinç ve er - kek — mısralar.. Yıllardanberi “gül - bülbül,, terennüm eden kapının önünde sevda dilenen aşk dilencilerinin. —merhamet verici şarkılarından, ayrılık ve| “Ah sevgili, — teranelerinden! başka .nasibi olmıyan Türk şi- iri, bu genç ve erkek — göğsün haykırışle artık ağlamaklı se- sini kesiyor. Yaşarda sevdayı| bile anlatan misralara — gurur, rTuhunu nefhetmiştir. Onlarda “seviyorum, — fakat yalvarmıyorum.,, diyen bir kah raman çehresinin çatık ve dü- şünceli — kaşirmı — görmemek, mümkün değildir. Kadm, at ve kılıçtan başka sevilecek ta- nımıyan Türk cengâverlerinin aşkı da bu kadar asil, bu kadar mgnn'dur Bütün bu müddea-| yı ispat için misal aramak lâ- zım gelirse, “Sen,, serlevhası Sakla *|altında toplanan on bir şnnn o alarla kaynaşan ihtiraslara ka- |a!tın gözleriyle tâ gözbebekleri hepsini de aynen kaydetmek i- bir birinden pılm bunları bir kere de kendi İnin içine bakmıştır. Öyle bir ka-|cap edecek. H a h d görmek istiyor-| lardır " 5 Moylı geliyor ki, bu eş Nmkım mddeni develer, al- g | maruz satıhla- |tın zarflar, altın tabaklar, gü- İq ecek, ve biz o solgun | mercan saplarla dolu bir cama- İ bu alev arasında, madde-| kân önünde mutlâka fazla dur- Artık hiç bir şey dn- çivilerin sapına doğru yaklaştı- helenmişti. Sabah'0b ” wı"——'inm Ve h:l: eşyaya |rıyor, gözlerini açıyor, geriye 'wyyen' Ş ne çıka- | gim . dl e korku- doğn'ı çekiliyor, vücüdu haşyet |bir kahraman hayaleti İkımıl- R a #Çi UanaR. 'du ağır birsm de ieir ça- | $e D eyektediene görüş, key e elinde dalgalandı dışarısında punı—lunııyednde başlarını r saat yarımı gösteriyor- | tüyleri ı;iue KS bekleşen birer bu yerde, çini |tacak, ve belki onlar da bir da- veşyaya kızıllık ve- |kika için uyanınış bulunacak- dogruııtıhılecdcı» muşum ki, uzun sakallı antika- | çirilmiş ci bu ziyaretçiden birdenbire İ—Nl“- R Ms' attere vergi vermeyiniz, CneDİ malı gıymeymlı, İn; Cevahir Beılestonl Kenan Hulüsi da ikân vardı ve her şey derin | taşıyan kahra-| Tam bir yıl senin için bir mısra söylemedim, Bütün arkadaşlarım sevindi sustum diye.. Bir yıldan sonra bugün yeniden taştı derdim, Geldim sana: elimde lâyemut bir hediye.. Kışı dağlar başında ğamla çeken bir ayı Baharda haykırarak nasıl çrkaıı;a ındeıı. İşte ben de bu sabah terkettim inzivayi 'yle haykıracağım eteğinde derinden: Kendimi günden güne onlara versem bile, Dönünce yorgun argın başıma göğsünü aç! Ben ki sana bağlryım bütün şiirlerimele, Nasil bağlıysa yere kökleriyle bir ağaç. Ver! beni umman gibi içine çeksin onlar, Onlar ki gam çekerken benim neş'em yarımdır. Onlar ki dertlerini hissedemez salonlar, Onlar ki bonim anam, benim yayrularırıdır. Evlerine kapanan bütün arkadaşlarım, Birer siper yapsınlar kıpkızıl perdelerden. Karanlık sokaklarda tek başıma ben varım. Her yol ucunda duran, her kapıyı dinliyen... Nice günler ve aylar senin büsen yetine, Yürdümun toprak kakın kızlariyla öpüştüm, Fakat en sonra senin şefkatli dizlerine, İştiraptan yapılmış bir şaheserle düştüm... Gam yeme dinmiş