30 Ağustos 1942 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

L N YA Kai , ş ü dk AT n AA — E e , - Büyük şehirlerde hava bombar- dımanları vyüzünden hasıl olan bü» yuk hasarlar karşısında — cür'etkâr zekülar şehirleri bombardımanden kezumak için yeraltında nakletmece yi ve kalabalık merkezleri betonm dan istihkâmların içerisine yerleşe tirmeyi düşünmüslerdir. * Şehri düşmana karşı kale duvar? Tariyle müdafaa etmek eski bir fis kirdir.-Bugüt yine bu eski fikre dünüyorlar, şu farkla Li r-hirlerin &trafına çevrilen taş kale duvara Jarı yerine şehrin üzerine yapııaın belon duvarlar kaimdir, Hem de en büyük çaplaki bombalara dayüs nacak kadar kalın ve metin betca duvarlar. Eskiden hayali geniş muharrirler istikbalin şehirlerini göklere doğru yükseltirlerdi, 2000 » 3000 metre yükseklikte asma şehirler, asma parklar Gdüşünenler pek çoktur. Hayali geniş mühendisler kat kat şehirler arasında merdivenler tus rarlar, asansörler işletirlerdi. İn- sanlar bir evden 'bir eve, bir şe- hirden bir şehire gitmek için, Şi mendiferlere, otomobillere değil tayyarelere, Balonlara binecekler. yahultta kanat takacaklardır, , Pek hoş ve şairane olan bu hült- yalardan sonra sert ve insafsız hae kikat insanlığın önüne yepyeni ve karkaranlık bir istikbal açacağa benziyor. D, Fennin yıkma küvvet! müthiştir. Bugün yüzde yirmi nisbetinde pal- layıcı maddeleri ihliva eden bin kiloluk. bir bomba beton bir İstin- kâmı delemez. Fakat serbest bir mesâlede palladığı halde daki ci- vardaki binaları, sığınakları zarard uğratabilir. Yalnız bombhanın sekli- ni değiştirirsek meselâ 400 kiloluk " adükar #E v e Gelec . .ı Fakat bu şehirlerin nerede ve na- “sıl olduğu hakkında harice hiçbir | Şey sızmamıştır. Sığınakların tekâmülü — yeraltı şehirlerine doğru bir adım sayılar bilir. Bu sığınakların hastahaneler', sıhhi imdat merkezleri ve bunlar arasında yollar var. Bazı şehirlerde bu yollar ö kadar mükemmeldir ki sulhun avdelinden sonra da kulla- nılabileceği muhakkaktır, İspanya harbi sırasında havadan en çok hücuma uğrayan şehirlere den birisi de Barselondur. Bu şe- hir binden fazla hava hücumuna uğradığı için halk yeraltına sığın- mış ve yerallında sonsuz — yollar açmışlardır. Bu yolların yeryüzüne çıkan merdivenleri ve kapıları vardı. Tehlike işareti verilir verile mez halk doğru buralara giriyor- du, Daha © vakit bu uçsuz bucaksız siperlerde ışık meselesi esaslı bir şekilde halledilmiş, yeraltına hu" sust kablolar döşenmiş, bu kable» lar akümlâtör balaryalarına rapte- dilmişti. Lüzumu takdirinde bu ba« taryalar sığınakları birkaç saat müddet için aydınlakabiliyordu. Barselon sığınaklarında akar st. lâğım — tertibatı, erzak — depoları, hattâ mutfaklar vardı, MAJİNO HATTINA GELİNCE Almanya ve İngilterede - şimdi herhalde' çok daha mükemmel ye- raltı sığınakları yapılmış olacaktır. Hattâ yeraltında çalışan — fabrikze lardan ve haya — meydanlarındar bahsedildiğini hatırlıyoruz. Fâkat yeraltı hayatının — kuruluşunda *tik örnek olan Majinodan bahselmek- sizin bu bahsi bitirmek kabil de« ğildir. - KoT Fransanın hiçbir işe yaramayan bir bomba içerisine yüzde sekseri | Meşhur Mafjino iİstihkâmlarını geze nisbetinde vatlayır mündeler koye | duğumuz vakit, henüz yapılamıyar | miş olanlar burada havatın hiçbir eksiksiz. yürüdüğünü