Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
hd - Istanbulda çıkan Fironika gazetesi mtanmadan: Türklere hakaret etti - Yediyüz senedir diş biler sana, Adı Rum kendisi Yunan hemşeri! Dil döker, yavaşça gelir “yanma, Sözüne çok olur kanan hemşeri! Ve-lakin fırsatı bulunca sokar, Gönül yıkmaz ama, memleket yıkar, Despot cüppesine sarınıp bakar, Tilkiyi kandırır inan hemşeril! Nitekim bir zaman kandık fendine, Kürsüde soz hakkı verdik kendine, Kayboldu Selânik, gitti Vodine, Sonufda biz olduk yanan hemşeril AAA AAA ARİ DUL) ww Bir gün yine onu İzmirde bulduk, Ateşle, barutla, kanla yoğrulduk, Fakat yerimizde birden doğrulduk! Göçtü yanlış yere konan hemşeri! 0505 Ey Rum gazetesi değilim tekin, Yay gibi gerginim,ok gibi keskin, Eski ben değilim, öcümden çekin, Kendini “Olemp,,te sanma hemşeri! M. S. kAAAAAARAAAAAAAAİALARAĞAAİAAAAAAAAAAAMA © © © o o ğ î <© DA © Kış gene geri geldi. Bir keç gün evel havalar açtı, bahar ko- © kuları geliyor, derken, şu üç gündür yağan kara, bizi donduran soğuğa bakın! Üstüne bir de, Tunadan kopan buzlar so- luğu burda aldılar. Fakat bu sefer bir takım cilveler, numaralar daha var. . Meselâ Usküdar ve Sirkecideki buzlar ara- -,sında kalan bir takım balıklar var. Martiler bunların bulunduğu yerlerde toplanıyorlar. Bunu gören ve kenarda kısmet bekliyenler " hemen bu balıkları ellerile tepluyorlar. Gelelim ikinci hikayeye : Evelki gün yakacık köylerinin birinden aldıgı koyunları Maltepeye getirmek isteyen çoban Huseyin Ağa bir kurtla karşılaşmış, ya- nındaki köpek kurda saldırmış, Hüseyin Ağa da elindeki kalın sopa ile vurmuş, yere düşür- ““MILLIYET. PAZARTESİ MÂRT 4 Milliyetin halka ma a 1920 — sahifesi Leyla ile mecnun masalı Mecnun esirin bu sö zünü işidince dedi ki: —Ey ihtiyar, sen ya- nıliıyorsun. Bu zincir .sana layık değil, benim gibi divanelere müna- siptir. Gel sen şu zinciri bana ver, ben takayım, seninle kapı kapı dola- şalım. İhtiyar razı oldu ve sevindi. Diyar diyar gezmeğe başladılar. Tesadüfen Leylanın e- vine de oğradılar. Genç kızbunların perişan hal- lerini görünce yüreği parça pfârça oldu. Mec- nun da bu manzara Ötede «Selâm oğlu» memleketin — eşra- finı büyüklerini- top- luyor, Mısır, Irak, Hi- caz gibi uzak yerler- den binlerce cariye, köle, hayvan ve binde ve yükü eşya getirtip kız — gönderiyor. Zavallı Leyla mah- zun ve meyus durma- dan ağlayıp sızlıyor. Bazı ahpaplar, tanı- | basından İ ıiçin dıklar, komşular. Ley- lânın kalbindeki sırrı bilmedikleri için, bu kederi anasından ba- ayrılacağı zannedi yorlar. Nihayet üç gün üç k_aı_-şısmda Coşup Zinci- | gece düğün oluyor. rini parçalıyor, kaçı-- Bütün memleket halkı yor. Arkasına çocuklar yiyip, içip eğleniyorlar. takılıp bağrışıyorlar: « Deli deli tepeli, kulakları küpeli!» Yalnız g-lin dalgıin bu beladan — kurtulmak için çaredüşünüyor,. , Kafa yora yora bü bahaneyi buluyor. «Selâm oğlu» ile ge- lin Todasında yalnız kaldıkları zaman ko- casına diyor ki: - Ben sana karı olu- rum sanma. Çünkü pek küçükken bir peri bana âşik olmuştu: O peri geçen gün geldi. İşittim, dedi, sen biri- siyle evleniyormuşsun. Fakat o adama söyle avağımı tetik alsın. Se- ninle bir yastığa baş koyduğu — dakikada hem seni, hem de onu öldürür, mahvederim. Selâm oğlu bu yala- na inanıyor. O gece nikâhlısına il'şemiyor, | ertesi günden itibaren de bu felâkete — çare * aramava baş'ıyor. Gene, o memlekette «Zeyt» isminde bir a- dam var ki - vaktiyle yaman bir şey olduğu- nu pek âlâ biliyor. Doğru Mecnuna gidi- yor. Leylanın «Selâm oğlu» ile evlendiğini söylüyor. Mecnun bu haberi duyunca gözle- . rinden kıvılcımlar sa- çarak haykırıyor, eline kalemi alıp Leylaya bir mektup yazıyor. Zeyt bir Doktor kivafetine giriyor kızın odasında yalnız kalıyor. Mecmu- nun mektubunu - veri- yor. Beraber okuyup ağlıyorlar: Sönra ceva- bını Leyla söylüyor, o " yazıyor. -Bitmedi- Bilmeceler yok, gökten uçar kana- dı yok: — Kar” $Kışın cevahir, üfle |kararır, kendi simsi- yah, dumamı zehir: Kömür. $İzi çıkmaz mendil- den, şifayı kapar yel- den: . —Nezle. $ Çürülder yutar, yu- tar gürülder: Soba. $ Rengi kızıl, şarap değildir, soğukta fena ahbap değildir: Çay. ŞKaleden düşer kırıl- maz, telden ince kar- dan beyaz: —Kâğıt. “Riçla ? — Küçük Cemil annesi- ne sordu: — Anne, kurtları ni- çin öldürürler. — Dağdan inerek za- vallı koyunları parça- lar da ondan: Cemril bir dakika dü- şündükten sonra tek- rar sordu.. — Öyleyse kasapları niçin öldürmüyörlar, — Mmüş ve öldümş. Sonra derisini 12 liraya satmış. anne ? î sükteleği “$Şekere benzer, tadı ığMeşhur HUkteıer5 Frenk — şairlerinden biri ölmüş. Mezarına koymak üzre hazırla- nan çelenğe arkadaş- ları şöyle bir cümle yazdırmış!lar: — Ruhun müsterih olsun yine görüşürüz. Çelenk hazırlandık- tan iki saat sonra çe- lenkçi dükânına telefon ettiler: — Rica ederiz eğer yer varsa « Cennette » ibaresini de ilâve ediniz. Ertesi günü cenaze kaldırılacagı — zaman çelenğin üzerinde hay- retle şu ibareyi oku- dular: «Ruhun müsterih ol- sun, eğer yer varsa Cen - nete yine görüşürüzl» Bir fincan kahve Meşhur Fransız şair- lerinden biri uzun seneler sahne hayatına hizmet ederek kazan- dığı para ile büyk bir tiyatro — yaptırmıştı Tiyatro, içinde - bir yangın çıkarak yandı. Yangın devam ettiği sırada şairi, halâ du- manı tüten tiyatro ha- rabesinin karş'sındaki gazinoda gördüler ve hayretle: , — Yahu, dediler, bu ne kadar alâkasızlık. Bütün servetin kül ol- duğu halde sen burada gelmiş kahve içiyor- sun? Şair filosofça başını salladı: — İnsan kendi ateşi- nin kenarıda bir fincan kahve de içmesin mi? Küçük sözler â P ı öti $ Hayat bir saniyedir, fakat bu bir saniye ebedi şeyler yapmağa kâfidir. —2- $Bugünkü işini ya- rına bırakanlar kendi kendilerine karşı borç- lanırlar. Bir zamna gelir, borç o kadar çoğalır ki akıbet iflâs | baş gösterir. . 3a $Çok bahtiyar ol- maktan ve çok sevin- mekten kork. Felâket saadetin arkasından gelir ve şunu de unutma ki ekseriya yalnız gelr;rıez $ Kusrlarımız, sürün- düğümüz kokulara beazer. Başkalarının hoşuna gitmeyebilir. e Bakalım bulabilecek misiniz M y ” D İ V AA Büyükadamlar ğ A . Sâdi " Yedi yüzelli sene ev- vel Şirazda doğan bu şair ve hakimin sözleri. yazıları halâ eski lezzet ve kuvvetini muhafaza ediyor. Eserlerinin he- men hepsi dünyanın bü tün lisanlarına tercemc edilmiştir. Sâdi 1184 senesinde doğmuştur. Sâdinin hayatı üç kıs- ma ayrılabilir. Ömrü- ikinci otuz senesi seya- hatle, üçüncü otuz se- nesinde de son eserlerin' yazmakla geçirmiştir. İnsanların iyi ve fena taraflarını çok mükem mel görebilmesi haya- tında çok memleket ve çok insan görmüş ol masından ileri gelmiş- tir. i Sâdi Anadoluyu baş- tan başa gezdiği gibi t: Trabulus ve Fasa ka- dar gitmiş. Asyada Çir hudutlarına kadar w- zanmış, Buharayı, Hin distanı dolaşmıştır. Bu seyahatleri esna- sında hem âlimlerle, hem de halkla temasta bulunmuş, insanların her tabakasını dinle- miştir Sâdinin en kıymetli eserleri «Gülistan» ve «Bostan» dır. Bu iki kitabın içinde ibret alınrcak küçük hikâyeler ve fikralar vardır. Sâdi kalender bir a- dam olmakla beraber hiç bir zaman maddi hayatı, çalışmanın lü- zumunu inkâr etmemiş tir. Sâdinin zekâ ve fazi- lete karşı hayranlığı her eserirde görünür. Onun için ahmaklığı kat'iyen affetmez. Sâdi dönmüş dolaş- mış Şiraza gelmiş 1291 © senesinde vefat etmiş- HAam L