HAZİRAN — 1941 ZN S#HANGİSİ -16- Apartmanmın Mstladığı bir dostu: — Tebrik ederim, Ferit, bu #iakü müdafaan harikaydı! Diyo seslendi. acı acı gülümsedi, teb. Pikler, öyle mi? N kân bulur bulmaz, bir tak, atlayarak, kızın oturduğu okağın köşesine kadar gitti. Kapıyı çalınca, karşısın, | Senç kadın çıktı, Siyah eteği, #lkurumı renginde kadife blu- Biyla, bu akşam daha garip bir Yak vardı Uzunca boynu çip. — Kardeşim? — Henüz kekeledi, efendim. — Nerede olduğunu biliyor Musunuz? — Şimdi sizinle, burada oturu. Mor değil mi? — Evet. — Öyleyse, onu her zamanki adak çok wiyorsunuz : ? Kiz cevap vermeden başını eğ. « Birbirine kitli ellerini biraz Sikti, — Anlastlmwor. Gelmesini bek Miebinir miyim? > Rica ederim, Oturmaz mi, iz? Ferit, oturmadı. Sobanm ba Ayakta duruyordu. heyecandan kısılmış bir merdiveninde k Sale; >> Onu benden suz ya! » ölürüm. uzaklaştırma, Orcuz yaşaya > Onu sizden uzaklaştırmak İs. nİyorum Bilâkis, onu muhs Taza ©tmek için size yardımı ede, Hemen hareket etmeğe AE sınız? ibette. Bera e” Elbette, oh, oldu iktan sonral, 140? » Kendi kendine mirildanır “evap verdi: > Evet ama, öteki zavallr a. dam 3 Zavallı dediğiniz o adam, tir Mezar soyguncusudur. Bir Mtlan, bir eznavardır, düşünme: k değmez, Kiz içini çekti: — Ah, ona da aaryorum. Bölki » Bende aç kaldım. İnsanm Yapmayacağı şey yoktur açken. Yahır da sevecek kimsesi yok. Mu Siz kimseyi sevmezseniz ve kimse sizi sevmeme, fenalığa i sürüklenirsiniz. Onu, sık Mk düsünüyorum. Hapishanede, alnız! Petit Mrilda sar: — Ya Cevat ne diyor” imei Hiç bahsetmiyoruz. — Öyleyse size karardan bah. ie Kızın gözleri büyü- dişlerinin o arasından korku- Yıldırım Bayezit: n — Bre küstah.. Benim için Sok atıp tuttun ama, yine eli » me düştün! Diyerek, tercümanla *orguya cekti: p — Kral Sikizmond hanyi ta. 'afa kaçtı? , — Görmedim.. — Prens Höhenzoiern ne.» tede? — Bilmiyorum. — Sizin ordunuzda kaç bin kişi vardı? — Elli bin.. — Yalan söylüyorsur! © — Kırk bin. — Bu da yalan. Esir şövalye, her “mar bin iniyordu Bu sefer padişahı kızdırma: peki için, güya doğrusunu söy *di Janı soruluşta — Bütün Fransiz ordusu o- tuz bin kişiden ibaretti. Bir o *adar da Alman vardı. Pera - Nakleden: ILHAN TANAR — Karar mı? Hilküm veri'di demek? Oh, tevekkeli..: dün ak, şam pek acâipli.. Bu sabahta erken kalktı Bitmiş mi? — Evet, — Netice? — İdama mahküm. Bir dakika, Ferit, kızın ba yıldığının sandı. Gözlerini kapa, yarak, öyle sendelemişti ki, ya nına yaklaşarak kollarmdan tut, mağa mecbur oldu — Dinleyin, bana yardım e | din. Cevadr yanımızdan h vırmaym, Vakit kazanmal; Bu adamı asamazlar, Meseleyi araştırmak için vakit İzm, an- layor musunuz? Onun tesi olmasma mâni olmalısınız. Kız. işitmeyormuş gibi yüzüne baktı. rit, parmaklarını ka, dife küm n Üzerinden, onun yumuşak kollarına bastı tekrarladı: Anlayor müsumuz? — Evet, fakat ya teslim ol duysa? Avukat, kızın titremesini his, setti ve derhal “Allahım, ben buradayken polisler gelirlerse, OÖsvat teslim olduyea!” diye dü- gündü. Cinayetin işlendiğinin er. teri gece bu evde müş olan pol rildiği günden bir gece sonra ay n yerde karşılaşmak ihtimali «— Cevadı yanmızdan ayırma» | yacağınıza itimat edebilir mi. rim? — Elimden geldiği kadar, uğ” raşacağım. Siz yanmda olmadıkça, beş dakika bile evden çıkmasına | müsaade etmeyin. Yarın sabah | erkenden gelirim. Siz Allaha ina, nırsınız, değil mi? Yemin edin, onun böyle bir teşebbüste bulun masının, hiç olmazsa beni tekrar gürünceye kadar, önüne geçecek, | siniz, yemin edin. | Kız cevap vermedi. kapıya ba | kıyordu. Ferit de bir anahtar şı, kırtısı işiterek başmı çevirdi. Cevat, elinde büyük bir demet penbe ve beyaz sünbül olduğu halde, kapıda duruyordu. Yüzü soluk ve yorgundu. Ağır, ağır: — Merhaba, ağabey! Dedi. — Kızingüzleri Cevada dikil mişti. Ferit, her ikisinin de ifa, delerini tetkik ederek, — Gördün mü? Diye sordu. Cevat, başiyle tasdik etti — Zâten bekliyordum. — Bu karar, tatbik edilemez. MECDİ ENÖN | Bema gelirken mektupları ge. tirmek için postacınn tam İki kilometrelik bir yol yürümesi icabediyordu. O gün boğucu bir sıcak etrafı kasıp kavurmuştu. Biraz dinlensin diye postacıyı içeri davet ettim, Soğuk bir vişne gurubu da içirdikten sonra öteden beriden komuştuk. Bir &, ra uzun muvezzilik hayatında başından geçmiş mühim bir va ka olup olmadığını sordum. İh, tiyar posta müvezzli biraz te. Teddüt etti. Fakat sonra birden bire: “Bvet. bundan on sene ev. vel başımdan , hazin bir macera geçi , dedi ve ilâve etti: — Bu taraflarda Hanife tey. ze ağında bir kadıncağız oturur du. Osman adındaki biricik oğlu Karadenizdeki maden ocakları. da çalışıyor ve kadıncağız yalnız onun hayaliyle yaşayordu.. Ko, cası ölmüştü, Aldığı dul mas- siyle ve büyük bir yoksulluk ve İ zorluk içinde hayat sürüyordu Oğlundan ayda bir iki defa mek, İ tup alırdı. Bilmezsiniz bu mek. tupların onda yarattığı saadeti. Okuması kuvvetli olmadığı için komşusuna okutur. Sonra heceleye heceleye bir kaç kere de kendisi ookumağa çakalardı. Böylece ikinci mektup gelinceye kadar birincisini ezbör- lemekle oyalanırdı.. Ceveplarmı hemen aynı gün yine komgu ka, dımlardan birine yazdırır ve ö. püp kendi ağziyle zarfı yapıstır- dıktan sonra Osmanma gönde, rirdi, Aradan epey zaman geçti. Bir. d'n.bire oğlunun mektupları ke sildi. Hanife teyze na İçiri döktü: — Üzülecek bir şey yok teyze! dedim, İşleri çoktur. Gençler bi, rat ihmalkâr olurlar! — O beni unutamaz! Osman başkalarma benzemez! İhtiyar anasını ihmal edemez! Diyerek lâfımı ağzıma tıkadı. Odmumdan mektup gelmemek: te devam edince beni de Hanife tesye kadar büyük bir üzüntü aldı, Ben oradan geçtikçe hemen kapıya çıkar: — Evlât? Bana mektup var mı? diye sorardı. Ben adımları mı sıklaştırarak: — Hayır, Hanife teyze! der ve kendisini teselliye çalışırdım. Fakat o gün geçtikçe üzülüyor ve çektiği acıyı gizleyemiyordu: — Belki hastadır! — Belki ölmüştür! diye aklın. dan geçenleri söylüyor, ben: y — Aman, Allah esirgesin! Bir insan öldüğü zaman derhal evi. ne haber yollarlar. Evine ber mektup yazmayan gencin ölme si icabetseydi bugün yeryüzünde kimse kalmazdı! diyerek kendi. sini avuturdum. Bu sözlerim onu ancak bir gün için teskin ederdi Buna şüphe yok. Tahkikat evra- kmı istiyeceğim, Zaman lâzem. Anleyor musun, Cevat? Birkaç gün uğraşmam icabediyor, (Devamı var) kende kuvvetlerimizle yüz bin kişiyi buluyorduk. Dedi, Yıldırım bu hesaba i- nani. Çünkü, o da, yakala - nın esirlerden « ayri'ayrı so. - bu neticeyi öğrenmişti, o bu harpte en bü» düşmanmı esir aldığına seviniyordu. “Korkusuz Jan” 1 bir çadırda hapsederek, o ge - ri neşe ve şenlik içinde ge. cirdiler. . Ertesi sabah padişaha, Firuz Beyden söyle 5ir haber geldi: “Şövketlim! Yakalıdığımız şövalyeyi siz: gönderdim ama, buradaki arkr-aşlarm onun (Korlrusuz Jan) o olmadığını sw Ja söylüyorlar. Bir kere d: yaumızdaki Fransız esirle. rime gö: srseniz, esirin hüviye- ti cabuk anlaşılır sanıyorum.” Yıldırım bu haberi alınca ca nı sıkıldı. gerisindeki Derhal (ordu — Bana mektup var mı? diye soruşlarma yalnız bir baş İşare. tiyle cevap vermeğe o baslamiş tım. Bazı sabahlar beni gözyas ları içinde karşılar: Bana mektup varmı ? — Yine bir şey yek mu? diye hıçkırıklar o arasında oğlundan mektup sorardı, Aradan böyle birkaç gün daha şti. Bir gün belediye reisi be. ğaritı: — Hanife teyzenin oğlunun ölüm haberi geldi. Kendisine bu acı haberi vermek cesaretini gösterebilir misiniz? — Peki söylerim! Kendisin fazla üzmiyecek bir şekilde ve alıştıra alıştıra doğruyu söyle rim do hiç olmazsa bu yük Azaptan o da, ben de kurtuluruz! dedim. Belediye reisi bana teşekkür etti: — Böyle acı bir işi üzerinize almakla büyük bir cesaretin sa, bibi olduğunumu gösteriyorsu. nuz, Orman koruyucusu, ilk o kul öğretmeni velhasıl kime bas, vurdumsa hiç birisi bu acı ha. beri iletmeyi üzerine almak iste- medi. Belediye reisinin yanından çıktıktan sorma derhal; - Fena yaptım! diye düşün, dim. Fakat artık söz vermiştim. Ertesi gün Hanife teyzenin bu. lunduğu tarafım postasmı en sonraya biraktım. Evine yaklaş- tikça adım atamaz olmuştum. Hele başında beyaz yemenisini, siyle onun kapıda beklediğini görünce bütün cesaretimi kay. bettim. Yine yalvarır gibi bir sesle: — Bara yine bir şey yok mu? diye sordu. Cevap veremedim. Ertesi gün ve daha sonra hal yor fakat onun nemli ve yalvar. ran gözlerini gördüğüm zamen bütün cesaretimi kaybediyor dum, © Ertesi gün belediye reisine yol, da rastladım; — Nasıl? Hanife teyzeye kara haberi verdiniz mi? Biraz tereddüt ettim: — Daha yolunu yapmakla belki üzerine bir fenalık gelir" — Evet doğru! Bu halin böyle devam etmesi. ne imkân yoktu. O haberi Hani- fe kadina verdiğim takdirde kaskatı kesilip kalkmamak üsere ayaklarımın dibine düşeceğinden korkuyordum. Gün geçtikçe sıhhati bozuluyor ve çöküvordu. Artık mektup bekliyecek çok zamanı kalmadığı aşikârdi. Bir gece yatağımda uyumağa çalışırken aklıma bir fikir geldi: — Hanife teyze oğlundan bir diyerek reis” hakor almadan ölürse yazık ola, cak! Kendisine ben bir mektup Yazıp verirsem! ya bu sefer ge, vinçten ölürse? Nihayet en iyi çarenin oğlu nun ağzından kendisine bir mk, tup yazmak olduğuna karar ver, dim. Yatağımdan kalktım, Bizim biraz Okumuş insahların aşağı yazıları hemen hemen ine benzer. O gece kisa bir yazmayı düşündüm. Sonra elime alınca ortaya up uzun bir mektup çıktı. gey Son satırını şöyle yazdım: “Allaha (ısmarladık anne... İş başma gittiğim için mektubuma son veremedim., Zarfı uydur. mak mektubu yazmaktan zor ol. da. Ben de bir çok eski pullar yardı. Onlardan birini zarfa ya pıştırdım. Firefımı belli olma, yacık şekilde silik bir mübür gizâim. Bu o yeni dünyadan ge. len bir mektubu andırıyordu. Sonra yatağıma yatıp uyudum. Ertesi gün, mektubu diğerleri arasma karıştırarak çantama koydum, Eve yaklastığım zaman kendimi çok heyecanlı hissedi- yordum. Büyük bir hata iediği, mi zannediyordum. Fakat sonra zavailı ihtiyarı, son günlerde birsz sevindireceğim için beni hiç kimsenin aymlamr yacağım düşündüm. Evinin ö. nüns vardığın zaman mutad hilâfma olarak Hanife teyzeyi eşikte göremedim. Fena bir şe. yin ovukuundan şüphelendim. Kapı açıktı. Derhal iceri girdim. “Yatağına uzanmuş, yüzü söçları nr al Beyaz baş örtü kadar beyaz görünüyordu. Kendisi gibi yaşlı bir kadın başmcunda bekliyor, yırtık pir. trk elbiseli bir adam da karyo. İanm ayak ucunda oturuyordu. Her ikisi bir ağızdan, Hanife teyzeyi kapınm önünde kendip: * den geçmiş bir halde buldukları, nı ve kaldırıp yatağıma yatırdık. larmı söylediler, Artk son saat İerini yaşadığı belliydi. Ben | girer girmez Hanife teyze 0. rini açtı. Beni derhal tanır. Ağ- zınt açmadığı halde bakışların. dan: — Bana mektup vâr mı? de. mek istediğini anladım. Başımı sallayarak: — Evet! O cevabımı verdim. Ve mektubu uzattım. Birdenbire yüzü değişti. Canla- nir gibi oldu. Yatağında doğru, İup zarfı açmağa çalıştı. Fakat kuvveti yetmedi? Ben açtım. Heceleye heceleye okumağa baş. ladı Ben bakışlarını heyecanla ta NM İskender F. SERTELLİ - 50 - Fransız şövalyelerinden birka. çin karargâha getirtta. Ve onlara sordu: — Bu adam kimdir. dir? Onu tanıyor musunuz?) Bize kendisinin bir şövalye cl. duğunu söylüyor. sırtında da şövalye elbisesi var. Esir Fransız şövalyeleri, adamm yüzüne dikkatle baktı. lar: — Biz, böyle bir şövalye ta» nimıyoruz, haşmetmaab! Şövalyeler hakikati söyle. mişlerdi. Türklerin eline esir düşen bu adamlar padişahın gazabına uğramamak, için, her adı ne. türlü fedakârlığı göze almışlar. dı. Yıldırım: Bu adamlar doğru #öylü. yorlar, dedi, bunlar beni aldat. mağa cüret edemezler. Aksi takdirde başlarına geleceği bi. birler. gönderdiği haber doğru olacak. Masmı fih bu herifi kolayca söyletme. nin yolu vardır. Ve çavuşlara emir verdi: — Yatırın şu mendeburu... vurun kıçma sopayi... Korkusuz Janı yere yatirdi. lar ve #opalamağa başladılar. Biraz sonra, canı yanan esir hakikati itirafa mecbur oldu: ma — Ben, Korkusuz Jan deği. lim.. onun benzeri bir köylü. yüm., Jan sizi şaşırtmak için, bana zorla elbisesini giydirdi ve Türklerin eline esir düşür. dü. Yıldırım, Janm bu oyununa fena halde hiddetlenmişti. Ya. kalanan adamı çadırının önün. deki ağaca astırdı ve diğer şö. valvelere sordu: — Korkusuz Jan ne tarafa doğru kaçtı? Bunu keşfedebi. lir misiniz? Esir şövalyeler hep birden cevav verdiler: —Hayır, haşmetmeab! Doğ. rusutu söylemek lâzımgelirse, bunu keşfetmek mümkün de. ğildir. Fakat, pekâlâ tahmin e. dilebilir ki, Jan Paristen başka bir yere gitmemiştir. O zaten Kral Şarlin zoruyla yola çık. muşta. — Ya benim aleyhimde atıp tutmalarına ne dersiniz? kip ediyor ve okuyamadığı Keli, meleri kendisine oluywveriyer. dum... Cennete girmiş kadr mesut görünüyordu! Gözlerinden ak yaşları silmek ihtiyacımı bi duymayomdu. Befim, komşu ka imi ve kendisini yerden kaldı. ran yırtık pırtık kılıklı serseri nin gözle 5 yaşarmıştı. Arada bir mektubu öpüyordu, Ben mâ, ni olmak kçe dudaklarmı Ağıda daha büyük bir hararet e yapıştırıyor öpüyor, öpüyor du! Nihayet yoruldu. aldıktan sonra Ha, i tekrar yastığa tatlı bir rüya gö. gibi gülümsüyordu. gözleri kapandı ve rüyormuş Biraz sonra son nefesini verdi, Allshm rahmetine kadın nihayet oğluna muştu., nail olan kavuş Müvezzi hikâyesini bitirdikten sonra: İnanmız! dedi. Hayatımda bir daha * bir gey yapaca, ğun sanmayınız.. © Şekerden bina, şeker- den para Fransız gazeteleri, şeker yoklu Bundan acı acı gikâyet ederken bir taraftan da şekerin tol oldu . ğu zamanları hatırlatarak mazi - den bir teselli hikâyesi çıkarmağı çalışıyorlar. Bir Fransız gazetesin den synen aldığımız aşağıdaki frk u çok iyi gösteriyor: kerin kilosunun yüz on pa , İsidığı devirden çök usak - tayız şimdi, O vakst şeker o kadar boldu ki, 1889 eylülünde bi. rikan gazetesinin yazdığı okuyan Fransızlar bu havadise hiz de şaşmamışlardır, “Bir N Amerikalı mimar Nevyork ta duvarları gökerden yapılmış bi- selar yapmak niyetiadedir, Tarz , yik edilmiş şekerle yapılzeak tuğ lalar taştan, hattâ betondan daha sağlam olacaktır," Amerikallarm bu (teşebbüsü çok eldâi idi. Fekat şakayı seven Pransez gazeteleri işi mizah vadi. sine dökmekte tereddüt etmedi. ler., O zaman gazetelerde söyle fıkralar okundu: “Bu binalarda oturan kiracılar kıtlik devirlerinde açlıktan korlü- dirinde duvarlarını yalıyarak bes. İenecekleri o sütlü kahve yap» mak İizimgelince de binanm yeke mıyacak yerinden bir tuğla sök - mek kolay bir iş olacaktır.. Elli senedenberi bu tasavvur tatbik edildi mi edilmedi mi bura, #mı bilmiyoruz, Fakat şekerin bu. ii Çin şehirlerinde bozuk yerine kullânıldığı kaktır Bu şehirle yerine kullanılan parçalarmı halk kiymetli bir şöy gibi sakladı para bozdukları vakıt verecek u - fak para bulamamaktadır, Onun için uzun çubuklar halinde döküleri boyalı gek*rler bozuk para yerin. de kullanılmaktadır, Şövalyeler bir kelime ile ce. vap verdiler: — Palavra... KANLI DOĞUŞ BAŞLAYINCA... Yıldırım Beyazıt, — Niğbolu kalesini o gün açacaktı. Buna i de emindi. den sonra, kale muhafı. zı Doğan beye: — Bu geceyi kalede geçire. ceğim. Diye haber bile göndermiş. ti. Düşman ordusunun iki cep. heden bozularak firar etmesi ve Türklerin, eline yeniden on binden fazla esir düşmesi, ka. lenin garp istikametinde bulu. nan Venedik şövalyelerini bir bayli şaşırtmıstı. Venedik or. dusu korkunç bir berzahm ba. şmda yardımcı kuvvet bekli. yordu. (Devamı w