Milliyet 17 Mart 1929 sayfa 6 | Gaste Arşivi

17 Mart 1929 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6

17 Mart 1929 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e— —— — — Yerlimalı, yerli malı, (.9 Perde, fincan, saat, halı, ;; Ucuzdur, değil paâhalı, ğ Yerli malı, yerli malı!.. : % Paranı ele kaptırma, W < Dişmana kalâ yaptırma, ŞE Yolu çıkmaza saptırma, E (g Yerli malı, yerli malıl.. j 'ğğ Kumaşı kaba olsa da, — €) Sırtında aba olsa da, y ş Rengi alaca olsa da, â cg Yerli malı, yerli malıl.. ; ğ Ş?D Satıcısı öz kardeşin, l Ü * Bu iş inan senin işin, ) -o Veresi alma, al peşin, e î Yerli malı, yerli malı!.. E j Meraklı Şeyler — ; -Londranın bir günlük sisi İngilterede Londrada | verişin azlığı filan do- — ekseri günler sisli geçer.| layısile bir gündeki zi- . Âma ne sis.. Bizim bu- yan tam bizim para- — radaki yalnız denizin | mızla 8 milyon liray- İş. YA 5 $ 4 ! 4 - üeü llli e »3 O esnada İ ü tünü kaplayan ve iki miş; Akıllara hayret livetin alka ma PALAR - MAR SUS S ahifesi TETeran Analar babalar Sti ot Masal içinde masal Yıldız Beyde onu attan Aaşağıya itti. Bostancı başıyı çağırdı. — Şu kızın icabına bak! Ti Dedi. Bostancı başı Fitneyi alıp doğru cel- lada teslim etti. Cellat ta bir tenha yerde boy- nunu vuracaktı. Fakat kurnaz kız celladın ku- lağına şu sözleri fısıl- dadı: — Sen Yıldız Beyin beni ne kadar sevdi- gini biliyorsun, yarın hasretime dayanamaz, pişman olur, seni çağı- rır, ben hiddetle Fit- neyi öldürün demiştim, bu kadar acele edecek ne vardı, diye senin de canına kıyar. Şimdi gel beni öldürme. Yıl- "dız Beye git öldürdüm diye haber ver, eğer memnun olursa gel vazifeni yap, yok, mah- zun olursa bilki bu de çok rahat yaşıyor, — tariyevi emriniz sattırdığı elmaslardan vechile öldürdüm! Dedi. birinin parasıyla geçi- yıldız Bey Fitnenin | niyordu. Ce söylediği gibipek mah-| — Genç' Kız nedense zun oldu, gözleri yaşar-| cimnastiğe, vücudunu dı. küvvetlendirmeğe me- z rak etmişti. Fitne Celladın evin-| — Cellada yeni doğ- Kara yünün yıl dönümü B Buadan tam 9 sene evel bir sabah uykula- rından uyanan İstanbul halkı , büyük harp emilerinin toplarını şehre çevrilmiş buldular. İstanbul işgal altına alınmış, Şehzadebaşı ka- rakolunda mazlum bir kaç neferimiz kahpece isehit adilm'sti . Si SazE SBilAş y di SÖNE üç saatte geçen sisler — gibi değil.. İki üçadım ötedeki insan ve eşya görülmez, hem de ba- zan iki üç gün devam eder. İşte Londranın böyle bir sisli gününün — kendilerine keça mal olduğunu ingilizler he- — 50p etmişler. Yanan elektrik, kay- bedilen zaman ve alış Milliyetin tefrikası 34 Hem gece öyle güzel ki insana susmak, sadece şu büyük tabiatın sesini dinlemek isteği geliyor... — Neyran, s-nin şairliğin yok- tu.. Bu da nerden çıktı? — AÂman baba, bazan ne alay- cısın.. Bunun Şairlik neresinde? Beni üzmek mi istiyorsun? Namık cevap vermedi... Büyük çamın altındaki kane- pesine oturdu.. Neyran,onun önüne, arka üstü çimenlerin üzerine yattı. Ellerini ensesinin altına soktu. < Koyu Trenkli gökte o kadar çok yıldız vardı ki mehtap ol- ) mamasına Tağmen etraf adeta aydınlık gibi idi Havada bunal- tıcı bir sıcak vardı. bir tek yap- rak oynamıyordu. Komşu köşklerden - birinde gramolon çaliyorlardı. gökte bir yıldız kaydı. arkasına kısa bir an için aşıllayan nurlu bir yol bırakarak uçtu, kaybuldu.. : — Baba, gördüm mü? -— Neyi? verecek bir rakam de- gil mi? Fakat o kadar şaş- mayın, Londra da 6mil- yondan fazla insan ol- duğuna göre aşağı yu- karı adam başına bi zim paramızla 10 lira 'yani 1 ingiliz lirası dü- şüyor ki hiç te çok de- ğil. EN ISİK Yazan —MEBRURE HURŞİT — — Sönen yıldızı. — Hayır Neyran, ben sana bakıyordum... Bilsen yüzün ne solgun duruyor... Belki toprak — Ne oldu, yarasadan mı ür- ktün?. — Baba gözleri mi idi onlar? Ateş gibi parlıyordu . , . kanatları ne de çabuk vuruyor... öyle yaklaştı ki, yüzüme değecek san dım babacım içeri girelim mi artık?... O sene yaz ne de sıcak ol- muştu! Galiba hasta yapan, gözlerine o garip ateşi veren de bu bunaltıcı havalardı. Yemek- ten sonra eskisi gibi Neyrana kitap gazete okutmuyor, yat- mak bahanesile erkenden oda- bir köşeye çekilip dualarma başlayınca Neyran bu koca ev- de ne yapacağını şaşırıyor, o- daları, koltukları fazla yakıcı buluyor, bahçeye inip, alnının, avuçlarımnın ateşini teskin eden emri verdiğine pişman- dir . Cellat bir taraftan” Fitnenin bu | akıllıca sözlerine diğer taraf- tanda kendisine ver- diğielmaslara, altınlara dayanamayıp genç kı- zın teklifini kabul etti. işte bu kara günün yıl dönümünE tesa- Onu evine götürüp sakladı-. Gitti Yıldız düf ediyordu . İstanbullular , aziz ölülerin me- zarını ziyaret ederek minnet borçlarını ödedi- Beye de: leri de unutımyalım !.. serin çimenlerin üzerine boylu söylenilen yeni bir isim kurtu- da susmak bilmiyen ağustos kız yattığı yerden kalkıyor, al- böceklerinin vızıltıları, öylece çak#dallardan asabiyetle ko- saatlerce kımıldamadan kalıy- pardığı yaprakları didikliyerek boyunca uzanıyor, kulakların- luyor: “Neyran Ekrem,,. . genç! sına kapanıyordu. Gece anne de ordu. nün sakin gecesi idi. ., Koca- man kırmızı bir japon fenerini andıran ay, karşıki sırtın üs- tünden, sarı pembe şeffaf ziya bulutları içinde doğdu ve git- tikçe sararıp küçülerek yüılîsel- Işte yine böyle sıcak bir gü-'çiyor... çakıllı yoldan arka bahçeye ge- aldanıyorr — değilmi? Kendi ismine onu birleştiren ler. İyi günleri olduğu gibi böyle kara gün- / kokulu hoş havasını duydu. . a- dımlarını - sıklaştırdı... mısır tarlasının yanından geçti alçak bayırı indi... Deniz ne güzel, ne sakindi. . uzaklarda başlıyıp, gittikçe en- sizleşerek, ta şu iri siyah kaya- lara kadar uzanıp giden ayın nurlu yol Neyran öyle sev- Neyrmm P e R : 1 | S ; değilmi? Yolun ortasından kocaman fırlak gözlü iri yeşil bir kurba- ğa sıçrızarık kenara kaçtı, yıl- nemlidir.. Üşuyor musun,Neyran? |4 * yükseldi... yap ; — Korktum baba. .. ama ne |damları, toprağı gümüşlü ışığı fena korktum.... ile yıkadı... Bütün yıldızlar bu parlak sultanlarından utandılar, onu kıskandılar, daha sönük, daha nursuz pırıltılarla kırpışmağa başladılar... Neyran büyük çamın dibinde düşünüyor. .. Babanım durgunluğu, halsiz- liği ne zaman başladı? Arıyor.... Geçen günleri birer, birer tetkik etmeğe çalısıyor.... Bilmiyor.... bulamıyor... fakat sebebini anlıyamadan, ha yalinde hep “o,, nu, genç kom- şusunu buluyor... ça, “Ekrem,, diye mırıldanıyor yor. .. galiba kısa olduğu için! O iki heceli isimleri çok sever. Yaramaz dudaklardan bu se- fer, daha - yavaş, daha hafifçe Genç kızım dudakları yavaş-! * »**.Neyran bu ismi güzel bulu-| karak ilerliyen Ney- ran, küçük hayvancıktan daha ziyade korktu.... Zaten o, arka bahçeye gece- leyin geçmesini hiç sevmezdi. . Ne deçok ay ışığıma çıkan kurbağalar, yaprakları hışirda- tarak sarmaşıkların arasına çışan kertenkeleler vardı. .. Halbuki deniz kenarma - git- mek için de buradan geçmek, | epi yürüyüp küçük bağın yanından kıvrılmak lâzımdı. .. Neyran babasının, onu — yal- nız bırakmış olmasına öfkelen- di... şimdi yanmda bulunsa, ne iyi olur, deniz kenarına gi- dip biraz olsun serin kayaların üstüne otururlardı... Neyran köşke baktı... ağaçların ara- sından ancak üst katı görebildi *«« ortalık temamen aydınlıktı. Neyran ilerledikçe saçlarının hafif bir rüzgârla okşan dığını hissediyordu. . , derin, derin ne- " Kayalarım üstünden sıçray- arak, kollarını açıp muvazene- sini bulmağa çalışarak epi iler- ledi. .. artık iri taşların arasın- daki mesafeler artıyordu. Bu- r A H KT e “n kadın kahkahaları geliyor, de- nizin üstündeki ufak karartılar, etralarmda büyük beyazlı ke- pük daireleri açarak yüzüyor- lardı. .. Bari bir annesi olsaydı!, .işte Neyranm büyük hasreti, ne ba- banın şefkati, ne Yıldızın, ara- banın güzelliği, ne köşkün zen- ginliği ile unutulamıyan o 'ka- panmak bilmiyen yara! Evet bari bir annesi olsaydı! Belki Neyran ona da dertle- rini, şu son haftalardaki uy- guünzuz rüyalarını,' hayalinden koğmak kudretini gösteremedi- ği o güzel menekşe gözleri an- latamazdı. Fakat “anne,, mu- hakkak onu anlardı! O da genç kız olmuştu... O da ayni muamma dolu ilk te- reddütleri geçirmiş olacaktı. ifes aldı; denizin o yosunlu, tuz Neyran ona iri gözlerini kaldı- YA A müuş bir buzağı aldır- mış, onu ilk gününden kucağında taşımaya başlamış, Buzağı büyü- yüp dana olduğu halde her günkü idmandan dolayı Fitne bu koca danayı kedi yavrusu gibi kaldıracak dere- cede kuvvetlenmişti. Fitne bir gün Yıldız Beyin o civarda avlan- imağa geleceğini duyun- ca Cellada para verdi içkiler, mezeler aldırtt hazırlıklar yaptırttı. Yıldız avda yorulup- ta biraz dinlenmek ih- tiyaçını hissettiği zaman Cellat onu evine davet etti. Yıldız Beyde bu teklifi kalşul edince Cellat koşa köşa geldi, | meseleyi Fitneye haber :| verdi. Yıldız Bey ile mai- riyelerin oyunlarını, danslarını seyrettiler. mişti. yüzü kapeliı bir genç. Kız. kollarının üstünde koca inek mey- dana çıkmıştı. Bu nu- mara yıldiz beyin pek hoşuna gitti. Bitmedi rıp ta “Anneciğim, bugün üs- tümde bir tuhaflık var.., icim sıkılıyor” dediği zaman kendi- sinin bile bissedemediği büyük “şeyi,, onun anlıyacağı öyle ta- bil idi ki, .. Gecenin sükunu içinde uzun gürül tülu akislerle yayılan bu kadın / bağrışmaları, Neyrana yalnızlığmı bütün acılığı ile an- lattı. O zengindi, müşfik bir ha- bası, çok güzel, kıymetli şeyleri vardı. Fakat bütün bunlara rağ- men yalnızdı! Arzularımı, hül- yalarımı dökebilecek bir arkada- sı yoktu. Baba erkekti, ne lra- dar ince ruhlu olsa bir genç kız kalbini, onun çılgım rüyalarını anlıyamazdı. . .Neyran gece an- neyi düşünmedi bile, . . Mis var- dı, fakat o da çok uzaklarda idi. Neyran şu son günlerde kaç de- falar kalemi eline almış, duy- Dayramda arabDaya otomobile binmek sa- lıncakta sallanmak çocukların merakıdır. Fakat her bayram, bu yüzden bir çok kaza- lar olur. Mesela bu ODOAnMNALARÇECEC Dir” otomobil devrildi, 19 çocuk ağır yaralandı, Analara, babalara ib- ret olsun da gelecek bayramlarda çocukla- rını gelişi güzel sal- vermesinler. Sonra çı- ra gibi yanarlar ha!l.. Bulun bakalım. “yeti yediler içtiler, Ca- Sıra en son oyuna gel- çe h Hü sUnAklğ Uyüüyün arnelzri nerden < ztliyor, gös- ÇöcüKic terin! tu. O ne kadar da ” güzeldi... Neyran gidip onu bir daha öpe- medi bile, . . kaç defalar babaya Y.ılvarmağı, O resmi istemeği düşünmüş fakat daima sebebini anlıyamadığı bir korku onu, bundan vazgeçirtmişti. Beyazlı odasına ilk girdiği gün, duvarlara ne yürek çar- pıntıları ile bakmıştı. İçinde bir ümit vardı. Her tarafı o kadar ihtimamlarla — güzelleştirmeği düşünen baba, nasıl olmuştu da onu bu büyük sevinçten mah> rum etmişti? Bir gün, ihtiyar bacıya: “Bi- liyor musun gece anne, babam- dan annemin resmini istiyece- ğim, acaba verir mi?,, dediği yeğ lla d gözlük v şararak: “Sakın evladım. .. sa- kın,.. eğer günlerini yeniden zehirlemek istemiyorsan, an- duğu garip, h hisleri ona anlatmak istemişti. . .fakat olmuyordu.... bazı şeyleri de- ğil kalem kâğıt, dudaklar bile ifade edemiyordu. .. .onları an- cak gözler söyliyebilirdi! Evet Neyran yalnızdı. .. — Ah ya Rabbi bir annem olsaydı!.... Neyran düşünüyor... buna malik olmak o nelerden vazgeç- İmezdi! î Hem şimdi müfekkeresi es- |kisi gibi boşlukta çırpınmıyor.. |konaktaki büyük hastalığımdan vevel Neyran “anneyi,, bulmuğ- d bıhsetme.(,, diyerek ti- tremesine sebep ne idi? Hayatına çöken bu perdeyi ne zaman kaldırabilecekti? An- nesi babaya ne yapmıştı? Ne- den ondan hiç bir zaman bah- setmemek lâzımdı? Neyran eğildi, avucuna dol- durduğu su ile saçlarımı islattı. Boynuna doğru süzülen damla larla, ayın beyaz ziyası altında, ince mavi elbisesi içinde Hasa- nın dediği gibi tıpkı bir masal perisi kadar güzel olmuştu! ai z eeei lll rena SÜYÖ ISÜ Bitmedi ) aikll

Bu sayıdan diğer sayfalar: