24 Haziran 1929 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

24 Haziran 1929 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ullıyet ASRIN ÜMDESİ *MİLLİYET.TİR 24 Haziran 1090 ) HAVA Dün Azami harset 26 asgari 16 idi. -Bugün rözgür mühtedil Lesecek hava açıktır. | FIKRA Milli gurur Büyük askeri ve siyasi zaferimizi “mütcakıp açılan inkılâp devresinin “bazı icabatı esasen bu inkılâp pren- | — siplerine yabancı kafalarda maküs, “bir zihniyet basıl etmiştir. Bu zih- “niyete göre inkılâp Türkü tıpkı tan- “zimat efendisi gibi Frengin önünde emâli tevazula boyun eğen, — onu “her hususta kendisinden üstün tu- hı bir adam olmak lâzımgelir. Tanzimet efendileri, Avrupalının yalnız ahdi ve siyasi değil, ayniza- “manda manevi köleleri — idiler; Bu ıınılıı ve mel'un zihniyet sayesin- “gedir ki Istanbulda ve Türkiyenin gaha bir kaç büyük şehrinde <Tatlı | Cu Prengi> namile Bir'sıhif atistok- “Tasi türedi. Bizi harice karşı bunlar ) temsil etmeğe, bizim mali ve simalf © bütün teşebbüslerimizi bunlar elle- Tine almağa, hulâsa bunlar, — bizim Nsemizde boza pişirmeğe başladılar. » İttihat ve Terraki devrinde da- — hi az çok farklarla böyle olagelmiş- - itir. | — Fakat, yaktaki, mütarcke — devri geldi çattı; vaktaki, Türk milleti i- çin mahşer gününün çanları çalma- Ha başladı, o vakıt, bütün frenklerle beraber tatlı suluların da mahiyeti aneydana çıktı ve Türk Milleti bun- dardan artık tamamile yüz çevirmek “ Üzre iken içtimal inkrlâbın kuvvetli . süzgârları önünde eski Osmanlı âle “minin salburda ağaçlarından — düş- Mmüş kuru yapraklar şaşkm ve peri- yan sağa sola dönmeğe başladı. Bun- Jarın Sakat ve çürük — anlayışlarına öre «madem ki garplılaşmağa ka- — Far verdik, garplılar ve ya öyle gö- — rünenler önünde caki mutavaat vaz' P imak» lâzımgelir, İşte Tatlı gu frenkleri için yeni bir devre daha açıldı. Haut de Fozme şapka mı gi- — ymek istiyorsunuz, caman — gidelim — bizim Calatadaki banka müdürün- | den bunün üsüllerini öğrenelim »Bir | Müsamere ve ya bir balo mu vermek piyetindesiniz. <aman, filan girket ktör'ünün Madamı işin içinde ol- şpın Bir hayır işi için para mı top- lamağa karar verdiniz emutlaka Be- yoğlundan bir kaç tane kokana bul- malı ki bizim için Avrupal bazı mü- — esseselerden istianedi bulunsun t> Ve derhal bütün bu tipler ” bizim — gazaitmızda esaslı bir kıymet ve c- iyet alıyor ve bizim cem'iyeti- | Miz içinde bir nevi müdir ve mâzım F Haai teşkil ediyor. Halbuki, efendiler, size Türk in- | kılâbının tavsiye ettiği — garplılık, — Tanzimat garplılığı gibi passif - bir| F'""' değil, aktif yani mütesddi bir garplılıktır. İnkılâp Türkü Av- — Tupalı'ya <ben sana pişivâyım, — ben — Müsaviyim; ben senin yaptıklarının hqııım yapacak kabiliyetteyim; ben seninle ancak yan yana yürümeğe zazı olabilirim> diyor. 'Türk inkılâbının açtığı garplılaş- ma cereyanı Millf gürürümüzün ifa- p b YAKUP KADRİ el lehrikası; 18 — “II LIYET — PAZARTESİ 2A ı—ıııznum. 