diye senden gelen kederim! Bütün haykırışlarım hep senin eserindir. Kanlı bir yüz alınca taşlanan şaheserim, Gene onu saracak bembeyaz ellerindir... Bugün dünden daha çok sana muhtacim, inan! Bari sen atma beni onları sevdim diye. Gözümde bir damla yaş, alnımda bir damla kan, Geldim sana: elimde lâyemut bir bediye. .. VASFİ MAHİR Bir kapı Bu akşam, gözlerini doldurunca karanlık, Yürzü eski bir hasir üstünde yalınayak; Senin dört duvarına, son bir ses birakarak, Son bir kapı açılsın bir göz kadar aralık; Bak, ordaki minderler bir kucak kadar ilik; Kat kat kederlerinden söyünüp çırılçıplak; Daha yavaşça yürü ve şimdi yavaşça bak, Bak, eski hatıralar dizili sandık sandık.., Hemen başına ;ekme bir minder yaştığını, Duy orda bir temaşin sana yaklaştığını, İçine damla damla yayılsın bir serinlik... Sedef düğmelerini böyle ilikleyerek, Sükün, bir anne gibi, tenine giydirecek, Naftalin kokan beyaz ve serin bir gecelik, ZİYA OSMAN inden ahenkli |ran olmamak elden gelmiyo; Kitabın dördüncü kısmı “* Üçüncü bap, — şairin içtimai | sairc,,serlâvhası altında top! şiirlerini ihtiva ediyor. Orada |mış mııheehi şiirlerden mün her sınıf halkın — kederini, se- | keptir. “Gece ve şehvet,, «E vincini, —şikâyetini, şükranını|dansözü» gibi realist parçalı bulabiliriz, İşte: Bilmem niçin | Karacaahmette akşam » gi beğenmezler yerimi diye kendi memlekete lâvhaları ve “İlh kendine sonra serseri ve: nıı doğumu, ölümü, günal Gam yeme arabacı, gam ye- |gibi fikrf şiirlerden terekk me arabacı, cdenbumloımı.gamn' in hiç Bırak artık elinden o can ya-|ötekilerinden geri kalmıyan kan kırbacı |fis parçalarmı göğsünden cer Ser altına kederi yatak diye |etmiştir. bugıîıı de.| — Edebiyatımızın kubbesin diyen arabacı kendilerine göre |gür ve erkek — sesile en tem hem mes'ut, hem bedbahttır- |akislerden birini bırakacağı şüphem olmıyan Yaşar Nabi Bütüıı *Onların şarkıları,, nı| bu eserinden dolayı bütün gö okuürken, — sefalet karşısında|sümle tebrik ederken, yeni i' sümsükçe ağlamıyan — şairin,| tiras ve fikirlerin yeni bir m gördüğünü — tohaf bir dudak|siki aletile çalınmış nağmele bükmesile bizlere göstererek, ni dinlemek istiyenlere “Ka içimizde kahramanlarına karşı |ramanlar,, 1 tavsiye ederlııı. €n halis ve en samimi muhab - ibeti uyandıran san'atine — Hindistan için sarfedilme- miş paraların yükünü biz taşı- helendim. Acaba tabiatım bir- İçin c *ti?. Ve şimdi ben, kimbilir ne-| Ve işte bir dükkân .. çakla ve parmaklarmın görün- yavaş kesecektim; ve içinden |nasız... Şu altın ıııfıokolıeıhı hissini veren dolıbııı verdim, o zaman iradesine ha- | hangi a geııkkrlnl biraz daha'a- | müş bıçaklar, kemik kaşık ve|üstünde yavaş yavaş gezdiri- |relerini elindeki rehberde ara- ikalı bir kadın.. yordu; uzaklaştım. Ameril Kafam, bir demir mihver ge ,ş:ıı arasında altın tckrır eıdıyorlar beylik W derdest Ussu VEVZL. Ben, ben de kendimden şüp- hiç bir şüpheyi çağırmamak i- | mıhlandı: Düvarlarında sedef eplerine sımsıkı - sokmuş, |kakmalı Arap