Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
lkyet ASRIN UMDESİ “MİLLİYET,TİR 5 MART 1929 BUGÜNKÜ HAVA Dün en fazla hararet zait bir, en az üakıs yedi dereceydi. Bu gün havanıu açık ve hafif 1odos olması muhtemeldir. FIKRA KÖYLÜLERLE Dün bir kaç köylü ile yarenlik ediyorduk, içlerin- den birisi defterinden bir kağıt kopardı, üç dört satır yazdı, arkadaşı İle gönde- rirken sordum: - Yeni harf- leri kolay yazıyormusun?- İşte bak dedi. Oldukça düz- gün bir yazı ve hiç yanlışsız bir teskere. Yalmız majüsk- küllerin Önüne şöyle: İki nokta koyuyor. Meğer klta- bında yanlış görmüş, hemen düzeltti, ve dediki:- Kerva- ftimiız yürüyor, hem deve- kervanı değil, tayyare ker- vanı gibi. Cumhuriyet eski zalim reciyi islâh ettiği, Aşarı kaldırdığı zaman biz köylüler demiştik ki halk için acaba bundan daha -büyük, daha faydalı İş olür- mu? Meğer çok daha büyüğü varmış hem olurmuş, - bize yeni harfleri verdi... Ben en dinç yaşımda eski harflere tamam iki buçuk yal çalıştım bir türlü ne eli- me uydu ne kafama, fakat üç buçuk aydan sonra İki nokta yanlış ile bu tezkere- yi yazıyorum, şimdi istedi- / ğini ver yazayım, dilediğini göster okuyayım.. daha beş sene efendi daha beş sene. -— Gazetede okudum, millet mekteplerine bir milyondan tazla halk gidiyormuş, ben bunu, yarıya indirdim beş senede tam iki buçuk milyon kişi okuyup yazacak , hem kim? köylü.. Artık alt tara- fını sen düşün.. Yalnız rica ederiz bu büyük işle oğra- şanlara söyle, her köye bir imla kitabı ve bir sözkitabı yetiştirsinler, bu kitapların bitmesini beklemesinler, cüz - cüz yollasınlar. z - Bü sözleri dimledikten sonra gurur ve şevkile dal- dum: Dumlupınar silâhımızın zaferi, Lozan siyasetimizin zaferi, aşâr Idaremizin za- feridir, bu köylünün nihayet üç buçuk aydan sonra göz- ferimin önünde -yazdığı üç beş satırlık teskere de kafa- mızın -onlar kadar büyük- zaferi olacaktır, Türk köylüsünün Türkçe temin ettiğine göre bir kaç sene içinde en az iki buçuk milyon okur yazar Türk “köylüsü. Bu (iki buçuk milyon kuvvetli ve mutlu Milliyetin tefrikası 24 — HTüyatreo Hilkz w, Müizah, _'-l'Lürklye) demektir. Bunun şimdiden kalplere verdiği coşğun gurur ve heyecanı zaptetmek kabil mi? FELEK Bir hadisel ıdıbl:.l Bizde edebiyat - hayatının hareketsiz olduğunu iddia eden- lerin ne kadar haksız olduk- larını ister istemez ispat edecek bir hadise, bir hadisei edebiye oldu: İki - gün evel yani 3 mart pazar günü “ Güzel Son- 'atlar Akademisi , nin bilmem kaçıncı senei devriyesi müna- sebetile bir müsamere ve balo tertip edilmişti. Genç artistle- rin tertip ettiği bu güzel mü- samerede bulunanlar Akademi muallimlerinden -A.H. Beyle genç Şairlerden N. F Bey ara- sında bir münakaşai edebiyeye şahit olmuşlar Mevzuu müna- kaşanın: ne olduğunu bilmiyo- ruz ama bu münakaşai edebiye biraz sonra muarazai edebiyeye munkalip olmuş, derken bir müşatemei edebiye haline ge- lince etraftan yetişilerek. bir