.ğ—..... ALA A 1 | Yazan; ce Niyazi Ahmed Oka: Çen elköy,, adı nasıl verildi ? ça “Beyle rbeyi sarayı, boyalı, ah- mi bir yapı. ei cephesi pen - Teen görün, vi © Arka ei bir kapıdan bah- Seve girdim. EŞ e, sa2* & kr en refeder. Kafesler, sade em Abin olup, selâm- w la: mücehhez- N Fakat harem tarafındakiler, Gi dahili yüksek, hem daha sık- Ben böyle öteyi beriyi tetkik i- üm çıkararak a çıkmaklı- Mizı ferman bu, Dehlizlerden il bir zen: cinin vi üçüncü efendiyi Sördük. Said paşa, kemali teha- e m intir le eteğini üç) ni yarmı karanlıktı. Sultan ei bir koltukta oturmuş çu- uk içiyordu. Salonda öyle' bir “ nıhava vardı, ki bir Avrupa- | dir ma ioiaden hastalıksız 4 Wam SR A, e GER lay gelköy elköy, Bizans kurununda , ri Tomantik bir dekorla çerçevele - j ue semttir. Jüstiyen ile Teodor, ü rada genc tövbekâr (kızlara | d ahsı SUS — manastır yaptırmışlar- fi > elin sefahat 3 i has - bi Bu manastır hakkında, a, gi Siler çok azdır. Çengel Ğ Zans — daki adı a - İskos) du Fen sonra Çengelköy adı- | ve kimin tarafımdan ve - diği kiçi rivayetler de Sr semtler gibi muhteliftir. k, İvayetlerden biri şudur: Fatih "ununda bu sahilde bulunmuş My rilg diğ ka ılık, iye zeytin ve limon Daha Aka nize çıkarken aldı - Tü nefes sinirelrime kadar ta- tak iç Ve ydı.. lar yılları ye Zin a ! ca kıyılarmda Akdeni Gi Miz oynadığım gönle, dar gitti tür, in im y in göğsümü dövsün isti- diz. İatanbul bana çok acır günler ei Ben Ege kıyılarnda bir 1Z ruhu ile yetişirken haya- oca ©, İstanbul erişilmesi saadet ii &erik bir âlem gibi yaşı - vi ag sonra anladım s8, para ve menfaa- tuğ | bir sefahat yuvası - Kendisi “için can ve kan İSTANBU SEMTLERİNİ dan | buralarda kral Yanko İbni aj —— 'Tefrika No. bir gemi Odemirinden, semte Çengelköy denmiştir. SUS” taki malümat şudu “İstanbul (fethedildiği zaman Mad - (2) zamanından kalma bir takım çengeller bulunduğundan uda (Çengelköyü) denmiştir. ,, Bu t, inan verecek kadar kuvetli değildir. kimeği fivayet de buna m aber, bura - daki çapanm Bizans kurunundan | gu; kalma olmayıp, sonradan burada gemi çapaları yapılmasıdır. rada eğe çapalar, dört dişli ol- duğu için “Çengel çapa,, derlermiş.. çiriş (Çapa) kal- dırı! kalmış, ve semte “Çen; denmiştir. Bu rivayetler, çok eski kitaplar- da tesadüf edilen kayitlerdir. Son rivayet, meşhur Çengeloğlu Ta - ür Paşanın burada bir cami yap- Meri bu yüzden semte “Çengel- köyü,, adı verildiğidir. Çengel oğlu Tahir Paşa, tarih - te az rastlanır tiplerdendir. Cesur bir denizci idi. Bununla bera - ber, bir ıslahatçı... İstanbul rup kıran külhanbeylerinin semti kasıp kavurdu! bir run, Tahir Paşa, şehirde dellâl Te gırtmı IŞ lda vu- her i — Baçürden itibaren kimse çe yarısından Sonra sokakta gemici herkes evlerinin ka - ık bırakıp yatacak, bir iie kaybolana e Tahir Paşa bir kazan veri Dellâlın bu sözlerini çk - ler, dudak büküyor, ihtiyarlar: Il lini fi k, hayır kapılarını açmıyacak kadar nan - kör bir sefahat yuvası.. Orada sevgiler bile iğreti. vinçler bile yalancı Gülmek için açılan dudaklarda, riyânın, menfaatin göz aldatan kı- zıllığı alev alev yanıyor. İstanbulu keçiboynuzuna: ben - zetiyorum.. Balı yok değil... Fa - kat onu tadabilmek ( için nelere, nelere katlanmak lâzım.. Oranın yalnız bir bal harmı gör .. Ba - na öyle geliyor ki İaiasbulda mes- ud olmak için oranım havasına gö- e meslek ( değiştirmek Se- re gönül vw seni Ege kıyılarının ılık rüzgârı içi - mi yıkadı.. Sinirlerimi yumuşattı. İzmire genc kızlığımda duyduğum | - | gibi denize fırlatıvermiş.. — Sokak ortasında post ku - rup sabaha kadar yamıyan delikanlılar bizi koruyamıyor da bu Tahir Paşa m mı e di- karışmam. demi O gece, e Sekine ge- ce sokakta dolaşanları toplamış - lar, hepsini Tahir Paşanın deniz - deki Paşa, emrini le, dışarıda gezenleri birer birer $or- ya çekmiş, sorgu bittikten sonra birer birer bellerinden yakaladığı Sonun- cu kalan bir gence, denize fırlat - tıkları ( ile hiddetini yenemiyen Çengeloğlu: — Ulan kerata... Sen Yel ukakla Ve ayi mi Diye bağırmış, genc: — Paşa... Karımın sancısı tut - muştu.. kasi aramağa gidiyordum. vabını verince, Tahir Paşa büs » bütün hiddetlenmiş: arma: söyle, bir daha öyle vakitsiz sancısı (tutmasın, yoksa karışmam... Çengeloğlunun, buna benzer yüzlerce macerası vardır. Bunlar- dan birini daha anlatalım: bulunan fena halde Paşa, İstanbulda bi gi birine .. Bi havası galiba size iyi gelmiyor .... Buradan gitmelisiniz.. Sefir hayret e: — Bilâkis, demiş, İstanbula ge- leli sıhhatim bir kat daha iyileşti.. Hiç gitmek niyetinde değilim.. (Devamı var) otaze incir kol d k çık tım... On yıl evvel bu (o kıyılarda zeytin, incir ve limon kokuları içinde genc kızlık mevsimine ve - da etmiştim.. na gurbet sayılan İstanbul - da, bir sevgili, bir hayat, bir istik - bal bırakmıştım... o İzmire harab bir vücud, kof bir gönülle döndü - ğüm halde on iki ylı önceki renk- ler, şekiller ve kokular bana aşina Kapısını çekip çıktığımız, hattâ bir yıl önceteyzeme misafir geldiğimiz vakit önünden bile geç mediğimiz evimize bir gün teyze- min ii b gittik.. - Kilitler bile paslanm mıza aldığımız bekçi lari güçlükle çevirdi. — Aa Efendi demiş, İstanbul Z dir. Ben, bu kelimeye her nerde tesadüf etsem, dudak bükme- den geçemezdim. Bin fenden an- lıyan adam, her şeyi yaya iddi- asiyle övünen, fakat bir şey bilmi- yen nr derdim. kanaatim değişmiş- ra bu ad verilirse, yalan söylenmiş değil, belki mübalâğa edilmiş o- lur, Yen i açılan, yahud açılmak ü- zere ba İnkılâb müzesi mü- dürü Bay Ziya ile bir masada otu- OTU! — Müzede kaç kitab var? — On binden fazla.. — Bunlar tasnif ediliyor mu? — Hepsini fiş usuliyle tasnif e- di im bütün salonları beraber geziyoruz. Duvarları süsliyen v metli tabloların her biri, bir kuru: nu di va Tarih burada or. Bay Ziya, tasnif ere kitabları gösteriyor: bunların rai fişleri zır rlanmıştır. Kadromuz çok olduğu için işler sür' Yatle ve kat yaptıkl temiz a Fal oluy e ii memurunuz var? İkili... İki memur... Düşünüyorum ve soruyorum: — Bunları iki memur mu yap- t12.. Evet.. İki memur yaptı.. le kitab dolu bir daire.. Yüz - rce kitab, binlerce gazete ve bip üstüste konmuş. İlk ba- kışta burası karmakarışık bir yer gibi göze çarpıyor. Dikkat edilin- bütün kitab ve mecmuaların büyük itinalarla üstüste yerleşti - rilmiş olduğu göze çarpıyor. Bu loş dairenin tozlu kitabları asında Bay Raşid, yorulmadan kdr ayıklıyor,tozlarmı siliyor. ni, yazanı, kitabın neden bah- settiğini küçük defterine not alı - or, kitaba bir numara veriyor. Bay Ziya diyor: çok kıymetli gaze- te kolleksiyonları vardır. Tasnif edilince göreceksiniz, inkılâb mü- zesinin gazete kolleksiyonu, oen zengin ve eksiksiz kolleksiyon o- Tacaktır. Kütüphanede her dilden sıyrılmış, al ad Yıllar neleri iy .. Ben bu ev de gelin oldum. Kardazdai bu evde Me, (Meral) i bu evde dünyaya getirdim.. bem a- cılarını bu evde duydum. Bekçinin abanarak ittiği kapı büyük bir gürültü ile arkasına da- yandı... Rütubet ve küf o kokusu dışarı boşalmak ister gibi ciğerlerimize doldu... Sersem olmuştum... Bu küf ko- kusunda bile düne gömülen genç- lik hayatımdan bir yudum vardı.. (Harab Füme de okudu- ğum İskenderiye müzesinin mum- yalar gibi benim de hayalimde bu evin yıllarca evvelki insanları Kaplamaları kabarmış, boyası canlanmağa başladı... Bir din evi- 7 — KURUN 9 İkincikânun 1935 o Mi Bin fenden anlıyan ada- — “5 İmı merak etmez misiniz |IEnbüyük mekteplerde otuz yılhocalıkeden | Bay Ziya, pantoflu terliklerde yapabiliyor” z Bay Ziya kitab vardır. Buraya gelecek bir okuyucu, istediği kitabı bulabile » cektir. .. Bay Ziya ile karşı Karşıya ol oturu- yoruz. Yeni paraların şeklini ya- pan heykeltraş da Bay Ziyanm mi- safiridir: — Bay Ziya, diyor, Hezar fen- İK Bay Ziya söze karışıyor: — Hezar fennin manası ne ©- Tursa olsun, hayatta birçok şeyler bilmenin çok lüzumlu olduğuna kaniim. mn gözünü açıyor. İki ya- şında bir çocuk için yapılmış bir pandofle terlik çıkarıyor. Cici bir pandofle.. — Bunu, aptım.. Kusursuz, tam bir usta elinden çıkmış bir Banarlı Otuz yıl en büyük mekteblerde hocalık yap « mış olan bir ilim adamının bunu yapması.. Bay Ziya anlatıyor: — Bir Türk Almanyada pansi- yönerdi. İskemleleri üstüste koya- rak odasının kopan perdesini ye- rine asıyordu. Bunu gören evsahi- bi, yaygarayı bastı: — Ne yapıyorsunuz orada... Ri- ca ederim ininiz. O sizin sanatımız mı? Türk, evsahibinin, bir yeri kırrb dökeceğine kızdığını sandı: — Merak etmeyiniz. Bir yeri (Lütfen sayıfayı çeviriniz) ne girer gibi ayaklarımızdan ses m çalışarak yukarı çı- kıyorduk. Yıllarca içine girilemiyen evin duvarları konuşacakmış gibi göl - gemize yaklaşıyor. kapadığımız odayı .. Burası benim gelin oldu- ... Gözlerim ilk defa o mez karşısına geçtiğim büyük ay- naya takıldı. (Orada gelin olan Ayselin izini buldum. Başındaki «duvağı omuzlarından dökülmüş limon çiçekleri alnını süslemiş... Gözlerinde hayattan ümid isti- yen bir ışık var... “Devamı varj