TİK yigit k bir adam, işte böyle 'n, bütün öşkte oturuyor! İngiltere Kralı Beşinci Corcur. tahta çıkışının yirmi beşinci yılı İübilesinde, geçit resmini göremi- önünde duran erkeğe apkanızı çıkarmazsanız, ledi şey göremiyeceğim! — Bir ai! hatırıma ziyar “Atalet kanunu,, nu bulan kimdi? — Kim olacak?. Bizim uşak! e aşkımdan bahseder- ini “kalbimi, ayaklarının altına koymak istiyorum,, re Vazgeçtim. Mn? 5 r bir koca, birkaç sene ni migi giyerse, muktesittir. » oca, karısının banyo "yahatini ni e hasistir! Kale bu seyi değil, karılarımı- EĞLE ŞANS? Kendisinden lehinde olmak - tan ziyade aleyhinde söz söylene- rek bahsedilen bir yazıhane sahi- bi, yz ma yeni bir kâtip al- mıştı Bir gün tanıdıklarından biri geldi. Eski kâtibin meyen eni - sini görünce, sö; ında sordu: — Kâtibinizi değirmenin. Neden? — Öyle icap etti. Öteki kâtip — Yaa!. E, bari bund nun musunuz? Yazıhane sahibi, misafirinin kulağına doğru eğilerek, o alçak sesle şöyle dedi: — Kendisi işitmesin. Sonra yüz bulur, (o şımarır. Fevkalâde memnunum ! Obh,ohl-— — Evet, çok memnunum! — Namuslu bir genç demek! — Namuslu a lâfmı? “Na - musu mücessem,, — Olur şey değ eğil! — Evet, evet!, Sonra çalışkan ki, malü - mı malâmatlı, terbiyeli mi İ terbiyeli! Ma başımı sallıyarak, du- dak büktü — al olur şey değil, diye - ceğim!. Ne talihli adamsınız $iz! — Öyle, değil mi? — Öyle de söz mü? Yazıhane- nizi için ye bir adam bulmuşsu- . Nasıl söyliyeyim... Böy- lıyor. Şansınız varmış doğrusu! ————a Daha Az Değer! Trende iki yolcu şundan bun - dan konuşmağa başladılar, Bir a- ralık biribirlerinin ne iş yaptıkla- İ sını öğrendiler, Biri aktördü, biri de banka direktörü! Banka direktörü, di: — Siz aktörsünüz, demek? A- çık söyliyeyim, Ben, sizin mesle - şöyle söyle- ğinize fazla bir kıymet veremem. ş senedenberi tiyatroya ayak atmış değilim?! Aktör, onun bu sözünden alın- dı ve şöyle dedi: — Öyle mi?. Ben, sizin mesle- ginize daha az değer veriyorum. Yirmi beş senedenberi hiçbir ban- kaya ayak basmadığımı söyler - sem, ne dersiniz?! Yerden göğe küp dizer gibi, ev eşyasını üstüste koyan bir âşık, a- parimanın en üst katından sevgi- lisini kaçırıyor! Reklâm / Bir otomobil fabrikası direk - törünün çalışma odasındaki tele- | fon çaldı. Direktör, telefon eden- le konuşmağa başladı. — Direktör siz misiniz? — Evet, benim! — Sizden gayet mühim bir cağım, Fabrikanızda her içerisinde reklâm gözüme ilişti. Bu, mudur? — Tamamiyle a iki Bizim doğru reklâmlarımız, daima hakikatin ifadesidir. Bizde si dolan yok! Ve bu işi bu kadar ir bir iftihar hissi, büyük bir mem - nuniyet duyduğumuzu saklamak istemem — Fakat, ben ği gibi dü - şünmiyorum. Bilâkis Direktör, kenti vi — Bu, e demek oluyor?. Yoksa siz Şiki bir fabrikaya mı mensupsunuz? Kendisine şu cevap geldi: — Hayır, ben sekiz dakika ve yirmi yedi saniye gibi müddet içinde yapıldığı daki reklâmın bir hakikati ifade ettiğini söylediğiniz otomobil için bin küsür lira verecek kadar gafil avlanan bir nüşterir zim! ——..— Kısa Ve Uzun! Biri uzun, öteki kısa boylu iki kişi arasında bir konuşma: — Silindir şapka bana hiç mi v. e Hiç hoşlanmıyo - Fakat, silindir şapka giy - — Hiç de öyle değil. Sen be - nim yanımda kocaman görünü - yorsun|! — Onun rahatsızlığı neden ileri geldiğini aye için, ne — Şu halde sebep anlaşıldı. Artık karnını doyursu K Sık sık konferans veren profe- vE dalgın dalgın düşünüyor: alnız My sırasında — Eski otomobilini ne yaptın? — Yeğenim Ecvede sattım! — Fakat..... Onunla aran açık değil miydi? — Evet... O zamandanberi! Tek Eldiven ! — Seni hep tek eldivenle görü- e m, kekini cebine mi koyu - Hayır, cebimde eldiven yok! — Şu halde? — Şu haldesi... Bu tek eldive- “ bir kır seen yol üstün - e buldum ciye sesleniyor. — Yetir!, Locamda bir erkek var! Perdeci, bu seslenişe karşı, şöyle diyor: ben?... Ben erkek değilmiyim?!