Kasa hemşerı ! Dörtyüz milyon kişi şi adları Çankçunk, Saçı uzun aklı kısa hemşeri! Sopalar oynadı yeniden Tanktunk, Çin ülkesi girdi yasa hemşeri ! Bir Ceneral geldi attı tırpanı, O gitti yerine geldi yamanı, Açlık bir taraftan kesti dermanı, Avrupa etmiyor tasa hemşeri ! Dern yor: «Snsun be, ne bu yaygara? Kendini Aleme etti in maskaral» Üstelik âsiye veriyor para İngilizde açık kasa hemşeri! Nerde çokluk... derler ötesi malüm, Koc Çin yağ dolu bir şişkin tulurm, Arttıkça artıyor, bitmiyor zulum Çin ülkesi girdi yasa hemşeri ! .MS. Aşkolsun ihtiyara Otomobilcilerin en ihtiyarı tamam yüz dört ye şııııi.ı olan bir Ame- rikalıdır . Hatry- Bush ismini taşıyanbu. a=ıı'|_lk adam, bir kaç e| bir otomobil kasası geçir- miştir> İhtiyar öteden beri otomobilini kendi idare edermiş . Bu se- ferde böyle - yapmış, fakat direksiyonu ida- re edemeyerek otomo- bili bir uçuvruma yuvar- lamış. Tabi kendisi de beraber. Fakat her na- sılsa ihtiyar bu kaza- d:ııı sapasağlam kur- gün e tulmuş . — Kurtulmuş ama, belediye nızama- |tina riayet etıııedıdıvı: ıkala_x'ıp hâkimin hu- Zzuruna çıkmaktan kur- tulamamış. Reis sor- mMüs? Yoksa içki filan mı içtiniz ? İhtiyar ömründe içki içmediğini söylemekle beraber arabasını fazla sürdüğü için bir mik- tar cezayı nakdi verme- ğe mecbur olmuş ve tekrar otomobiline bi- nerek gezintiye devam etmiş. Aşkolsun ihti- | yaral. etin tefrikası 44 Sonen nen ışık Yazan şaşgınlığına rağmen sesi titremi- | yor, bakışı, oturuşu, gülüşü hep © âsâbıma içime per çalanmak yırtmak, kırmak istek- leti veren çirkin — küstahlığını muhafaza ediyordu. Salonda çok oturmadık. Zaten vakit te geçti. * Beylendinin,, karyolasının nereye kurulacağını soran Kevsere “Eski yerinel, dedim. “Eski yeri, Bu bizim yatak odamızdı, Ekremin yanıbaşındaki geniş, aydınlık oda! one — geldiğim doökunan, zaman Annem yüzüme .baktı: Gözleri sorüyor. Ne demek - istediğini anlıyorum! Hayır! Benim yatağım küçü- Kümün odasında kalacak. Anne- min gözleri şirin bir gülümseme Mle l_ııwlmoz Ne düşünüyor? Iki Ekremi — uyandır- mish? Babatini görmi MEBRURE HURŞİT — Hayır!.. hayır! Sabahleyin gör sün.. Sonra uyumak - istemez, hasta #lur. Ekrem uyuyorsun! Senein için, ssadetini elimle yıkmamak için katlandığım azap- tan haberin bile yok. Uyu kü- çüğüm, —işte ben de- saatlerdir yanıbaşındaki geniş koltukta yarı kapalı gözlerle düşlinüyorum! Onu, kendimi ve bilhassa scni Bu sabah Ekrem gözlerini açağlı zaman beni — başucunda görünce şaştı. Uyumadır. mi annecim, ne oldu? diye sordu. — Erken kalktım da.. — Ama bak yatağın bile bo- zolmamış.. — Demifi düzeltmiştim. Küçüğümün - gözleri inan- madığını söyliyordu. >e Annecim, bir şey vari Ba- n& neye anlarmıyorson? — Anlaracağım Ekrem. Sana | | bilmem duğru mu? |tanda memnun oldu, İ çok: 'sevinişii”.bir “kabor “venice: |den büyük kardeşim MİLLIY Sizin genç dinç bu- kunmamız şöyle dursun | böyle bir mes'eleye ka- rar verdinizse bile ben- varken buna böyle şe lerden bahsetmemiz Hükümdar bu cevap- fakat gene belli etmedi: — Senden de fayda yok, vıkıl git karşım- dan! dedi. Hükümdar | bu sefer küçük oğlunu | çağırdı, ona da ayni sözleri tekrar etti. Kü- çük oğluda: — Aman babacığım, diye yalvardı, Allah size ömür versin, ikti- darınız da daim olan, şayet böyle bir ihtiyaç olsa bile benden bü- yük iki kardeşim var, evela onlara söyleseniz. Hükümdar yalancık- tan kızıp onu da kovdu, Her üç kardeş mah- | zun mükedder döndü- ler. Her biri bir köşeye | çekilmiş, başını avucu- nun içine almış düşünü- yordu. Nihayet merakla üçü | de birbirlerine sordu- la — Nen var? — Ne oldu? — Bu halin ne? ğim. dün akşam biri geldi. Bil bakalım, bu kim? Bizim gelecek kimsemiz yok ki. bulamıyorum. düşün canım! Çok — sevdi- Bin birisi. — Anne! Şey mif. Babam mı? Birdenbire — gözleri — sevinçle parladı. Yatığından fırladı. kuca- Bıma çıktı, yanaklarımı öperek: Nerde annecim, İnerde ? diye sormağa başladı. Gözlerim, rubumun acısını mı söyledi bilmem, utanmiş gibi başını göğsüme dayadı, kolları boynumda, — hafifçe — sallanarak, titrek bir sesle — Anne, ben çok diye mırıldandı. Biraz sonra Ekremi giydirdim" saçlarını taradım ve ara kapının kilidini açarak onu içeriye soktum. Ekrem — babasına — nasıl yaklaştı, ne yaptı, ne konuştular, — bilmi- yorum! Ara sıra ikisinin de sesle- Ti geliyordü. Küçüğüm — tekrar yanıma geldiği zaman neler an- lartığını sorabilirdim, Fakat lüzum görmedim Odada yalnız kalınca pence- reyi açtım, başımı — avuçlarımın içine aldım, gözlerim kapalı, dü- şündüm.. düşündüm. Ekrem biraz sonra kucağında fenayım! Pi Gene üçü de birbirle- rine başlarından geçe- ni anlattılar . Babala- rının her üçüne ayni teklifte bulunması on- ları şüphelendirdi : — Muhakkak bizi im- tihan etmiştir! Dediler.. Sonra' üçü birden ilave etiler: esrmeLaaAeca sereRERLepAdN . Ne yemiş var ne sebze Aile sahipleri, tabi hepiniz biliyorsunuz! Bu sene ne yemiş var, nede sebze., Ağız tadile ye- nilecek elma, armut - tan vaz geçtik, marul |bile güç Dört yol porta ııx.ılı 15 | den y fa 40 kuruştan | aşağı düşmedi. Bir baş enginarı 30 kuruşa alhır- sanız ne mutlu! Neden, çünkü yemiş- leri ve sebzeleri bu seneki dehşetli kış ku- MART bu. sıkintıyı | öyleyse biz de çıka- lım gidelim . Hamdol- sun nemiz eksik .. Vü- cudumuz sihhatte.. Ak- hmız, fikrimiz, tahsi- limiz yerinde: Ertesi gün üçüde mü- kemmel silahlandılar. Birerde at hazırlattı- lar . Gi lip hnbnlaruıın Benoğluııdı bir ev yıkılı Beyoğlunda küçük yazıcı sokağında 4 nu- maralı ev ansızın çök- meğe başlamış ve yı- kılmış. Bereket versin evin alt katındaki bir kira- cıdan mada evde kimse oturmuyorm! 5. Hemen emanet me- murları gelip evin ne- den yıkıldığını tahkika | başlamışlar. 'Bunu bilmiyecek ne var: haraplıktan ! ruttu.Et haylıce pahalı.| gibi kuru fasulyaya fit kış Galiba yazın da bir sürü Ooyuncakla — içeri girdi. | Kapiyi arkasından çekti, elindeki arabaları, otomobilleri, canbazları, yatağının dibine bıraktı, yanıma geldi. bir şey demeden, - yavaş, yavaş dizlerimi okşadı, üptü! 20 Eylül İki hafta varki elime kalem almadım. — Dertlerimin — yegüne ortağı kara kaplı defterimden bile utanıyorum. Düşünüyorum, bu adamı sevmiş 'olduğumu düşü- nüyorumda hicabımdan eriyorum! Ne olacâğım ya Rabbi ? Bu başladığım yalanlar, heni daha nerelere sürükleyecek ? Keşke — susmamış — olsaydım. keşke oradan gektiğimde annemin dizlerine kapanıp ona öldürülen saadetimi, “ çiğnenen — zayallı hayatımı — bütün felâket ve iztiraplarımı anlatmış olsay Aldandığımı İtiraf etmekle küçü leceğimi zannettim. Fakat bu oynadığımız feci komedi daha çirkin değil mif Sanki şimdi ben küçülüp alçalmadım mı? Sükütum ona en emin silâhı verdi! Cündüz oynanan riya dolu oyuna yatmak vakti gelince per- deyi indirmek istemiyor ve bü- tün zevahir onu kurtariyor. Evine, ocağına avdet etmek olup oturacağız! Iaitunda — bulanduğu — için eski hayata kavuşmağı düşünüyor. Her kesin içinde ne azaplar pahasına dudaklarıma - getirebil diğim tebessümleri yalmızken de görmek istiyor! Anlamiyor. bunları ” yapanın eski “ben, almadığını hissetmi yöri Yüzüne bakmak mecburiye- tinde kaldığım zaman gözlerimin onu görmeden daldığını anlamıyor... Benim dilsiz, cansız dert ot- tağım! O çirkin döğüşü bak sana bile anlatmakta tereddüt ediyo- rum. Kendi kendimden utanıyo- rum. Günlerdir kapalı tuttağum elem dolv rühümü açıp okumak tan ürküyorum ! Hangi akşamdı Y İki 4 yor! Pazertesi gecesi idi. Anne min başı ağrıyordu. erkenden odasına çekilmişti. Ben de Ekremi yatırıp “uyuttuktan Ş Tıhtıma İnmiş Diraz havu a mak istemiştim. Ne kadar kaldım bilmiyorum, kulağıma birden bire Ekremin sesi geldi. Hemen acele ile yo- karı koştam, odamıza - girdim. küçüğüm uyuyordu, yorganı üs- tünden — fırlatmış, — bacaklarını iki yana atmıştı. Yıuı.ldıpmı ııılıdın Zaten gene nasil — uzaklara sonra, — ensi çektim, geri gerigiderek dolapla ellerini öpüp izin iste- diler. Hukümdar : — Güle güle gıdln. dedı yalnız size nasi- hatim olsun, biri biri- nizden ayrılmayınız , biri birinize danışma- dan iş görmeyiniz! Üçüde sarayın bah- çesinde atlarına binip uzaklaştılar. Az gittiler, uz gittiler dere tepe düz gittiler, epice yol aldılar. Ya- bancı bir şehre yaklaş- mışlardı. Uzaktan koşa koşa bir adamın geldiğini gördüler. Adam yanlarına ge- lip selam verdi. Baktı- lar bir deveci.. ! Adam soluk soluğa: | — Efendim, bir de- | vem kayboldu. Acaba | gördünüz mü ? Hukümdar oğulla— rından biri: Evet, dedi, bir gö— zü kör deve, değilmi ? ikisi dedi ki: — Bir ayağı topaldı. Üçüncü ilave etti : — Hayvanın ağzında bir dişi de eksikti. De- veci bu tafsilat karşı- sında ağzı açık kaldı: — Hay Allah sizden razı olsun! dedi. Ççok defalar, böyle — hirdenbire Ekremin çağırdığını zanneder ko- şar, onu Başka şeylerle meşgül bülürdüm. — Bunün — için fazla ehemmiyet — vermiş fakat artık aşağıye da inmek istemediğim- den, soyünüp — yatmğa — karar verdim. Soyundum. Bu aralık bir kapı görte düydüm, hemen yerim- den firladım. - Saçlarım dağılmış, gömleğimin — kurdelesi kaymış, göğsüm açılmıştı. Kilitli zannettiğim ara kıpının önünde de “o, duruyordu! Bağıracaktım, —Ekremi düşün. düm. Sustum! Hemen üstüme yatak örtüsünü | karyolanın — arasındaki — boşluya girdim Ü, ünde bir iblis gülüşü ile yavüş yavaş ilerliyordu. Müs- olmağa çalışan hiriltili bir | | | —i ye — örtünüyorsun, | karım — olduğunu —umutrun mu dedi. Kuruyan, kısılan - boği dan: - Senden İğreniyorum, çekil! | cevabından başka Bir şey çıka- | madı. Bu sözüm omu büsbütün ku- dürtmuştü! Geldi..'geldi.. Ellerini kalçalarına dayadı önümde dur- | de açıığı | kapatıp |Bir melztep!e bombi patladı Yıldızda Balmum ıul' çiftliğinde «Dum 0 pı' nar» şehri yatı mekte- binde bulaşıkcı Ahmel süprüntüleri toplayıp. yakarken — talebedeni Osman, Mehmet - ve Mustafa Bürhan efen: diler ve hademe Kâmil de durmuş bakıyorla! mış. Birden süprüntülerin içinde bir bomba pat- lamış. Ahmede bir şey olmamış. fakat seyirci | talebelerle hademe KÂ mil ötesinden, berisin” den yaralanmış. örünmez kaza bunâ| erler! ; Hev gidiâşık! Şehremininde - Denif Aptal » mahallesinde oturan marangoz Hüs nü her gün dükânınıf önünden geçen Melar hat Hanım isminde bif kızı seviyor, fakat kif buna yüz vermiyofr” muş. Hüsnü de tabat ile kızı yaralamış NE dersınız, cahillik! du. - Pencereden — vuran mehtâl yüzünü tamamen aydmlanyord Gözleri tıpkı, bir ay evel göf düğüm rüyadaki zalim mai f rıtılar gibi vabşet ve ihi dolda. Gülmeğe çalışan dudakllfi gerlidi. Ainmdaki damarlar şiffi ve ben, ben de - senelerce #f büyük, ne saf bir aşkla olduğum bu çehreyi görmem | için nefretle gözlerimi yumdı Artık o insanlıktan Dişisini " kovalayan — kızgin - bf| hayvan vahşetile kollarını üstümdeki — örtüyü çekip vere fırlattı. Ayni bo sesile — Kocan olduğumu unutti sa bak sana göstereyim de #ö7) dedi. - Başımı - dolaba çarpsl masıl oçanın Öbür tarafına 45 diği bilmiyorum. Zavallı küçüğüm rahat V yordü. Henüz bir şey düy! | | mışti. Pencereye koştum, ve kalbir büyük yarayı müf sözlü hiyanetin unutmrm belki çok çok seneler sonrü Tebilecek affı sabır ve metaf” bekliyerek günahının — kelar ödemeğe çalışacağı yerde, Vö avdetinin ikinci haftasında ve muünis — nçedamet F L L L D $ $A |