hançerlerile, dip- denbire değişmişti de bu adam | yolun ortasından ve tam orta- | çikleri kısa ve namluları uzun İbirkehanetle onu fark mı etmiş / sından âcayip bir zair geçiyor. | Arap silâhlarının, Türk yata- » İç ta-| ğanlarının, Karadağ piştovla- resine saklanmış elmas bir bı- |rafları öne doğru çevnlmı; sarı |rınm, İngiliz mavzerlerinin, de- hamam tasları, bir renk hasta-|mir miğfer ve paslı zırhların mez hareketile bu camı yavaş |sının gözleri kadar açık ve ma- |bir saffı hırpınuzunıleyanya- Neredeyse yıkılacak İna dızndığı işte bir silâhçi dük- yukarısı- |kânı Ön tarafına koydu;j yi |na, uzun püsküllü bir Aziz dev- |camakân içinde gümüş saplı, | yor... düşer düşmez ânıdııımşleyî Ti paşasının resmi asılı .. Acaba | gümüş mahfazalı Çerkez bıçak- cutynk Fakat o vehmi veri- çocuğun bir sarı defter ları, gümüş kamçılar ve altın | yor kim bir adam tavrile ve metin kabına çıkartmak istediği bir | kemerler var . akıyordu. İşte, müselles ve içi boş bir tahta çe:gwenın kaıde- kaplı bir duvar. camakânda, beyu ve kırmızı boncuklu baş örtüleri, yazma- lar, ve uçkurlar . flexde tahta bir mankene ge- girilmiş kırmızı çuhadan ve sır- ğu |malı bir. Arnavut ceketi duru- İçersinde gerçi bir vü- |sımsıkı T inde hâlâ yaşayan bir Vırîr . Ve eğer biraz da- Az evvel, ot bir minder üstü- |ha hıhı hıkzcak olursam, eli, ne ön bacaklarile bir deve gibi | derhal beline doğru gidecek ve Çökmüş ve elinde eğeyle eski |boşlukta göğsüne doğru kaldı- bir silâh temizleyen silâhçi, |rılmış bir silâh göreceğim .... şimdi ayağa kalkmıştı. Arka-| Şu tarafta kapalı duran mu- sındaki garip fon önünde, sağ |şamba fenerler var. Bundan on elini paltosunun ilikli dü, beşsene evveli hatırlıyorum. leri arasına sokmuş bu geniş o-| Yanımda ihtiyar bir kadınla, muzlu adam, eski günlerini ha- |elimizde böyle bir fener, meh- tırlayan menfadaki bir si taplı bir havada, bir yokuştan üğünü |re benziyordu. Ve (özlerim için yavaş yavaş iniynmz. Gözleri- de, devrilen bir güneşe karşı, |mi bir dakika için kapadım, ve kılıncına dayalı duran yırıh ı;ırnden bütün bir çocukluk - |geçti. Yolun sağ tarafındaki bu a- İki tarafımda ğızlıkçı dükkânı kadar pa- bi Cımîııu bir ka- naryanın göğsü gibi sapsa ve parlak... Mavi püskülleri den yukarı asılmış âkik teabi' j |ler, sarı bir gülün dondurulmı suyudur vehmini veriyorlar , Şehrin içinde ve belki de « ortasında ki bu tenha yer, £ kalın düvarlarla, şehirden uza ve münzevi yaşıyor. Ve bi: oyle geliyor ki, göğüslerirde; ğmıelırî apoletle: tukları cam bir fenerle taş me divenlere düşen — âkislerimi; ciğneyerek, Jemir bir kapıda buraya yavış yavaş girdik . Ve ânsıza, bir sandık içind okuyor boğuk — ve deris bir ses, bu'ttoz sükütu içinde u yuyan eştanın üstüne ağır a ğır döküldü, başımı çevirdim orada, îlende. Romalı bir mu harip #iğferine benzeyen talı ta birMinarede, beyaz sakal! bir ağtm, uzun iniltili bir eza: akuyördu. Acaba, dedim, acab; ha b!'îar zaman geçti, ve gaa kar dışu-ısmdn porselke: bi Saat yarımı gö: / “x'::î.'.î"â“.'ı'ı—