ASİİN ÜMDESİ *MİLLİVET.TİR 23 Haziran 1929 BUGÜNKÜ HAVA Dün Aâzami baraet 90 asgart 16 idl. Bugün .hava mühtedil ve | açıktır. FIKRA Maarif vekâletinin güzel bir töşebbüsü Yıllardan beri vukuunu dört gözle beklediğimiz bir işe başlamak şere- ü, nihayet, genç ve kıymetli maarif “ Vekilimiz Cemâl Hüsnü beye nasi- - boluyur: Klasikleri türkçeye çevir- t işi... Bu tasavvur gerçekleşir- — ge, nihayet Greko-Lâtin #leminin ae, nihayet Gereko-Lâtin âleminin T ilâhi aydınlığı bizim dimağlarımız “üzerine de hayat, hız ve kudret ve- — üzerine de hayat, hiş ve kudret ve- Ç rici ışıklarını saçmağa — başlıyacak mixv Millt kütüphanemiz Ho- — miroslar, Eflatunlar, Ekilösler, So-| / doklisler, Aristotalisler, Virgilius- lar, Horaçiuslar la mücehhez olduğu 've Türk güzidelerinin başı bu engin “ kaynaklara doğru iğildiği gün— ve ik © gündür ki — Türkün rubu, kün kafası mazinin son paslı hal kasını kırıp iasani hürriyete kavuş- müş olacaktır. O vakta kadar bu ru- — hün, bu kafanın değişmesi için ne yapılırsa #buz üstüne bir yazı» dır. /— Geç ve ya erken, medeniyet paza- tma ermiş veorada kendine bir yer ginmiş irili ufaklı, uzak ve yakın bültün canlı milletler üzerine bir göz edirelim; bangisi klasik kültür- den istiğna göstermiştir? han ,i bu üyük, bu yegâne insani devreyi at- 1 bu yegane insani devreyi at- dayıp ilim, fikir, ahlâk ve medeniyet rensiplerini doğrudan doğruya bu- kü Avrupal müesseselerden ikti- & ile kalmıştir? Eğer yalnız bü ldan medenileştiğini - zanneden nilletler. varsa, bunlar her — kesten el kendi kendilerini aldatıyorlar, * vahşi sefaletlerini bir fani yaldız la örtüyorlar demektir. Biz bugünün kark katlı çirkin binalarında medeni n sırrını anlamak isteyenlere a- Çünkü gökyüzünü tırmalıyan ü yüzbin delikli insan yuvalarının hepsi birer mukavvadan oyuncak gi- bi yıkılacak, fakat, saçağının tek bir. gisi «British Museum> a — şeref ren narin Akropol'ün sütunları in n dehasının yegâne abideleri halin “de ayakta duracaktır. Eeki Greko-Lâtin dünyasının her şında, her parçasında bu ebedilik- ten bir şey vardır ve onun ilmi, fikri nedeni, bedii an,anesi haricinde ne feni bir felsefe sistemi yapmanın, * yeni bir istidlâl ve istikra yolu an, ne hayata yeni bir şekil çığır vermenin, ne de — yeni bir üzellik prensipi çıkarmanın imkânı dır. Bundan başka eyaratıcı ener- denilen fenni ve ya bedii kudret ncak o sihirli Meme temastan son- ta hasıl olan bir melekedir. “Büyük Greko-Lâtin an'anesi hari- cinde teşekkül etmiş medeniyetler her türlü asalet ve necabetten mah- Tum oldukları gibi bünyeleri de zaif ve sevimsizdir. Bunlara — görgüsüz iredi medeniyetler vasfı pek lâ- ır. Gönlü gani, gözü — tok, asit ahsiyetler araşında sonradan — zen git olmuş, hayta ve kaba kimselerin eli edebi lelrikası; (7 — p ç görünüşleri ne kadar çirkin ise, b larınki de o kadar çirkindir. Asil Türk milleti Greko-Lâtin me- deniyetinin büyük nefesiile — hayat bulmuş medeniyetler aravında lyle bir mevkie düşmekten çekinmelidir. YAKUP KADRİ FELEK Neye benzer? Dün heyecanlı bir -cem'iyetin kongrasında nızamnameden bah sediliyordu. Bu nızamname gi- rift, güç anlaşılır ve zor tatbik edilir bir şeydi, Bu hali gören a- zadan biri dedi ki: — Kardeş bu nızamname de- ğil takunya, her aradığın yerde bulunmaz, her yerde — kullanıl- maz, yaşa bassan kayar, tek o- lursa kullanılmaz ve — manasız gürültü eder! dedi. Filhal bazr| nrzamnamelerin takunyaya mü şabeheti de yok değildir. Pariste Karagöz! Hazım B. dostumuzun Paris- te Karagöz lubiyatr yapacağını gazetelerde okuduk. Pariste ka- ragözu nasıl anlayacaklarını so ranlara Hazım B. — Sessiz ka- ragöz olacak sinemanın — nasıl seslisi sessizi var! demiştir. pkadan ne çıkar? (Va-Nü) dostum yolda gider- ken birinin şapkası nazarı dik- katini celbetmiş ve bunu yanın- daki arkadaşına söylemis ve: — Şapkadan ne çıkar? süali- ne, — Şapkadan çıksa çıksa bir fıkra çıkar! cevabmı vermiş. Sev gili dostuma hatırlatırım ki e- Şer böyle önüne gelenin şapka- sila alayı ederse fıkra yerine şap kadan belâ da çıkabilir. FELEK Büsabakası İş bankasının sermayesi Mektepliler müsabakasının ? inci haftasında Sinciliği Galatasaray Lisesi | talebesinden 640 Hürcem Bey kazan- | mıştı. Hürrem Beyin yazısı şudur: Ylaftanın ea mühim haberi “İş Bankası,, sermayesinin tezyididir. Bu Bize bankanin İnkişaf ettiğini gü terir. İş bankasının günden güne artan faaliyeti bizi Iki cihetten alâkadar eder 1 — Türk ikesadiyatında mühim bir mevkli olan bu milif müessese mizin terekkisi Iktisadi! vaziyecimizin amin adımlarla salâha doğru — yürü- döğünü gösteren en parlak bir mb gah 2 — Bidayeti teşekkölünde mu- vaffakiyetinden şüphe edenler vardı. Türk gençliğinin bankacılık gibi çok ince ve fenn bir meslekteki bu ma- vaffakiyeti bunlara verilecek en beliğ cevaptr.., Yeni n af Yeni neşriya Erkenekon Son yirmi senelik nesir edebiya- tımızın en kudretli san'atkârı Yakup Kadri B., müzlim tmütareke günleri içinde yazdığı, üstümde bir. gün do- guşünün ışıkları sezilen makaleleri- ni bu güzel ismin altında toplıyarak neşretti. Yakup Kadri Bey, san'atı- mrzın yüzünde, seneler geçtikçe de rinleşen manalı bit çizgidir. Eski ne siller, kendi devirlerinde, ancak beş| on yıl devam eden bir yazış kabili- yeti gösterdikten sonra, yorgun ar- gın, kalemlerini bir yana, kendileri- ni bir yana fırlatırken, Yakup Kadri Bey, her sene daha — değişik, daha APKIN KIZ Cöşkün içinden gelen çeşme itısı, n yaldızının unutulmuş ve Çapkın kızın anla- ruhuna akşam çökü- kazan bir nal sesi. bir genç atın kişnem-| in kız silkinerek Iul.ku,l içinde taze bir kuvvet| | ün derin sessizliğini u- ak istemeyen bir kaç ha rayıştan sonra bir kamçı bir tekerlek gürültüsü. . pkin kiz kıvrımtılı yollar- ür rüya gibi geçti.'Ve ha-! ollarında da bir rüya gibi gecmeyeceğini diğşündü. | i beyle bir bi | Yazan : AKA GÜNDÜZ Çapkın kiz henüz yeşereme- yen bağ kütükleri arasında do- laştı. Komşunun kuyusuna git- ti, Taş yalağın kenarına oturup içeriye haykırdı: — Komşu hanım! Komşu ha Si sıkmalı, yemenili baş pencereden uzandı. Çapkın kız gülerek sordu: — Su ister misiniz? Yarın tahtaları silmek için suya ihti- yacmız varsa kazanı getiriniz size su çekeyim, Kadınlar gülüşerek haykırdı- lar: —A, a, a! Akşamezanı.. Paşacık! yorulursun, -— Yorulmak mı? Şu küçük gıkrıktan mı? Galiba siz bilmi- yorsunuz, ben Modadan F yüzerek gi | Ka 'enere ECzacın ...Bütün köy ağır bir uykuya | dalmıştı. Etrafta çıt yoktu. U- zaktan uzağa, bir köpeğin hav- lamasından başka ses duyulmu- yordu. Köyde uyanık bir tek kişi vardı: Bczacının karısı. Yatağının içinde döneniyor, fakat gözüne uyku ğirmiyordu... Kalktı, pencerenin önüne o- turdu. Rahat nefes alamıyordu, sinirleniyordu, ağlıyacak gibi oluyordu. Yatağın bir ucunda, kocası köpek gibi kıvrılmış horluyordu. Kulağının dibinde top atılsa, uyanmasına imkân yoktu. ** Birdenbire, ince bir sis taha kasının arasından, geniş yüzlü ay göründü. Gecenin sessizliğinde ayak sesleri duyuldu. .. Polis müdi-! riyetinden çıkıp, kışlalarna gi-: den zabitler olacaktı. Biraz sonra iki gölge belirdi.. İki kişi, eczahanenin önünde do- laşmağa başladılar.. İnce uzun boylusu : — Eczahane kokuyor! dedi. . Geçen hafta hint yağı aldım. Eşek suratlı bir eczacı var. Kisa boylu şişmanı başını, salladı: — Öyle ama, karısı güzel!... — Gördüm, hoşuma da gitti. Acaba o eşek suratlı. kocasını! sever mi dersin? — Yok canım... Yavrucak şimdi piliç gibi, eti butu mey- danda uyur. .. Uykusunun ara- sında gerinir. O sersem eczacı, kaynundaki malım kıymetini bil- <—— — A duygulu ve düşünceli, daha emsalsiz oluyor. Roman ve hikâyede, ufak ne- sirlerindeki harikulâde muvatfakı- yeti ile hayran bir tümte — topliyan san'atkar, ayni kuvvetle, şüunun — i- çine girdikten sonra gazeteciliğimiz de de yeni bir uluk açılmış — oldu. İşte Erkenekon, bu son istihalenin | eseridir. Bu yazılara Erkenekon ismini ver mek için aradan bir zaman geçmesi lâzemdr. Memleket, ancak etrafında- ki demir dağların — eritilmesinden sonra, Erkenekonluğunu bildi. Ya- kup kadri Beyin makalelerini o za- man gündelik bir gazetede okuyan- dar belki bu ismin henüz rüyasını görüyorlardı, bugün bu rüya haki- kat oldu. Erkenekondaki yazılar dü nün ıstirap ve üzüntüsü içinde gizli bir teselli taşırken bugünün ferahı ve ışığı içinde acı bir.hatıra oluyor. Dünle bugünün arasındaki baş dön- dürücü farkı bu eserde açık ve par- lak bir şekilde görebiliriz. Yakup Kadri Bey, Erkenekonu ile| (S gündelik hüdiselerden tasıl ölmez bir eserin doğduğunu da gösteriyor. Kiymet, su gibi, her girdiği kabın şeklini alir: Büyük muharzirin de- bir şey kaybetmediği gibi ona bir çok şey kazandırıyor. Yirmi senelik — edebiyatı içinde hergün daha genç, daha gürbüz gör- düğümüz Yakup Kadri Beyi ve san' atımı, Erkenekon münasebeti ile, bir. daha bürmetle yadederiz, — F,N, dim. Hem akşam eranı dediği niz ne oluyor. sonra uyanır hanımlar! — Üstün başın ıslanır. — Öyleyse kırmızı çubuklu bir peştemal gönderiniz. Genç kadınlar da bu eğlence-; den pay almak istediler.Çapkın kız peştemalı sardı, kadınlar gü lüşerek seyrediyorlardı. Pence- rede bir erkek başı peyda oldu. Çıkrığın seri gıcırttları arasın- da seslendi: ! Çok iyi! Sizi be- nim çifliğe sucu başı alayım da tarla, bahçe harklarında çapa i- le çalışırsınız. ” Çapkın kız sesi tanıdı, çıkrı- ği girrrrr! diye elinden kuyuya |bırakarak pencereye baktı: — Vay! Sen misin? Burada işin ne? Bu «Köy çocuğu” idi. — Teyzeme misafir geldim. — Bugün mü? — Bir saat evel. Kadınlar birbirine bakıştılar, ğerli san'ati hadisat içinde de hiç| ın karısı -Anton Tcehekhov-dan mez ki,.. Onun için ha kadın, ha bir şişe fenikli su. .. — Haydi eczaneye girip bir İşey alalım, belki kadını görürüz, * Zili çaldılar. Eczacının ka- | r ni giydi. Artık sinirli değildi, canı ağlamak istemiyordu, yal- nız çarpıntısı vardı. — Onbeş kapeklik nane şe- keri verir misiniz? |telâşsız şekeri verdi. Bundan conra öbürü de on kapeklik kar- bonat istedi. Bu iş de bitince, yüzbaşı kekeledi, — BSizde şey... hani meselâ seltz suyu yok mu? — Var. Kadın yan odalardan birine girdi. Yüzbaşı fısladı: — Mader adalarında bukadar efis ananas yoktur. ? ..» Su geldi. Yarım kadeh iç- İtikten sonra şarap istediler. . Kadın şaşırır gibi oldu; sonra şarabr da getirdi. İçtiler, ona da verdiler. . . Eczacı uyanmasın diye sessiz konuşuyorlar, kadı- na binbir iltifat yağdırıyorlar- dı. <»» Şişman zat içini çekti: | — Artık gitmeliyiz. .. Borcu- jmuz nedir? Paraları verdiler, Gitmek ü- ere iken yüzbaşı kadının elini tuttu: — Kocanız ruyasında sizi gö- rür. .. Ne güzel ruyadır kimbi- lir... — Elimi bırakmız! Nihayet gittiler.Kadın oda- sına çıktı, pencerenin önüne o- turdü, İki arkadaş biraz uzak- laştıktan sonra durdular, ecza- haneye doğru bakıp bir şeyler söylendiler. Uzun boylusu geri döndü, eczahanenin kapısma geldi, bir müddet * tereddülten sonra zili çaldı. ».. Birdenbire eczacının sesi du- yuldu: — Kim 0?... kapıyı çalıyor- lar duymuyor musun?. ., Kalktı iki tarafa yalpa vura- rak, yarr uyur yarı uyanık asa- ğıya indi.... — Ne istiyorsunuz? —MNane şekeri. Eczacı esneyerek burnunu çekerek, soluyarak şekeri verdi.. Beş dakka sonra genç yüzba- şı eczahaneden çıktı, bir iki a- dım ilerledikten sonra, şekerle- Ti yere attı, arkadaşiyle buluştu, uzaklaşıp kayboldular. Eczacı yatarken, karısı - için t n: $ “Ben nebedbaht kadınım yarab |bit... diye söyleniyordu, ne |bedbaht kadınım da, kimse far- İkında değil”. Eczacı, yorganı başına çeker- keri homurdandı: — Aşağıda onbesş kapek u- |nunttum, kasaya koymağı unut- ma,.. çocuğu da kuyunun başıma in- sevindiler. Çapkın kız sordu: — Kız kardeşini bana misa- fir göndereceksin değil mi? — Önümüzdeki kışa. — Söz mü? — Sizinki de söz mü ya. — Ya ben daha çabuk görme sini istersem. — O halde siz bizim köye ge- lirsiniz. Çapkın kız parmağını bir an burnunun — üstünde tuttuktan sonra kadınlara döndü: — Siz giderseniz ben de gi- derim, bir kaç gün için. .. Zekâtı birdenbire şimşeklen- di, bir lâhzada bir çok şey dü- şündükten sonra tabif olmağa çalışarak ilâve etti: — Hem köyünü, hem kr: deşini, hem nişanlısını göl Kadınlar sevinçle cevap ver- çıplak ayaklarına terlikleri-| Eczacının karısı, acelesiz ve| İ Dömüzlünün hezleri - Nemin lariii - İ lalr bir şahit - Arlık Selçöki dev kuran bizim , dedelerimize bunların zamanında ( Elilâl ) Tuğlar üzerinde idi. Artık Rumlardan görüp özencrek aldıkları iddiası tamamen bir masal | olmuş olar. Hülti meselesini - boraya kadar getirdikten sonta, onun Rumlardan alınmış olmadığını —daha — canir bir delil ile ispat etmek lazım geliyor: Aşık Puşa zade Tarihinde pek D Ak Alemlü Bezler olur- dü, Hil'at “anı, geydirirlerdi. “Alaşehrla,. Kızıl * Kütâdisin,, Sancak ederlerdi. Aşık Paşanın üç Sazın — meseleyi kökünden kesip atıyor. Selçuki Dev- letinin ortadan kalkması üzerine Ana- doluda küçük küçük Beylikler ku- rulmuştu. Bunların arasında - bir de “Kermiyan,, / oğulları vardı. - Bunlar “Kutahyada,, otururlardı. Beylerinin adı: Yakup-Bey idi. İşte bu Yakup Bey kızlarından birini üçüncü Muradın oğlu “Beya- zita, vermek istiyordu. “Domuzlu- nun, Ak Alemli Bezleri ile o zaman Bayrak yapılan Alaşehir Eilâdisinden hediyeler gönderdi. O tarihte *“Doömüzlünün. —Ak Alemli Bezleri gayet makbul idi Bir Bey, birini ağırlamak istediği zaman Ak Alemli bezlerden biçilmiş Hil'ar geydiriyordu. Açıkça anlaşılıyor ki, 0 zaman u- zerlerinde “Hilal, nakışları bulunan bezler pek makbul idi. Selçukiler Hilâli Sancak ve Tuğ- ların başlıklarında kullandıkları gibi, *Yarım sAy, İşareti: kumaşların üze- rine bile geçmişti. Zazen eski Hükümdarların bir e- detleri vardı. Bu adet şü idit Eski İranda şahlar elbiselerine ve kullan- dıklar ipekli kumaşlara kendi adlarile alâmerlerini yazıp bastırırlardı. Bu alâmetler daima kumaşın ren- gine zat şeylerden yapılırdı. Büyük devlet adumlarının cibiseleri hep böyle alemetlerle bezeni Bu İcan adeti sonradan Rumlura da geçmişti. Yalnız Rum İmparatorları | Haırııııııızünl'iv y Iıı_ı;selesi Yeniçeri hayrağı - İstanbulun İolbine gelen orduda aylı baprak hulunduğuna Jarıı iddiaya yüzleri kalır mı ?. k hayrak - Başka bayrak var mıpdı ? nit Selçükiler zımanmdan sonra dâ hoşa inl gösterin Biz Türklerin o zamanki:* Tarra- zi hin “Ak alem,. olduğuda kendi liğinden anlaşılır. Çünkü “Domuzlu- Hun, “Ak alemli, bezleri TOMI1364 senesinde bile HEl'at olarak geydi- riliyordu. Flsibu kit akilerin tam inkı Tazı; 700-702 bi — olahilir. Şu halde eldeki kayı; Selçukilerin mira- | Sına konan küçük Beylerden “Kermi- yan, ve “Osmanlı, Beylerinin Wildi alâmetini kullandıklarını — anlatır. Selçukilerden sonra ötede — bedlde hükümet kuran Beylerin Selçuki ku- mandanlarından filan olduklarını söy- lemek bile lüzumsuzdur. Bu Beyler, esas Selçukf kırması ob. dükları için idate — işlerinde — olduğu gibi dededen görenek adetlerini de beş on senede bozup unudamazlardı. Aşık Paşa zadenin chemmiyedli kaydı her şeyi hallediyor. —“Hilal, alâmetinin Selçüktler zamanında ol. duğu gibi, ondan sonra da makbül olduğunu ispat ediyor. Birinci ,Osman, beyin kendi ça- din tepesinet *Hilâl, alâmetini koy- dürması; sön — Sekçüki — Sultanının Osman — beye — Beylik nişa - tü olarak Tüğ ve Alemli Akbayrak göndermesi gibi. Şirmdi her türlü şüpheleri ortadan yöketmek için “Nişan--Alâmet, ma- nasına da gelen “Alemin, ne oldu- Runü araştırmak zerurldir. Öyle ya. Aşık Paşazadenin haber verdiği “Domuzlu. nun Ak Alemli bezlerindeki “Alem, “Hilâl, ölmayıp her hangi bir alâmet olamaz mı? Türkçede “Atemin, manası Bayrak, Minare tepesi, Mahçe— yarım Ay. Nişan, Amemelerin eltın oluk Teli (Hitata benzer) Rayet, Livâ.) (9 Görülüyor ki Türkçede Alem; yar nn ay manasına gelir. Bir de bay- Taklara Alem derler. Aşık Paşanın söylediği Ak Alemli kumaşın üzerindeki nişanların Hilal- den başka bir şey olmadığı da anla- şılir. nakış yerine kumaşlara kendi resimlerini bastınyorlardı. Evel zamanda buna; “Terraz, (2) detlerdi. Aynı şey Araplara*Emeviler, zamanında — geçmişci. Arap hüküm darlar “Terrâzı, kendilerine tatbik etiler. Mısırdan gelen sırma işlemeli *Bobçalar, ve saire üzerinde yapılan Rumca yazılar filân — gördüler. Bunları menettiler. Yerine ayetler Hadisler iştettiler. Anlaşılıyor ki: — Selçükiler — zama- mında ve ondan sonra “ Tartaz , denen alametler * yarım ak ölemi,, İdi. SAk alem,, kumaşlar üzerine işleniyontu. Sancak ve Töğ Tepeliklerinde — kullanıldığı gibi. —hükümdarlar — tarafından hil'at olarak da geydiriliyordu. Bütün bunlar İran, - Rum. Arap devletleri zamanında — hükümdarlerin alemetli kumaş kullanmaları göreneği- Birinci ve İklaci tetkikler 1199 ve 1908 sumaralı ayçhamızdadır. Ve gene horlamağa başladı. (D Sahifa (56) ya bak. Terttalini, 2 Tıraz da denir Arapcadan Acem- | İestirilmişrir. — Tafhanda — mahallesi - bile SELÂMİ İZZET | , ordır. — Bildiğimize bakarsan o da Hayat batıdan di. Kadınlar bu tanışa daha çok' yok. — Yoo! İşte bu olmadı. Bu gün çalışan bir delikanlırın ya bir sevgilisi, ya bir nişanlısı, ya hut bir karısı olmalı. Bunlardan biri mutlaka olmalı. Çalışan kol saman çuvalı gibi yaşamaz. Gö- nül de biraz calışmalı ki iki kuv- vet denk gelsin. Kadınların en yaşlısı kolunu, Çapkın kızın boynuna attı ve çe nesine eğilerek yüzüne baka ba- ka: — Öyleyse, dedi, madam ki bu aklı sen verdin, öyleyse sev- gilisi sen ol. — Yo0!O işime gelmez. — Öyleyse hanımı ol. — O da onun işine gelmez. — Bari şimdilik nişanlısı ol. — Bü kepazeliğe düşmek te ikimizin işine gelmez. — Peki #&ma, bir şey ol işte diler: # Paşacık! vi — Gideriz, görürüz, ama o-| — Biz onunla dost olduk. nun ni; t yok | öi — Bizimle olduğun gibi mi? —N o sevgilisi| — Tıpkısı tıj MA S izRiüei Alem Arapça olduğu içlu birde Arapların ne manaya kullandıklarına bakalın. Araplar “Alemi, şu kullanıyorlar * Ale : Bir nesneye — Alamet Nişan komak, Yani: Bir klmsenin #s? Dudağını yarık etmek..) (3) Bir kimsenin üst düdağını yank etmek demek: O yarığın Tülüle ben- zediğini söylemektir. Üst dudakta Hilâle benzeyen ince bir yarık. Artık Aşık paşazadenin bahsettiği *Domuzlu., bezlerindeki “Ak alemin, Hilâlden başka bir nişan - olduğunu hatırlamak bdile gülünç olur. Rumların Türk bayrağına geçen *Ayın, İstanbul fethinden sonra yine rumlardan —alındığı iddiası — işte bu ispat ile bir dela daha suya düşer. Rumların iddinlarının batıl oldu- Yunu gösterecek daha başka deliller de yok değildir. Meselar T Tehçer Ahmet vefik p. Bak B Kimuse Gür 4 sabifa 41 Dü | Veniçeri — ortalatından harelendiriyordu. .. diler: — Sofrada bekliyoruz. yine yanıyordu. duş daha lâzım. Diye mırıldanarak eve girdi. da tanişti. nım biteviye kocasını met edi- yor işlerini anlatıyordu. iz İçinden kadmın saflığına gü lümsedi. Yalnız okuduklarında izzeti nefsini muhafaza Miüzah, Hikâye. RHomam,Sahitesi | evel miyormuş gibi elindeki uzun çö-|beyin parlak — işlerindet pün ucu ile yalaktaki taze suyu|his edişine acıdı. Ona bif Evinin penceresinden seslen-|bir tüccar demişti ki: Kadınlarla öpüşerek ve köy|bahsediyor mu? Onun | çocuğu ile bakışarak ayrıldı.'lundadır, piyasada * i Koşa koşa dönerken yanakları çörçevesini ihtiyaten BC — Bu akşam yatarken hir kazanmak için bir pil Misafirlörle ancak sofra başın-| berbattır, iflâsa y Sofrada tombalak misafit ha|larla önüne geçmek öteki bey de vira parlak|risanla bir safdilin y değil, kendisi bile çok tesadüf |8T etmişti ki kafıları çok met edilen kocalar, kocala-| men indi. rım en çapkınıdır. Kadın ya bi-|ret bey: lirde tarafından | beklediğini haber on Üçüncü —ortanın (4) Bayrağında Aki kırmızı hilal vardı. Yetmiş yedinci ortanın alameti! Bir yanım aylı - minare alemi Önbirinci ve yirmi — sekizinci ortk — nişanı da Hilâlle birer minare alemti idi, Yirmi yedinci, otuz. Üçüncü V8 elli üçüncü — Ortuların alâmederi —| yineş Hilâl idi. Fakat bu Bölüklerin ne zamah teşkil edildikleri - bilinmedikçe —W — iddia zayıfır. Çünkü “Kanunl,, zamas —| nında yeniden “üç orta,, yapılmıştk — Muhakkak olan- her halde İstanbül — fethinden evel — var — olduklarıdır. Rumların aslında batı! olan iddir alarınd” gelince: İstanbulun Ferhindefi — Türklerin — bayraktarında — hilâl — vardı. Fukat Türkler. Selçukilerdet —| sönra Kurdukları devletin. Alâmetler — rinden biri olan Tuğlarının başlıklk: — zında hilâl kullandıkları halde - bunt — bayrıklarına ne. zaman — geçirdilei — “Orhan, zamanında olması ihdmali —| vardır. n İşte bunun Tarihi bilinip bulun miyor ! İstanbul muhasarasına İ mak niyetile ( 857-1353 ) senesinde Edirneden çıtkıkları zaman — caşınaı! sancakta “ Tütal ç var idiz 'Tâci çelebi ve bürün Tarihçileri * harir bayraklardan — hava * Tale: — zare , benzerdi. , diye — İstanl muhasarasında Al Bayrakların çoklü” gunu söylüyodlar sa da bayrakları! ortsında — *Hilki, — dalgelandığıt! biri de yazmayı aklına getirmemiştir Yalnız “Turi Sina, Bey Edirnedeti — hareket cdildiği zaman “Fatihln , Fsti — hin bayrağında Hilal olduğunu söylüyü Turu Sina bey İstanbal mi * sında ış bir müverrihtir. Hett Fatikten sonca — İscanbuldaki. Emliki yazmağa memur edilmiş idi. “Toru — Sina beyin “iki misri bir beyti bütün Rum — iddislarıti silip karartmuğa kalidir. (5) Beyt gudur. (Ey badı zafor türre zedayi (Al (Sa'din! felek “mahçe,, sayi ÇAlem! (Sonu gelecek nushada) AYHAN nı:; (4) Onua, Odo, Bölük. Hep birdir. HE pi (196) ortadır. Bir ortada ; $ | göre 100 - 500 aeler - bulunurda MİLİİ mbayyen dezil y sahilaya bal Tstanbul İcra dairesinden: H4 lit ef. ve Şaheste ve Muazer Jarın Agavat sandığından borç ıhll:' ğ larr paraya mukabil vefaen me Beşiktaş Meşrutiyet mahallesi MH — rutiyet sokağı cedit 20-22 No Ğ bahçe hane indelmüzayede bim YÜ lira bedelle talibi uhdesine (e evelisi bil icra ihalei — kat'ı on beş gün müddetle müsayelti” * konulmuştur. Hududu: Tevfik met, Kirkor baneleri ve tarik ile Mük dud dört yüz on iki arşın ıııi)'? araziden yür doksan arşın bint iki yüz yirmi iki arşını bahçedir yi Ahşap iki katir ve iki krsımda 7 — baret olup aralarında kapı vardir | yirmi numaralı kısımda dört odA ev altı bir helâ bir musluk bir € iki kömürlük merdivende dolaP sofa bir taras odalarin ikişinde 've dolap diğerlerinde gusulhant çede meyva ağaçları vardır. A 1 lah ef. kiracıdır. Yirmi iki No Ti sımda bir ev altı bir kömürlük y mutfak bir sofa iki oda bir ııılıi’, mutfaktan bahçeye kapı olup. “ı_; ye hanım kiracıdır, üç u.,eıdl“' l dira kıymeti muhamminelidir #? zamla talip olanlar ve daha d#aı malümat almak isteyenler .-’, muhammiresinin 9, onu nit » pey akçesini ve 926-6640 No Bf !, ü hiben müzayede şubesine ııl";j” e ve 18/7/929 tafihinde ihalei kât Ü e. yapılacağından saat 14 den 167f dar hazır bulunmaları ilân olüğ ğ gd meşhur ve çekirdekten — Dikkat ediniz, bir TÜT daima işlerinin — buhraf mek istemiyor yıhuıt”l dılî' i Eğer işlerinin pl['!'f"lğ dı.mmıa-mıüw“w' arın | fe kalmıştır, DU boyu mesafe ılmııi.dy“ a â:._ la oturmağa tahammül S:ı ğ Bunlar aklına gelince, di. Sudan bir behane vt T odasına çekildi. Tam s0X”, vakıt telefonda Hayrei” telefona koştü: — Sana bir