Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
d İste haksızlık ettin, | Bteri ver!,, “/[/a İ7 zfaf_ | ” Ne oldum dememeli ne olacağım demeli Rumen gazeteleri, general An- toneskonun Münih seyahatj hak- kmda neşriyatta bulunuyor. Bir kısım gazeteler bu seyahatten Ru Men milleti için faydalı neticeler Çıkacağını yazıyorlar, Bir kısmı |- tefsiri mütalealarda bulunuyorlar. Bazıları da, Romanyanım hakları- hin tarmılıp, bunun yerine getiri- leceğini, yani Romanyaya bazı ta- Vizler verileceğini söylüyorlar.Vel hâsıl, bütün Rumen gazeteleri, Soygoycular gibi hep bir ağızdan haktan bahsedip, birtakım şeyler dileniyorlar, Hak dedikleri, istedikleri şeyin Besarabya olduğunda şüphe yok- ftur. Fakat bunu kim geri alacak?,. Yahut, Sovyet hükümetine: “Bu aldığın yeri diyebilecek?., General Antonesko, hangi hakları ve nasıl flle çıkaracak?.. Bunlar, öyle suallerdir ki, ce- Vaplarını vermek çok güçtür. Ve haklr haksız kim olduğunu, gele- tek günler ve hâdiseler göstere- tektir. Ve hak, ne zavallı bir ke- limedir, Haksızlığa uğradığımı söyliyen Ve bazı tavizler istiyen yalnız Ro- Manya değildir. Mihver devletle- Finin koltuğuna sığınan bazı geniş 'llya_ı, minimini milletler de var- dür, Romanya, nasıl Besarabyayı | lı'Ş'betthgi için ağlıyorsa, onlar da, yerleri istilâ ettikleri için se. 'hç yaşı döküyorlar, Ve bazı şey" lep İstiyorlar. - Filhakika — ağlamayan çocuğa '“*me verilmez ama, her ağlayışta ağzma ana memesi ve emzik ;âğ_o'"'&ı almalıdır, ,, keder, teessür İnsanı man öldürmez, Bilakis şlfn © Yaşları adamı öldürür. Şu ata nekadar vecizdir: Ne oldum eli, ne olacağım demeli!.... Eski zamanda, Uryanizade Meh- Met Arif isminde bir hoca varmış, ça mürekkep yalamış, isago- “İYİ, tefsirleri, ihyallulümu falan uş münevverce bir mollacık- Muş, Kendisini satmasmı, — ricale, “İkeli"’ ön plânda gelen insanla- a Yanaşmak hünerini bilmediği i- Sİn kimsenin yardımımı temin ede- m'mi!, aşağıda bir rütbede sürü- Büp silik bir adam olarak kalmış, Günün birinde, kuvvetli devlet aAdamlarından birinin mi nazarı çekmiş, ne olmuşsa ol- —! zavallı Uryani oğluna Üskü- | moeyleviyeti verilmiş. — - O devrir, teşrifat kaidelerine | "n bu rütbeyi alanların şeyhü- m eteğini öpmek âdetti, Fa- ı ht. öyle elini kolunu sallaya sal- y hh değli, muhakkak — dehdebeli, | İfantanalı bir “alayı valâ” ile git- OMek Jâzımdı. Kavuk yeni, cüppe Yeni, salta yeni, sarık yeni, pabuç Yeni, volhasıl her şeyin yepyeni “lllnsı da protokol icaplarındandı. “Halbuki Arif, hakikaten çıplak bir adammış, lâfzi değil, tam münasi- İ& uryani... Sırtındakilerden baş- Oka elbisesi, başmdakinden başka "“Vlığu yokmuş: Onlar da yırtık, .Pirtik, yamalı şeylermiş, SŞeyhülislâmm — karşısıma çıkabi- lecek bir kılığa girmek için sağa Sola başvurmuş, emanet aldığı Seylerle kıyafeti düzmüş, iğreti aldığı ata binmiş, yine emanet te- darik ettiği uşağı arkasma tak- Miş, fetvahaneye gidip şeyhülislâ- Tm yanma çıkmış. Daire hademeleri ,yobaz çömez- leri, büyük rütbeli hocalarm, ka- Zaskerlerin, Rumeli ve Anadolu Payelilerinin uşakları, bahşiş al. Mak hulyasile, Uryani oğlunu tâ dış kapıdan — karşılamışlar, etekle- Mişler, koltuğuna girip, şeyhülis- lmm odasına götürmüşler, Seyhülislâm da aşırı derecede Saygı göstermiş, nezaketle kolun- li "', tesellibahş olur. Fakat se- |— dan tutup, yanıbaşma — oturtmuş, Uryani oğlu Mehmet Arif, ömrün. de böyle şeyler göremediği için, sevincinden kabıma sığamıyacak bir hale gelmiş, yillatdanberi çek- tiği yoksulluğu, zıvılhlığı unutur gibi olmuş, Dönüşte de ayni ihtiram ve ay- ni alkışlar başlayınca, sevincinden içi kabarmış, memnuniyeti * art- mış, kabına sığamaz olmuş, sevin. ce, memnuniyete, neşeye bir saat dayanamamış, merdivenleri iner- ken birdenbire düşüp ölmüş! Cevri gönüldür çeken, gözdür gö- ren ruhsarını, Allah Allah, gâm alan kimdir? çeken kimdir taah? LAEDRİ Amerikan matbuatı Vapurları- mızı teslih etmek ve Donanmamızın himayesi altına almak sırası — gelmiştir “diyor Nevyork, 15 (A.A.) — Robin Moor vapuruünun batırılması Üzerine Amerle kada hasıl olan tesir Lusitanila vapu- |Tunun geçen harpte batirilması ile husule gelen tesire jmüşabikh — bulun- maktadır. İ Nevyork Taymis gazetesi bu hüsüöe ta şöyle demektedir: Vapurlarımızı teslih etmek ve do- nanmamızın himayesi gltına koymak zamanı çoktan gelmiştir. Herald Tribüne gazetesi- “Korsan- lık,, başlığı altında şunları yazıyor: Bu vapur, bir Alman denizaltısı tas rafından hüviyeti tamamiyle malüm olduğu halde batırılmıştır. Sağ kalan- lardan 11 kişi günlerce suların cere- yanıma tâbi olarak denizde — bırakıle maişftır. 35 yolcu kaybolmuş ve belki ölmüştür. Bu, beynelmilel kanunların asla tazgvip edemiyeceği aşikâr bir korsanlık hareketidir. Hâdise, harp muıntakaları dışımnda olmuştur. Alman- lar denizlerde yarattıkları anarşiyi güya bir nizam altına almak için bu- raları harp mıntakası ve harp harici Gdiye bir takrm kısımlara ayrılmışlara dır. Bu vaka, denizlerin serbestisi hakkındaki tarihi Amerikan prensipi- nin, nazi tahriki ile nasıl hiçe sayıl- dığını isbat etmektedir. Bu noktada milli emniyetimizin en esaslı menfas atleri ile karşılaşmış oluyoruz. Milli emniyetimizi alâkadar eden deniz yol- larının temizlenmesi için harekete geçmek artık zaruri olmuştur. Böyle bir tecavüz her nevi kanuni ve ahlâki tedbirlerin almmasını meş- ru kılmaktadır. Ö Fransızlar 'Suriyede Alman askeri bulunmadığını SÜYLEMEKTE ISRAR EDiYOR Neyyork, 15 (A,A.) — Vişinin Sü« riye megselesindeki vaziyeti hakkında Hull tarafından yapılan beyanattan bahseden Fransanım Vaşington büyük elçisi Henri Haye Sufiyede hiç bir mihver kuvveti bulunmacığını tekrar- lamış ve Hull'ün yeni tefsirlerini hay- ret ve hayal inkisariyle karşıladığını bildirmiştir. ' kılavuzu hakkı tarık us'un buna dair düşünceleri - 15 - kelime sonlarında değişen harfler : k, ç, (k) ile biten bir kelime yazıyoruz: || soluk. buna sesli harf ekleyince (k), yumuşayıp değişiyor: (soluğu bahçede aldı!) diyoruz. (yok) ve (çok) müse tesna, kelimemiz tek heceli değilse (k) nın (ğ) olması bir kaide.., yalnız bharf inkılâbına kadar bu kaide aslı türkçe olarak tanman kelimelere hük, münü geçirebiliyor, aslı yabancı bir dile nisbet olunan kelimelerin, sonla« rındaki (k) lar, ekseriyetle, olduğu gibi kallyordu. (tarığa selâm!) deni. lebiliyordu da (tarika selâm) yazılı, yordu. “tana hatlarile türk grameri,, bu dil hâdisesini “sonseste tonsuzlaşma,, di ye anlatmaktadır ve “katı tonlü pat. layrcı konsonantlar, yani b, ©, d, g sesleri hiçbir zaman son seste bulun. mazlar, bunların yerine daima ton- suzlarını, yani p, t, ©, k seslerini göe rürüz,, demektedir. fuzuli,bizim (yokluk, varlık) su retinde yazdığımız kelimeleri gazelle, rinde (varlığ, yokluğ) suretinde de Yazmıştır. “perişanlıktır, ey ehlei Ci« han, 8'z cem'edin hatır,, mısraında (k) ile gördüğümüz perişanlık, bunu tas kip eden “ki ben cem' eyledim, her kande vardır, bir perişanlığ) mısrama (perişanlığ) suretinde (g) ile girmiş. tir. (diş salrp, her piçütâb açtıkta Zülfünden, tarâğ * riştesi cânımda, reşkimden düşer, yüz piçütab)beytinde gördüğümüz (tarâg) bizim hlld.ığumz (tarak) tır. belki mahalli şiveden İm barettir; belki kafiye zorundan, belki kelimnm'.n Ak).smı yumuştmaya, seti. ni uzatıp âhenk temin « & hizmöt au-ışqâlıîdıâu; “Belki % imla | kararsızlığından bir kalde istidlâline bir çığır açmak mümkürdü; (kelime sonlarında b, c, d,g gelmezler; bunla« rın yerinde daima p, ç, t, k görürüz.) kaidesi şöyle tesis edilmiş oluyordu: (kelime sonlarındaki b, c, d, g ler, Gaima p, ©, t, k sesi verirler), kelimelerin kökleri böyle bir istid. lâle gerçekten elverişlil olsa ve arab harfleri devrindeki bu imlâ karışıklı, ği böyle bir nizam bakiyesi bulunşa bile bugün onun üzerinde bir kalde kurmak artık hatırlara gelemez: Ki« lavuzun (türkçe kelimelerin sonunda g bharfi gelemez; kelime sonunda büs lunan k harfinden sonra sesli bir harfle başlayan bir ek gelirse bu son harf g şeklinde yumuşar) demesi düğe rudur; iki istisnasile”tek heceli kelim meler hariç, türkçe asıldan gelme ke, Hmeler için kaide umuüumidir. vakıâ ahlâk gibi, istihkak gibi, mıhrak gi« bi, fırank gibi tek hecelilerin istisnaa larına katılması münakaşa edilebilir kelimeler bulunacaktır; fakat * bunda şimdi umumi istimali kaideye tam bir teslimiyet halinde bulmaktayız. yalnız konuşanca veya — okuyanca yabacılığı besbelli olan yahut ökuyâm nm hususi dikkati çekilmek istenen ve bu maksatla da parantez veya tırnak içine alınagelen yerlerde bu hatf (Yüe zıday muhafaza- olunur ve bu takdir. de de bir koma işaretile ayrılmasına cevaz verilir: (tarık'ın teklifi) gibi. BAD yukarıki mütalealardan, kılavuzun (k) üzerine hangi noktasında nasıl bir tadil ve ilâve teklif ettiğim anla« şılır; fakat kelitne sonlarındaki (b,c, d) de böyle olmalı mıdır? bunlardan ç, arab harfleri devrinde k dan farklı bir kaideye mevzu olmuştur. (yalnız isim)to sonunda düyulan ç sesi, sesli bir eke bağlandığı zaman © oluyorsa e; fakat ç kalryorsa © yazılırdı. bunda da © kalanlar tek heceli kelimelerdi: koç gibi, suç gibi, saç gibi (sadece sinli bir (saç) vardı ki c ile yazmas mız emrolunurdu. gözümüz (kıl) Kkee limesinin müradifi (saç) tan aâyırsın diye,.. j 1891 de çıkan hir kitab, (kavaid .i lisân«i türki), bu harfi de k ile aynı suretle mütalea etti ve aynı kaideye tâbi tuttu; fakat lügatler eski İstim mali muhafaza ettiler: meselâ (agaç), (kamüs.i türki) de (©) ile yazılıdır. dil üzerinde yapılan incelemeler « doğru ise « sonundaki (ç) leri bir ses«a H eke bağlayınca (c) olmiyan kelimce ler sayısını beşten, altıdan fazlaya Gi Kkarmıyor; aç (acıkan), öc (öcünü Ala dı), sac (tenekeyle sacın farkı), güc p, (gücüme gitti), gee (gecikme) gibi, aynı iİncelemeler asıl tek heceli türkçe kelimelerden topu topu (dib) ile (kab) In bir eke bağlandığı zaman (bj kaldığını kaydeder. sonundaki (t) si (d) olmıyan bu küâ« bil tek heceli kelimeler de bundan fazla görünmiyor: ad (adı ne?), ard (ardma bakmıyor), öd (ödüm koptu), bud (kadın budu)... buna bakarak t, ©, p harflerine de (k) gibi muamele yapmasında kılüâw vuzu arkalamak temayülü kuvvet bulacaktır; buna rağmen ben gene kılavuzun ileriye sürdüğü mucib sebte bi, gözönünde tutarak buna evet diye, miyorum ve grameri imlâya hâkim tuttuğum için değil, bu yolda öğrene mek ve öğretmek daha kolay olacağı«s nı zannettiğim için yalnız bu harflere de ali ulvi elöveyle beraber oluyorum: 1) dilimiz, bu üç harfi yumuşat. makta (k) deş olduğu kadar umumi değildir. 2) sonradan girmiş kelimelerin, son (k) larına karşı dilin gösterdiği hâ. kimiyet ötekilerde hissolunmıyor. öne lara daha müsait davrandığını zannce diyorum. 3) kelime sonlârındaki harflerin yu, muşayıp değişmesini dilin zenginleş. me kabiliyetine uygun bulmiyorum. (haddini bilir) cümlesindekt Ahad), (hâd bir derecede!) cümlesindeki (hâd) sonu, (d) ile biten birer keli. medir ki ben bu iki (d) nin (hat) kts limesindek? (t) den mücerred hâlin. de de farklı söylendiğine İnanıyörüm, ! Tem.ti.m bu bir tekâmül imlâ, k.ı.ldeıindıı üstün i:ııtnyorıuıı. 4) kelimelerin böyle değişgen harfa lerle bitenlerini imlâ lügatinde, lügats lerde âyrı ayrı işaret etmek, lüzuü« Mmunda o lügatlere bakmak zahmetine den bizi kurtaramadığına göre, bun, larm yümuşiyarak söz arasında alâ« cağı harfi esas tutup başında onunla belletmek öğretme ve öğrenme bakle mından daha kolay olduğunda şüphe etmiyorum. kelimenin mücerred haline den ziyade birleşik hallerini dikkata âlmak doğrudur diyorum, 5) türkçede kelime sonlarında (b,d, ©, g) barfleri gelmez diyeceğimize, (gelir; fakat tabiatile daha sert oku. nur) deyip kısa kesmeyi, bu harfler buralarda zaten başka türlü okunup Beslendirilemiyecekleri için işi tabiate terketmeyi daha doğru buluyorum, 6) vakıâ okuma yazma öğrenmeye gelen türk çocuğu bu harflerin hangi kelimelerde yumuşrıyacağını bilir far, zolunacağı için aksinin daha fazla kolaylık temin ettiği söylenebilir; di. limiz yedi « sekiz yaşında bir ÇoCüs Bun ezberleyehileceği kadar ne dardır, ne dar kalmalıdır. yeniden yeniye gis recek kelimelerde bu istisnaları bite, viye arttırrabilir, imlâ kaidesi dile hâ. kim olamaz, olmamalıdır da... LA (pasiç) ç ile kalacak da (havuc)jun Bonu (C) harfi alacak! (izzet)tin son harfi (t) mi kalacak? (samet)in son harfi (G0) mi olacak? (kalafat) (t)y li bitecek de (ırgat)jın sonu (d) ye Çeve rilecak diye sonradan sonraya ders mevzuları, istisnalar tesbit etmek da, ha kolay değil,daha güçtür.öyle ki (1re gad)ı tabii halde zaten(t)ye yakm O« larak s#eslendirecektir. tamamile (d) okunduğunu kabhul etsek dahi bir yane "Hışlık yapılmış, bir şey kaybedilmiş olmaz; zira kelimenin birleşik hali O« dur. türkün telâffuz cihazı (k) nım (g) bırakılmasına razı olmıyor da itle kadımda buna müsait bulunuyor. b, P. ©, ©, d, t, harflerini pek güzel ayırd eden elifbe zamanının sön vardığı im, lâ tekâmülü bize bunu isbat ve ihtar etmektedir. (Arkası var) Bahçeler ve yeni kanapeler Belediye, şehrin umumi bahçelerin. de kanapelerin azlığını, nazarı dikkâ« te alarak yeniden 500 kanape yaptır«e mağa karar vermiştir. Bu kanapeler Peşgir ağaları -Anahtar ağası - Tülbent ağasi « Rikâbdar ve çuhadar ağalar . Senevi 100 bin ku- ruş gelir ile çırağ edilen emektarlar Yazan: Tayya zade ATA EFENDİ 100 sene evvel Osmanlı sarayında yaşamış bir Zülüflü Ağa, Üç adet biniş köşe pesgir ağa- ! ları, dört nefer göç köşe peşgir ağaları ve bağpesgir ağa: Bunlar has odanım itibarlı a- ğgalarıdır. Bu ağlar bu mevkile. rine, yalnız liyakat ve ehliyet gö. zetilerek değil, bir Bılsıieye tâbi olarak, kıdem ve emek sırısıyle yükselirler. Padişah saltanatla bir yere gittiğinde, o yerin birer köşesine dikilen şimsiyelerin al- tında oturarak padişah hizme. tinde olan ağalarm huzuru hü. dinlenmelerine nezaret ederler. Terfi smraları evvelâ biniş, sonra Böç, köşe peşgir ağası, sonra da başpeşgir ağası olmaktır . gelince: Padişah yazm bir say- fiyeye göçettiğinde, hazine, ki. lâr ve seferli kovuşlarmın kethu. daları ile anahtar ağaları Top- kapı sarayında kalmak kaideden. dir. Padişah nezdinde bütün bu ağaların hizmet vekâletini baş. peşgir ağası görür. Kovuşlarda- ki ağaların ahvalini “göç eskisi” denilen zat başpesgir ağasına ar. zeder; mühim bir mesele olursa, o da bütün tnderun halkınım en büyük zabît ve âmiri silâhtar a. ğaya m giderken, müezzinbaşı, sarıkçıbaşı, tüfek- çibaşı, kahvecibaşı, başlâlâ gibi has oda erkânı, on beş, yirmi ka. dar has odalı ağa; hazine, kilârlı ve seferli odalâarından çuhadar. lar, tüfekçi yamakları, çavuşlar, dilsizler, ve cüeclerin hepsi, kuş, çu başkullukçu, tesbihçi, yemiş- yamağı, hazineden çantacıbaşı ikinci ve üçüncü yazıcılar, kullük- çu, nöbetçibaşı, seferliden gedik. l berberler, sarıkçı yamakları, başkullukçu ve her üç kağuşun binicileri ve kemankeşleri de beraber götürülür. Bunların hepsine.birden “Bi. nişçi” tabir olunur, Bunlardan maada, koğuşlarda lalaları ileri gelen saray zabitlerinden olan a- cemi genç ağlar da lalalariyle be. İşte, sayfiyede bütün halkm zabiti başpeşgir ağasıdır. Sayfi. yede olan her şeye o nezaret e- der. Başpeşgir ağaları terfi et. tikleri zaman anahtar ağası olur. lar. Anahtar aağsı: Anahtar afalığı, has odada, silsile ve kıdem ile ulaşılan iti- barlı mevkilerindendir. Bütün has oda ağalarının idaresi onun üzerinddeir. Hasta olanları tedavi edilmek üzere hastahaneye gönderir, ya. hut evinde tedavi edilmek üzere izin verir. Has oda vazifelerini o tevzi, bir gelir ile çırağ edilmek istiyenlerin istidasını silâhtar a. ğgaya o takdim eder. Enderun a. galarını sabahleyin erkenden uy. kudan o uyandırırve camiye o sevkeder. : çinmelerine nezaret eder, has o- da ağalarınım toplanıp sohbet et. tikleri Yeşidirek tabir olunan yerin daima temiz bulunmasına dikkat eder. ) "!'!-.*"ı"' Bubüssaade civarında gezinen haylâzları kovuşlarına gönderir, :| Padişah sayfiyeye gittiğinde a. nahtar ağası Topkapı sarayında kalan ağalarım zabiti olarak ka- lır, sayfiyeye gitmez; anahtar a. ağaları terfi ettiklerinde Dülbent ağası olurlar. Dülbent ağası: Has oda ağalariyle beraber sa, temizliğine nezaret ve hizmet e- der. Has odalıların hırkai saadet nöbetlerini tertip eder ve hizmet. zalandırır. (*). Bu makamı kı- demlerine göre elde eden Dülbent ağaları da terfi ettiklerinde Ri. kâptar olurlar. Rikâptar ağa: Rikâptar ağalık, has oda ağa, larının kıdem ve emekleriyle ula- şabildikleri yüksek saray memu. riyetlerinden biridir. Bu makam, sarayı hümayunda kiırk yıl ka. dar hizmet ile ancak elde edilir. Binaenaleyh, Rikâptar ağalar, altmış yaşını aşmış olacakların, dan. öyle ayk üzerinde gezinmi. ye bğlı hizmetleri lâyıkiyle yapa. mazlar. Padişaha ancak resmi larmda dairelerinde istirahat e- derler. Terfi ettiklerinde çuha, İdarohu'lar. (Çuhadar ağalığını beklemiyecek olanlar da senevi 60 . 70 binden yüz bin kuruşa kadar mükemmel bir gelirle sa- ray hizmetinden affedilip çırağ edilirler. Çuhadar ağa: Enderunu hümayunun en bü- yük zabitlerindendir. Bu da kırk yıldan fazla hizmet ve emekle ulaşılır makamdır. Hizmetleri, mevlitlerde, iki bayramda ve cuma selâmlıklarında, padişahın saltanat merasmmîle bir yere gittiğinde padişahm maiyetinde bulunmaktır. Saltanat kayığm. da ve filikasında silâhtarağa, ri- kâptar ağa ve has odabaşı ile be. * $ $ çuhadar ağa oturürlar. Başta da haseki ağa oturur. Silâhtar ağa. larm huzuru hümayunda bu- lunamadıkları zaman kendilerine çuhadar ağa vekâlet eder. Çuhadar ağaların hizmetinde has odadan iki ağa, aşağı koğuş. lardan da birer kullukçu., bir zülüflü baltacı, iki sofalı ve bir heybeci, iki yedekçi vardır. Çuhadar ağalar terfi edecek olurlarsa, Enderunu hümayu- nun en büyük zabiti, Silâhtar ağa — olurlar. Silâhtar olamıyacaklar, mükemmel gelirlerle çırağ edi- (*) Hırkai saadet ziydreti an. omesi ve merasimi, Vakıt'da “Sa- ray hayatı” umumi başlığı altın. da ayrı bir makale olarak intişar 150 bin liralık ipekli '“m?ivçekiımıym 150.000 lHira kiy, metinde ipekli kumaşın — satılmasma kaşçar verilmiştir. Bu ayım um—m 'r yesak ' HMH