muhakkak bu hbemba, en melin beton istit- | Börmüşlerdir. Ormanlar ve çifllika kâmları bir yığın toz haline koyam bilir., Bu bombalara mukavemet imkânsızdır. Yeryüzünd2 mevcut hiçbir istihkâm — bunlara dayanne. maz. şehirler birkaç saniye İiçeri- sinde bir enkaz haline gelebilir. O halde şehri bombardımandan kör . Fumak için bir tek çare kalıyor, .gehri toprağın altına, boömbaların yetlişemiyeceği bir yere sokmak. Bu fikir pek de yeni sayılmaz 1939 harbinden birkaç av evvel Meksikada — milletler arası bir şe- hireilik kongresi kuru!muştu. — Bu sehircilik köngresine iştirak edene lerden birisi mister Gudakr İsmim- de bir İngiliz mühendisi kongrdde binaları yüksellmek değil kazmak Tâzımm oldüğünü söylemişti., Müsyö Gudakrin fikrine göre gelecek &- gırlarda insanlar toprağın altında vaşayacaklardır. Zira yangın ve zehirli gaz hombalarından korun: mak İçin yapılacak biricik iş top- rak altına girmektir. Bizi göklere doğru ilim yükse'lmişti. Yerin ai- tına da yine ilim sokacaklır. Gelerek asırların insanları İster heğensinler. İsterlerse beğenmesine ler yerallında yaşayacaklardır. ka- vanda yaşayan arılar, karında yur vasında yaşayan karıncelar gibi. Mister Gudakrın fikrine göre ge- Jecek asrın şehirleri iki yüzlü olar caktır. Toprak üzerinde resmi bi- nalar, sulh zamanında — ulturulacak ufak evler. eğlence ve spor parl- Jarı, Yerin altında da asıl şehir. Hava hücumları kesnasında bii- kaç saat korunmak için girilecek -bir sığınak - değil, harbin devamı müddetince — icerisinde kalınacak hakikt bir şehir. Hatltâ bt gölse sehrin binalarından selh zaman- larında dahi — istifade edilecektir Meselâ nakil vasıtaları gerek sul" zamanlarında gerek harp zamanir rında yeralfında — olacak, aarajiar veraltı şehrinde vapılacaktır. Bu burtünün de icap ettirdiği bir zöarürettir. Bombardımarlar şehir» lerde her seyden evvel nakliye iş- lerini durdürüvor. Sehrin nüfnse -oğaldıkça sokaklar sulh zaman!>- sanda bile nakliye işlerine kâfi gei h miyor. Zaten me'rolann,'mmen;,. rin açılışı bundan dolay? İcap et miş değildir. Bugün Londrada Mo< kovada 'veraltı simendiferleri siv' ahali için hava hücumleri sırasır- 4a en mükemmel sığınak - vazifesin s*Armüvorlar, Bundan başka Rus mühendisler veraltında şehir plânlarını coktar harırlamaya beşlamışlardır. an!_,.' Rusyada verallı sehirlerinin yanı miş olduğunu söyleyenler de val, iR : ğ veriyordum, AAA BUT eee İ ı ler gibi bir iki şey müslesna olmak üzere bu — yeraltı istihkâmlarında | hiç bir şey eksik değildir. Majino istihkâmlarının bulunduğu sahada dolaşanlar toprak yüzünde, şurada burada yükselmiş beton kubbelers den başka hiçbir şey görmezlerdi. Fakat toprağın altında müteaddi! topları ihtiva eden kazamallar, kişe lalâr, yemekhaneler, depolar hulâ- sa her şey vardı. Yiyecek mühimwe maft, hattâ yaralılar Majino — hat'ı işerisinde — şimendiferlerle taşını» yordu, Çifte hatta ücüzlü telefou hatları bütün bu istihkâmlar seri- sinde konuşmayı tam bir intizam altına almıştı. İslihkâmların ışığı dışarıdan gelen elektrikle temin e« diliyorfakat dış kablonun bozülma- sı ihtimaline 'karşı bir de yerallı elektrik fabrikası İnşa ellirilmişti. Bu fabrika 10 dakika İçerisinde ha- ,Teket haline geçebiliyordu. Bu 'sus refle 1 milyon insanın aylarca bu istihkâmlarda rahat