Kışı arkamıza attık ne olsa, Önümüz bahardır gayrı hemşeri! Yolun insan boyu karla dâ dolsa, Geçti. mübereğin harı hemşeril! Baharda bürünür kırlar yeşile, Rüzğar ağaçları getirir dile, Bağrım açarsın kokulu yele, Ekersin buğdayla darı hemşeri! Kâsevle dikersin buzlu ayranı, Yiğitlerin oynar damarda kanı, Çeşmenin başında bulur kezbanı Çevresi &linde sarı hemşeril Kim imrenmez sana! hey köylü dayı, Biz bardak içinde görürüz çayı, Sen üstünden geçer, sürersin tayı, Bilmezsin (dansing)i, (bardı hemşeri! MS. Ş Afganın ozlü kralı tikçe artıyor. Asiler her üzredir. Bu böyle olunca ... Yarası olup'ta gocunan- yabancılara yol göründü, Tayyarelerle havalanıp beşer onar Kibilden kaçıyorlar, Sizde bu fikirde misiniz? * , Fena 'lnlplı in- |liğin yerine nezaketi ş—ınlaı Kaplanlara ben-| koymuşuzdur. Halbu- zerler. Şakalaştıkları | ki nezaket zahirt ve . zaman bile onlardan | kıymetsiz bir şeydir. karkunuz. 38 Minnettarlık; duy- #Utanacak işler yap-| X lu bir adam için ih- tığımız zaman nefsi- | haj edilemiyecek bir mizde her zaman bir | vazifedir. te'vil noktası buluruz. | » jnsanın bazan bir : :' —Kadınlar, ancak | günlük hayatı koca M ; gösterilecek güzel diş- | bir roman olur. O ileri olduğuzaman ar- | — * İşsizadamın ömrü uzu ile gülerler. mezarda geçen senelere | < 5 Birçoklarımız,iyi- | benzer. d0 ğ (| nerek yanında V| rinden kanlı | akıtıyor, Yolu üstünde Mecnun böyle söyle- anası olmadı - babası da | gr için tekrar dağla- ra düşüyor. Gene toş- larla topraklarla ko- | * nuşmaya başlıyor. Ağ- hyor, sızlıyor, gözle- yaşlar kurulmuş bir avc utu- Ü zağına rasgeliyor. Bu a| tuzak D bir Ü için yapılmış. Ceyla- denilen ceylanlar 'âhü, çeşit nın biri bu tuzağa tutulmuş, birkaç ta- nesi de etrafında top- lanmışlar, şaşkın şaş- kın. brkışıyorlar. Alışkanlık fena Şey.. Ramiz, gece geç vakte| - kadar çalışan bir genç- tir: Hemen sabaha kar- şı pansiyondaki odası- na gelir. Ramizin yattığı odâa- nın altında hastalıklı, ikide bir çarpıntısı tu- tan bir adam oturur. Ramiz, odasına girince ayak kaplarını gürül- tü ile çıkarıp bir köşe- ye fırlatması adetidir. Hastalıklı -komşunun bu yüzden sık sık çar- pıntısı tutar Bir gün dayanamıyarak Ramize hatırlattı: — Pek helecanlanı- yorum, ayak kaplar- ımizi gürültüsüz çıkar- sanız olmaz mı? - Hay hay niçin olmasın.. Ogece sabaha karşı Ramiz eve dönerken Hastaya ettiği vadi unutmuştu. Ayak kaplarından bir tanesini her zaman adet ettiği gibi firlattı. Fakat tam o sırada Mecnunün zatem pek yumuşak olan - kalbi *hu manzara karşısında büsbütün parça parça oluyor. — Âvcuya - dı- yorki: — Bu *zavallı hay- vanların canına kıy- maya gcımıyor musun? Avcu dâ şöyle cevap veriyor. — Ben bu işle geçini- yorum. Bu ceylanları tutup satmazsam evde çoluk çocuğun aç kalır. O vakit mecnun nesi var nesi yoksa avcuya verip ceylanı tuzaktan kurtarıyor, ve ceylanı kucaklayıp öpüp sevip okşuyor. Onunla dert- leşiyor. Temiz ekmek yiyeceğiz İstanbuldaki fırınlar- da ekmek halâ böyle ayakla yoğruluyordu., 'Tabi temizlik, dikkat hak getireydi. Bereket versin gözlerimizle gör- mediğimiz için katla- nıyorduk. vadini hatırlamııtı makine ile voğrudlc.ık Ötekini de sessizce bir | ve bu sayede daha te- kenara koydu. Aradan| miz ekmek vıveoeğıı yarım saat geçmemişti: kapısı tık tık vuruldu: —Kim 0? Kundıım;ıııın öteki te- kini yere fırlatmadı- —Ben.. Aşağıdaki | nız da ana merak et- komşunuz. tim. Alışkanlık fena | , ox istiyor Bah- — Bir emriniz mi var,| şey... Geceniz hayrol- — Estağfurullah.. sun efendim! Mecnun âhularla ko- nuşup görüştükten sonra , onlara — veda edip ayrıldı. Yoluna devam etti. Az gitti, uz gitti, dere tepe düz gitti. Birde baktı ki başka bir avçu güver- cin tutuyor. Mecnunun merhameti gene yü- reğinden taşıyor. Âv- cuya çıkışıyor. Avcu da fukaralığından bahse- dince parmağındaki elmas yüzüğü avcuya verip - güvercinleri kurtarıyor. — Ağlayıp sızlayıp — onlarla da dertleşiyor. Artık tek tesellisi bu kuşlar olu- yor. Hısım, Kıraat Mdenun yolunda yü- | rüye dursun biz gele- lim Leylaya.. Genç kız babasının Mecnu- nun babasına verdiği eevabı haber aldıktan sonra her şeyden, her kesten uzak kendi âleminde mahzun mah- Zun yaşıyor. Kâh oda- sınna kapanıp karan- hklarda ağlayıp hıç- kırıyor,kâh penceresini açıp güneşle, ayla, bu- lutla, rüzgârla konuşu- yor. Bazan uzaklardan Mecnunun sesini işitir gibi oluyor, o zaman büsbütün coşarak ha- rap, bitkin bayılıp ka- hyordu. -Bitmedi- Akraba Hısım, akraba şunlardır: Babanın erkek kardeşi amca, kız kardeşi haladır. Annenin erkek kardeşi dayı, kız kardeşi teyzedir. Onların çocukları amca,; dayı, kızı, oğlu, hala, teyze kızı oğlu diye çağırılır. Amcanın, dayının, ağabe- yin karısına yenğe teyzenin, halanın, enişte derler. İki kız kardeşle evlenenler bacanak olurlar. İki erkek kardeşle evlenen kızlar elti Bakalım bulabilecek misiniz? Bu kör dilen-âş ciye bir. bahri- ZŞ yeli sadaka ver- | riyeliyi -bulun! ablanın kocasına ı(uyııyn mahsus ziraat amkd Toprağı nasıl , ıslah ctmelı' 'T oprdk. her zaman dediğimiz gibi öyle iyi, istediğimiz şartta ol- maz, a Her zaman iyi topral bulmak ta güç. Şu hal- de eldekileri ıslah et- mekten başka çare yoktur. Kireçleme: Bir toprakta kireç ol- mazsa otoprağa mus- hakkak kireç vermek lâzımdır. Kireç toprağı islah ettiği gibi mahsulün gıdası için de lazımdır. Bir toprakta yonca tırfil, bakla iyi mahsul verirse o toprak kireç< lidir. Kuzu kulağı, saz, yetişen topraklar kireç. sizdir. Toprağt'en iyisi son- baharda tohumu atma- dan kireçlemelidir. To- humla beraber atılırsa taze nebatları yakar. Her halde tahum atıl- mazdan evel kireçle- mek |âzımdır. Her üç senede bir on dönüme 800 - 10v0 kilo kireç atmak iktiza eder. Sönmemiş kireç tar- lada birbirinden 10- 12 adım mesafelerle köme halinde yığılır. Bu yı- gınlar bir kaç gün du- rur. Sonra üstleri top- rakla örtülür. 20 gün sonra, üstündeki top- rakla iyice karıştırıla- rak tarlanın her tara- fina müsavi gelecek su- rette kürekle dağıdılır. f kireç yerine kum velnlle karışık bir ki- reç olan(nıırn)venlır. Deniz kenarlarmdaki kireçli deniz hayvanatı kabukları da hılhımla. bilir. Tabit marnım içinde kil ve kum olduğu için ©n dönümüne 1010 - 4000 kilo kullanılır. Kerim Ömer —— .....— Vasiyet — Ahmet Efendinin ka- rısı fena halde hasta- lanmış ölmek üzreydi. Karısı Ahmet Efendi- nin elini eli içine alarak dediki : —Bak ben ölüyorum. Fakat sana vasiyetim ge | olsun. Başka kadınla " a| evlenme.. Kızkardaşı- mı al.. i Ahmet Elendi karısı- ©| na teminat verdi: g. — Sen rahat rahat 4 ölmene bak, ben mu- | bakkak vasiyetini ye- rine getiririm. |