Heyet-i Temsiliye Şehrimizden Gidiyor Anadolu ve Rumeli Müdafa'a-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi iki gün evvel şehrimizi terk ettiler. Sivas'ın tarihini ulvi ve milli hatıralarla yaldızlayan şu birkaç aylık vakayi'i yad ve tahattur iderken ve o vakayi' içinde hilafet-i İslamiye ve Saltanat-ı Osmaniyenin beka ve tamamiyetiyle vatanın hal ve istikbaliyle milletin hayat ve istiklaliyle alakadar olan mütereddid, muztarib, fakat şanlı ve pürşeref sahifeleri üzerinde biraz tevakkuf itmemek, geçen o dakikaların milletin selamet ve sa'adetiyle derece-i alakasını tedkik itmemek elden gelmez. Harb-i Umumi malum olan netayic-i elime ile aleyhinde neticelenirken; Hudayi hükumeti birer suretle işgal eden ve birer istihale ile müte'addid Ferid Paşa Kabinesi şeklinde zimam-ı hükumeti tedver eden kabineler zamanında cümlece malum olan iradesizliğin, fikirsizliğin yüzünden vatan izmihlale millet helake sürükleniyordu; düşmanlarımız bila hak ve sebeb payitahtımıza girmiş, vatanımızın her köşesine istila emelleriyle kükreyen gaddar düşmanlarımızın hunin pençeleri uzanmaya başlamış idi. Harici düşmanlarımız şu suretle hayat damarlarımızı kesmek, bizi öldürmek ameliyesiyle meşgul iken hükumetimiz de icraat-ı umumiyesiyle onların işini teshil idiyor, tehlikeyi gören, görmek istidanı gösteren fikirleri birer birer kırmak, milleti uyuşturmak ve avutmak istiyordu. Ferid Paşa ve yaranı Paris Sulh Konferansı'ndan münhezimen avdet iderken, onun yanlış ve cahilane siyaseti artık iflas etmiş idi. Millet bütün bu yolsuzlukları görüb dururken onu sarıldığı sandalyeden bir türlü ayıramıyor ve o gayr-i milli hükumet, milletin omzunda oturuyordu. İşte: Erzurum Kongresi şeklinde doğan ve bilahare Sivas'da akd ettiği Umumi Kongre ile ta'azzuv ve tekemmül eden ve binnetice amal-i milliyeyi tevhid, temsil etmek muvaffakiyet ve mazhariyetini gösteren Müdafa'a-i Hukuk Cemiyeti o hatırnak dakikalarda idi ki milletin ruhundan doğan amal ve ihtisas-ı samimi ve pürşeref bir vakar ve temkin ile alem-i medeniyete iblağ eyledi. Osmanlı ruhunun, Türk ve Müslüman kanının sönmek, kurumak, ölmek bilmeyen azim ve imanı, Ferid Paşa Kabinesinin meşru' bir hükumete terk-i mevki itmesini te'min etti. Ve Amasya'da vuku' bulan temas neticesinde hükumet ile millet arasında tahaddüs eden ihtilaf bertaraf oldu. Dahilen bu meselelerle uğraşırken hükumetimizin vaziyet-i hariciyesi de istihalelere ma'ruz oluyordu. Yavaş yavaş ahval inkişaf idiyor, hakkımızda verilecek kararların ta'dile, te'hire uğramaya başladığı hiss olunuyordu. Avrupa'da Türklerin henüz ölmediği ve ölmek isti'dadında olmadığı anlaşılıyor ve Harekat-ı Milliye düşman matbuatında bile mazhar-ı takdir oluyordu. İşte şu suretle Mücahede-i Milliyeye başlayan Milli Kongre Heyet-i Temsiliyesi vazife-i vataniyelerini ibka etmek için Sivas muhitini intihab etti. Ve memleketimizin aguş-ı hürmet ve samimiyetinde Umumi Kongrelerini akd ettikden ve dört ay kadar çalıştıkdan sonra tebdil-i mekan etti. Milli ve meşru' bir inkılab ile tarih-i Osmani'de bir sahife-i nev'in-i şeref açan cereyan-ı milli şu suretle ilk feyzini Sivas'a saçtı ve ilk muvaffakiyetini Sivas'da kazandı. Sivas'da parlayan envar-ı milliye yavaş, yavaş vatanın her köşesini tenver itmeye başladı. Her tarafda milli mefkure uyandı. Bugün Sivas merkezi tarih-i inkılab-ı Osmani'de pek mühim bir mevki tutmuş ve Sivas ismi hakikaten pek ulvi hatıralarla milletin ruhunda yer bulmuştur. Cereyan-ı milli memleketimizde öyle vakur ve pürtemkin bir feyiz ile inkişaf etmiştir ki bunu tarih-i Osmani'de mükerreren kayd idilen inkılabatın hiçbirisiyle mukayese etmek doğru değildir. 10 Temmuz bir ıyd-ı milli ise 4 Ağustos: 335 daha büyük ve daha şerefli hatıralarla dolu bir iyd-ı ekber-i milli ve İslamidir. Bu mukayeseyi ikinci bir mebhase terk idiyoruz. Cereyan-ı millinin suret-i inkişafı gayet sıkı bir suretde vaki' olmuştur. Su-i idareden, uyuşuklukdan usanmış olan efkar-ı umumiye düşündüğü doğru yolu Milli Kongrenin takip ettiği meslek-i millide buldu. Doğru ve fikrine muvafık bulduğu bu yola, bu meslek-i hakikiye bütün ruhuyla sarıldı. Mustafa Kemal Paşa ve rüfekasını kemal-i hürmet ve muhabbetle der-aguş etti. Onun yüksek mefkuresi milletin ruhuna, milletin ruh-ı samimisi onun ulvi mefkuresine karıştı Açılan mücahede zemini hakikaten milletin ferden ferda düşündüğü bir yol idi. Ferdi mefkureler gayr-i iradi bir suretle dalgalanırken, yekdiğerinden saklanan düşünce, mütereddid ve muzdarib titrerken gür ve kahraman bir ses canlandı. O zaman herkes mefkuresinin isabetini hiss etti. Ve bu suretle vahdet-i milliye cereyanları bariz bir suretde yol almaya başladı. Bundan anlaşılıyor ki cereyan-ı milli, milletin vicdanından, ruhundan doğmuştur. Onu enzar-ı umumiyeye başka bir şekilde göstermek isteyenler şübhe yok ki milletin ruhundan haberdar olmayan gafil ve cahillerdir,.. Mustafa Kemal Paşa kongre kürsüsünde gür sesiyle meslek-i hakikiyi teşrih iderken halk kendi hissiyatının kendi vicdanının okunduğunu hissediyor ve bila tereddüd, onunla hemruh olduğunu anlıyordu. İşte bu suretle efkar-ı umumiye-i milliye temerküz ve tekasüf etti. Millete ruh-ı millisini tanıtdıran bu yol hakikaten milletin rehasına hizmet etmiş midir, idecek midir? Bunu zaman isbat idecek ve tarih-i beşeriyet kayd eyleyecekdir. Şübhesiz bariz bir şey varsa o da delail ve vesaikiyle meşhud olan ahvaldeki tebeddüldür ki bunu cümlemiz görüyoruz hissediyoruz. Sözümüze hitam verirken; dört aylık hayat-ı mesa'eden sonra bizden ayrılan muhterem Heyet-i Temsiliyeye Sivas tarihini yaldızlayan vahdet-i milliye cereyanının sevgili kahramanlarına samim-i ruhumuzda selamlar ithaf ider, memleketimizin geniş ve şaibesiz sinesinde kendileri için daimi bir serir-i samimiyet mevcud olduğunu söyler ve yeni muhitlerinde kendilerine muvaffakiyetler temenni iyleriz. İstanbul: Bab-ı 'Ali – 12 - 15 – 1335 Sivas'da Anadolu ve Rumeli Müdafa'a-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesine Leyle-i celile-i viladet-i risaletpenaheden dolayı arz-ı şerikat ve ta'zimatı havi olarak Hakpay-i Hümayun-ı Şahane'ye keşide olunan telgrafnameleri manzur-ı ali buyrularak tebrikat ve ta'zimat-ı ma'ruza nezd-i celil hilafetpenahide müstelzim mahzuziyet olduğu beyan ve tebliğ olunur. Sadrazam Ali Rıza --------❖-------- Dünle Bugünün Mukayesesi Büyük bir ümit-i adalet ve hakkaniyetle ve yeni dünya reis-i mütefekkirinin prensiblerine istinadla [Agamemnon] zırhlısında imza etmek mecburiyetinde kaldığımız Mütareke'nin; sene-i devriyesini geçireli çok bir zaman olmadı. Her millet, her hükumet bu üç yüz seksen günü boşa geçirmemiş, çalışmış, çabalamış, hummai bir fa'aliyetle, baş döndürücü bir sür'atle istediği gibi hazırlanmış, ta'bir-i sahih ise: Ununu elemiş eleğini asmış olduğu halde biz; ma'at teessüf söylüyorum zavallı biz bu eyyam-ı şek ve şübheden intihaz çarelerini kat'iyen düşünmedik düşünmek bile istemedik; elimize geçen her fırsatı tepelemekle, güya dünyanın en mes'ud ve müreffeh milletleri gibi her şeye seyirci kalmakla şahsiyat ve şetm'iyata bir cereyan-ı tam verdik. Öyle bir cereyan-ı tam ki: Onun sermestiyle, onun sarhoşluğuyla en benam muharrirlerimiz, en mukdedir ediplerimiz, en yüksek ricalimiz birbirlerinin ayağına sabun kalıbı koymaktan, kirli çamaşırlarını meydana sürmekten haya itmediler! Suçlu, suçsuz birçok dindaşlarımız, Bekirağa Bölüğü'ne sevk idilirken; ma'kes-i efkar-ı milliye olmak meziyetini taşıması lazım gelen gazetelerimiz lahana yapraklarına, muharrirlerimiz karpuz kabuklarına mı teşbih olunmadı? Vahdetimizin böyle meçhul ve korkunç bir zulmetin girdab-ı zelaletine sürüklenüb getmekde olduğunu görenler ise; fa'aliyetlerine bir germi-i tam verdiler, biçare vatanı her tarafdan istilaya başladılar, asar ve abidat-ı diniye ve milliyesiyle asırlardan beri bir Türk ve Müslüman memleketi olduğunu isbat eden, İzmir gibi mühim ve azim bir kişverimiz; sel önünden kütük kapan bir Mağribi heves ve hırsıyla istila mı edilmedi, binlerce dindaş ve milletdaşlarımız, ma'sum ve bigünah memur ve askerlerimizin kanına mı girilmedi, neler olmadı; Her tarafdan duçar-ı ta'riz olan zavallı milletimiz ise bütün bunlara bir sabr-ı mütevekkilane ile tahammül idiyor, hakkının büyük, davasının sarih olduğunu bildiği halde: Yalnız payitahtındaki ölülerinin şu çirkin ve müstekreh vaziyetlerine mirsad-ı teessürden nevmidane bakıyordu.