5 Ağustos 1942 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 AĞUÜSYTOS — 1944 HABER — Filozofiarın hayatlarından manzaralar | w Bergson, nasıl öldü? Yahudiler, filozofun ölümünü de istismar etmiye kalkış- tuar, Alman askerleri “onun önünde selâm durdu,, Fikir modasına göre, Bergson, “ahar zaman” ın en büyük bir fi. lozolu diye şöhret Aalmıştı ve büu şöhreti, biz de, en çok istismar e- den, profesör Şekip Tunç bey oldu, Ziya Gökalp, geçen büyükharptle, “Dürkhaym” 1 ele almış, Türkiyede onun içtimat Snezhebinin havârisi kesilmişli. Ve bundan, Türk cem's yelini tahlil, terkip edecek bir me- tod yaralmışlı. Ö, öldü; Dürkhaym | içtimaiyatçılığını —da, Türkiyeden,' beraberinde götürdü; fakat arkasın" | da, Dürkhaym esasından mülheza ! nazariyeler bıraktlı, Şimdi bile, o-f nün nağmelerini terennüm eden ' müridleri var, Bergson'un hayranı olan profesör : Sekip Tunç ise, Bergsonizmi, zekice | temsil vemüdafaa edemedi. Bu yüz«s den, “Bergson, bizde, Berg- | son'un ölümünden çok evvel ölmüş. tü. Filozofun Fransadaki ölümü, yedi | ay evvel vukuü gelmişti. Bu ölüme den, yedi ay sonra, böyle sırasız bahsedişim, bugünlerde, Bergson'un ölümü hakkında, ecnehi gazetelerin- de gördüğüm, biraz meraklıca yaz'a lardan, okuyucularımı da hal)erdnr; etmek gayretidir. #İnliuton — İç görüşü” ne daya" nüin ve “Evolutiön — Crğatrice — Yaratıcı hamle” nazariyelerini ku. ran bu filozofun son günleri, hattâ biraz gar&bet gösleren son dakikas lar, beni alâkadar etliği gibi oku- yucuları da edehilir, & * * “Hanri Bergson, harp başladığı Fransanın “Tur” şehri Ca du, Bir müddettenberi, yaz aylarım nı burada geçiriyordu. Almanlar: Fransayı işgale başlayınca, korktu; çünkü Yahudiydi. Pariste evi vare dı, ama orası Almanların elindeydi. Cenup vilâyetleri işgal edilmemişti; ö ltarafa gitmiye karar verdi. * — Börgson, seksen yaşımda ve on iki senedenberi de romatizmadan muz- taripti, Yürüyemiyordu. Bir sedyCa ye konuldu, otomobile bindirildi Yanında, karısı ve kızı vardı. Yola koyulduğu gün, 15 haziran 1940 dı. Küçük kafile, o günün akşamında, Sinon kasabasında bulunuyordu. O ona baba gününde kimkime? Meş- hur filozof Bergsön, barınacak yer bulamıyordu. — Şoför imdadına ye. tişü, Onu, — tanıdığı bir döktorur hususf muayenehanesine götürdü. Orada bulunan bir koltuğa oturltu Geceyi;, odanın bir köşesine büzü- lerek uyuyan karısiyle kızının yar nında, kolluk üzerinde geçiren ör lozof, erlesi gün, öğle zamanında tekrar yola düzüldü ve Arkasor civarındaki bir küçük köye kadar ilerliyebildi. Köy, —muhbacirlerle döoluydu, Ne çare! İhliyar, hasta filozof, gecey' olomobilde geçirmiye katlanacaktı. Yine şoförün becerikliliği ve para imdadına yetişti. Bir küçük ötelde bir yatak bulunabildi, Bu köyden sonraki konak yeri Daks kasahbası oldu, Bergson, roma- Hizmasını tedavi ettirmek vesilesiy” le, bu kasabaya gidip geldiği için tanıdığı bir döktor, yer buldu, ken. disini de, allesini de oraya yerleş- tirdi. Bergson, burada da, hirkaç haf- tadan fazla kalamadı: Almanlar, büs rasını da İşgal etmişlerdi ve bir Alman zabiti