rahat yaşaması imkân altına girmişti, 4 YERALTI ŞEHİRLERİNİ BEKLERKEN Yeraltı şehirlerini kurmak isti- yenler burada yalnız hayatı idame ettirmeyi değil onu neşeli ve ras hat bir hale gelirmeyi de düşür- müşlerdir. İlk iş bu yeraltı şehirlerini günce şinm hayat veren ışığından mahrum etmemek olacaktır. — Teleskoplara benziyen ve birtakım aynalarla mü- cehhez olan huüsust makineler güs | Deş ışığını yeraltı şehirine kadüur Betireceklerdir. Bu suretle güneşin akseden ışığı tıpki bir aynanın duvara gönderdiği — pırıltılar Bibi titreyen güzel ve şalrane bir ışıkla aydınlanmış olacaktır, Hattâ kur varstan yapılmış borular vasıtasiye le bu ışığı teksif etmek ve yeral- tında çok ışıklı sanatoryomlar bile yapmak işten bile olmıyacaktır, Yeryüzünde neler - olduğunu me- şehirleri yer al-: tındanmı olacak 1 — Güneş ışığını toplayan boru, gösleren periskon, 5 — Televizyon F, gA rak eden insanların bu meraklarie nı gidermek için yorulmalarına, meçrdivenleri dırmanmalarına, veya asansörlere binmelerine de ihtiyaç yoktur. Kocaman — periskonplar uls kun ihliva etliği bülün manzaralar rı yerallına nakletlireceklir. Daha fazla meraklı onlanlar televizyona başvurarak eski dünyanın her tara fında geçen hâdiseleri - gözleriyle görebileceklerdir. Güneş ışığı biriktirilecek ve arzu eden miülesseselere Bgeceleri, gün- düzden toplanmış güneş ışığı dağı tılacaklır, BİR YERALTI ŞEHNRİNİN GARABETLERİ Yeraltı Şşehrinin — havasızlıktan korkusu Yyoktur, Bu şehir harizi: havaya karşı lamamiyle kapalıdır. Havasını elektrik fabrikalarında ve kimya ilmi sayesinde kendisi yapa- cak te bu hava iİnsan ciğerlerine; hayvan ve nebaltların teneffüs âle'es lerine daha Üüygun olacağı içın ömürler hiç olmazsa bugünküne nazaran iki misli uzun olacaktır. Bu âlelleri bir hayal sanmayınız. Çünkü bu âletlerin küçük örnekleri denizaltılarında ve dalgıç başlıklase rında kullanılmaktadır. Zet sistemi ismi verilen bu sistem Paris met- rolarında da ,tecrübe edilmiş ve bir fotoğraf makinesi büyüklüğüne deki hava makinesinin vücuda ge- 2 — Asansör, 3 — Güneş ışığını ekrani, 6 — Topraksız larla, 7 — Bt, fabrikası, 9 — Güneş Tedavi | tirdiği hava bülün Paris meltrosuna bir saat kâfi gemiştit. Yeraltı şehirlerinde topraksız e- kim de yaprılacaktır. Zalten bugün Spangemberg ve Gerif fabrikaları | garip garip iptidat maddelerle b'le tfün sebzeleri hattâ üzüm, muz ve hindistan —cevizi gibi meyvâaları sun'? olarak yapabilmektedirler. Ete gelince, | Karel sislemi — sun'i kalpler ve tanzim edici hormonlar ükselliren aynclüar, 4 — Yerijüzünü Güneş ışığını gece dağitan lüp, Veri y sayesinde canlı hayvan eti yapnhie — — Hyor, bu sayede insanlar et fahri- kalarından çıkmış etten istedikleti kadar yiyebilecekler, Bu satırları okuduktan sonra yeraltında hemen Nevyork, Paris, Londra büyüklü « ğünde şehirler yapılacağına iİnan'> - oyermek bir nevi çocuklük olur. Yeraltı şehri de ilk şehikler gibi küçükten başlayacak ve yayvaş yas- vaş yürüyeceklerdir , İlim âöleminde Düma'nın rakıdi - Pol dö Kok Bizim, nev'i sahsma münhasır, Hüseyin Rahmi gibi bir romancı. mızm benzeri de, Fransızların halk romancısı Pol dö Kok idi, Onun ne seve seve okünür Ve insanı neşel€n direrek güldürür larr var. dir, Yaşlı - olanlarmız, - vaktiyle, çok tercüme edilmiş olan roman- larımı, müuhakkak, okumuşuzdur. O, biraz daha basit yazar. ama Hüseyin Rahminin romancılık tar- zinı Çok andırır, Avcılardan Mmüjik kulübesinde, yeni biçilmiş kuru otların Üstünde gecelemeye bazırlanıyordu. ÂAy ışığı pencere « mürekkep bir grup, lerden içeriye —vuruyor, — sokakla armonik hazin hazin çalıyordu Kulübeyi dolduran kuru ot, tatlı ve hafif tahrik edici bir koku yayı- yordu, Avcılar, köpeklerden; kadın. lardan, ilk aşktan, yahani ördeklere den Bahs'dıtornlardı. Tanı lıkları bütün bayanların en ufak sususiyet leri tahlil edilip yüze yakın anekdet anlafıldıktan sonra, alaca karanlık- ta kocaman bir ot yiğınını andıran ve kurmay subaylara has kalın ve kısık bir sesle-konuşan en şişman avcı, yüksek sesle esnedi ve söy - lendi: St — Sevilmek o kadar büyük b'r şey değildir: Bavanlar esasen biz« leri sevmek için yaradılmışlardır. Hiç biriniz. teadisinden şirlletle, kudurmuşaçsına nefret- edilliğine şahit olmuş mudur İçinizden biri- si nefretin bahşelttiği hayranlıkla- rı tefkik etti mi? Ha? Cevap veren olmadı, “Kurmay sübayın kalın ses-i — Hiç kimse, öyle mi baylar? di- ye sordu, Bense güze! bir kız tara- fından nefret edildim ve ilk nefrr- tin arazlarını kendi üzerimde, tet- tik ettiim, İlk diyorum, Baylar, sünkü bu iİlk aşkın a"“sine benziyen bir şevdi. Maamnfih, şimdi anlata" cağım baka, henfiz ne aşktan, ne de nefret denilen histen hiç bir şev anlımadığım hir yaşte rereyan el mişti. O zaman sekiz vaşlarınday « dim. Fakat Punün hiç bir ehemmi- veti yoktur., çünkü. baylar, burac'a mühim olan şahıs erkek değil, Ka« dındır, 1 , B Şimdi, dikkatin!zi rica edeceğim Güzel bir yaz aksşamı, güneş bafar" ken, ben ve bize girmezden bir av kadar evvel enstilüyü — biliren ve pek sevimli ve şiir kadar lâtif BT nahlük olan mürebbiyem Zinoçka, >enim odamda oturüuyor ve derse alıştvordu. Zinocka, dalgın Jalgın j jğencereye hakıyor ve sövlüyordu: ' —— Evet, Biz nefes alırken oksi- en yutarız, Şimdi, Petya, siz söy« levin nefes verirken ns çıkarırız ,Ben de aynı pencereden dışarıya sakarak: — Hamiızı karhan, dive sevan karbon alır ve oksijen çıkarırlar. Hamızı karbon gazorda, semaver ateşinde vardır.., Bu çok zararlı bit - ğazdır, Napoli yakınlarında hamızı karbonu havi ' “Köpek Mağarası” denilen bir mağara vardır. buraya birakılan bir köpek, boğuülüup — öle mektedir. Napoli yakınlarındaki büu betbah! “Köpek Mağarası”, şimdiki bilgin- lerin temelini teşkil eder . ve hiç bir mürebbiye ondan bir adım öle- ye gitlmek cesaretini gösleremez. Zinoçka, daima büyük bir ateşle tabit iHmlerin faydalarından bahs sederdi, fakat şimdi bahsinde bu mağaradan başka bir şey bildiğini zannetmiyorum. İşte, efendim, Zinoçka, tekrar ef- memi söyledi. Ben tekrarladım, ©. ufuk nedir? diye sordu, Bon cevap verdim. Biz ufukla mağareyı gevee lerken, avluda babam ava gilineye kazırlamyordu. Köpekler havlıyor, etlar yerlerinde duramıyarak sabir” sızlanıyor ve aröbacılara kür ya - hiyorlardı. Uşaklar, yük arabasın. paket vesalreyle dolduruyorlarür Yük arabasının yanıuda fayton dü- ruyordu, buna İyanistkiylere doğum gününü tesid için gitmek üzere an- nem ve kızkardeşlerim hiniyorlar- dı, Evde, yalnız ben, Zinoçka ve dişleri ağrıyan üniversiteli ağabe * yim kalıyorduk. Bendeki hasel ve cansıkınlısını tasavvur ediniz! Zinoçka, pencereden bakarak: — Şimdi söyleyiniz, nefes alır- ken ne yutuüyoruz? diye sordü. — Öksijen,.. — Evet, toprağın gökle birleştiği ni zannetliğimiz yere'de ufuk de niİZ.., Fakat işte vük arabası hareket etti, onun arkasından da (fayton... ZINOÇ Yazan: A.ÇEHOV Rusçadan çeviren: SERVET LÜNEL ! ğını görüyordum, Sonra|birdenbire kızararak saate baktığını farkellim, — Unutmayın, dedi, Napoli ya- kınlarında “Köpek Mağorası”" denis len bir yer vardır... Yine saale baklı ve devam etti: — Toprağın — gökle birleştiğini zannettiğimiz yere.,, Zavallıcık, büyük bir telâş ve'her lecan içinde odada dolaşmaya baş- ladı ve bir daha asaâğle baktı. Der. sin bilmesine daha yarım, saülleri fazla bir zaman vardı. Güclükle nefes alarak ve titreyan elleriyle aritmetik kitabını karışlı- rarak: — Şimdi, aritmeliğe baştiyoruz. dedi, İşte 325 numaralı şu vazifeyi yaparsınız, ben de... Şimdi geliyo. rum, — - n Odadan dıktı. Merdivenlerden a- şağı, uçar gibi, koştuğunu duydum. sonra açık mavi enlarisinin avluda pırıldayıp, bahçe kapısında kaybol duğunu pencereden gördüm Hare ketlerinin cabukluğu, yüzünün kr zarması ve Böslerdiği telâş mera- kımı uyandırdı. Nereye ve niçin koşmuştu? Yaşımdan umulmıyacak zekâya malik olduğumdan — derhal intikal ettim ve her şeyi anladım: Sert to- biatlı ebeveynimin burada bulun: mayışından istifade *derek hahçe- ye koşmuştu! Demek Ki çilek, ya- hut kiraz koparacaktı! O giler de v ben durur muyum, Elbelte ben de kiraz yemiye giderim, Tanrı kahs Teftsin! Aritmetik kitabını bir tarafa frs Jatlım ve bahçeye koştüm, Kirarz ağaçlarına koştüm, fakat — Zinoçka orada yoktu. Çilek tarlasını, — böğürtlenliği bekiç kulübesini geçtiklen sonra en —a ee *3.000 saat çalıştım, kibe koyuldum ve şu manzaraylı - karşılaştım: ) Gölün kenarında, iki ihliyar sö«-. ğüt ağacınım kalın gövdeleri arasın" da ağabeyim “Saşa duruyordu; dis- leri ağrıdığı yüzüüden hiç de hel- li değildi. Kendisine doğru — gelen Zinockaya bakıyor ve bülün ben- Hğk güneşle aydınlanmış. Ribi, sa“ | adetle parlıyordu. Zinoçka — da, sanki kendisini Köpek Mağarasına 'doğrü sürüklüyor ve hamızı karbon teneffüs etmeye zorluyorlarınış gi- bî, güçlükle yürüyor ve ağır ağır nefes alarak ağabeyime doöğrü İler: Nyordu.., Bülün bunlar, hayalında ilk defa randevuya geldiğini göslte- riyordü, Fakat işte yaklaştı,,. Yarım dakika, gözlerine gibi, sessizce bakışlılar. Sonra gü« rünmiyen bir kuvvet Zinoçkayı itli. 0. ellerini Saşanın omuzuna köy- du ve başını önüne eğdi, Saş$a, gü- lüyor, anlâşılmıyan bir şeyler mı * vıldanıyor ve çok aşık bir İnsanın beceriksizliğiyle her ıki avucunu Zinoçkanın yüzünde gerdiriyordu. Hava da fevkalâdeydi, — baylar.. Arkasında güneş - saklanmaya baş- hyan tepe, iki söğüt ağaeı, yeşil sa- hiller, mavi gök, Saşa ve Zinoçka gölün ayna kadar düz ve sakin yü- zünde aksediyordu. Elrafta sessizlik hüküm sürüyor- du, Kavak ağacınm tepesinde, mil- yonlarca uzun biyıklı altınkelebek uçuşuyor, bahçenin öte yanında, meleyen davar sürüleri ağıla dü- nüyordu, Sözün kısası, fırçayı al ve resim yap. 3 Bütün bu gördüklerimden, an- cak Saşanın Zinoçka ile öpüştüğ!- nü anladım., Bu çok ayıp. Eğer an: n"m öÖğrenecek olursa Her ikisine gösterir, » Bilmem neden ulanç duy düm ve randevunun sonüunu — bek- Jemeden odama ,;döndüm; Sonra, « ritmetik kitabımı elime aldım, dü şünmeye ve fikir yürülmeye Jadım, Suratımda — muzaflerane bir tebessdim — dolaştığını — hissediyor: düm. Bir taraflan, başkalarına bir sırrı bilmek hoşuma gidiyordu diğer taraftan, Saşa ve Zinoçka gi- bi otöriter şahsivetleri. — istediğim dakikada monden kaidelere Tiayet sizlikle ilham edebileceğimi ideâl etmek daha ziyade hoşuma gidiyor du. Artık bBenim elimdeydiler — ve onların hüzüru tamamiyle benim ©- | Zinocka: , Bü aralık Zinoçkanın, cebinden bir — hafif gürültüden titriyerek ve eee — Heenâplığıma . bağlıydı. Sahredin — Doğru. diye kabml ediyordu. — kâğıt çıkardığımı, sonra asahi bir rarın solarak böostândan çıkıp göle ben *_M"Ğ nü o narır) TaTkukti neballar aksinet Hamızı — hareketle burüşturduğunu ve şaka- — doğrü İerlediğini gsördim. Önn ta- l,,..._ ea A S — Z 'w-mw İnanamıyormus (f baş- a" Pol dö Kok, yetmiş sene evvel ölmüştü. Sağlığında, mobhüs inli « hapları zamanında, Fransız ro- mancısı Düma Per ile Teklâm re- kabeti yapardı, » Düma Per, 1848 intihabında namzetliğini koymuş ve ketitl; me” - tiyetlerini şöyle ilân etmişti' “İşte meziyetlerim: Altt sene tahsilim, dört sene naterliğim, yedi sete memurluktaki kırtasiye. ciliğim hariç olmak — üzere, yirmi sene gülde on saat hesabile * “Bu yirmi sere zarfmda, 400 cild romanla 385 divanı yazdım, dı, Mecmuu 353.600 frank eder, “İsçi yevmiyes'ini 3 frank kabul etlersek.. ve günde 360 saat çalış- tığımı hesaba alırsak, mın, 20 senede, her çün, 092 ki- Biyi geçindirdiğ: anlaşılır, Dıramı> larım da, öon sene müddetle, Pari- &in Ğ47 işçisini besledi, Vilâyetler” dekilerle birlikte 1,041 işçi — eder, Buna, matbaa haricinda, — taşıma vesajre gibi 417 işçiyi ilâve ediniz: 1,458 eder, . *“Ba hesapça, Tromanlarım Ve dıramlarım, günde, vasati olarak, vir.” p Pol dö Kok, Düma Perin büyle bir duvar ilânı ile kendisinı me « &lmea, o da, bir duvar ilânı bas « tirarak mebusluğa namzetliğini ko yar, Pol dö Kokun ilânı şudur: “Ben, vatandaş Düma'dan pek çok ziyade Konstitüant meclisi « ne aza olmağa hak sahibiyim, Ben üe, diğer bir hesaba giriştim ve benu, bütün itlmadımla, size arze“ diyorum, “Ben, Sen-Marten — bulvarındla, bir evin zemin ile birinci katı arar sındak;j kısımda oturuyorum, Üğle Üen sonra - saat 4 ile 5 arasında yorum, Bütün Fransa, bunu bilir. “Bundan dolayı, rise gelen her seyyah, muhakkak, deffe_:-înnj Fol dö Koku, Hindistan cevizi Süe pençeresinde görmeyi unutmamın - &nt İşaret eder. © “Bu seyyahlar, Sen-Marten bül- vavıba gitmek, için, omnibüse binerire, Eilet parası Ğ ettikten sonra, avdet eder, Tabii, Yeniden 6 su verir, “Senede 20.000 seyyah büu maz> refı yapıyorlar. Bu da, yirmi Sene denteri devam onınibüsçülere! 4,899,000 su te- min ediyor.” , n Ne hoş bir rekabet değil mi? Simdi İse, birbirtne rakin olan cins lerine, cibilliyetlerine okuyarlar, RAŞSİD RIZÂ , ONLAR ERMİŞ MURADMIYA Vodvil — 8 — Perde tam. “400 romanmun her birj 1000 er — basıldı ve her biri 5 frantta satıl. 7,150 kişiye nafaka temin etmis. — busluğa namzet koyduğunu haber — pençerede dürüyor, Hindistan ces - vizi satıcılarmım geçişini seyredir — taclarmı seyrettiği — saantte gidip —— ediyor. O halde, romünnlarır — K'. Ü 4 - müuhakkak, su'dur. Seyyah, gelip beni temasa — (TYATEMBET Ginülde Pişiie Siciğini

Bu sayıdan diğer sayfalar: