İnanmak ve Uyanmak İhtiyacı! -Mukadderata Doğru...- Afak-ı mukadderatımız; yine seri'ü'l-seyran bulutların; soluk renkleriyle, mübhem hareketleriyle meşbu'dur! Kah açılub, kah kapanan ıttıradsız bir bahar hevası gibi... Hadisat ve şu'unatda da bir istikrar yokdur. Ağızlar başka şeyler söylüyor, eller ve ayaklar başka hareketler yapıyor. 'Evet! Sözler ve işler yek-diğerine o kadar mütebayin ve mütezad ki: İnsanın hiç bir şey'e inanmayacağı geliyor... Garb 'aleminde: -Fevka'l-ade bir hadise-i cuye gibi- riyaziyat-ı kat'iye ile ölçülüb, biçilen... Şark'ın mukedderatı hala te'ayyün idemedi. Paris ile Londra arasında dolaştırılmaktan yorulan mukadderatımız; son günlerin velveledar hadisatı karşusında Londra'ya nakl idildi. Bir müddetden beri konferans Meclis-i 'Alinin huzurunda ve isticvab sandalyesinin üzerinde hırpalanmakdadır.. Dört yüz küsür günden beridir ki: Her türlü 'itab ve hitaba müstehak görilen! zavallı bir milletin hayat-ı ezeliye ve ebediyesiyle bu kadar sürekli bir suretde oynanmak istenildiğindeki garabete mütehayyir kalmayalım. Muvazene-i 'alemin merkez-i sikleti; Şark ile Garb'ın birleşdiği, boğazlardan geçdiğini ve bir zamanlar Şark'ın; tecavüze ve ihtirasa ma'ruz demir kapularında bekcilik eden 'Osmanlı'nın; elbette bir kıymet-i tarihiye ve coğrafyası olduğunu takdir edenlerdeniz. Dört 'asırlık bir emekdarlığın; Avrupa-yı Garbiyeyi tehdid eden Moskof nazarına karşı ne mühim ve ne ağır bir tahmilat altında bulundırıldığını henüz unutucak kadar zaman geçmedi. Bir çok mu'ahedeleri alt üst eden bu nigehbanlık da bi'l-hassa İngiltere hükumetince mazhar-ı tasvib olarak himaye edilmiş; ihtirasdan ve istiladan azade duran ve ancak; harici tecavüzlerle, dahili ihtilallerin hadisat-ı elimesiyle uğraşan... Pür-Şeref-i Şark 'unsurunun; sulh ve müsalemet içün yegane bir çare-i istinad olduğu da bütün 'alemce tasdik olunmuş idi. Her nasılsa: Vaktiyle kendisine bir rehber-i siyaset, bir gaye-i emel ittihaz idemeyen bu 'al-i şumul vazi'yetimiz; vakitli vakitsiz ser-zede-i zuhur olan vukuat ve muharebatla müştereken zedelendi. Münhasıran yıprandı. Her hadise önünde! evvela bir ilçi sıfatıyla, ba'dehu endişe-i beka gaygusuyla meydan-ı mübarezeye atılmaklığı da başlıca sebeb-i za'af ve sükutu oldu. İşte; isteyerek ve istemeyerek sürüklendirildiğimiz münhezimane cidallerden kurtulmağa ve köz açmağa; zaman ve imkan bulamadığımız bir sırada bu cihani beliyye zuhura geldi ki: Yine 'aynı tali'sizliğin 'arifesinde, yine 'aynı sahibsizliğin murakabesinde bulunmak suretiyle bu ma'rekeye sevk idildik. Müsalemet-i cihanı ihlale tasaddi eden manzumelerin kuvvetleri ve hareketleri arasında; bu bed-baht millet içün vesile-i halas ne olabilirdi? Her tecavüze bir memer, her ihtirasa bir geçid teşkil eden boğazların bi-taraflığı nasıl muhafaza olunabilirdi? Şimdiye kadar bu mühim noktayı sarahaten tenbit ve tayin idecek, bir sahib-i insafın sesi işedilmediği gibi siyasetin ma'ani-i gayr-ı müsbitesini; ceryan-ı mütehavvilesini bilenlerin de asla işine gelmedi. Yalnız fırkacılık hırs ve gayzlarıyla vaki'-i münazarat ve münakaşatdan da bir netice-i sahihe elde idilemedi. Ba'de'l-mağlubiyet bütün kabahatler, bütün haksızlıklar... bu ma'sum milletin duş-i za'afına yükletilmekle iktifa idildi. Bu nasıl insaf, bu nasıl mürüvvet! 'Evet! Yek-vücud yek-ahenin olmayan mülkümüzün şu mezmum ve menfur didişmeleriyle kalbgahından vurulan ve en ağır suretde cerihadar olan yine vatan, yine millet oldu! El-an bu kahriyatın zebun-u dilhunuyuz. Eğer ortada gayr-i mağful ve gayr-i mantıki bir hata var ise: Onu düzeltmek, onu ta'mir etmek icab itmez mi idi? İnsan sözünde ve iddi'asında bir hakk kazanmak içün mutlaka bir eser göstermek lazımdır. Yoksa boş söz ve kuru iddi'a ihkak-ı hakk idilecek, körlük devri geçmiştir. Zira; tehlike meydana, hasta ise hal-i ihtizardadır. Yalnız; mühlikeyi mevcudiyetsiz bir tavafla atlatmak, hastayi mu'alecesiz bir perhizle diriltmek mümkün olamıyacağı pek aşikardır. Yazık ki: Bu mü'elim hakikat! ba'de'l-mütareke belki on beşi mütecaviz olarak tebeddül eden kabinelerden heman ekserisinin bazicesi ve taziyane-i ihtiras olmaktan başka bir netice vermedi. Ebvab-ı mesdude önünde tese'ül eden 'acezeler gibi rızk ve kısmetin de Garb'den erzanecek, bir dest-i *** te'min idileceği zann olundu. Milletin zararına olan bir takım şahsi -muğfil ve mühmil- menfa'atler arkasında koşılarak miskinane intizardan başka bir şey yapılmadı. Milletin tüyü bitmemiş yetimlerinin hakk-ı istiklalinde; menfa'at ve şahsiyet gözetenlerin sandalyeleri, birer, birer devrildi ise de; arada geçen eyyam-ı nühusetde; bir çok hadisat-ı meş'umenin tahaddüsüne, mukadderat-ı milletin mahuf uçurumlara sürüklenmesine sebeb oldu. Haric bizi yıkmağa çalışıyorken; bir tarafdan da en ağır hedmiyatın dahilde yapıldığına hiç şübhe itmeyelim. Zira mebna-yı vatandan yıkılan ve her parçası ber-vakte-i dilsuz sayıklayan bir çok muharreb ve *** fecayi'in bügün şahidi olmakdayız. Mağlub olmakla beraber; Bütün hakkdan ve hukukdan mahrum edilmekliğimiz elbette lazım gelmezdi. Şimdiye kadar tab-ı hakk hususunda hale ve zamana göre bir tarik-i sevab takip edilmiş olsaydı elbette bugün ma'ruz kaldığımız haksızlığa, temayüle istihkak kesb itmezdik. Sulh-ı müsalemet-i cihanı tazime uğraşanların huzurunda da bu kadar sürekli isticvablara, bu kadar devamlı tehlikelere duçar olmazdık. Şu bir kaç günden beri; artık Şark'ın vaziyetini tesbit ve tayin ihtiyacını hiss etmiş olan konferans Meclis-i 'Alisinden münteşir bazı esasatı ajanslardan vesaireden istihbar idiyoruz. Doğru olacağına şübhe edilmeyen bu nukat-ı esasiyye üzerinde şayan-ı te'emmül pek karanlık, pek mühim ve muğlak cihetler var. Esasat böyle olunca kim bile teferru'atda ne baş döndüren safralı dolambaclar var. Mesela: Hilafet ve saltanatın İstanbul'da kalması, boğazların beyne'l-milel şedid bir murakabe altında bir bulundırılması, İstanbul hududunun Çatalca'dan ve yahut Midye-İnöz hattından tahdidi. Türk'ün gayri 'unsurları ayırmak ve ayrı yaşatmak fehvası, İstanbul Türklerde kaldığı halde müstakil bir Ermenistan teşkilinin te'mini ile Karadeniz'den ve Bahr-ı Sefid'den birer mahrec verilmesi, Suriye, Filistin ve 'Irak'dan hakimiyet-i 'Osmaniyye'nin mülgası, Kilikya ve sair içün daha bazı kuyudat ve tahdidat serdi gibi pek de gayr-ı varid olmayacak, mutala'atın zemini esas-ı ittihaz edilmek üzere bulunduğu anlaşılmakdadır. Bir tarafdan da harici hadisat bahane idilerek Pay-i taht'da İngilizler tehdidatı mutazammın nümayişler yapıyor. Yunanlılar İzmir, Fransızlar Adana havalisindeki kuvvetlerini tezyid ve teksif eyliyor. Kim bilir daha neler, neler düşünülür ki: Bu musavver ve belki de müretteb ve muhakkak halat-ı hükmiyenin hakk-ı tarihimize ve hukuk-ı hükümranımıza külliyen mugayir olduğu ve 'Osmanlı İmparatorluğu'nun en elim bir 'akibetiyle hayat-ı istiklaliyesine hatime verilmek istenildiği pek sarihdir. "Davul bizim boynumuzda, çomak başkalarının elinde" kabilinden olan müşevveş, mübhem ve gayr-ı emin bir vaziyetle tamamiyet-i mülkiyemiz nasıl beka bulur? 'Acaba! galiblerin bizi leylek kuşa benzetmek istedikleri bu şekl-i garible Şark'da bir istikrar-ı hayat devam idebilir mi? Bu kararlar, bu hükümler şübhesiz kağıd üzerinde kalır. Atinin meşime-i hadisat ve müsa'adatından doğacak müvellidat pek çabuk bozulur ve karin-i zeval olur. Bu yüzden asayiş-i cihanda tekrar muhtel olmak şu'ursuzluğuna müncer olur ki: Haksızlığın 'akibetindeki bu buhran-ı cihanda biz başka bir muvazene-i 'alem hiss idiyoruz. Ancak; pamuk ipliğine bağlanmış ve ve daima kırılmağa ve çözülmeğe müsa'id bulunmuş olan bugünün ferdasına karşı müsebbib bizim olmamaklığımızı temenni idiyoruz. Şark'da vaziyetimiz ne kadar emin, istikbal ve istiklalimiz ne merbete rasin olacak olursa sulh ve müsalemet-i 'alem içün de o nisbetde hadim ve mü'essir bir 'amil olacağımız pek tabi'idir. Bakiye-i enkaz-ı vatan i'mara, ıslaha ve terakkiye muhtacdır. Bu ihtiyacat-ı 'azime haricinde bir arzu ve emel takip eylemekliğimiz zaten muhaldir. Zira; ölmek değil, yaşamak da arzu idiyoruz. Öyle ise bizim hakk-ı sarihimizi versünler, bize tutunmasınlar, bizi rahat bıraksınlar ki: Bizim derdimiz bize kafidir. 'Aksi hal karşusında da: Meskenet ve zillet boyunduruklarını kırarak, son bir 'akibet-i elimenin vicdansuz ve ***engiz feryadıyla herçe-bad-abad! Diyerek ya namusuyla ölmek veya namusuyla yaşamak cihetine iltizam eylemekliğimiz de; hem varlığımızın hem de mukadderatımızın en bariz bir hakkı olacakdır. Binaen-'aleyh: Hükumet-i hazıramızın; milletvekilleriyle birleşerek, konuşarak.... şu günlerde mukedderat-ı atiyemiz hakkında kat'i bir karar vermek telaş ve heycanını gösteren 'ali meclisden, 'adil bir sulhun te'mini taleb eylemelerini, milleti ve hudud-ı hakani tarafında toplanmak isteyen düşmanların nokta-i nazarları bi't-teemmül selamet-i atiyemizi taht-ı te'mine almalarını can ve yürekden istirham iyleriz. Milletin vekilleri ile, vekillerin beyan-ı itimat ettiği bir hükumet mevcud iken şimdilik millete düşen i'tidal-i demle sabır ve sükundur. Bu ma'sumane intizarın hayırlı bir 'akibetle neticelenmesini evvela ulu Allahımızdan sonra da namuskar ve durbin ricalimizin himmet ve gayretinden bekleyerek muvaffakiyetler dileriz. A. T Matbu'at-ı Ecnebiyye Tercümeleri "Suriye'de Vaz'iyet" (Tan) Gazetesinin Londra muhabiri iş'ar idiyor: Taymsın Por Sa'id'deki (Port Said) muhabirinin iş'arına göre Tirk(??) 35 kilometro şarkından ve nehr-i şeri'aden 16 kilometro mesafede bulunan (El-Mutla)da Fransızlarla 'Arablar arasında bir müsademe olmuştur. Fransız kıta'atı bir çok top zayi' iderek ric'ata mecbur kalmışlardır. Telef ve mecruh olanların 'adedi de 65 kadardır. 'Aynı telgraf muharebenin dahilde devam etmekde olduğunu bildirmekdedir. ------------------------- Cenubi Rusya'da Nevyork Herald yazıyor: Gürcüstanı Bolşevik istilasına karşı müdafa'a etmek içün Kafkasya'ya müttefik kıt'atından 600.000 kişi göndermek mevzu' bahisdir. Bu fikr Mareşal Foş (Foch) ile Sir Hazi (?) ve Pişun(?) tarafından te'yid olunmakdadır. Mahalli orduda iyi ilyas(?) edilmiş fakat topdan, erzak ve mühimmatdan mahrum 50000 kişi vardır. Bu kabil bir ordu garb'daki bolşeviklere karşı gönderilecekdir. --------------------- "Hind Hududunda" (Tan)ın Londra Muhabirinden: Hindistan'ın şimal-i garbi hududundaki kaba'ile-i mütecaviziye karşı bulunan İngiliz kıta'atı ahiren mahsudlar ile müsademeye