de, kendisiyle görüş- mek istediğini bildirmişti, Zabitin maksadı, — merak ettiği söhretli filozofu ziyaret — etmek, görmekti. O İse, korktu. Pariste. Almanlar vardı, gidemiyordu. Baş. ka yerierde barınacak yer bulabile- ceğinden emin değildi, Tekrar, sayfiyesine dönmiye karar verdi. Ne tuhaf ki, filozof, sediye ile otomobiline göltürülürken, bir AL man müfrezesiyle karşılaştı. Bu müfrezenin başında da, kendisiyle görüşmek istiyen zabit vardı, Bere” son, bu tesadüfü de fenaya >yordu ise de korktuğuna uğramadı. Zahit, yalnız, kendisiyle görüşemediğine üzüldüğünü bildirerek — “hayırlı yolculük” diledi. A Sayfiye, yükle hafif pahada ağır şeylerinden mahrum kalmış 01“131'2' la beraber, oturn'abilecek haldeydıı. Orada bulunan Alman zabitlerinin yardımıyla da, filozof, köşke yer leştirildi ve yazı, sonbaharı orada gecirdi. İşgal — kargaşalığından eser kal T yardı. mamıştı. Paristeki Yahudilere karşı da bir hareket başlamamıştı. Berg- son, aparlmanında bulunan eşyalas rinı, kitaplarını tehlikede bırakma- mak İçin, Parise hareket etti, Orta da, eski ahbaplarını da bulacağını ümit elmişti. Bunların hepsi kaçmış, henüz geriye dönmemişlerdir, Bergson, Bosejur bulvarındaki &- partınanına kapandı, inzivaya da- dı; fakat kış bastırmıştı, Kalörifer, yanmıyordu. — Elektrik sobalariyle ısıtmak İstedi; bu ise, kâfi derecede hararet lemin etmiyordu. raftan da yiyecek darlığı bağgöster- di, *Filozof, ihtiyar ve hasta olmas'e na rağmen, bu sıkınlılara katlanı" yordu; fakat bir gün, —Yahudilere karşı, birtakım tedbirler başladığını görünce, endişelendi. e Pariste yaşayan her Yahudi, polis karakollarına gitmiye, hüviyetlerini tesbit ettirmiye davet olundukları | zaman, Bergson, fena halde üzüldü. Sonva, karakola gitmesi icabediyor, Karısı, kocasının ihtiyarlığından, otomobilsiz gezemiyecek kadar hase ta olduğundan, soğuğun şiddelinden bahsederek memurların merhameti- Nikodim Yeğoriç Potiçkimnı ha- mamın buhar dalresinde (x üst kata çıkarken: — Kızınızın bütün güzelliklerine ve iyi ahlâkına rağmen şimdiye ka. dar evlenemeyişine bir türlü aklım yatmıyor, dedi , Nikodim Yeğoriç, bütün çıplak in- sanlar gibi çıplaktı,. Takat — saçsız kafasında kasket vardı. Başına kan hücum etmesinden ve nüzul isabe. tinden korktuğu için buhar dairesi- ne kasketli olarak girerdi. Muhatce bı; Makar Tarasiç Peşkin, ince, mc. rarmış bacaklı, kısa boylu bir ihtis Potiçkinin — sualine cevap olarak omuzlarını silkti: — Onun evlenmeyişinin hiricik (şehebi. epnabı hakkin ben kulunu, karakter denilen şeyden mahrum etmiş olmasıdır, Ben, mutl ve uysal tabiatlı bir insanım, Nikodim Ye- ğoriç, halbuki bu zamanda uysallık para etmiyor: Zamanımızın yavuk" luları, çok zalim ve merhametsizler, onlara muamele ederken bu cihet gözönünde tutulmak icabeder. — Yani, nasıl zalim? Bununla ne- yi, kastediyorsunuz? — Demek istiyorum ki, zamane erkekleri şımarıktır,.. Kendilerine yapılacak muamelede serbest ölm”e lıdır, Nikodim Yeğoriç. Onlardan sıkılmaya gelmez, Nikodim Yeğoriç. Mahkemeye ver, tokatla, polise tes: lim et, işte onlara lâyık olan müua* mele