—çt caş Ç MMilliyet ASRIN ÜMDESİ *MİLLİYET,TİR $ MART 1999 BUGÜNKÜ HAVA Dün en fazla hararet ait bir, ta a7 vakıs yedi dereceydi. Bu gün havanıu açık ve haflf Jödos olması muhtemeldir. FIKRA KÖYLÜLERLE Dün bir kaç köylü ile şarenlik ediyorduk, içlerin- den birisi defterinden - bir kağıt kopardı, üç dört satır yazdı, arkadaşı ile gönde- Tirken sordum: - lerl kolay yazıyormusun?- İşte bak dedi. Oldukça düz- gün bir yazı ve hiç yanlışsız bir teskere. Yalnız malüsk- küllerin Öönüne şöyle: İki yıl Çalıştım. bir türlü ne eli- me uydu ne kafama, fakat üç buçuk aydan sonra İki nokta yanlış ile bu terkere- yi yazıyorum, şimdi istedi- ' gini ver yazayım, dilediğini göster okuyayım.. daha beş sene efendi daha beş sene. — Gazetede okudüm, — millet mekteplerine bir milyondan fazla halk gidiyormuş, ben bunu, yarıya indirdim beş senede tam Iki buçuk milyon kişi okuyup yazacak , hem kim? köylü.. Artık alt tara- fını sen düşün.. Yalnız rica ederiz bu büyük işle oğra- şanlara söyle, her köye bir imla kitabı ve bir sözkitabı yetiştirsinler, bu kitapların bitmesini beklemesinler, cüz - cüz yollasınlar. Bu sözleri dinledikten sonra gurur ve şevkile dal- dım: Dumlupiaar silâhımızın zaferi, Lozan - siyasetimizin zaferi, aşâr Idaremizin za- feridir, bu köylünün nihayet üç buçuk aydan sonra göz- Yerimin önünde yazdığı üç beş satırlık teskere de kafa- gmizin -onlar kadar büyük- gaterl olacaktır, — SÖNEN ISIK Türk köylüsünün Türkçe temin ettiğine göre bir kaç sene içinde en az iki buçuk milyon okur yazar Türk köylüsü.. Bu (Çikl buçuk milyon kuyvetli ve mutlu | Müşatemei edebiye haline ge- atre HilLir, Türkiye) demektir. Bunun | şimdiden kalplere - verdiği coşgun gurür ve heyecani zaptetmek kabil ml? FELEK Bir hadisel edebiye | Bizde edebiyat — hayatının hareketsiz olduğunu iddla eden- lerin ne kadar haksız olduk- larını ister istemez ispat edecek bir hadise, bir hadisei edebiye oldu: İki gün evel yani 3 müart pazar günü * Güzel Son- 'atlar Akademisi , nin bilmem kaçıncı senei devtiyesi müna- sebetile bir müsamere ve balo tertip edilmişti, Genç artistle- rin tertip ettiği bu güzel mü- samerede bulunanlar Akademi muallimlerinden A.H. Beyle genç Şairlerden N. F Bey ara- sında bir münakaşat edebiyeye şahit olmuşlar Mevzuu müna- kaşanın ne olduğunu Bilmiyo- ruz ama bu münakaşai edebiye biraz sonra muarazat edehiyeye munkalip olmuş , derken bir lince etraftan yetişilerek - bir mücarehei — edebiyeye — mahal bırakılmamıştır.. Bu - esnada muallim beyin talebesinden bir zat da mes'ele hakkında fikri edebisini beyana fırsat bulmuş ve genç Şairin rufekasından P. S Bey biraderimiz de hadişei edehiyeyi — yakından — mutalaa için gelmişse de maal'esef ye- tişmemişlir. Anlatanlara naza- ran bu hadisei edebiye bir mudarebet edebiyeye munkalip olmasına rağmen tarafeyn yek- diğerine karşı en ufak bir nezaketsizlikte bulunmanış ve kaide ve lâzimel edeb harıcına kat'iyen çıkılmamıştır . — İlâve etmeliyiz ki yeni nesli edebi- mizde bu şekil * beyanı fikre , | ender olmasına- rağmen — bü hadisenin kahramanları arasın- da böyle * fikri , bir tazahura intizar olunmakta idi - Ööçen geve Karaköy Palasın damında gezinen - bir. gölge görülmüş ve takibe başlanmış. Nihayet damda ismini hatırla- yamadığım birisini yakalamış- lar. Gazelelere göre bu adam çalmak için dama çıktığını itiraf etmiş. Bizim arkadaşla- rın yaptığı tahkikata nazaran adamcağız verdiği cevapta sadece : — Efendim, malüm ya, mart girdi ! Demiştir . FELEK LAK “'lll"lll Kes bir bilet... Şişman bir adamdı. Bir ayağı basamakta, bir ayağı içerde, tetikte dürüyordu. Biletçi gelir gelmez , *sayım Suyam yok! , diyip inecek gibi görünüyornu Fakak, ne dersiniz, biletçi geldi, fakat 9 inmedi. Hatta, bilet iste - diği zaman başın çevirip görme- mezliğe — gelmek cesaretini — bile sterdi. Biletçi bu vurdum duy - mazlığa öfkelendi: — Bilet dedik a.. Yoksa işitti - remedik mi ? Derin bir rüyadan uyanır gibi, silkindi : - Vok, dedi , işitmesine işittim, ama bilet almağa miyetim yok . - Böylesini de görmedik! Neden bilet almıyorsun ? — Kumj kızgınım ! Biletçi, kös dinlemişti! Zill çek- meğe hazırlandı, fakat ondan evel bir ihtarda daha bulundu : — İnecekmisin, yoksa ... Başka çare — görmeyince elini cebine soktu ve büyük bir sefahet yapmağa karar vermiş bir adam tavrite: — Almayacaktım ya., Neyse .. diğitlik bizde kalsın. kes bir bilet! yedi. Kulak misafiri —KADINGÖZÜYLE | ESİRGEME DERNEĞİNİN SERGİSİ Esirgeme derneğinin Türk ocağı binasında bir sergi tertip cetigini gazetelerde gördüm. bu havadis üze- dine, kalkum havanın — güzel olduğu bir günde, Türk ocağına gerim. Fakat Hürif işleri önünden boyundan göz- Gen geçirdiğim — yarım sante “yakın bir zamanda, benden başka - sergiyi Tiyaret eden olmadı. Bana öyle geliyordu ki, bu al- kasızlık cesirtle, kıvnak — biluzların ve Çay örtülerinin renkli oyaları ve ince hesapları adeta mahzun — dürüyordu. Sanki bahara - hazırlanan — bütün o beyaz işler, büyük odanın yalnızlığı içinde, bakımsız çiçekler gibi solmuş kalnuşt! Hem geceli gündüzlü göz nuru dökülen bu zavallı şeylere ba: kiyor, hem de bu İâkaydinin ve ilişiksizliğin sebebini araştırıyordum. Çalışmanın usulünü mü bilmeyorduk, yoksa yapağımız şeyde cazibe, hayat Mi yoktuf Bizde eksik olan şey ne idi- yarabbif Beyoğlu terzilerinin Paristen ge- tirdikleri tuvaletleri görebilmek için, muayyen vakıttan evel sasderce bek- lemeğe razı olan hanım efendiletimiz, bu yetlm kalmış 'Türk san'atının meş. herini şöyle ayak üstünde görmeğe de tenexsül etmezler mi ? Her mevsiinde güllü kürklü Paris modellerini alabil- mek için bin türlü mali müşkülâta katlanan hanımlarımız, senede bir kere olsun, zavallı Türk kadınlarıcın güz nurile işlenen o beyaz işlerden bir tane almnak için paralarını sakınırlar mıf Kadınlarımız memlekette yaşayan nmaizah, “Du Türk Sa0'stm himaye ecmeyi SALI birar düşünmüş olsalardı, sergide gördüğüm şeyler şeki) ve flat ttibarile hem daha zamana uygun, hem de daha ucuz olurdu. Mesele, bugün “kazak, tan mada “bluz, eskisi gibi fazla giyilmeyor ; bundan dolayı, sergide daha çok Bürün — esvap — ceşhir — edilecekti İç çamaşırlarının — gekilleri ve . ziy- netleri sade olmakla* beraber, ince esvapların altına giyilecek bir tarzda olacaktı. - Mendillerin — etrafına oya yapmak hiç pratik — değildir. Çay peçeteleri ise daha- canlı olacaktı. derneğin azası olan bir kaç Hanım efendi ancak fakir kadınları çalıştıc maâk ve onlara para tedarik etmekle meşgul iken memlekerin olgun Tück kadın zeyki bu el işleri san'atinde hakim olacaktı. Bakınız. ve Bulgaristanın bu türlü yerli san'a- tinecne kadar ehemmiyet veriyorlar. O memleketlerin hemca bemen her kadınında yerli- işile işlenmiş ya bit blua, ya bir esvap, yahut ta bir ön- dük görülür. Hatta bu san'ati himaye unlarda © kadar - ileti gimüştir — ki, oralara bir gun için bile uğrayan bir cenebi. hatıra diye © güzel şeylerden almağa adeta bir mecburiyet hisseder ve bu Macar, Rumen ve Bulgar işini bu süretle bütün Âvrupaya tanttır İşte bizim Ayıntap, hesap, oya ve kasnak işlerine nisbeten ozların kaba olan el işleri teşvik yüzünden payidar oluzken, bizimki alâkasızlık tan sönmeğe mahküm oluyor. Yazık değil mit Bir resim serkisini ziyaret ermekte ne kadar hahiş göşteriyorsak her kesten ziyade biz kadınlar için bu el işleri meşherini görmek ve ihya etmek milit bir vazife şeklini alıyor. Çünkü milli — san'at namina asırlar dan beri, anadan — kıza tevarüs eden yegine malımız budur. Memleketlerimize sayılı bir. misalir geldiği zantan , sıkışıp kalınca Türk kadın tubumuza ve harsimizi temsil ettiği için yine bu el işleri bizi sı- kıntıdan kurtarıyot . Bir Afgan krali çesine onlardan Çay takımı ve esvap- lar yaptırıyoruz: bir Romanya kra- liçesine en evveli Hilâh ahmer ve Esirgeme derneği Meşherlerini gez- diriyoraz. Seyyahlara, vaporları kadar © rengürenk oyalı işlerimizi görürüp tanıtırımak — istiyotüz . Arak hunür” anldtık ve " ideik etmek zamamımız Çoktan 'gelmiştir. Üyatalım ve kmatbirliğile çalışalım. Efzayiş Suat U Macaristan, — Romanya | NE GÜZEL GECE!. Kıştan şikâyet edenlere ithaf - Çok yıldızlı bir yaz gec, Vak'a, nerde isterseniz or.. cereyan eder: Adada, Boğu 'a Yukircikta , Caddebostanindu.. dedim ya, nerede isterseniz -.. Aşık ve mâşuk kölkota -.. Nc 'güzel “Bece.. v are ——— A (Kadın Erke ulak kabaraır. Ampulun ctrafında dö- nen bir sivri sinek görür. Cake- tini çıkarıp savurur. Şangır şungur ampul kırılır.. beklerler.) — çıkryorlar mı dersin? — Dolmasınlar da.. — Aman... işte isirdi.. triği yak kolonya süreyim .. — Yakıyorüm. —CCanim sersemilik- etmesene. Pencereyi kapamadan yakıyorsun. — Kırk parçe alamam “yat, — Kolonyayı ver. Elek- — Hay aksi şeytan — Beyendin mi yaptığını?. — Ne; yapağım?. Bir tanesini — AL nerenl ısırdi, 'a — Kolumu.. geberemek istedim. : rlaya söGe viamu n | e Amanlarulıkan kakdük azalır) * — Oldu. l — Haydı. yatafım. Gödeyi böyle mi geçirecekiz? — Yatalım Cit 'yemek Adasinin Ampu: lanü l | e Yerler cam için efis. Ben «karaınlıktan — memuu- Artık etimize ” pületini num Seni / kollarınıın “arasına atmak — Aman için sabırsızlanrıyorum. — Öy. — Aşıkım sana! — Turdiz — Seni seviyorum! — Soktu.. (Kolkola — evlerine gelirler, Ve böyle ah ve vahla güzel odalarına girerler.| gecevi geçirirler. — VIıZzzaz2ı. 227 (Bu nedir. deye sivri- sinekler.) — Eyvah! — Ne yapalım.. çaresiz.. — Evet ama, ben vızıltı düy- düm mü, gözümü yurumam. Buraya göz yummak içli gelmedik.. Haydi soyun.. sormayın, Selâmi İzzet İLASLAR MAD TTLMUEAMANITSLRNAN l ILAN Kastamoni / vilâyetinin “Taşköprü kazası dahilindeki derbent ormanının Teşekkür Türk Matbuat cemiyetinden: Türk matbuaat cemiyeti ta- ralından geçen Perşembe akşamı | C8 sumarolu — maktaları — dahilinde n | verllen balo münasebetlle Türk | mevcuk 10,000 metcy - mikâp devrik müesseselerinin — gösterdikleri | çam işcaın iki senede ormandan alâka cidden şayan şükrandır. | çıkanlmak Üzre bir ay müddet ve Evel sivri şinekleri defet | Bilhassa Etem Pertev ozzacılık | kapalı darf üsülile beher gaycı ma- — Pencereyi açayim bari müesseseslle Altınçiçek İtriyat fa-| mül moter mikibi. 198 kuruş on — Neden? brikası ve Beşirkemal ezzanesi | para bedel ile mükayedeye çıkarıl- — çıksınlar deye, tarafından balode tevzi edilmek | Taştr. Talip- olanların 25 3- 920 — Ere Üzre güzel hediyeler - gönderli- | Pizartesi ” günü Sast unbeşte 'yüzde Elektiği söndür... Bütün | mek suretile bu mllif mücasese- | yedi buçük reminat ukçüsiyle vesaiki bütün dolarlar. — Canım Böyle bağirmiü ko- nu komşu ayağa kalkacak.. (Elektriği söndürür. Pencerenin kenarında Takriri sükün kanunu kalktı. İsmet Paşa Hiz. 6 yaşında Cumhuriyet çocuğuna söyliyor. — Artk gündüz oldu “avrum, bu fenerl söndürüyoruml.. Tüzimelerlni — hamilen — bizzat “veya lerimiz, Türk matbuüt cemiyeti- nin tertlp ettiği balonum parlak- lığmı temin hususunda alâkala- Tan izhar etmişlerdir. Cemiyetimiz kendilerine be- yanı teşekküirü bir vecibe bilir. musaddak wekillerinin Kastamoni or manmüdüryetinde müteşekkil kamis- yöna veşarmti sairesini anlamak iste- Andre Brüno ve Jermen Ruer in ransız Tiyatrosun da büyük bir muvaffakiyet kazanmaktadırlar, Dün akşam havanın güyet soğuk ve karlı olmasına rağınen büyük bir kalahalık Kostandın İayemut - beytlerini Brünü — gibi büyük bir aktörden dinlemek Üzre tiyatroya şitap etmişti. Gerek büyük ertiste dayık bir partener olan Jermen Ruerin gerekse türnenin diger bütün aktörlerin uyunları umumen takdirini celbetmiştir . akşam tam dast 21,15 de Şarl Merenin en sön ve meşhur eseri 0l Yarinki çarşamba akşamı Romarşenin en meşhur cseri ulan LE MARİAGE DE FİGARO CC EEOKE vezzilerden Arayınız KO e. *« .. .. ondan azmı nefrer ederdim.. Dü Yazan — Bakalım, Küçük yeni kafesini beğenecek mi? dedi kuşum, Kvet Misciğim, burası hizimdi. Daha doğrusu beni Babam köşkü benlm için ab mış- Ama dür , yine. karştırmı- yayım..İşte sırasile yotdum, ” Babamın boynuna - atı'dım.. bağırdım, çağırdım, güldüm, -se- indim.. Bunları, artık sen - ken- din de tahayyül edebilirsin. Be- nim - İstediğim sana, bu. güzel evi anlatmak. Salonun - nihayetinde — came- kKânlı Obir kapr vardı., açım. Burası küçük bir “veranda.. ya benziyordu bi cardandi -MEBRURE HURŞİT — çömlekler içine yerleştirilmiş sak sılarda hiç bilmediğim — 1cayip yapraklı veşil otlar, ince nazik oyaları — hatırlatan — “Tüjer,, der, cüce boylu “kaktüs, ler vardı. Dışarda, bahçede — yükselip, camlara uzanan — küçücük — sarı çiçekli sarmaşığın yaprakları ara- sından — süzülerek — giren güneş gözü yöruyordu.. çıkarmadan duran Babama döndüm: —— Babacım, benimle eğleni. YOF Mmusu bunlar edemezsin , Zaten sen 6 gözleri | görmedinki.. babam onları saklı- yormuş— o eski fena bakışlı ka- ranlık şeyler babamın “yalancı, gözleri imiş.. onları umut eml ? | Baham işte dediğim gibi tebessüim ediyor. benim havretimi, sukutu hayale uğramak - körküsü ile bir türlü taşamıyan neşemi Zzevkle sevrediyordu. — Neyran: sana her şeyden evel odanı göstermek isterdim... Gel yakarı çıkalımn, dedi. Misciğim nasıl anlatayımı? Bu atlas — döşeli, İçi dışı, cicili, hi- cili *bonbon, kutularını hatırla- tan şirin odayı gözlerinin “önünde mâsıl yaşattırayım, bilmiyorum 2 * Divatlarnda, ipek gibi' parlak böyaz kâğıt üzerine yaldız. ka- natlı küçücük güvercin resimleri olan, kapısı; tavanı, eşyası, halısı, 1 beyaz birdoda tasavvur her gi | Tüvalet etişte bır nonoş Babamin benim için Hazırladığı, yeni Kafesimi aşösnın önündeki billür şişelerde en sevdiğim ko-. kular var.. Babam hani senin ağır bulduğun, şu — başını ağırtan sevgili “amber,i bile unutmamış! Burada her şey yeni.. tarağı- mın Kkenari, fırçamın sapı, muni- kür takımım hep sedelli.. Her şeye uzün uzün, doya doya — baktıktan sönrü — babama döndüğüm Zzaman ağzımı açıp bir tek şükran sözü söyliyeme- Yüm. Boynuna sarılıp göğsüne kapandığın — zaman deli / gibi ağlamaktan Başka bir şey yapa- madım. © da, zayıl parmakları ile saç- larımı bapseden siyah tülü okşu- yör, üÜtrek bir sesle: Neyran, koce kızım, ayıp sana, sevinçten Aağlamlır mıf di- yor başızmı kaldırmak istiyordu. Yapağım çocukluktan utana, utana gözlerimi kaldırdığım * za- map onun yanaklarında da. İki göz yaşı b görür gibl - oldum. Misciğim sen. bunu anladın mi? j Babam beni ayıplarker — ncdeı kendi de uğladı? Şimdi, gözümün önüne: “Ney- ran,bıktım şu senin suallerinden! diye başım sallayışın geldi.Keşke yine burada olsan da beni İste- tazıyım. Gördün müt yine başka ba- hislere daldım.. Nerde kalmiştim.. Sana daha banyo odamı - anlat- diğin kadar azarlasan, madım değilmi? Babam mendili ile gözlerimi sildikten sonra beni sol tarafta bol kıyrim dıvarın - ortasındaki larla yere kadar inen bit ipel perdeye doğru — görürdü. Kapı ağır kumaşı tarafa — geçtik... burada da banyo sobasıiha varın- kar gibi yerini tutan bu kaldırdı, — öbür caya kadar beyazdı. * Karşıki divar, her şey kuzgüni arsı halayığının önünde, üzeri çiçek- bercak bir havuza lerle - süslü giren pembe ropuklu, — yasemli gibi narın ayaklı bir sultan resml yapılmıştı. İnce müslin perdeli pencereye yaklaştım. Arka bahçe görünü- yordu. Ta nihayette, yaprakların urasındaki ince mavi har deniz. di.. bahçe henüz çiçeklerini dök- müş yemiş ağaçları ile dolu İdi Aşağıya kadar inen yolun - İki tarafındakt dut ağaçlarının yeni büyümeğe — başlıyan açık yeşil renkli yaprakları, üzerlerine tut- kal dökülmüş gibi parlıyordu... Babama baktığım zaman du- daklarım titriyor, saadet ve şük- ranımı ifade edecek kâfi derece- de küvvedi bir söz bulamadan öylece aptal gibi duruyordum. O da halimi anlamış olacak ki “Neyran üzülme, çocuğum gözlerin bana duyduklarını söy- lüyor.. yanaklarını süsliyen demin- m şün bir kere, sen bile kaç defalar bana metanet ve sabır. taysiye eden üzün, — sıkıntılar başlamazmı idin ? Babam: “gel de sana bahçeyi gezdireyim. , dediği zaman daha Onun odasını görmediğimi hatır ladiım. Ne tarafta yatacağını sor- dum,lakırdı karıştırdı ve el'an bugün de, köşke geleli bir hafta olduğu halde babamın - odasını görmedim.. İstemedi. Yalnız önun büyük kara yazıbhanesi ile demir karyolasının konaktan getirildiğini biliyorum.. Galiha köşkteki yegâ ne eski eşyalar da onlar. Bahçeye indik.. — yeni bahçı- vanla beraber — her taralını gez- dik .. Bu sene öyle çok yemiş yiyeçeğim ki.. erik ağaçlarında, ; varzlara k P ki meserrer. yaşları emeklerimi | daha şimdiden müstakbel erikle- ödedi. bile.., dedi. rin pek bol olacağını vadeden Misciğim babamın bütün bu | binlerce küçücük — yeşil- tormur- n | iyiliklerini gördükçe bilsen ne | cuklar var, atanıyorum.. öyle va küçükken (Bitmedi)