HHikâye., aati —e a.. RöRr duklar halları istiyorlar da ne- emda ry? Iıh,—n “drahoma,, usulini kabul Milliyet — c E Ki 'TİR in suali varit değil- #“drahoma,, o diyar- da “hak , değil külfettir. Bizim kiler de külfete gelmezler. FELEK ASRIN ÜMDESİ *MİLLİYET,/ 19209 22 Kânunuevel İDAREHANE- Ankara Telgraf aöresi Garp Edebiyatı İstanbul 2011, 3912, 3913 Şertll yi Makine düşmanları H ABONE ÜCRFTLERİ y h H . Türkiye için — Hariç için Pariste Rieder kitaphanesi, di $ eytii — 400 karış — #00 karuaş | Rabindranth Tagor'un doğru- l $ . 70 « f0 » — |dandoğruya bengaliden fransız y IL. a 400 #Y e caya tercime olunmuş bir piyesi i,, —et ni, daha doğrusu bir mükâle- Geles evrak geri verilmez Müddeti g çen ruskalar 10 kurüştar. Garete ve mabasya alt işler. için raacat edilir. meli hikâyesini neşretti, Pek yeni olmadığı anlaşılan fakat Garp pübliğine hncüz bir ay evvel arzedilen bu eserin is- mi Makina'dır (1). Bu isim size Tagor'un bu dramda intihap ettiği mevzu hakkında bir fikir — verecektir. Mamali eserin sembolizmi bir kaç şekilde tarif edebilir :bu,hem, ruh ile maddenin cidalini, hem harici hayatla deruni hayat a- rasındaki tezadı, hem de maki- nanın medeniyette iras ettiği zararı ifade eder. Yâni mevzu, türlü türlü tefsire ittir. | İngiliz lirası 11 liraya çıkar| Göreceksmizi e Müsaittir. Ü — çıkmaz foyası meydana çıkan e7 DG /— şeylerden biri de çaydır. Sene-| Hindistanda Outtarak outt aç — de 2 milyon liramızı alıyormuş| (bu isimlerde fransızca metnin dü — ta farkında değiliz. Rivayete na| ortografını muhafaza etmeğe — zaran çay tüccarımım ağzını pi-| mecburum) maharacası, Mouk- — çaklar açmıyormuş.. Halbu ki |ta-Dhra şelalesini Sualını — bir © — buna mukabil ıhlamurun kilosu| bent — yaptırarak — çevirmeye zü — * liraya çıkmış.Bu havadise pek muvı“ık' qlmıııtur. Outtarak- | memnun oldum, çünkü bizim| outt ahalisi bundan çok mem- li' bahçede beş on ağaç - ilhamur|nundür, çünkü şelalelin sula- — var. Seneye ufak bir seyahat|rı Şiptaray isminde bir kabile- | Masrafı çıkaracağımı zannedi- nin tarlalarını feyizlendiriyor- — yorum. Bu tasavvurumu tedir- |du. Halbuki Şiptaraylar başka — gine etmek için dediler ki: bir ırka mensup olup hâkim un- ; — Pek alâ! Ya çay zıyafet-İsur sayılan Outtarakouttlulara — leri ve “The dansat,, lar ne ola| karşı daima isyan halindedirler. Binaenaleyh bunları yola ge Ihlamur dansan ola| tirmenin yegâne çaresi açlığa mahküm etmektir. Fakat beu- öksü |din inşası bittiği ve şelale sula- klü ve gripliler arasmdanm sec |larmım Şiptaraylıların tarlaları. leyi de unutamazlarsa cazbant|na akmaz olduğu gün, bunlara ültüsüne de hâcet kalmaz|hiç umulmuyan bir müdafi zü- müdürlrete Gerctemiz Hânların mesuliyetto! kabal etimez BUGÜNKÜ HAVA mret ençok 4 enaz 4 gün rüzgür poyraz,bava Dün derece kapalı olacakar. Kar yoktur. FELEK IHLAMUR DAMSAN | | ! | cak? 'ğ” Basit şey.. gi Hele davetlileri, nezleli, ksürük ve aksırıktan, “sümkürmek gürültüsünden ika işitmeğe imkân olmaz Eskiden dört defa çaya ve|hur ediyor: o da Outtarakoutt mMu | maharacasının veli ahdr Abhi- ki: ke” cit'tir. Outtarakoutt ahalisinin vak'ayı dini ayinlerle tes'it et- dince züğürtlük veya nezleden irnumuzu çekerken şimdi en nevazillimiz dört ıhlamur ziya tiği esnada genç veliaht bendin bir noktasını tahrip ediyor. Bu. v € suretle Moukta-Dara'nın suları; || fetinde tedavi olunuruz. tekrar Şibtaray'ların yaylaları- - y na akmaya başlıyor. Fakat tah- DARÜLBEDAYİ'DE p elllen noktüden İi Bir kaç haftadır tesadüfi bir||lar Abhiciti'de alup rüyor. 'tizamla Darülbedayi'e gidiyo| Mevzuun sembolizmini keş Tüm. Gördüğüm piyesler benim fediyorsunuz. Ancak Tagore, | 'atro ihtiyacımı tatmin edi- |eserânin sonuna bir not ilâve « | / Hatta bazı ecnebi seyirci- miş ve bunda, dramın sembolik r bile memnun kalıyorlar. Sah mahiyetini kabul etmekle bera- mükâlemeleri daha fasih ol- ber ayrıca bir kolojik vakıa- | &a bu rağbet daha fazla olacak.. ya temas ettiğini söylemiştir. İki gece evvel Vedat Nedi-| Filhakika prens Abhicit, şelale- ün “H: n fikri yedi,, ismin|nin dibinde bulunmuş kimsesiz ördüm. Tiyatro İbir çocuk olduğunu öğrenmiştir. gilim. Fakat idda- | Prens, bu süretle kendisile Mou im ki parça çok güzel | kta-Dara arasında derin bir ra- bıta hissederek şelale sularıın tevkif edilmesine tahammül e- demiyor. Hele bendin mahara- ca tarafından siyasi bir maksa- |tlâ inşa ettirilmiş olması genç| adamı ruhi serbestisini müuha-| faza edebilmek için tahtı, hatta| meye sevkediyor. Tagor'un bu! hayatını feda ederek hem şela-| leyi, hem de kendisini azad et-. (1) Rabindranath Tagore: La Macbine (bir perdelik dram). Fernand Benolt ve A Ch Chakravarty tarafından — tercüme #dilmiştir. Naşiri: Rieder, Paris. e F şey sahnenin en canla ve heyecanlı yerinde bir ünasebetsizler gülüyor ve müessese ile alâ c le sordum: — Fikri bunlat mı yedi. BİR MEKTUP -— Karilerimden bir zat bana ya ziyor. ) | “Kadınlarımız her lahıd:.Av ç | EEBAlE hemşirelerinin malik ol - B ! | “«huyel,in tefrikası 18 pi Bir kere favkalâde kibar ve Canımın içi! " nazik, sonra da şen ve şakacı, " Artık bana hiç bir şey temen- | — Sabahları Uyanışımı seyret- etme, benim hesabıma bir mekinunıımbıanhlir[ dileme. Çünkü tunmı:' et- tiğin ve dileyebileceğin ©| Yataktan, afacan haşari key- İye, fazlasile malikim . fi yerinde bir çocuk gibi kallkı. yor. | Sana, bir kelime ile, bütün İlk işi aynanın karşısma geç- detimi, mes'ut hayatımı an- mek oluyor. Diz çöküyor, senin iyım mı?, Sürdüğüm ömrü, kelime ile hülâsa edebili- Avrupaya giden muhayyel oğ- | luna dua ediyor, * Kenetlendik! Şefik mükemmel, kusursuz, | D ir şey değil, fakat dua edişi görülecek şey! z bir erkek. Kelimenin | manasile enkek . Duadan sonra makskaralığa | | Ş.ıdiyeue_n Senihaya miş olurdum. — Bir kadına, bir| tefsiri, drama dördüncü bir ma- na veriyor. Görüyorsunuz ki bu küçük eser mana itibatıla pek zengindir. Piyesin fransızca metnini ih-| tiva eden cilde M. Marc Elmer uzun bir mükaddeme yazmıştır. Bu mükaddeme Tagor'un dra- mmm tazammun ettiği mana- lardan birine haşredilmiştirma kinanım medeniyete — hakikt medeniyete — yaptığı fenalık. M. Elmer, bu husustaki noktsi nazarını teyit için Garbın bi |çok mütefekkirlerini işhat edi-| |yor:Bunların hepsi *makina,nın ve «endüstiyalizmsin aleyhin- dedir. Bunlara göre makinanın hakimiyeti medeniyetimizin if- nüş tarzı ne derece ğrudur? Medeniyetin «makinalaşma-| sı», filkakika muüzirdir. Yalnız bunu bir az soğuk kanlılıkla mü talaa etmek daha münasip o- lur. İnsaniyetin hali hazırı telâş ve endişeyi mucip olacak bir. Marızara arzetmiyor. .. Etse bile bizi teskin etmesi lâzim gelen İbir hakikat var: o da insaniye- tin henüz hakiki medeniyete vasıl olmadığıdır. İki üç bin seneden beri teaküp eden mede niyetler belki o «hakikt mede- |niyet» yolunda birer merhale- dir, bu kadar. Binaenaleyh me- deniyeti hazırayı makinanın is- tipdadından kurtarmak - teşeb-. büsü gibi çocukça işler görme- ğe kalkışmamalıdır. Makina, bu gün - içinde bulunduğumuz merhalenin farik alametidir. O- nun hakimiyeti de şimdiki me deniyetle beraber zeval bulacak. |Bence «endüstriyalizmsin, ema 'kinalaşma» nın son hudutlarına, yasıl olduğumuz muhakkaktır. Bundan böyle elde edilen neti- celerin islahı ve bir nevi tasfi- yesine doğru gidilecektir. Bunun böyle olması da tahif idi. Makina devrinin diger de-| virler gibi zeval bulması müs- takbel medeniyetin zaruretle- rindendir — © Medeniyet ki bir. çok işi sadeleştirecek, ve bi sa insaniyeti maddenin hâk-| kümünden kurtaracaktır. İnsa- niyetin atisini - bir «idyllew şe- klinde görüyorum zannetme-, yin, Fakat müstakbel insaniyet © derece «rasyonalizer — edile-| cek ki yalnız istihsal ve istih- lâk sıkı bir zaptüraptaltına a- İmmiş - olmiyacak, — tevellüdat bile mürakabe edilecektir: o va- kıt; bu gün bir düşman nazarıy- la bakılan makinenin mahiyeti değişecek, zevklerimizin de ta- havvüliüyle ruhf hayatımızın a- henk ve huzurunu ihlâl etmiye- cektir. Bunlar, pek çok a: sonra olacaktır. Bu gün! n-) saniyet o devre bir kaç faideli unsur hazırlamaktan başka bir şey yapmıyor. İnsanlar henüiz. manevi ve maddi «Kaos dan cıkmıs değildirler. Binaenaleyh makinaya göya olgun ve ka- t7 bir medeniyetin aheni züvormuş gibi bakmak pek saf- dilâne olur. REUŞAT NURİ Fe'tepliler müsebetası ye âadar do- Büyük cidalin yolunda 32 inci haftanın 3 üncülüğü: Galatasaray lisesinden 140 M: Amut Şerif B. kazanmıştır. Ya- başlıyor. Her sabah tekrar et- tiği bir kaç numarası var . Meselâ otele baskın veriyor, ve merkez memuru sıfatile ifa- | demi alryor, ondan sonra kendi tabirile «raportunu» yazrı: «Mati hali carinin 26 incı #sabahı Çokirgedeki otelin bir odasında; huzurumuzdan öte; bir'don, bir. gömlekli erkekle nisa taifesinden nim üryan bir kadın, günahı kebainden bir fili sakimin ikamdan on dakka son ra cürmü meşhut halinde der- dest yakalanıp merkeze bissevik evrakları mekamı âidine tak- dim kılmmıştır .» Bu rapordan sonra doktor oluyor: — Hele gel seni bir muayene lâsı demektir. Acaba bu düsü-| Klodis Peskoliv ile, cadde üstündeki birahanelerden bi- rinde oturuyorduk , Ben, yoldan geçen kadınları seyrediyor, arada sırada da: — Şu esmer kadının güzelli- ğine bak! Veya, — Şu sarışım kadın çok ne- 1fi'ıl AA A nn aa armmmmama Ka zısı şudur: 32 inci haftanm et mühim faberi bence gazetenizin bu haftaki nüshalarından birinin 3 üncü sahifesini dolduran çok sevinçli bir haberdir; Büyük ci- dâlin yolunda! Başvekilimiz İsmet paşa Hz. ılen'nin meclisteki kıymetli nu- tuklarmın ertesi günü herkesi büyük, ulvi bir vazifeye davet eden bu satırlar hepimize sar- sılmaz sabit bir hedef verdi: yenin iktısadiyatını kurtaracak |refahini temin ödecek prensip budur, Biz, memleketimizi bin müşkülât içinde kurtaran hür- riyete kavuşturan | insanların nesliyiz. Memleketin iktısadi- yatı yarın bizim elimizde ola- caktır. Biz şimdidet -kendi va- tanımızın istihsalâtını, eşyası- Artık her Türk vatandaşı yerli | malı kullanacaktır! İşte Türki- o zaman otelde garsondum . — Ben bu kadar güzel kum- râl daha görmedim! diyordum. Klodis, betrim mülâhazaları- ma omuz silkiyor, dudak bükü- yor: — Fena değil! diyordu. Tuhafıma gitti: — Ulân, dedim, senne za- mandanberi müşkilpesent ol- dun? , — Prensesi tanıdığımdan be- ti. Şöyle bir doğruldum, arkada- şumm gözlerinin içine baktım; — Prenses mi?.. Sen bir de prenses mi tanıdın? — Evet, hem de güzel bir prenses, çok güzel bir prenses — Amma anlat. Demek se- nin yüksek muhitlerde de mace raların var ha? — Biraz, — Dinliyorum. — Evvelâ şumu söyleyim, ki — Marsilyada, şık bir ötelde İşte pronsesi o otelde tanıdım .. Rus müydu, İspanyol muydu, pek iyi bilmiyorum. Yalnız bil- diğim bir şey vardı: Güzelliği — Demnek çok güzeldi? — Fevkalâde güzeldi. Kedi gibi pırıl pırıl gözleri vardı. SON Ç İlâveten — sesli ve sözlü DAGĞLARI — şarkısı. öldürüyor ?. ve id kt$ İşte dünyanın her tarafında büyük KEL Muazzam “ve emsalsiz Mümessilit — RİCH: ARI SS NM ELHAMRA meğe karar veemiştir. ELHAMRA da © 90000054005 bir kadın, benim aşkıma kulak verir miydi? — Cesaret etmeli idin? — Ben de kendi kendime ce- saret göstermeğe karar ver- dim, Bu işte cesaret ve küstahlık yapmak lâzımdır, dedim ve bir gece prensesin odasına girdim. — Aferin! — Girer girmez diz. çöktüm, başladım ilânı aşka .. Amma ne <nın namusunu kurtarmak için . lima mahküm oluyor?, .. ERECEEEEEEETEN an»m p Dehakâr EMİL YANİNGS n TAÇLI CANAVAR Hilminde gördüğü emsalsirz muzafferiyetlere ve bir çok kimseletin muhalefeti havadan dolayı bu filmi seyredememiş — olmalarına blasen © Yarınki çarşambı günü MATİNI OPERA SiNEMASINDA Ruaya — çarlarının saltanat we hayatını tesvir. eden mühtaşem ve ERDEN itburen bir eşer olan ARLAR Bu şayanı hayrer fillm muazzam sahneleri ” havidir, Ezcllmle Siberya nefilerini gösteren tablolar çok foci ve müessirdir. dünya havadisleri ve ALP muvaflakiyetler kazanmış olan ve şehrimirde yarınki çarşamba günü matinelerinden itibaren PRANSIZ ŞiNEMASINDI irtesine başlanacak olon R.PÇE Şaheserin mevzuu budur. ) ,BARTHALEMESS 3S e Şe SİNEMAS bu şaheseri arzu ve İsran umuml Üzerine bir kaç gün daha göster- Çarşamba akşamından itibaren her akşam ROSİTA BARRİOS VE KASTROLAR yeni fepertuyarlarını aganni edeceklerdir. ı A LA AA AAA n | | LiK ÇEHRELER İngiliz lirasının bir iki hafta evveline kadar devam eden te- reffüü, diğer taraftan ithalâtı- miızin, ihracatımıza nazaran çok azim bir yeküri teşkil etme- si üzerine vaziyetimiz - feci bir şekil almıştır. Her işten muzaf- fer çıkan Tünk, en küçüğünden dolaşırdı. Kollarını, bacaklarını göğsünü görmeli idin ... — Hepsini, hepsini gördün mübe.,.. — Yok, hepsini değil. Amma tahayyül ettim, tasavvur ettim. Âşık oldum. Öylesine âşrk ol- en ihtiyarına kadar herkesi va- zifeye davet eden büyük ve kıy- lar Hetli rehberinin gösterdiği yol dan ilerileyecek ve muhakkak dürn ki, yeyip içmiyordum, üy- ku uyumuyordum ... Tabii üş- ikımı da ilân edemezdim. — Neden? — Aşkımın kuvvetinden... —Anladım, amma neden prensesi öpmedin de resmini öptün? — Prenses yoktu ki... — Ya ilânı aşk?.. — Resme ilânraüşk ettim... Eğer prenses olsaydı, beni der- hal kapı dışarı dehlerdi.., An- ladm mr şimdi? — İstirahat Hözım, istirâhatı kâmile ve mutlâka! Bütün bunlar, belki sana bü- yük bir şey ilade etmez, ameng beni öğleye kadar eğlendiriyor. Yemeğimizi yer yemez, ya o soruyor, ya ben; — Çıkalım mı? — Hayhay! Ve derhal sokağa fırlıyoruz. Bazan yaya dolaşıyor, bazan #tomobile biniyoruz . Buraları çok güzel doğrusu. Acaba nereye gidelim; demek Tüzumu hissedilmiyor, çıkılıyor. ve rasgele yürünüyor . İlk zamanlar, geceleri geç yattık, uyku bizi ayırmasın di- ye. Fakat sonrasonra uykuda | edeyim! diyor. Ve beni, her sabah, tepem- den tırnağıma kadar muayene edip reçete yazıyor. Ezberinde sa hepsini sayıyor ve kaşlarını çatıp, kemali ciddiyetle tavsiye edivar' * bile ayrılmadığımızı anladık. Sana söyledim ya: Kenetlen- dik! Şefik daha evinden ve karı- 'kıhnnı ne kadar müsekkin var- |sından hiç bahsetmedi. Tabif ben de bir şey sormıyorum , Ahmet, PüK AAA B D a n A SA d el a v Yarınki çırşamba günü marinelerden itibaren Noel Yortusu münaseberile Neşell ve eğlenceli komedi. OA leğ çıkmıyor. Şahistan bahset- miyoruz. Yeryüzünde, ikimi: den başka kimseler Yokmuş vehmine kapıldık . İşte sana uzun bir mektup. n sık sık mektup bekleme. Ne kadar az yazar- sam, O kadar çok mesut oldu- ğumu anla, Gözlerinden öperim , Nimetten Şefiğe Sevgili büyüğüm, Senden muntazaman, sık sık mektup alıyordum. Mektupla- rına öyle alışmıştam, ki birden biıîm_ırkaııu kesince, kendim- de bir nolksan hi la dim. Knıünimo rum, içimde bir eksiklik varmış gibi geliyor. Kalbim topal, his- siyatım çolak kaldı. Bunu sana anlatmak, tarif et- mek isterim amma, nasıl anla- tacağımı kavrıyamı ryorum , Dinle bak; Kendimi pencere- Bi açılmıyan, karanlık, havasız |v MELEK SiNEMASINDA hefta başlıyacak ve HAROLD LOYDuUun ATEŞ büyük PARAMUNT' filmi irse edilecektir. ODUNDAN HİNTLİ iki kısımlık kahkaha! Bu eser meşhur komiğin bu sene göreceğimiz yegâne filmidir. İlâveten? BOBİ VERNON nun temsili h İ Bugün saat 16 1/2 matinesile her akşam suvarede ROSİTA BARRİOS ve KASTROLAR İdössddes500500T 88 66256256025 senin havan, senin nefesin gir- miyor. Senden uzun müddet haber alamayınca, evvelâ meyus ol- dum, beni habersiz. birakman gücüme gitti. Sonra merak et- meğe başladım, Galibe yazıp sordum . Meraka dü: haklıyım değil mi? Senin tarafmdan, bu derece ihmal edildiğim hiç va- ki değildir. Bursadan yazdığın mektubu almca da şaşaladım. Ben Tuz- lâya gelmek üzere iken, senin Bursaya seyahatin tuhafıma gitti. Beni Bursaya aklıracağını yazıyorsun. Gelmesem olmaz mı? Canım hiç Bursaya gitmek istemiyor. Eğerizin verirsen ben İstanbulda kalayım, yalnız sen mümkün olduğu kadar ca- buk buraya gel. Sensiz canım sıkılmağa basladı. Seni çok gö- geceğim geldi, çok özledien ” Saçlarınım güzelliğini tarif ede- |ilânı âşk, ne ilânı Aşkl.. Enfes .. n kullanacağız. öüemn. Hele vücudül. Aman &- 'söâe?ıüyhdm ö gTAL0AAAAR AAA Bizim için bu gün Avrupaya | fendi ne vücuttu ol.. sin tesmini alığ öıniim.pl' v . d . SaL a azE Dace GÜti (flksa | | Basah: iğ I3 dlasa dLRir sürüklenmektir. Bir taraftan dim. Odasında fazla açık saçık — Bu da neden? )]: yakında DPERA Snemasınla ELerei Saadeti temin etmekten uzaktır. Bilâkis boşeriycte mu- sallar olan bütüu fenalıkların dan bazı şeyler söylemek isti yorum. Biz çok eski ve çok sâ- Mimi ilci arkadaşız. Birbirimiz- le her zaman açık konuştuk, Bir birimize, gücenmeden, darılma- dan, kızmadan, her söylemek istediğimizi söyleyebiliriz . Senin bana sadık kalmadığı na eminim, kakmadığını biliyo- a. çapkınlıklarını biliyoram. Bönül maceralarını biliyorum - Esasen, hiç bir şey bilmediğit zamanlarda da, bu hususta al- g:.mıdm. hayale — kapılma: İstanbulda sır denen şey yof tur. Ketum sözü, bir türlü lüg9 ti açıp harice çıkamamış. S"; burada gizli kalan ne gördün? Öyle vakâlar oluyor ki, vu undan evvel şüyu buluyor. —— Ben senin aldığın nefesi, att? ğin adımı biliyorum . A Tanmdığım ve tanımadıü” z 3 Te n v | Öyle kimseler var, ki senin m” iııı..-ı..ı.. YÜON YA —