mücarehei — edebiyeye - mahal bırakılmamıştır.. Bu - esnada muallim beyin talebesinden bir zat da mes'ele hakkında fikri edebisini beyana fırsat bulmuş mazlığa öfkelendi : — Bilet dedik a.. Yoksa işitti - remedik mi ? Derin bir rüyadan uyanır gibi, silkindi : — Yok, dedi , işitmesine işittim, ama bilet almağa ntyetim yok . - Böylesini de görmedik! Neden dilet almıyorsun ? — Kumpanyaya kızgınım ? Biletçi, kös dinlemişti! Zili çek- meğe hazırlandı, fakat ondan evel bir ihtarda daha bulundu: — İnecekmisin, yoksa ... Başka çare görmeyince elini cebine soktu ve büyük bir sefahet yapmağa karar vermiş bir adam tavrile : — Almayacaktım ya, Neyse .. diğitlik bizde kalsın. kes bir bilet ! yedi. Kulak misafiri KADIN GÖZÜYLE ESİRGEME DERNEĞİNİN. SERGİSİ Esirgeme derneğinin Türk ocağı binasında. bir sergi tertip ettiğini gazetelerde gördüm. bu havadis üze- rine, kalktım havanın güzel olduğu bir günde, Türk ocağina gittim. Fakat Zarif işleri eninden - boyundan göz- den geçirdiğim — yâarım - saate " yakın bir zamanda ; benden başka - sergiyi ziyaret eden olmadi . Bana öyle geliyordu ki, bu alâ- kasızlık tesirile, kıvrak -bluzların ve çay örtülerinin renkli oyaları ve ince hesapları adeta mahzun duruyordu, Sanki - bahara - hazırlanan * bütün o beyaz işler, büyük odanın yalnızlığı içinde, bak çiçekler gibi solmuş ve genç Şairin rufekasındı P. S Bey biraderimiz de hadisei edebiyeyi yakından — mutalaa için gelmişse de maal'esef ye- tişmemiştir. Anlatanlara naza- ran bu hadisei edebiye bir mudarebei edebiyeye munkalip olmasına rağmen tarafeyn yek- diğerine karşı en ufak bir nezaketsizlikte bulunmanmış ve kaide ve lâzimel edeb harıcına kat'iyen çıkılmamıştır. — İlâve etmeliyiz ki yeni nesli edebi- mizde bu şekil “ beyanı fikre , ender olmasına. rağmen - bu hadisenin kahı ları arasın- kalmıştı. Hem geceli gündüzlü göz nuru dökülen bu zavallı şeylere ba- kıyor, hem de bu lâkaydinin ve ilişiksizliğin sebebini araştırıyordum. Çalışmanın usulünü mü bilmeyorduk, yoksa yaptığımız şeyde cazibe, hayat mı yoktu? Bizde eksik olan şey ne idi yarabbi? p Beyoğlu terzilerinin Paristen ge- tirdikleri tuvaletleri görebilmek için, muayyen vakıttan evel saatlerce bek- lemeğe razı olan hanım efendilerimiz, bu yetim kalmış Türk san'atının meş- herini şöyle ayak üstünde görmeğe de tenezzül etmezler mi? Her mevsimde tüllü kürklü Paris modellerini alabil- mek için “bin” türlü -mali müşkülâta da böyle “ fikri , bir tazahura intizar olünmakta idi . Mevsim icabı ! Geçen gece Karaköy Palasın damında gezinen - bir “gölge görülmüş ve takibe başlanmış. Nihayet damda ismini hatırla- yamadığım birisini yakalamış- lar. Gazetelere göre bu adam çalmak -için dama çıktığını itiraf etmiş. Bizim arkadaşla- rın yaptığı tahkikata nazaran adamcağız verdiği cevapta sadece : — Efendim, malüm ya, mart girdi ! Demiştir . FELEK LAŞ KUĞ YArınI Kes bir bilet... Şişman bir adamdı. Bir ayağı basamakta, bir ayağı içerde, tetikte düruyordu. Biletçi gelir - gelmez , “sayım suyüum yok! , diyip inecek gibi görünüyornu . Fakak, ne dersiniz, biletçi geldi, fakat o inmedi. Hatta, bilet iste - diği zaman başını çevirip görme- mezliğe —gelmek cesaretini — bile österdi. SÖNEN ISIK Yazan —MEBRURE HURŞİT — — Bakalım, küçük kuşum, yeni kafesini beğenecek mi? dedi Evet Misciğim, burası bizimdi.. Daha doğrusu benimdi! Babam köşkü benim için - al- mış... Âma dur , yine karıştırmı- yayım...İşte sırasile anlatıyordum, Babamın boynuna - atıldım... bağırdım, çağırdım, güldüm, -se- vindim... Bunları, artık sen ken- din de tahayyül edebilirsin. Be- nim istediğim sana, bu güzel evi anlatmak. Salonün * nihayetinde — came- kânlı — bir kapı vardı , âçtım. Burası küçük bir “veranda,,- ya benziyordu. Dört bir tarafı tamdandı.... koltuklar, masalar hasıri — mineli yaldızlı " antika çömlekler içine yerleştirilmiş sak- sılarda hiç bilmediğim acayip yapraklı yeşil otlar, ince nazik oyaları hatırlatan “fujer,, ler, cüce boylu “kaktüs,, ler vardı. . Dışarda, bahçede — yükselip, camlara uzanan küçücük sarı çiçekli sarmaşığın yaprakları ara- sından süzülerek — giren- güneş gözü yoruyordu... Arkada, ses çıkarmadan duran babama döndüm: — Babatım, benimle eğleni- yorf musunuz, sahiden bunlar bizim mi? Ne vakit aldınız, bü- tün bu ince şeyleri ne zaman büşünüp yapünız? dedim. Misciğim bahamın gözlerinde- ki güzelliği, tarlılığı asla tasavvur Biletçi bu vurdum duy - larımız, senede bir kere olsun, zavallı Türk kadınlarının göz nurile işlenen -0 beyaz işlerden bir tane almak için paralarını sakınırlar mı? Kadınlarımız memlekette yaşayan ' bu Türk san'atını himaye etmeyi biraz düşünmüş olsalardı, sergide gördüğüm şeyler şekil ve fiat itibarile hem daha zamana uygun, hem de daha ucuz olurdu. Mesele, bugün “kazak, tan mada *“bluz, eskisi gibi fazla giyilmeyor; bundan . dolayı, sergide daha çok Bütün esvap teşhir — edilecekti. İç çamaşırlarının — şekilleri ve - ziy- netleri sade olmakla” beraber, ince esvapların altına giyilecek bir tarzda olacaktı. Mendillerin — etrafına oya yapmak hiç pratik — değildir,; Çay peçeteleri ise daha canlı olacaktı. derneğin azası olan bir kaç Hanım efendi ancak fakir kadınları çalıştır- mâk ve onlara para tedarik etmekle meşgul iken memleketin olgun Türk kadın zeyki bu el işleri san'atinde hakim olacaktı. Bakınız, Mlacaristan, Romanya ve Bulgaristanın bu türlü yerli san'a- tine:ne kadar ehemmiyet. veriyorlar. O memleketlerin hemen hemen her kadınında yerli işile işlenmiş ya bit bluz, ya bir esvap, yahut ta bir ön- Jük -görülür, Hatta bu san'ati himaye onlarda ©o kadar - ileri gitmiştir - ki, oralara bir gun için bile uğrayan bir ecnebi, hatıra diye O güzel şeylerden almağa adeta bir mecburiyet hisseder ve-bu Macar, Rumen ve Bulgar işini bu suretle bütün Âyrupaya tanttır. İşte bizim Ayıntap, hesap, oya ve kasnak işlerine nisbeten onların kaba olan el işleri teşvik yüzünden payidar olurken, bizimki alâkasızlık- tan sönmeğe :mahküm oluyor. Yazık değil mi? Bir resim serkisini ziyaret etmekte ne kadar hahiş göşteriyorsak her kesten ziyade biz kadınlar için bu el işleri meşherini görmek ve ihya etmek milit bir vazife şeklini alıyor. Çünkü milli — san'at namina asırlar- dan beri, anadan kıza tevarüs eden yegâne malımız budur. Memleketlerimize sayılı bir misafir geldiği zaman , sıkışıp kalınca Türk kadın tuhumuzu ve harsimizi temsil ettiği için yine Dü el işleri bizi sı- kıntıdan kurtarıyor. Bir Afgan kraliğ çesine onlardan Çay takımı ve esvap- lar yaptırıyoruz; bir Romanya kra- liçesine en evvelâ Hilâlı ahmer ve Esirgeme derneği Mmeşherlerini gez- diriyoruz. Seyyahlara, vaporlara kadar o rengârenk oyalı işlerimizi götürüp tanıttırmak - istiyotuz . Artık bunu” anlaâmak ve - idrak etmek zamanımız Çoktan 'gelmiştir, Uyanalım ve kâdim!birliğile çalışalım. Efzayiş Suat Küçük Hikâre | “—NEGÜZELGECE!. - Kıştan şikâyet edenlere ithaf - Çok yıldızlı bir yaz geces. Vak'a, nerde isterseniz orc'a cereyan eder: Adada, Boğa::!a Yaküacikta , Caddebostanindü... dediüm ya, nerede isterseniz ... Aşık ve maşuk kolkota ... - — Ne güzel gece... — Nefis. — Attık evimize — gidelim.. Seni kollarımın “arasına almak için sabırsızlanıyorum. — Aşıkım sana! |— Seni seviyorum! (Kolkola evlerine — gelirler, odalarına girerler.| — VıZzzZ1ZZ1.. ZZZi .. (Bu nedir deye sivri sinekler.| — Eyvah! — Ne yapalım... çaresiz... — Evet ama, ben vızıltı duy- sormayın, dum mu, gözümü yummam. — Buraya göz yummak için gelmedik... Haydi soyun... — Evel sivri sinekleri defet. — Pencereyi açayim bari — Neden? — çıksınlar deye. “— * AĞkP- ea — Elektriği - söndür... bütün dolarlar. — Canım böyle bağırma ko- nu komşu ayağa. kalkacak... (Elektriği söndürür. Pencerenin sinekler çıksın deye Bütün kenarında beklerler.) — çıkıyorlar miı dersin? — Dolmasınlar da... — Aman... işte ısırdı.. Elek- triği yak kolonya süreyim... — Yakıyorum. — Canim. sersemlik- etmesene.. Pencereyi kapamadan yakıyorsun. — Kırk parçe olamam yal. — Kolonyayı ver.. — AL, nereni ısırdı. — Kolumu.. (Kolonya sürer. Vızıltı biraz azalır) * — Haydı yatalım. — Yatalım. (Kadın '_x';;ı':ır. Erkek — kulak kabartır. Ampulun etrafında dö- nen bir sivri sinek görür. Cake- tini çıkarıp savurur, Şangır şungur ampul kırılır... — Hay aksi şeytan — Beyendin mi yaptığını?.. — Ne yapayım?.. Bir tanesini gebertmek istedim. — Ama karanlıkta kaldık... — Oldü.. Geceyi böyle mi geçireceğiz? — Git 'yemek odasının ampu- Junu al... — Yerler çam içinde,pvide — Ben «karanlıktan - memnu num: — Amiünz SA e — Isırdı... — Soktu.. Ve böyle ah ve vahla püzel geceyi geçirirler. Selâmi İzzet Teşekkür Türk Matbuat cemiyetinden: Türk matbuaat cemiyeti ta- KA EERNSOESE AAA İ ÂSLAR GUNEEG SS ANSATDAET CUASELA ILÂN Kastamoni vilâyetinin Taşköprü kazası dahilindeki derbent ormanının -8 l ktaları dahilinde rafından geçen Perşembe akş verilen balo münasebetile Türk müesseselerinin gösterdikleri alâka cidden şayan şükrandır. Bilhassa Etem Pertev ezzacılık müessesesile Altınçiçek Itrıyat fa- brikası ve Beşirkemal ezzanesi tarafından balode tevzi edilmek üzre güzel hediyeler - gönderli- icek suretile bu milit müecssese- lerimiz, Türk matbuât cemiyeti- nin tertip ettiği balonun parlak- lığımı temin hususunda alâkala- rımı izhar etmişlerdir. Cemiyetimiz kendilerine be- yanı teşekkürü bir vecibe bilir. Takriri sükün- kanunu kalktı. İsmet Paşa Hz. 6 yaşında Cumhuriyet çocuğuna söyliyor. — Artık gündüz oldu yavrum, “edemezsin. Zaten sen O gözleri görmedinki... babam onları saklı- yormuş... o eski fena bakışlı ka- ranlık şeyler babamin “yalancı,, gözleri imiş... onları unut emi ? Babam işte dediğim. gibi tebessüm edivor, benim hayretimi, sukutu hayale uğramak- korkusu ile bir türlü taşamıyan neşemi zevkle seyrediyordu. — Neyran; sana her şeyden evel odanı göstermek isterdim ... Gel yukarı çıkalım, dedi. Misciğim nasıl anlatayım? Bu atlas döşeli, içi dışı, cicili, bi- cili “bonbon,, kutularını hatırla- tan şirin odayı gözlerinin önünde nasıl yaşattırayım, bilmiyorum ÇA * Dıvarlarında, ipek gibi' parlak beyaz kâğıt üzerine yaldız ka- natlı küçücük güvercin resimleri olan; kapısı; tavanı; eşyası, halısı, her şeyi beyaz bir-oda tasavvur etİşte bu nonoş babamin benim için hazıtladığı, yeni kafesim! Tüvalet aşhamın önündeki billür şişelerde en $ Tüm. hani kular var.. Babam senin ağır-bulduğun, şu başını ağırtan sevgili “amber,i bile unutmamış! Burada her şey yeni.. tarağı- mın kenari, fırçamın sapı, mani- kür takımım hep sedefli.. Her şeye uzun uzun, doya doya — baktıktan sonra babama döndüğüm Zaman ağzımı açıp bir tek şükran sözü söyliyeme- Boynuna sarılıp göğsüne kapandığım — zaman deli gibi ağlamaktan başka bir şey yapa- madım. " O da, zayıf parmakları ile saç- larımı hapseden siyah tülü okşu- yor, titrek bir sesle: — Neyran, koca kızım, ayıp sana, sevinçten Aağlanılır mı? di- yor başımı kaldırmak istiyordu. Yaptığım çocukluktan utana, utana gözlerimi kaldırdığım za- man onun yanaklarında da.. iki göz yaşı -izi- görür gibi oldum. Misciğim sen.bunu anladın mı? j bu feneri söndürüyorümi.. ko- | Babam beni ayıplarken kendi de ağladı? ü Şimdi, gözümün önüne: “Ney- ran,bıktım şu senin suallerinden!,, diye başını sallayışın geldi..Keşke yine burada, olsan da beni iste- diğin kadar azarlasan, razıyım. Gördün mü? yine başka ba- hislere daldım.. Nerde kalmiştım.. Sana daha banyo odamı anlat- madım değilmi? a Babam mendili ile gözlerimi sildikten sonra beni sol tarafta dıvarın ortasındaki bol kıvrım- larla yere kadar inen bir ipek perdeye doğru götürdü. Kapı yerini tutan bu- ağır kumaşı kaldırdı, öbür tarafa geçtik... burada da banyo sobasıha varın- caya kadar her şey kar gibi beyazdı. * Karşıki dıvar, kuzgüni arap halayığının önünde, üzeri çiçek- lerle süslü berrak bir havuza giren pembe topuklu,, yasemin gibi narın ayaklı bir sultan resmi neden bir kalabalık Rostandın layemut aktörden dinlemek üzre tiyatroya KDU D OT DA AT AOA gaa ge OK ONORO) Zi — DNO KK K A A P lar Z G Y a y ar y v yapılmıştı. İnce müslin perdeli pencereye yaklaştım. Arka bahçe görünü- yordu. Ta nihayette, yaprakların arasındaki İnce mavi hat deniz- di.. bahçe henüz çiçeklerini dök- müş yemiş ağaçları ile dolu idi. Aşağıya kadar inen yolun iki tarafındaki dut ağaçlarının yeni büyümeğe başlıyan açık yeşil renkli yaprakları, üzerlerine tut- kal dökülmüş gibi parlıyordu... Babama baktığım zaman du- daklarım titriyor, saadet ve şük- ranımı ifade edecek kâfi derece- de kuvvetli bir söz bulamadan öylece aptal gibi duruyordum. O da halimi anlamış olacak ki “Neyran üzülme, çocuğum gözlerin bana duyduklarını söy- lüyor... yanaklarını süsliyen demin- ki m&serret yaşları emeklerimi ödedi bile.., dedi. Misciğim babamın bütün bu iyiliklerini gördükçe bilsen ne mevcut 10,000 metro mikâp devrik çam işcarı iki senede ormandan çıkarılmak üzre bir ay müddet ve kapalı zarf usulile beher gayrı ma- mul metre- mikâbı 195 kuruş on para bedel ile müzayedeye çıkarıl- miştir. Talip- olanların 25 3- 929 Pazartesi günü saat onbeşte yüzde yedi buçuk teminat ukçasiyle vesaiki lâzimelerini hamilen bizzat — veya musaddak wekillerinin "Kastamioni or- manmüdüryetinde müteşekkil komis- yöna veşaraiti sairesini anlamak iste- yenlerin de müdüriyeti mezküreye mü- öi çarer arer UAO ”Ww»—.)n Resimli Ay BUĞÜN ÇIKTI Müvezzilerden Arayınız racaatları. Andre Brüno ve Jermen Ruer in Fransız Tiyatrosun da büyük bir Dün akşam havanın gayet soğuk ve karlı olmasına rağımen büyük #Faki h k yet beytlerini Brünü gibi büyük bir şitap etmişti. Gerek büyük artiste layık bir partener olan Jermen Ruerin gerekse turnenin diger bütün aktörlerin uyunları umumen takdirini celbetmiştir . w akşam tam saat 21,15 de Şarl Merenin en sön ve meşhur eseri ola: LECARNAVAL DEL'AMOCur:: Yarinki çarşamba akşamı Bomarşenin en meşhur eseri olan LE MARİAGE DE FİGARO ŞOŞ BAA AO ÇUYUN O AT DAT SKT AD a e ço o n ça şün bir kere, sen bile kaç defalar bana , metanet ve sabır - tavsiye eden uzün, sıkıntılar başlamazmı idin ? Babam: “gel de sana bahçeyi gezdireyim..., dediği zaman daha onun odasını görmediğimi hatır ladım. Ne tarafta -yatacağını sor- dum,lakırdı karıştırdı ve el'an bugün de, köşke geleli bir hafta olduğu halde babamın odasını görmedim.. İstemedi. Yalnız onun büyük kara yazıhanesi ile demir karyolasının konaktan getirildiğini biliyorum... Galiba köşkteki yegâ- ne eski eşyalar da onlar.. Bahçeye indik... yeni bahçı- vanla beraber her tarafını gez- dik ... Bu sene öyle çok yemiş yiyeceğim ki... erik ağaçlarında,' daha şimdiden müstakbel erikle- varzlara rin pek bol olacağını vadeden binlerce küçücük — yeşil- tomur- cuklar var. utanıyorum... öyle ya küçükken (Bitmedi)