budur! Rezil, küstah mahlülte lar! " Ahbaplar, üst katta yan yana yate tılar, ve ellerindeki meşe yapraklı süpürgeleri (xx harekete geltrerek vücutlarına vurmaya başladılar. Makar Tarasiç, sözüne devam etti: — Hayasız, — sefil mahlüklar,. Mendeburların elinden çekmediğim kalmadı, Eğer karakter itibariyle daha sert olsaydım, — kızım Dâşa çoktan kocaya varmış ve çoluk çocuğa — karışmış olacaktı. Evet,.. Şimdi kadın cinsinin yüzde ellisini ihtiyar kızlar teşkil ediyor, Nikoa dim Yeğoriç, Halbuki gençlikte bu kızlardan her birisinin yavuklusu vardı, Sorarım size, peki niçin ka. caya varamadı? Sebep neydi? Ma- lüm, ana ve babaları, yavukluyu zaptedemediler, ellerinden kaçırdı- lar. A a ._*_" İ — Çok doğru. ai Te — Zamana erkekleri, şımarık ye- tişmiş, kendilerini dev laynasında gören, ahmak budala, hür fikirli şeyin havadan gelmesini — bekler. Bedava bir adım hbile atmaz, Sen ona neş'e ve saadet verirsin, üsles lik yine de senden para koparma. ya çalışır. Evlenme işinde evveli kendi —menfaatini gözetir. Yani maksadı evlenmekten ziyade para kazanmaktır, Bu kadarla kalsa öper başına koyarsın: Ye, tıkın, param feda olsum. an- cak kızımla evlen, lütfet, fakat ne- ticede hem paradan olursun, hem de başını derde sokarsın, Razısı habire nişanlanır durur, iş evlenmeye ge- lince hemen dümeni kırar, başkte sıyla nişanlanmaya koşar, Yavuklu geçinmek kadar hoş bir şey yoktur. Hem yedirirler, hem içirirler, hem dehorç para verirler, böyle yaşama. * - — iPeal e z A Bir tas| diye propaganda yaygarası kopardılar ni celbedebildi ve busayede, filce zofu, büyük bir dertten kurtardı. * &e Bergson, zayıfladıkça zayıflıyor- du, Doktorlar, şiddetli bir soğuk- “algınlığından şüphelenmekle beras ber, Gdüşkünlüğünü ,daha ziyade, içinde yaşadığı sıkışık şartlara at- fediyorlardı. Filozof, yedincikânunda, - iyice “ğerlerinde kan toplandığı anlaşıldı, Doktorlar, ailesine, hastalığın veha. metini haber verdiler. Bergson, metanetini — muhafaza ediyordu, Hatlâ yılbaşında, biraz dirilir. gibi de oldu, ama bu iyis leşme alâmeti çok sürmedi, 194i senesi sonkânunun 2 nci ile 3 üncü günleri arasındaki —gecenin — saat üçüne doğru sayıklamaya — başladı. Ders verir gibi bir şeyler mırildanı- yordu. İhtimal ki, kendisini kürsü. de ve talebesinin karşısında zarınca diyordu, —Bütün anlaşılahilen şey, en son olarak birkaç defa tçkrar eltiği: VA — İşine., Saat beş! Sözleri oldu, (Devamı Ğ ncıda) Alısam Posfast UNUŞ, şmali Afrikanm Âkde, niz kenarmda bulunan mem leketlerinden biridir. — Mesahası 167.000 kilometre murabbar, nüfu- su 2,200,000 dir, Merkezi Tunus şehridir. Sfaks, Bizerte, Gabes Keyruan, Sus büyük şehirlerin « derdir, Tunusun arazisi, dağlıktır. Bu dağlık araziyi, Atlas silsilesinin imtidadı teşkil etmekte ve dağla»- rın yüksekliği 1000 ile 1600 metre arasında değişmektedir. Mecerda yatağa düştü. Biraz sonra da, akciş! '© Vadii Zeruad isminde nehirleri ve memleketin cenup Ve sarkmda birçok gölleri vardır, İklimi, mtte- dil,, toprağı münbittir. Mahsulâtı hububat, üzüm, zeytin, hurma ve meyvadır, Ormanları ve hayvanatı boldur, Fosfat ve demir madenleri de var. dır. Ş 1 TARİHİ x ” Tunüs Milâttan 9 asır evvel, Fe- nikelilerin müstemlekesi olmuştu, İi asır sonra da Kartacalılar dev. rimle, büyük bir medeniyete Mmaz« har oldu ve uzun zaman Romaya rekabet etti, Nihayet, Pön harbi- nin Nihayetinde, Milâttan 146 se, ne evvel Romalılara Mmağlüp oldu. Ve Roma devletinin bir eyaleti HAMAMDA Yazan: A. ÇEHOV. Rusçadan çeviren: SERVET LÜNEL ya can kurban! İşte o da İhtiyarlar yıncaya kadar kendisini yavuklu diye satar. yavuklu — olarak — ölüp gider, eh, ölünce tabil evlenmeye de artık lüzum kalmaz, Bazısının büs şında saç kalmamış, dişleri dökük müştür, dermansızlıktan dizleri büe külmektedir, halbuki hâlâ yavuklu olarak geçinir. Bazan budalalıkla. rından dolayı evlenmiyen erkeklere de rastlanır,.. Budala bi radam, ne istediğini kendisi de bilmez, seçme- ye başlar, onu beğenmez, bunu be- ğenmez, doluya koyar almaz, boşa koyar dolmaz. Gider gelir, habire nişanlanır, ondan tullurur. İşte mie sal olarak Dâşenka'nın ilk yavuklı- su bay Katavasov'u alalım.., Orla mektep muallimi. —Bütün ilimleri hatmetmiş, fransızcası, alınancası, mükemmel., Üstelik riyaziyeci, neti- cede budalanın biri olduğu meydees na çıktı. Uyuyor musunuz, Nikodim Yeğoriç? — Hayır, uyumuyorum. Keyfim: den gözlerimi kapadım... — İşte efendim... Bu Katavasov, bepnim Daşenkamın etrafında dolaşe maya başladı, aHlbuki o zaman Da- şenka yirmisine bile basmamıştı, Öyle bir kız idi ki gören hayretin. den parmağını ısırryorduü. Bir içim su! Vücut balık eti, güzel endam ve saire.., Şürayı Devlet — âzalarından Çeçeronov " Gravlanskiy, evine Müs rebbiyeliğe gelmesi için diz çöke- rek yalvarmıştı, fakat Daşenka ka- bul etmedi! İşte efendim, Katava- sov bize gelmiye başladı Her gün geliyor ve gece yarılarına kadar ü nunla ötüurup muhtelif — ilimlerden. fizikten falan bahsediyordu.,. Des « telerle kitap getiriyor, kızımın şar“ kılarını dinliyordu... Fakat daha ziyade kitap okumasında ısrar ediİ- yordu, Benim Daşa zaten âlimdir, kitaba hiçbir ihtiyacı yoktur, esasen ki- tap dediğin nedir? Ama o, ŞuUmu oku, bunu oku, diye ısrar ediyor du; son derece bıktırmıştı. Neyse, baktım kızımı seviyor, Kızımın da meyli yok değil, hani. Yalnız, onun zabit olmayışına üzülüyor gibi, A“a ker olmasa ne lâzım gelir, fena bir ada mdeğil. Mevkii var, itibarı ye- rinde, içkisi yok, bundan fazlası can sağlığı, değil mi efendim? U- zatmıyalım, talip oldu, Takdis et. tik... _Cedeyle alâkası olmıyan bir ruhtu, yani ceyizi olmasa yine de alacak, Evlenme gününü tayin e'e tik. Ne tahmin edersiniz? Ha? Düğüne üç gün kala, Katavasov olacak he- rif, benim dükkâna geldi. Gözleri kıpkırmızı, yüzü solgun: sanki bir şeyden korkmuş gibi bütün vücudu titreyor, Sordum: — Ne arzu ediyorsunuz? “Affedersiniz, Makar — Tarasiç, dedi, fakat ben sizin kızınız Darya Makaryevna ile evlenemem. dedi, Yanılmışım. Ben, dedi, onun mü- bakarak, sumluğuna ve gençliğine onda bir zemin, yani rüh güzelliği bulacağımı tahmin etmiştim, halbui bana gelinceye kadar bazı tema- yülleri olmuş, Onun, dedi, hoppalı, ğa meyli var, emek denilen şeyde! haberi yok, annesinin südüyle ©me MİŞ...>> Ne emdiği hatırımda kalmadı,. Bunları söyler söylemez ağlamaya başladı, Ben de, azizim, yalnız küf- rettim ve yakasını — bıraktım, Ne mahkemeye verdim, ne âmirlerine şikâyet ettim, ne de kepaze ettiri. Eğer mahkemeye vermiş olsaydım, rezaletten korkar, evlenirdi. Amira lerine söyleseydim, anasından nec emdiğini ona gösterirlerdi. Mademki kızın kalbini çeldin ev- lenmiye mechursun. Belki siz de işitmişsinizdir. Tüccar Kalyakin, mujk olmasına rağmen ne marfet göstlerdi.,, Kızının yavuklusu, bakmış ceyiz. deb İr değişiklik var; ayak diremca ye başlamış; Kalyaktn hemen onu anbara sokmuş, kapıyı kilitlemiş, cebinden dolu bir tabanca çıkarmış: “Tasvirin önünde dizçök ve kızım- la evleneceğine yemin et, yoksa şimdi gebertirim, alçak seni!,, Ye min etti ve bal gibi evlendi. İşte gördünüz mü Benim elimden böyle şeyler gelmez ki!.. Benim Daşayı Dinayet İşleri me- murlarından Ukraynalı Brüzdenko görmüş. Görmüş ve beğenmiş, Bal. tım, suda haşlanmış yengeç — Bibi. kıpkırmızı bir halde Daşenkanın peşinde dolaşıyor, bir şeyler mırı'e danıyor, ah, dedikçe ağzından alev çıkıyor, Gündüz bizde oturuyor, ge“ ce pencere önünde dolaşıp duruyor Daşa da onu sevdi. Gözleri hoşuna gidiyordu. Baha, -diyordu, bu göze lerde ateş ve karanlık geceler görü- yorum, Ukraynalı, böylece bir müd. det geldi gitti ve nihayet evlenm?e ye talip oldu. Daşa, büyük bir se- vinç ve memnuniyetle muvafakat etti. Ben, dedi, babacığım, anlıyorum, bu da zabit değil, fakal ne de oöl- sa Dinayet işlerinde çalışıyor. bu ise askert levazım dâresi gibi bir şey, işte bunun için onu çok #6 viİyorum. Zamane kızları efendim, neyin ne- Tunus, ondan sonra Milâdın 5 İnci asırda Vandalların, 7 nci 3- sırda da Arapların istilâsına uğ. radı, Tunus, 1574 senesinde Osmanlı Türkleri tarafımdan zaptedildi ve padişah namma bir “bey” tarafın- dan idare edildi, Tunus sahilleri, ' 19 tuncu asra kadar korsan yantak- Jlığı etti. Cezalri eline geçirmiş olan Fran Ba, 1881 senesinde Osmanlı devle. tinin zaafımndan “stifade ederek müstemlekesi yaptı. » » »& Tunus, tâ, Osmanlılar devrinden başlıyan bir “bey” hanedanrı tete- süs etti, Buna, ilk “Bey”e izafetle *Hüseyni'ler deniliyordu, Fran , sızlar, “Bey'lere himayeleri altına leketi, o suretle idare etmeyi tera cih ettiler, Hâmedan anrasımdan, şimdiye ka dar 17 bey yetişti. Şimdi vefat eden Ahmet Paşa, buzların 17 incisiydi. Ahmet Paşsa, bir ay evvel sayfiye- Bi olan Marsa sarayına nakletmiş, yaz aylarını keyifle gecirmeğe baş Tamışken, tutulduğu kısa bir has. tolıktan sonra, haziranın 19 uncu günü vefat etmiştir. Tunus beyi Ahmet — Paşanım ölümü, Fransanm himaye idaresin de, bir karışıklığa meydan vert « den olduğunu ve o da anlıyor; as. keri levazım dairesi, hal İşte efer dim, Ukraynalı, ceyizi birer birer inceden inceye gözden geçirdi, be- nimle epeyce pazarlık etti, »nih> yet her şeye razı okdu artık iş dü. Büne kalıyordu; fakat düğün günü misafirlere şöyle bir baktı. bakar bakmaz elleriyle başını tuttu. — Aman yarabbi, dedi, bu ne kadar akraba! Razı değilim! Yapa. mami İstemiyorum, AÂAçtı ağzını, yumdu, gözünü, sus-| turabilene aşkolsun.,, Öyle yaptım böyle yaptım... Yahu, beyefendi, dedim, sen ak- lnı mı oynattın? İnsanın akrabası çok olunca, itibarı da fazla olur Razı olmadı! Şapkasını — kaptığı Bibi sırra kadem bastı, Şöyle bir vak'a daha oldu, Benin Daşayı orman korucusu almak ste., di. Kızımın zekâ ve terbiyesine hay randı.. Eh, Daşa da onu sevdi Müsbet karakterli oluşu hoşuna Bi- diyordu, Hakikaten iyi, asil bir in- sandı, Esaslı surette — talip — oldu. Veyizi, en ince teferrualına kadar gözden geçirdi, —bütün sandıkları altüst etti, bohçaları, çıkmları ka, rıştırdı, yün sabahlığı güveden k0a rumadığı için hizmetçi Matrenay adamakıllı haşladı. Bana da kendi eşyalarının bir listesini takdim ete H. Elhasıl, asil bir insandı, hakkın- da fena bir şey söylemek günah ©- lur. İtiraf ederim, ben de onu çolr beğeniyordum, Benimle tam iki ax pazar'lık etti, Ben sekiz bin veriyor- dum, o sekiz bin beş yüz istiyordu Pazarlık ettik, çay içmeye olurur onbeşer bardak içer ve durmadan pazarlık ederdik. İki yüz ilâve ci tim, razı olmadı. Uyuşamadık, çte kıp gitti, Giderken iki gözü iİki çeş. meydi. Doğrusu, Daşayı çok seviyordu' Şimdi kendi kendime kızıyorum Üç yüzü vermeliyd?m, yahut bütün şehirde rezil ve kepaze edeceğimi söyliyerek — korkutmalıydım, yahut da karanlık odaya sokup tokatlamn- lıydım. Büyük bir fırsat kaçırdığı- mı şimdi görüyorum, fakal arltık © işten geçti, Elden bir şey gelmiyor Nikodim — Yegoriç, karakterim çok yumusak! — Evet, fazlasıyla halim tabiatl:, sınız. Bunu ben de biliyorum. Eb bana müsaade, artık gideyim,., Ba şım ağırlaştı. Nikodim Yeğoriç, defa vücuduna indi, Makar Tarasiç içini cekti vı süpürgeyi daha büyük bir gayrel" sallamaya başladı. süpürgeyi son X) Rus hamamlarında , bizdeki | göbek laşı yerine, buhar datresi de. nilen bir oda vardır, Tuğla soöbün nın üslünde baş aşağı olarak — dev rilmiş dökme kazanın allında aleş yanar. Kazan aleş gibi — kızarıncan pukarıdan bir musluktan damlayan su buharı odayı dolduürüur. Terle tir ve kirleri çıkarır. X X) Hamamda kirleri çıkarmal içir meşe paprağından papılmış Si le bücullarına bururlar. Tunusu iİşgal etti ve bir Fransız | da kımrallrk pâyesi verdiler ve mem- | eyvdi Di Ahmet Paşa'nın ölümü COĞRAFYASI cek bir mahiyet ârzetmemektz dı , Çünktü onun yerine geçen Mönset — | ismineki yeni bey, Fransızlarla — | dosttur ve halk ta, dünyanın bu karışık vaziyetinde istiklâl davak sile başma belâ getirmekten çe »« hkinmektedir. . F..-. Tunus beyliğinde, müesses bir veraset usulü vardır: Her bey ö « kince onun yerine büyük oğlu de, gil, hânedanın en yaşlısı geçer, Bunun sebebi de, beylik tahtmm tecrübesiz gençlerin, yahut vesayet altımda kanlacak Çocuklarımn eline geçmesine meydan vermemek lli« — zumudur, 'i Ölen Ahmet Pasa, 80 yasşmday. dı, 11 şubat 1929 da beylik tahtı.r —— fa geçmişti. Bu hesaba göre, 18 — | seneden biraz fazla Tunus beylik h B tahtanı işgal etti, * Tunus beyleri, bütün harici ve dahili _alyııeti Fransızlar idare et- tiği için, onun'hüviyeti, memleket te bir nevi ruhani reis mahiyetine — — dedir. Bundan dolayı, ondan evvel ki beyler gibi, Ahmet Paşa da . lâüm diniyatında ve hukukunda bü. yük bir âlimdi. Ahmet Paşça, bütün ilmini ve za« manımı memleketinin dini inkişatk « v İ i ç $ ' hirlerinde bilhassa merkezde, Mr —— sırdaki “Ezher”le, Suriyedeki du — için, Fransa ile İyi geçinmiş ve O vürdü ve aşağıyı | ni müecsseselerle rekabet edebile « cek medreseler vücuda getirdi. Ahmet Pasa, eski Tunus beyi A. K Paşanm oğluydu. Bu Ali Paşa Fransızlarla birleşmiş ve Osmanlı. larla harbetmişti, Bunun isyanı yü zünden Fransa, Tunusa el atmıya ve himaye idaresini tesis etmiye muvaffak olmuştu. Tabildir. K, Fransız idaresinin ilk Tunus beyi — olmustu, Ahmet Paşa da, Fransız — |. ları seven bir babanm oğlu olduğu na hasretti, Bu sayede, Tunus $e i İ | na sadakatten hiç ayrılmamıştır. | Ahmet Paşa, <rk sık Parise gi« — der orada büyük nümayişslerle kar — sılanırdı, 1931 de Fransız Cümhur — reisi Gaston Dumerg, 1939 da da | Başvekil Dalâdye kendisini'ziya » ret etmislerdi. Ahmet Paşanm Fransaya en bü- | şük_saıhhıti, 1940 senesinde Fran | sanm Mmhizamı zamanmda — tecelli — etti, Ahmet Pasa, Fransız mümes. siline, Tunusun sadakatini bildi « rerek Fransayı büyük bir endişe « — den kurtardı. Zaten, o günkü ve | bugünkü şartlara göre, bu siyaset, f en yerinde bir hareketti; çünkü — , İtalyanlar, oradaki İtalyan ekak — liyetinin hayat ve — menfaatlerini bahane ederek karışık bir Tunusu — ; kolayca istilâ edebilirdi. * OĞ z e E.:) . Ahmet Pasşanm cenaze merasi. mi, eski dini usul dahilinde teh « lillerle ,tekbirlerle yapıldı, Merasi. — me yeni bey triyaset etti, Monsef bey, etrafma aldığı nazırlarile be- — raber, altı ester koşulu saray ara., — basma binmişti En önde gidiyore - da, Onün arabasımı, halkm elleri üstünde giden ölünün tabutu tar kip ediyordu. Böylece, ölünün gö- müleceği ve beylerin türbes; bulu. nan Kasbah mevkiine gidildi. Burada yeni beyle cenazeyi, Fran — sız mümessili karşıladı ve eski bey —— dehşetli bir son “Allahu ekber” feryadı arasmda mezarma gömül « dü, YENİ BEY Yeni Tunus beyi, Monsef bey, — | 61 yaşmdadır. Kendisi, 1906 dan — l 1922 senesine kadar beylik tahtır — | nr işgal etmiş olan Nasır beyin of ludur, Monsaf bey, bir buçuk sene evve line kadar, beylik tahtına namzet ' değildi, Çünkü kendisinden daha — —| yaşlı olan Beşir Pasa berhayattı. — — O ölünce, veraset hakkı kendisine — intikal etti. M | Monsef — bey, K Fransız mümessili Amiral Esteva — tarafından oturtuldu., Bu vesile ile — | bey sarayı olan Borda wnymdı.. muazrzam askeri ve dini merasım — vapıldı. Bu arada, İleri gelenler, — beyin elini öpüyorlardı, Bu el ön. — © me resmi get'di, bir tarafta mızı- — | ler yükselirken, iki ssaf devam et — H& S Yeni bey irad ettiği nutukta: — “Tonus ile Fransayı birbirine — bağlıyan çözülmez bağları, muha - — faza ve kuvvetlendirmeye biitlin — gayretimi sarfedeceğim. Ve ccda. — deman G1 senedenberi yürüdükleri — dostluk yolundan bir adım ayrıl « — mryacağım,” Demiştir, bı K * h.

Bu sayıdan diğer sayfalar: