O ricalimiz değil miydi ki Anadolu halkının; kanamış kalplerinden mütehazzırane yükselen feryad ve istimdada; uzakdan bir baykuş ıslığı istihzasıyla mukabele etmişti. En hassas bir noktada en ince ve mütefekkir bir yerde bütün bunları unutarak kimi su-ikasde ma'ruz kaldığından, kimi başının yarıldığından bahisle: Mısırlarda, Kıbrıslarda dolaşan, bir de İzmir faci'ası her gün yüzlerce Türk'ü hicrete, mevte mahkum bırakırken bol keseden hududlar çizen bu zevatdan bundan başka ne beklenirdi?.. Velhasıl milletimizin kemiyeten, keyfiyeten ne demek olduğu anlaşılamadı. Ricalimiz, hazırlıksızlığının, vukufiyetsizliğinin cezasını yine bu millete çektirdi. Bu sıralarda ise Anadolu başdan başa [anarşi] bir halde idi, endişe-i istikbal ile daraban olan hamiyetli ve kıymetli kalpler; buna bir çare-i reha taharrisiyle meşgul oldular. Payitahtın şu karasız, ıttıratsız, ruhsuz, şikeste beste erkanından bir şey beklemenin faydasızlığını anlamakda gecikmediler. İşte böyle bir an-ı tarihide idi ki: Vatanın afakını istila eden sehabpare-i zalam, Erzurum ufuklarından yavaş yavaş sıyrılıyor, merkeze doğru beliren barika-i hamaset ortalığı aydınlatıyordu. Henüz rüşeym halinde olan Anadolu efkar-ı ahraranesine Sivas'ın müvellid olduğu gün, millete yeni ve mes'ud bir devre-i tarihiye açılmış, güneşin daha fazla parladığı, tabi'atın daha ziyade arz-ı ittisam ettiğini görür gibi olmuştuk. İnkılabın hayırlı evladları; büyük bir vakar ve sekinet içinde kararlarını ittihaz iderken; sevgili padişahı, mu'azzez halifesi etrafında toplanmak arzusuyla yükselen sada-yı milli boğulmak isteniyor, milletle, padişahı arasında bir hail ihdas olunuyordu. Rumeli ve Anadolu'nun; vahdetinden doğan şu inkılab, olanca tesirini her tarafda gösterirken; bu def'a da kendilerini dev aynasında gören İstanbul'un bazı matbuatı, yine eski çığırtganlığıyla bu hareketden kuşkulanmaya, güya hissiyat-ı vatanperverileri! sevkiyle endişe itmeye başaldılar. Yapmadıkları küfür ve düşnam kalmadığı, her dediklerinin aksi çıktığı halde hala bu efendiler: Tebellür ve tavazzuh eden şu hakikatden şermsar olmadılar ve olmuyorlar. Kendi vahdetini sepelemek, kendi evine kundak koymak hırsıyla saldıran bu gazeteciler; bir vakitler müttehizü'l-lafz ve'l-beyan Ferid Paşa'ya hücum iderek haziz-i mezellete indirmişlerken; bu def'a da var kuvvetle müdafa'a iderek Paşa'yı evc-i bala-yı ihtirama çıkartmaya yelteniyorlar. Hareket-i Milliye aleyhinde serapa kizb ü dürugdan ibaret yazılarının ajanslarla Atinalara, Avrupalara aks ettirdiğini gören bu efendiler: Bundan bir hatt-ı fahr ü gurur çıkarmak gafletinde bulunuyorlar. Gerçi: gettikçe, peyda-yı azamet ve rasanet eden Anadolu vahdet ve tesanüdü; böyle salahiyetsiz, ve hiçbir sıfat-ı temsiliyeyi haiz olmayan gazetecilerin sözleriyle, laflarıyla bozulmaz ve bozulmayacakdır. Şu kadar ki: Vatanperverlik kisvesi altında dün başka, bambaşka bir rol oynayanlar bilmelidir ki: Bütün bu kuru lafların dahile bir kabiliyet-i tesiriyesi olmadıkdan başka, yaptıkları fenalık şahıslarına muhtasar kalsa bile yine muvafık değildir. İnşallah memleket; ihtirasat-ı hariciyeden masun kalır da ol vakit kozlarını istedikleri gibi paylaşabilirler. Bugün memleket; büyük bir vahdet ve sükunete muhtacdır. Elde son bir ümit-i reha ve necat olan Harekat-ı Milliye ile oynamak zann ettikleri gibi kendilerini kazandırmış olamaz. Hem meydanda endişe ettikleri kadar fena bir şey olsa idi, biz Anadolu halkı daha evvel bu işi hall ü fasl idebilirdik. Fakat Allah için söylemek lazım ise hiçbir makus ve irtica'i harekete şahid olmuyoruz. Hakikat bitarafane ve munsifane düşünülürse böyledir ve bundan başka hiçbir şey değildir? Particiliğin, fırkacılığın modası çokdan tavsadı. Bugün Anadolu halkı başdan başa fırkacılıkdan tamamıyla müteneffirdir. Herkes ondan o kadar tavahhuş etmiş ki: Ağızlarına bile almak istemiyorlar. Bunlardan ibretin olmayanlar, hala o zihniyet altında bugün için bir şey yapmaya mukdedir olmadıklarına kani' olanlar; mutlaka: Vatanın izmihlalini isteyenlerdir. Velhasıl bu anda hepimize terettüb eden vazife, menafi'-i aliye-i vataniye namına susmak, memleketi ka'r-ı nayab inkısama yuvarlayacak şahsi ve ferdi münaferet ve münafesete iltifat, itibar itmemekdir. Havza: M. F - - - - - - - - - - ❖ - - - - - - - - - - Hanımlar Tarafından Teşkil Olunan Anadolu Müdafa'a-i Vatan Cemiyeti Sivas'da muhterem hanımefendilerimizin ibraz ettikleri ulüvv-i himmet sayesinde teşekkül ve teessüs eden Anadolu Kadınlar Müdafa'a-i Vatan Cemiyeti gettikçe tevsi' ve tekamül etmekdedir. Asırlardan beri üzerinde yaşayan kudretşinasi insanların bila merhamet çiğnediği ve çiğnettiği bu zavallı vatan o kadar ihtimamane, o kadar şefkat ve samimiyetiyle tedaviye muhtacdır ki milletin her ferdi için kabiliyeti nisbetinde, ne kadar cüzisi olursa olsun, mesa'isinden ona bila 'ivaz bir hisse-i i'tina ayırması bugün için en mukaddes bir vazifedir. Müdafa'a-i Hukuk Cemiyeti, Anadolu ve Rumeli'nin bütün şahıslarını ve kuvvetlerini işte bu gaye üzerinde toplamıştır. Fakat bir hastanın başı ucunda teraküm idebilecek şefkat ve nevazişlerin en müessiri bir yaraya temas idecek ellerin en nermin ve latifkarı hiç şübhe yok kadınlardan gelen ve onlara aid olandır. Kadının nerm ve nezahetden, rikkat ve mürüvvetden, şefkat ve fedakarlıkdan mürekkeb olan ulüvv-i himmeti, bir memleket için, hususiyle fedakarlıklara arz-ı ihtiyac idecek bir mevki-i müşkülde bulunan bir vatan için her kavmin her ihtimamın fevkinde bir tesir ve ehemmiyeti haizdir. Tarihinin çok vahim ve çok büyük deverlerinde birçok mütemeddin memleketler, şan ve şereflerinin ve hüviyet-i milliyelerini yükselmiş olan büyüklüklerin pek çoğunu kadınlarına medyun olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son felaketi üzerinde teheyyüç eden milletin de, bilhassa payitahtın da pek muhterem hanımefendilerden pek ulvi tezahürat-ı vatanperverane görmüş olması tarihimizi tezyin idecek asar-ı terakkedendir. Bu tezahüratın payitahta münhasır kalması, Anadolu'nun son harekatda daima ve en evvel heyecana gelmiş olmasıyla mühim bir tenakuz, bir zıddiyet teşkil idiyordu. İşte Sivas'ımızda bilhassa Reşid Paşa Hazretleri'nin (Mehmet Reşit Paşa) celile-i muhteremeleri hanımefendi ile Mu'allime Sivas Darüleytam Müdiresi Makbule Hanımefendi'nin semere-i mesa'isi olarak vücuda gelen Müdafa'a-i Vatan Cemiyeti, bu tenakuzu izale iderek Anadolu'nun kadın, erkek, bütün sinesinde yaşayanların aynı zamanda harekete gelen, ve aynı gaye-i vataniyenin heyecanıyla titreyen müttehid bir kalbe malik olduğunu isbat etmiştir. Anadolu Kadınları Müdafa'a-i Vatan Cemiyetinin inkişaf ve terakkisi, yalnız bugünün müşkülatına karşı fedakarlıkda ittihad eden valide ve hemşireler va'd etmekle değil, atinin bütün ihtiyacat ve tekamülatında bu mu'azzez valide ve hemşirelerin lütuf ve nevazişle muhteri takayyüdat ve ihtimamatını da te'min eylemiş olmakla bir kat daha haiz-i ehemmiyettir. Kadınlarımız, hayata en alicenab hislerle ve en ali kapılardan giriyorlar demekdir. Mukadderat-ı memlekete, vatan endişesine iştirak etmek için atıldıkları bu mücadele sahasında bugünün en büyük kahramanları kadar haiz-i şan ve şeref kalacakları gibi istikbalin ictima'i inkılabatına ilk adımlarını atmış olmak itibarıyla da tarihte ve hafıza-ı milletde en metin ve en bülent bir mevki-i ihtiram tehiyye ideceklerdir. Bütün Anadolu'nun iştirak ideceğine emin olduğumuz bu ulvi teşebbüsü kalplerimizin bütün hürmet ve samimiyetleriyle alkışlar ve cem'iyet-i muhteremenin heyet-i idaresini teşkil buyuran hanımefendileri ve bilhassa Makbule Hanımefendi ile cem'iyetin katib-i mes'ullüğünü der'uhde iderek fiilen dirig-i himmet buyurmamış olan Tabur Kumandanı Binbaşı Ali Beyefendi'nin refika-i muhteremelerini tebrik ve cem'iyeti himaye ve te'sisine mu'avenet buyurduklarından dolayı Vali Reşid Paşa Hazretleri'yle Refika-i muhteremeleri hanımefendiye Anadolu'nun terakkiyat-ı umumiyesini istihdaf eden mukaddes gaye namına teşekkür olunur. Hanımlar Müdafa'a-i Vatan Cemiyetinin nizamnamesini aynen derc ve bütün Memalik-i Osmaniye'deki hanımefendilerin iştirak ve imtisal buyurmalarını temenni idiyoruz: Nizamname Suretidir Madde 1 - Merkezi Sivas'da olmak ve bütün Anadolu'nun icab eden mahallerinde birer müstakil şu'beleri bulunmak üzere “Anadolu Kadınları Müdafa'a-i Vatan Cemiyeti” namıyla bir cem'iyet teşekkül etmiştir. Madde 2 - Devlet-i Aliye-i Osmaniye ile Düvel-i İtilafiye arasında mün'akid mütarekenamenin imza oldunduğu 30 Teşrin-i Evvel sene 335 tarihinde elimizde kalan ve her noktasında ekseriyeti İslamlar teşkil eden aksam-ı Memalik-i Osmaniye yekdiğerinden ve Cami'a-i Osmaniye'den gayr-i kabil-i teczi ve infikak bir küldür. Bilcümle anasır-ı İslamiye yekdiğerine karşı hürmet-i mütekabile ve hiss-i fedakariyle meşhun vaziyet-i ırkiye ve ictima'iye ve şerait-i muhitiyelerine ri'ayetkar kadın ve erkeklerden mürekkeb hakiki kardeşlerdir. Madde 3 - Her türlü işgal ve müdahalenin ve bilhassa Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine ma'tuf harekatın reddi hususlarında cem'iyetimiz mukavemet ve müdafa'a içün lazım gelen her şeye tevessül idecekdir. Gayr-i Müslim vatandaşlarımızın hakimiyet-i Osmaniye ve hukuk-ı İslamiyemizi haleldar idecek bir vak'aya kendileri tarafından sebebiyet verilmedikçe hukuk-ı tabiinlerine ve mukteziyat-ı diniye ve an'anat-ı milliyelerine İslam kadınları daima ri'ayetkar kalacakdır. Fakat millet ve vatanımızın zararını mucib olacak her teşebbüsü red ile erkeklerimizle beraber ve bütün varlığımızla müdafa'a olunacakdır. Madde 4 – Cemiyetimiz aza-yı fa'ale ve tabi'iyeden müteşekkildir. Bütün İslam hanımları aza-yı tabi'iyesindendirler. Bu mukaddes gayemizin te'mini için bilcümle İslam hemşirelerimiz mütteheden çalışacaklardır. Yalnız taht-ı işgalde bulunub arzularını bilfiil isti'mal ve serbest izhar idemeyen hemşirelerimiz şimdilik ma'zur görüleceklerdir. Teşkilat Madde 5 – Cemiyetin umur ve idaresi on altı kişeden mürekkeb bir heyet-i idare (heyet-i faale) tarafından tedver idilir. Madde 6 - Heyet-i idare; Cemiyet a'zasından müteşekkil kongre tarafından intihab olunur. İntihab olunan heyet-i idare, içlerinden re'y-i hafi ile bir reise, bir reise-i saniye bir katibe intihab iderler. Katibe cem'iyetin katibe-i mes'ulesidir. Heyet-i idarede yerlilerden olmak üzere müntahab bir de veznedar vardır.