198 Mizah "lllkAye. noman. ğahıfegi_ FELEK Çamlıcanın hali! Bir ahbap Cuma günü çamlıcaya gidecek olmuş, akşam evine döndü- tü zaman şöyle bir hadise karşısında kalmış. Çoluk çocuğu sormuşlar. — Al elbisenizi neden değiştirdi- niz? — Değiştirmedim, tozdan bu hale geldi. . Dediklerine göre Çamlıca artık bir toz deryasıdır. Orada kahve tu- tanlara sormuşlar: — Yahu! Neden şuralara bir kaç kova su dökmezsiniz? — Efendi, burada suyun bardağı 10 kuruşa! Hiç gül suyile sokak su- lanır mı? Belediye mahafilinde de başka fi- kir hakimdir. Gelecek sene bu tozlar- Ja orada bir kuru «Plâj> yapmak ! Inşaallah! İki gün evel Istanbul avukatları bir vapur eylencesi yaptı. Ben vapu- rü uzaktan gördüm, pek hoşuma git- ti. Bir kısım avukatlar hele eg> har- Tini ey» gibi telâffuz eden bazı ze- 'vat vapurun güvertesile iktifa etmi- yerek damına çıkmışlardı. Bunu gö- Ten bazı müsin ve çekingen zevat: — Maşallah iyi cesaret! demişler, ve: — Gördünüz mü, bizim cesareti- mizi? Bize bir de korkak derler! Cevabını almışlardır. Bu münase- betle irat edilen bir nutukta: «Geçen sene de böyle bir germe yapmıştık. O sefer aramızda hanım- Hâr yöktu, çok şükür bu defa — ara- mazda banım avukatlar da var. İnşa- allah gelecek sene — aramızda — ço- çük. (> Nutkün alt tarafı caz gürül- tüsünden anlaşılamamış ise de — her halde #çocuk avukatlar da bulünür> şeklinde olmadığı muhakkaktır. FELEK Türk san'atı HALICILIK Memleketimizde Halıcılik san'atı ile pek yakından alâkadar olan muh terem bir dostumun ricası Üzerine yazdığım bu — makaleden maksat Türk halıcılığının tarihini yapmak ve bu san'at şubesinin İslâm Türk güzel san'atları içerisinde işgal et- tiği mevkii tayin ve tespit etmek de- gildir. Bu, fevkalâde ilmi bir ehem- miyeti haiz ve derin tetebbu netice- sinde bir kaç ciltte tetkik edilecek geniş bir mevzudur. Türk tarihi var- dığının içtimal bir mahsulü olarak 'Türk ülkelerinin köylü kulübesinde dokunan ve ciham milletlerinin rağ- betini kazanan halı, bugün halkımız içerisinde yaşayan, iktisadi ve sınal inkişaf istidadına malik olan en mü him ve belki yegâne san'at mahsu- Tümüzdür. İşte bu son hadiseyi na- zarı itibara alarak muhterem okuyu- culara halıcılığa dair güzel san'atlar| tarihi ilmi edebiyatında tesadüf edil miyen bazı yeni fikirler arzetmek ie- tiyorum. Halıcılık san'atı Müslüman mem- leketlerinde Türklerin Yakın Şarka Hicretleri ile başlar. Ve Türk milli ynsurunun faaliyeti sınaiyesi ile in- kişaf eyler. Halıcılığın Şarktaki sa- hai intişarı Türk etnografi yayılışı çoğrafi sahasına tamamiyle tevafuk etmektedir. Türkistan, İranın şima- li şarki ve merkezi vilâyatı, Cenubi ve Şimali Azerbaycanlılar ve Ana- dolu halı san'atının klâsik ülkeleri- dir. Bu saha haricinde kalan ve ha-i lıcıkları ile maruf olan Masır, Şima- N Afrika, Efganistan, Hindistan ve Mogolistan yukarda — gösterdiğimiz ÇAPKIN KIZ — Hiç ummadığın bir ıürpı — Üzme rica ederim. — Yarım Gazi çifliğine gide- et Marmara havuzunda san /— dala binüp kürek çekeceksin, Vazan: ARA GÜNDÜZ vin:mk odasına çıktı. Ve uyku- sunda sabaha kadar sandaldan sandala, kotradan kotraya, dal gadan dalgaya atlayarak güne- e gözlerini açtı... Küvvetli, kaygusuz, şen idi. — Deme pamuğum! Nasıl ol| Kafasında, sinirlerinde tüyden ana gükrinin ctrala Mantamş " SÜDü kollarından başka bir şey değildir- ler. İşte bu cografi ve etnografi ha-| dise bize her şeyden ziyade halının; menşeini ve milli mensubiyetini gös termektedir. Halının meşcini bir çok güzel san' atlar uleması gibi kadim Şarkın Âsür ve Babilistan medeniyetlerinde ve yabut İranı kadim ile Firavunların Mısırında aramak faidesiz — olduğu gibi Arap menabii tarihiyesine isti-| naden halının Türk hiçretinden evel İran ve Ermenistanda mevcut oldu- ğunu iddia etmek dahi büyük bir ha- ki Arap ve müverrihleri Sasanilerin “Bisatı Şetta” sından ve Ermenilerin “Mah- fur” ilerinden bahsediyorlar ise de bunların bizim katettiğimiz düğüm tekniği ile dokunmuş halılar olma- dıklarmı süreti kat'iyede kabul et- meyiz, Burada muhterem okuyucu- ları derin tarihi ve filoloji tetkikata girişmeğe yormak istemiyorum. Yal- nız burasın; kaydetmek lüzımdır ki halı kelimesi bir çoklarının iddia ve tasavvur ettiği gibi Farist, bir keli- me olmayıp Türkçe bir - kelimedir. Bu ciheti bize Türk-Tatar mukaye- seli lisaniyatı öğrettiği gibi ta za- manımıza kadar muhafaza — edilmiş müteber vesaik dahi teyit etmekte- dir. Ki şu suretle mesclenin lisani- yat ciheti de bize halının Türk san' atr mahsulü olduğunu göstermekte- dir. Son yirmi beş vene zarfında Avru- pa âlimleri ve heyeti ilmiyeleri ta- tafından icra edilen Arkelojya haf- riyat ve tetkikatı balı tarihi haklın da mühim vesikalar meydana çıkar- mıştır, Alman âlimlerinden Prof. A. ve Le Cog ve Prof. Grüü Wedel ve İngilizlerden — Sir M. A. Steir nin Şarkt Türkistanda kâin Turfan hav- zatında icra ettikleri ilmi tetkikat neticesinde bir kaç-halı-parçası bu- Tunmuştur. Bu parçaların bulunduğu mahaller nazarı itibara alınırsa bun- darın (8) asrı Milâdiye — kadar bir devrci tarihiye mamulâtından olduk- larma şüphe edilemez. Şayanı dik-| kattir ki Turfanda keşfedilen Türk *Uygur mabetlerinin duvarlarını tez yin eden Freskolarda dahi bir çok defa halı tesmine tesadüf edilmekte- dir, Bu duvarlarda tersim edilmiş halılar gerek renk ve gerekse tezyi- nat itjbariyle ayni mabetlerin içeri- sinde zuhur eden parçalar ile bir çok müşterek hususata maliktirler. İşte Orta Asyanın kumları altından zu- hur eden ve (8) inci asrr Milâdiye kadar devam cden bir devrei tarihi- yeye ait bulunan bu halr parçaları zamanımıza kadar muhafaza edilmiş €n eski düğüm tekniği ile — dökun- muş halılardır. Uygur-Türk mede- niyeti bakiyatı meyanında bulunan bu parçalar halı dokuma - san'atının TTürkler nezdinde İslâm memleket- lerine hicret etmeden evel mevcut bulunduğunu ispat etmektedir. 'Türk hayatı içtimaisinin husule getirdiği halıcılık — san'atı, köçebe bir san'attır. Orta Asyanın geniş çöl lerinde Maldatlıkla meşgul, demek mebzül yüne malik ve daimi bir ha- sekette bulunan Türklerin çadırında doğan halı, köçebe bir cem'iyete pek elverişli ve kolaylıkla — nakledilen bir mobilyedir. Pek tabildir. Türk- ler bilahara köçebe hayatından şehir medeniyetine geçtikten sonra halı- cılığı dahi şehir san'atlarına — mah- sus bir şekilde inkişaf — ettirmişler idi. Şayanı memnuniyettir ki bu iki Açtimal devre mahsulâtı elyevm mü- tevazi olarak — yaşamaktadır. Buna sebtp ise Türk halklarının — bugün bile her iki içtimal hayatı geçirme- şünüyordu. Şimdiden deniz — kokusunu kokluyorum zannediyordu. Hayret bey otomobili korna ederek hafif meyli çıkarken bas- tonunu sallamağa başladı. Ve araba durunca: — İşte! Dedi, bir saniye bek letmiyeceğim. — Beni değil, sandalı ve kü- rekleri. — Hem seni, hem onlarr, an- dTerindedir. Pek gathi bir. mükayese bize bu hususatı gösterebilir. Orta Asyanın köçebe Türklerinde temadi. edip gelen halıcılık ilk devrenin bü- tün evsafı mümeyyizesini muhafaza ettiği gibi Anadolu ve Azerbayca- nn halıcılığı ikinci devrenin seciye sini taşımaktadır. Fakat bu — Orta Asya halısı ile Anadolu ve — İranın 'Türk mıntakalarında vücüde - getiri- len haltlar meyanında müşterek esa- satın mevcut olmadiğı demek değil- dir. Bu'ciheti gerek ilmi ve gerek ameli bir surette halılar ile meşgul olanlar pekâlâ biliyorlar. Yukarda kaydettiğimiz her iki iç- timai devrede nesçedilmiş halıların malik bulunduğu müşterek evsaf he- Ppsinin ayni dokuma tarzında vücu- de gelmelerindedir. Bu büyük ve e- sasr teşkil eden bir hadisedir ki dai- ma nazarı itibara alınmalıdır. Zaten halıyı diğer mensucattan ayıran ve Ona hususiyet veren tarzı nesçidir. Bugün halımın vazifesini gören lim, keçe, susak ve cacim gibi diğer mensucata malik * bulunmaktayız. Fakat bunların hiç birir düğüm tek niği ile dokunmamaktadır. Bu dü- ğüm tarzı netçi halıların evsafı mü- meyyizesini teşkil etmektedir. Ara- da olan fark ise yalnız halıların ma- Tik bulundukları renk ve tezyinatta- dir ki bu da inkişaf devresinde bir çok defalar değişiyor ve bir çok san" at sahalarının tesiri altında kalarak başkalıklar arzediyor. Bu ciheti i- kinci bir makatemizde halrların fevi ve gruplarından bahsederken arzede ceğiz. Dr. Ağa oğlu Mehmet Edebiyat Fakültesi Profesörlerinden. Terihlen bi sahile Murat Paşa kimdir? Lehli — cenerak- -Bemin ( Murat Paşa) kemikleri bu akşamki Halep tirenile şehrimize Betirilerek merasi- mi mahsusa ile buradan Lehistana götürülecektir. General Bem mühim bir şahsiyer olup Lehistan ve Macar ihtiltl ta- Tihlerinde “büyük roller - oynamıştır. Müşarünileyh Lehistanın Tarnov şeh- rinde doğmüuştu. Askeri bir tahsil ve terbiye görmüş 've bürün müdderi bayatı mücadeleler içinde geçmiştir. Rusya, Avasturya ve Almanya impa- ratorlukları tarafından taksim - edilen Lehistan, bir aralık Napoleon Bona- part - tarafından — kurtarıldığı — sırada yüzbaşı rürbesinde Dulunan - Bemin Lebli lejionunda ve Moskova — sefe- tinde büyük yararlıkları görülmüştü. Bonapartın — sukutudan — sonra Tebistan, —yenlden esir düşmüştür. Istipdadile meşhur Çar birinci Nikola Rusya polonyasında son derece za- llmane ve — müstebidane — hareket ediyor, Lehlerin milli mevcudiyetini imha için hef “türlü tazyikleri yapı- yordu, Lehler ecnebi boyunduruğunu üzerlerinden “atmak için 1830 scne- sinde — silaha — Sanılmışlar, llli bir hükümet terkil eylemişlerdir. Leh ku- vetleri kendilerinden kat kat falk Rus ordularına karçi aylarca — mücadele etmişlerse de sönünda Östrolenka muharebesinde mağlap olmuşlar ve Lehistan “yehiden — esütete düşmüştü. Bem bu mücadelelerde Ömebaret ve şecantile temeyyüz edetek cenerallığa terfi eylemişti. Theilâl —hareketi akim kaldıktan Sönm Bem İehistandan uzaklaşmağa mecbur olmuş ve fakat siyona ben geçeceğim. deni Ş bireşmaktani Nitekim 1848 tarihinde istiklâl Mücadelesine atılan Macırlara Utihak etmiştir. İhrilâl kuvverlerinin -başına geçen Bem, — Transilvanyayı Zapte derek kazandığı parlak zalerler saye- sinde Macaristanın. is; Muvaffak olmuştm. Maalesef Macar ve Lehlerin mu- vaffakıyerinden Nikola - Avusturı endişe öden Çar lara — yardım için le Lehler üzerine 200000 üştl Macar- Mıcarlar kişilik bir ordu gönde: lar ve Lehler müttefik Rusya ve Avusturyanın pek faik kuyvetlerine karşı kahramanca harbetmişlerse de Tamşvann — sukutundan sanra ciddi bir mukavemet gösterememişlerdir. Bunun üzerine başta ceneral Bem olduğu halde ihtilâl rücsası ve bir haylı Macar ve Lehli askerler Türk top raklarına iltica eylemişlerdir. Muhte- tem müverrih Ahmet Refit beyin “Müheciler, unvanlı eserlerinde izah edildiği veçhile ecdadımızın — aRuşu misaferetinde pek yüksek himaye bulan bu' mülteciler yüzünden © va- küki Osmanlı devletile Avusturya ve Ruüsya — arasında “harp - çıkmağa remak kalmış, hatta'bir aralık siyasi münaseberler kesilmiş ve fakaf ihti Taf Mustafa Reşit Âh ve Fuat pe- şaların dirayetile tesviye edilebilmişti. Mecruhan Vidinde neral Bem Rüsya ve müsirrane taleplerine — rağtmen diğer birlikte — iade - edil. ünci vatan imi- bulunan ce- Avusturyanın arkadaşlarile miyerek Türkiyeyi haz evmişler ve bir. kıtmi islim di- nini kabul - eylemişlerdir. Bem Mu- rat paşa namtile tekrar hizmeti as- keriyeye alınmış Halebe —gönderil- mis ve az bir müddet — sonre 1267 senesinde vefat etmiştir. * Asan ta- rihiyemizde merhumun — irtihalinden bahis satırlarda ezcömle şöyle denl- lişor : Müteveftai mumatleyh Avü- palı indinde şöhretşiar bir zat olup sayel devleti seniyeye — iliica halinde tekmili enfasi hayat eylediği ciberle masrafi mal sandığından — verilerek mumaileyhin kabrine bir müzeyyen taş konulması kararlaştınldı , ,, İşte kemikleri buğün ilk vatanına nakledilen Murst paşa — polonyanın ihyasım ve Türkiyenin tealisini gür- meden dünyayâ gözlerini - kapamış idi. Ziraat bahisleri Kuraklığa yeni bir çare mi ?. Türkiye gibi yazlarının ekserisi kurak giden memleketlerde en mü- him dert şüphe yok ki - sasuzluktur. Buna karşı bu güne kadar tatpik edilen yegâne Çaresi Sa tesisan vücude ctürmekti. Netekim hükümet te 100 milyon lirabk hir su - bütçesile 1mücadeleye başlıyor. - Bundan Sonra ayrıca 150 milyon liralık muazzam bir programla kuraklık izale edilecektir. Bir — teşkilât yapıla dürsün” biz koraklığı daha ucuz ve metodik bir şekilde izale etmek İmkinını bahset- kme o istiadinda bulün * — ennbitim mes'cleden bahsedeceğiz. Avrupanın merkezinde- parlayan ik kalplertmize , bir Bir dakika için istasyona | nur bir Şoför korkulu gözlerle bak-|uğrayacağız. Kayseriye gide- tı: cek bir dostümu geçireceğim. — Aman hanım efendi! Son|olmaz mr? ra! Yollarda tesadüf ettikleri ah — Merak etme, sizin mektep| baplarla selâmlaşarak istasyo- muallimine de ders veririm. —Onudıuıkinuniyomm.d.ıhıyımutvırdı Yasakdırda. na geldiler. Trenin kalkmasına Hayret dostunu büfede buldular. beyin — Vay! Bıdınhrın oto kul-| Hayret bey - ikisini tanıştırdı. Bır orta yaşlı mühendisti. Per- gihlâsını temine | Hem tek elle! Üç genç arkadaş vagona girdikleri zaman, elli beşlik, bönce bir adam- dan başka yolcu yoktu. Adamcağız, gersem sersem etrafına göz-gezdiri-. yor, vagona girenlere hayretle bakı- yordu. Üç gençin isimleri Güy, Gas-i ton ve Gontrandı. Aile isimlerini bil miyorum, bilmeğe Ifizum da yok. Treti hareket etti. Dört yolcu yal- nızdılar. Tren ekspresti. İlk ıstasyo- na birbüçük saatlik metafe vardı. Hoş vakit geçirmek lâzımdı. İhtiyar adaım, bir çıkın çıkardı, açtı. İçinde hazırlop yumurta, bir parça peynir, bir somunda ekmek vardı. Yiyecek- lerini yaydi, afiyetle yemeğe başla- di Üç arkadaş, adamın bu halinden ilham aldılar. Başbaşa verip fiskos geçtiler, iki- Si vagonun koridoruna çıktı, üçün- cüsü ihtiyar yolcunun yanında kal- ... İhtiyarla konuşmak istedi. Fa- kat adam aldırış etmedi. Bu esnada iki arkadaş tekrar vagona girdiler.. Aralarında hızlı sesle — konuşmağa başladılar. Aradâ sırada da, ihtiyara bakıp, bir söz söyleyecek diye bekli- yerlardı. Fakat adam oralarda olmu yordu... 'Tren hareket edeli yarim saat ol | iş mnuştü. .. Vagonun koridoruna çıkan iki ar-| li kadaştan biri yerinden kalktı. Kapı- inde duran bir demire iki el- bütün kuvvetiyle çekiyol Fiziyolojiye istinaz eden bu müca- dele usulünün esası hakkında — biraz malümat verelim, Mühtelif tabiatta olan toprakların su tutma kabiliyederi ne kader deği- şiyorsa her cins mebatın topraktan su alma kabiliyeti de başkadır. “ Bazı nebatın suyu bolca toprak larda, diğer bir kısınının da daha ku- roca topraklarda yetişmesinin - esbabı bundan ileri gelir. Muhtelif cins nebatat ta bu böyle olduğu gibi ayni cins nebatın her fer- dinin de şehri kabiliyeti değişir. Bunun böyle — olduğunu görmek için kemal devrinde bulunan bir mah sulü - dolaşmak — kâfidir. Orala ilk görülecek şey bazı ferderin diğerle- tine nispetle daha iyi ve daha «rken yetiştirdikleridir. Kiçin? aynı iklim ve roprakıa Dulunan aynı nebattan biri diğerine nazaran daha erken kemale geliyorsa, daha iyi mahsal veriyorsa, bunu Şahst — kabiliyelinde — aramak — Tâzım gelir. Nebatatın — yaşaması — topraktaki su miktarına rabidir. Gudanın emilme kabiliyeti su miktarile değişir. Toprakta sune kadar az. bulü- mursa, mahlüli gidat o nisbette kesif olur. Kesif bir mahlâlu mas etmek ise küçtür. Ba yüzden nebatn bü- yümesi de yavaş olur. Topraktaki — mahlül çok - kesif olarsa nebat ondan - İstifade edeme- diğinden kurur yanl ölür. — Kesif mahlöl - içinde yaşhmak — ikıidarını gösteren fertler kurak topraklara ya- rayanlardır . “Tohumların — kuraklığa karşı olan mükavemet — hassalarını takviye etmek mümkün - olursa bu ezeli belüya kat't bir çere bulunmuş olur. Yeni yapılan tecribelerle bunu temin etmek mümkün olmuştur. Kuraklık derdine! derman arayan İktisat veküleri bu hususta her çareye tevessül etmektedir. Kuraklık pek mühim olan tecrü- nuna kadar her : şey vuıı İ idi. — Kendi kendine: muş gibi göründü, fakat çekemedi. Bir kaç kere daha asıldı sonra mal çup bir tavurla arkadaşlarına Bakti İkincisi yerinden fırladı, arkadaş nın asıldığı demiri tuttu, iki eliyi çekmeğe başladı. Ama © da muvaffak olamadı, eee Ki boşa gitti. .. Üçüncüsü de kuvvetini — dened ve arkadaşlarının hezimetine oğrad — Bunun üzerine ihtiyar yolcu geni lerin haline acımış gibi yerinden l6 ktı, bir elle demiri — tuttu, aşağığ Çektı.. . Demir aşağıya indi, İhtiyar, bu muvaffakiyetten sonr Mmağrur bir tavurla gençlere bıi' yerine oturdu. Koşuştular, kimisi bir kaza mı oldö — diye soruyor, kimisi de ne onıi'*t anlamak istiyordu. Tren şefi geldi ve sordu: — İmdat işaretini kim çekti? İhtiyar göğüs kabarttı: — Ben çektim, hem de bir ellet — Kazamı var? — Biç bir gey yok. — Benimle beraber gelin..- frankla kurtulursunuz. — 15000 frank mr ıııeııın“ K n Alâyin Yözumu yok, Haydlf” | k »8 |. — Geliyorum... Vallahi bir |) çektim! ci (i belerine nasıl vakıf saca anlatayım Avrapadaki — talebemizi altı ay evel teftişe çikan amum — müdürü Naki - bey zirsat mektebinde profesör 7 M isminde bir zatın kurak topri tecrübelerile — oğraştığını Naki bey efendinin ilk işi bana VE bir arkadaşım bu zatın lışmak fırsatını - temin muştur. - Viyanaya nnııııh öğrendik ki Profesör bu -“'”' sessiz sedasız beş seneden befi gıyormuş Literatürü oku man bu tecrübelerin için Hayanl — bir ehemmiyeei Halt duğunu gördük. Derhal çalışmıyt ösülleri - öğrenmiye — başladık. — beşfendinin memleketten yollad tobumlarla tecrübeleri bir dahi Y rak usülün isabetine kasi olduk. Profesör çizdiği proğram € de biz de çalışmıya — başla) Ümit ederim ki bu osul zi kurtanır. * L , Yeni neşriyat Binbir gece ıııııj'ı Vaktile [ııd!ınlıln fesinde tefrika edilen gece masalı , Kanaat kütüp tarafından —nefis bir surettt İ sılıp çıkarılmıştır. Her gınıf tarafından tatlı tatlı OKUN Hından eminiz. HAZİN BİR vn:l'l'lE Ankarada maruf diş tabipltf p Ali Şaban beyin pederi ve ettibbayı muhterememizdet Ömer beyin kayın — pederlef Yenişehir eşrafından Hacı bey dün sabah vefat etmiştif zesi bugün zevalde Bi T köşklerinden kaldırılarak C€ mazı badeleda Sahrayı kabristanına defnedilecektir rahmet eyleye. 've kadın çömelmişler ye bakıyorlardı. ah — Sahi, dedi. Şu İsmet Paşa| — Çuvala sarılı çocuk VÜYÜT çok büyük çalışkanmış. Bu yo- lu yapmasaydı, şimdi şu partal donlu, yamalı heğbeli köylücük|ya ler yerlerine ayaklarile gidecek lerdi. Sonra tekrar çapkın kııhiı kadınların arasında galip geldi: iğne batmış gibi haykif zaif koluna penceredet uzatarak: — Anne! Amı' Diye haykırıyordu. ibir taze kadın yere çok * b — Erkek olsaydım, ınıır.lıh 'tık cskisi mııı!omnul' pantometresinden |Başvekil olurdum. Başvekil ol-| yüzüne kapayarak — Evlâdım! ızvııd" grafometresinden başka bir şey| mak her kalde iyi bir şey, köy- düşünmediği besbelli olan tip-|lücül4ere yep yeni demir yolu —Bııııeeııyındır lerden birisi. Göz bebeklerinde | yapıyor. — Kolay, veririz. 1bile rakkamlar, düsturlar şakuli| — Bir aşağı bir yukarı gezinme| — Size de yazarlar. mukatta çıııılıııi sanki dans e- ğe başladı. — Kolay dndırnyı.ı-.enmıdıyocdı İçinden gülümseye- qumufnnfmdı razı olu veririm. Daha söyliye-|rek: mevki vagonlar vardı. Birisinin ceğin bir şey var mı? —A&dmxdıühmbıw&ımhrhuylhkı A Demeğe kalmadan araba mülraz meraklıyım, Kayseri treni- /labalığı gözüne ilişti. Yanları- Yordu. te yerdel kemmel bir idare ile yürümeğe|ni dolaşacağım. Bakalım ne var|na gitti. Bir erkek köylü vago.| , VaRondakilerle Y: ne yok. nun içinde ve pencere önünde SETU e hed:r m —Su bana yalnız yolları gös Vı muvafakat edüp etmedik-|durmuş. Kucağında çuvuı sa- layıver canım. — Hemen gidelim mi? İçer- dekilere bir merhaba demez- sem ayıp olur. Çapkmkız hemen içeriye hay, kırdı: — Enişte bey! Enişte beyi- min hanımı! Hooyy! İçerdeki- ler. Hayret bey size merhaba diyüp gidiyor, sakım demedi di- ye ayıplamayımnız. Balkondan el sallarlarken $0 | teriniz. förü nyarmna sıçradı: Diye parmaklarını gi mik tahtasına geçirın" ? Beş altı adım ötede» j [lnlıklı bir köylü yüzülü ü dığı agıcm tana utana ve “du bu? |daha fazla bir yeniklik vardı. —Müdir Tahsin bey dostum — Güzel bir kahve altı ettikten — dür, onü ziyarete gitmiştim,söz |sonra kahve rengi çizgili hafif © arasında havuz bahsi oldu, gez|bir spor giyindi. Düz lâme bir| — dik; sen aklıma geldin. şapka taktı. Bahar mantosile ğ ! Beyaz sakalını te-İkamış bastonunu - koluna astı. ıelonlı öperim! Köşkün önünde bir aşağı bir. — Yarın sekizde hazır ol, se/ yukarı gezinmeğe başladı. Sa- — ni almağa geleceğim. Öğle ye-|bursuzlanıyordu. Marmara ha- -meğine davetliyiz. vuzunu ilkdefa görecekti. Yeni — — Hurra! Dünyanın en iyi|köşkü çok met etmişlerdi. Fa- gflykllslmll uyu, kat o havuzdan ve köşkten zi- —Seııdco)'rgl:r Mdıiıluuini.dılııuvh : Yayapm

Bu sayıdan diğer sayfalar: