Teessürlerimiz Etrafında! İnsafa Doğru: “Milli Dertler-İçtimai Hastalıklar” Dost bi-perva, felek bi-rahm, devran bi-sükun! Dert çok, hem-dert yok, düşman kavi, tali' zebun! Koca “Fuzuli”nin lisan-ı vicdanisinden kopan şu feryadlar: Sanki bu elim günler, bu düşkün dakikalar için söylenmiş, söylenmiş de; bu hal, hal-i pür-melalimize tercüman olmuş?! Ne garibdir ki: yirminci asr-ı hicrinin deha-yı kaşifanesinden akıb gelen bu mecra-yı felaketin hala önünde bulunuyoruz ve bu tufan-ı feleğin kırıcı, ezici, yıpratıcı… Sademat-ı mütevaliyesi karşısında sürüklenib duruyoruz. Bilmem ki nasıl bir his, nasıl bir kafa ile asırlardan beri mevcudiyetimizi parçalayan, varlığımızı sarsan… bu bitmez ve tükenmez mesa'ibe göğüs gerdik; bu tuğyan-ı pür-gazab-nakın cereyanına kapılmamak değil, önünden savuşmak imkanına bile fırsat bulamadık! Bu elim sebat! Bize; bize dersem bütün millet-i İslamiyeye pahalıya mal oldu. Kabus-ı bela gibi üzerimizden geçen asırların her kalbinde bin derdimiz devasız, her hükmünde bin hatamız savabsız kaldı! En nihayet; yeni bu asrın sekiz senelik devre-i saltanatında küre-i zemini bir padişah için az gören koca “Yavuz”un kurduğu o vasi' ve mu'azzam mebna-yı hakimiyet-i İslamiye… hep bu dertlerin, hep bu hataların pençe-i kahr u tedmirinde yıkıla, yıkıla; küçüle küçüle -hilafet ve saltanatın can damarı mesabesinde- bir, tek Anadolu'ya dalındı, kaldı!? O bedbaht yurtda; kanlar ateşler, amanlar… içerisinde puyan! Ma'azallah; bu hayat ve memat damarına vurulacak insafsız bir darbe, Azrail'in can alıcı son pençesine işaret ve 1300 senelik İslamlığın 67 senelik bir saltanatın -hilafetiyle beraber- sükutuna korkunç bir alamettir! ⁂ Acaba! Tali'sizlik derdin çokluğundan, devanın yokluğunda mı? Yoksa zaman ve devrana uymayan varlığımızın hiçliğinden, sa'yimizin boşluğunda mıdır? Bu mühim istihracat önünde lütfen biraz tevakkuf idelim. Öyle yüksek siyasetlerin kapısını çalmaksızın; gözümüzün önünü, yani içerisinde yaşadığımız memleketlerin halini, yaşayışımızdaki mahrumiyetlerin ve halkımızdaki cehl ü gafletlerin; acınacak ve belki de ağlanacak bir suretde devam ettiğini görelim. Görelim ki: o asırlardan beri sel önüne düşmüş, yuvarlak bir kütük gibi hala sürüklenen ve sürüklendikçe aklı başına gelmeyen; varlığımızı kurtarmanın yolunu ve çaresini bulalım. Hakikaten; her biri bir hükumet deveren, her biri bir millet söndüren… öyle deruni yaralarımız var ki: bunları tamamıyla görüb, teşrih etmek için ya bir “Lokman” gözü veya bir “Eflatun” güzelliği ister. Teessüf olunur ki: bizde ne o parlak ve nafiz nazarlar ve ne de o parlak nazarları celallendiren keskin güzellikler var! Eğer olsaydı, böyle olmazdık? Lakin; bizde her şey var, fakat hiçbir şey yok; söz çok ama, iş hiç yok! Kime sorsak… hep alim, hep fazıl ve her şeyi bilir; bilmediği bir şey var ise o da “kendisi”dir. “Göz kendisini görmez, lakin alemi görür.” kavl-i ma'rufu aynen masdak-ı halimizdir. Binaenaleyh; kim ne derse desin bizim derdimiz dışarıdan değil içereden; bizim şe'nimiz hariçden değil dahildendir!? Bu hatır-nak günlerin ve elem-nak dakikaların halas ve ölüm saniyeleri üzerinde bile; teessür ve teesüfe şayan halatın şahidi olmaktan kurtulamıyoruz! Rica iderim, lisanlarından başka, vicdanlarından deva beklediğimiz… İstanbul gazetelerine ciddi bir göz gezdiriniz. Milletin bugünkü felaket ve matemine ağlayanlarla, gülenlerini maskesiz ve maskeli çehrelerini derhal teşhis ve tayin idersiniz. Sonra; sükut-ı hayale uğramışların ikbalden ikbale yuvarlanmışların.. [daha açıkçasını söyleyeyim mi?] vicdanı para ile satılmışların; iğrenç ve zelil şahsiyetlerini birer, birer sayarsınız. Hele başda olarak! Milletin meş'um bir sabahının peyam ayanından mırıldayan bir kemal-i zevalin (!) baykuş seslerini behemehal işidirsiniz. Öyle bir ses ki: mazlumlar yurdunun mukadderatıyla, ma'sumlar vatanın mukaddesatiyle istihza idiyor. Öyle bir ses ki: yaş yerine kan ağlayan zavallı bir milletin ah u zarı ile feryad ve enini ile eğleniyor?! Ey meş'um ses! Artık sesini kes!.. Hilafet ve saltanatın siyaset-i ulviyesini, vatan ve milletin mefkure-i vicdaniyesini müdrik payitaht matbuatından artık bu seslerin çıkmasını ve duyulmasını istemiyoruz. Avrupa'ya karşı izzet-i nefs-i millimizi cerihadar edenleri, zalimlerin arzularına mümaşatla, mazlumların hakkını boğmak isteyenleri nefretle tel'in idiyoruz. Evet! Kendi ikbalini milletinin itibarında; kendi hırs ve intikamını milletinin akıbet-i hüsranında arayanları lanetle yad eyliyoruz… Ancak; milletin kanayan yaralarına desti şifasını uzatanları, top, kurşun, süngü… Cehennemleri altında inleyen ma'sumların bilfiil imdadına koşanları takdis idiyoruz. Evet! Bu varlık cidalinde, bu hamiyet meydanında.. Milletine pişva olan ehl-i namus ve ashab-ı fazileti bütün hararetli samimiyetlerimizle takdir ve tahsin eyliyoruz.. ⁂ Siyaset dağdağalarında, menfa'at zemzemelerinde azadesiz Anadolumuz, bugün kendi derdiyle meşgul… Büyük toprakların nezih efkarına; düşmanların pay-ı mütecavizi altında yersiz ve yurdsuz kalan İslamların hazin feryadına gayr-ı kafi gelen bu sutunlar: menfur yaygaraların, makhur şahsiyetlerine bundan daha uzun cevab te'dib vermekde ma'zurdur. Yalnız vakitsiz öten horozlardaki sada-yı şeamet gibi [nüshalarına buralarda pek nadir tesadüf idilen] “Peyam-ı Sabah”ın mevsimsiz ötüşlerine pek de bigane ve hissiz kalamayız. Ermeni intikamından, Rum infi'alinden, Fransız ve Yunan mezaliminden daha gaddar ve daha tahrikkar olan bu kalem darbelerine -devamlı bir suretde- tahammül idemeyiz. Zira milletin bu mecruh sinesi artık tecrübe tahtalığı vazifesini yapamaz. İkbal-i pişinde kavuk sallayanların, sandalye ve post kavgasında izhar-ı zafer eyleyenlerin hepsinin hüviyet varakalarını okuduk, boylarının ölçüsünü aldık. Tarihçe-i felaketimizin her sahifesinde bu ölçülerin birer kanlı izleri mevcuddur. Artık bunları okumayacak ve görmeyecek kadar gafil olanlarımız var ise bunlar da şeh-rah-ı ümmetden tarik-ı gufran-ı ni'metden sapanlarımızdır… “Anlayana sivrisinek saz; anlamayana davul ve zurna az.” mesel-i malumu ile -adab-ı menazire haricine çıkmaksızın- mukabele-i ibtida ve intihayı kafi görelim. Bizler yine yolumuza devam idelim. E. T Türk'ün Hissi Türküm, kalbimde yaşayan bir kuş gibi çırpınan, Hakkım için can versem tarih bana şan verir.. Pek zavallı yurdda bugün çoğalmıştır ağlayan, Bu uğurda toprak olsam o nam bana can verir... ❃ “Hakk-ı hayat” her milletin kuvvetini sarsarken, Demir kollar neşterliyor kansız olan titresin, Yeşil yurdun her bucağı hazin, hazin ağlarken, Viranlıkda öten kuşlar öksüz ahı dinlesin.. ❃ Baykuş sesi birkaç yıldır hakim oldu vatana, Gül kokusu, bülbül sesi ölümlere karıştı, Fakat bugün türbesinde, Osman namlı sultana, Söyleyiniz; namus için millet kana alıştı… ❃ Senelerce nur görmedik gam u kederle yoğrulduk Dinmez oldu ma'sum kanı, mazlum ahı, gözyaşı, İşte gene şu mahşerde kefenlerle doğrulduk, Ölüm bile unutduramaz İzmir'le Maraş'ı… Hafik: Niyazi Hasan Şimdi sizler babasız şefkatlerinizle bu zahm-i zulme merhem veriniz. Ve ilan ettikleri adl ü insaniyet düsturlarını bila-perva çiğneyen medeni dünyaya karşı yavrusu kaybolmuş bir dişi arslan dehşet-i heyecanıyla hep bir ağızdan şöyle bağırınız: Artık yeter!.. Zalimler unutmasınlar ki cümleden kuvvetli bir Allah vardır. Vallahi bu derece gaddarlığa tahammül itmez. ∼∼∼∼∼∼∼ Acaba Rusya Nereye Gidiyor?.. Tan gazetesi baladaki ser-levha ile Bolşevikliğin başladığı tarihden beri geçirdiği safahatdan ve her tarafdan ihraz idegeldiği galibiyetinden Denikin ve Kolçağın mağlubiyetinden ve bunun Avrupa için tevlid ideceği mehalikden bahis makalesinin nihayetlerine doğru diyor ki: Acaba kırmızı ordu fi-ma-ba'd ne yapacakdır. Acaba Moskof hükumetinin meslek-i siyasisi hangi cihete meyledecekdir? İşte asıl mesele buradır. Fakat bu babda da eski tarih bize ders olabilir. Moskova'da yerleşmiş olan bil-cümle Rus hükumetleri, prenslikleri ne olursa olsun ve reisleri kimlerden ibaret bulunursa bulunsun arzuyu toplu hale getirüb denize münteha olmaktan iki maksada hizmet etmişlerdir. Bolşevikler dahi kendi aralarında ihtilaf ve tezad çıkmadıkça bu meslekden ayrılmayacaklardır. Bolşevik ihtilali bundan böyle tevsi'-i arazeden ibaret programını takip idecekdir. Acaba bu tevsi' hangi cihetden olacakdır?.. Lehistan üzerine veyahut Romanya üzerine yüklenerek Bolşevikler ibtida sebeblerini ikmal etmek mecburiyetindedirler. Şöyle ki Bolşevikler mezkur iki memleketde hubb-i vatanı rahnedar edip hükumeti alt üst etmek için evvel emirde propaganda icra itmeye mecburdurlar. Ama onlar Müslümanlarla meskun memleketlere de vazifelerini daha kolay buluyorlar. İngiltere, İran mu'ahedesi ile Osmanlı hükumetinin İstanbul'dan teb'id tasavvurları sayesinde kabaran Müslümanlardaki milliyet perverlik Bolşeviklerin en ziyade işlerine yarayacak kuvvet teşkil idebilir. Eğer biz ol babda ihtiyatkar bulunmaz isek Bolşevikler fırsatı kaçırmayacaklardır. —————— -Konferans ve Rusya- Tan gazetesi Bolşevikliğin tehlikeli netayicinden bahisle diyor ki: Bolşeviklerin muvaffakiyeti bazı zevatın ve bilhassa Londra'da münteşir Observer gazetesinin muhakemelerini haleldar etmiş gibi görünüyor. Mezkur gazeteye göre müttefikin fi-maba'd Bolşevikler ile hüsn-i mu'ameleye girişmek veyahut onların üzerine Almanya'yı musallat etmek şıklarından birini kabul mecburiyetindedirler.