d edeceği vasıflar değildi. > Nedir mesele? anlat kuzum. Avukat Ferit sesini #içaltarak « Wuyordu. Kapıya kadar gi. * Sofada kimse varmı diye Cevat, başı ellerinin âra. bitkin bir halde oturuyor. i umum vücudu, iri di. & kemikleri, küçük mavi ve fazla kıvırcık kumral vardı. Bitüm perişanlağma. rağmen Küzeldi. erit kardeşinin i «yuzunu tuttu: ii Cevat, topla ken. < Meseleyi büyütme! — Doğru söyledim diyorum * ben. Bir. Adam. Öldür. Mi itiraf Feride soğuk bir iri yaptı: ( > Buraya niçin geldin öyley, i ty bana söyleyorsun? İlk defa olarak kardeşi. p e İLE eöyiemeripte kime ji ra im ?- Ne yanayım diye İri geldim, ağabey? Tes, giyen? Ne yapayım? üy £ ki mesele bu kadar a Feridin kalbi burku. Oluyordu. yp Nan oldu bu iş? Ne za. — İ e Dün gece, i ib çocukluğundan beri UYU vardı, hiç yalan söy, İtin, Şimdi bu meziyeti 2. İM u Meticelenebilirdi, muhak. m Mahkemede de yalan « Na i 4, #1, nerede? Başmdan ma. Su kahveyi iç ister, şii Açar. Sür ” tta: £ aydır, bir genç kız, İN yordurn. yaş işlerini gicrdattı: iy kadın parmağı... Son. hu On altı yaşında iken babası tek basına kalınca, aynı Naci isminde melez in kendisiyle evleneceğini N * fakat kızı altı aylık ni und mağrurane Ki baş salladı: i ş im var. Çıkar Bp Merit ye > ği Prens Janm öğrenmek Naş bazı seyler olmasaydı, lag, Yaşım çoktan vur - suz Jan, Rüstemi al - a çıkardı. Ve bir köy &nbar yapılan evine Müjgan yüzlerce Ma- isi ve Fransız şöval Kaşarı bilen Macarlar Rüs- i Ker sarar Am geldin sen? 5 i kalesinden. K, ŞSiretle?.. 5 Var?! Mühim bir iş Bi âhınıza baskın kal ik anbarlarmızı bo” €ye götürdük. v kacamadın mr? i j > Maya kalmıştım. Ya - küçük fincanı bir yu. —E — Ölmüştü. Sonradan MA girmeğe cesaret edemiyor. m. Dişlerimin arasından sordum: — Yoksa baban seni bunun i, çinde dövdümü? Gül cevap vermeğe cesaret e. demedi, fakat dudakları titre. yordu. — Dinle Gül dedim. Bu söz ağzımdan o kadar kâlfi bir şekilde çıkmıştı ki bu. ma ben de şaştım. — Hani geçen tatil seninle bir dim ki kızda arkadan herifin | SÜn parka gitmiştik... Orada be. ellerini tutmuş.. Bana bir şey | — Üç. — ? — Kran yanma döndüm. — Bak bir kere, neden yaptm bunu. — Yalnızdı ve korkuyordu, bende korkuyondum, ağabey. — Nerede bu kemeraltı? — Denize inen yolda: — Tamam, cinayeti gazetede okudum. “Yağibahenin üstünde “duran gazetesini alarak cinayet habe. fini tekrar okudu: “Bu sabah, (...) kömerinin altında bir ör, kok cesedi bulunmuştur. Gertla. ğmın iki tarafındaki izler ada, mın bir cinayete kurban gittiği zannmı etvlit etmektedir. Ce. gedin cepleri obırsazlık kastiyle boşaltılmış olduğundan hüviyeti kukmda henüz bir malümat elde edilememiştir. Artık inan, mayacak bir şey yok. Cinayet! Kendi öz kardeşi bir katil! Buna rağmen Ferit hâlâ kabul edemi. yor. — Bunu gazetede okudun, rü. ya sördün, rakınm tesiriyle ken, din öldürdün sanıyorsun. Cevadın sesi ıztırapla titredi: ! 5 ağabey, keşke rü. ya görmi oltaya. Ferit ellerini oğuşturuyordu: — Cesetten, bir şey aldın mı? — Eoğuşurken, şu zarf cebin. den düştü. makti, Zart boştu ve üzerinde lün adresi vardı. Ferit zarfı yaktı. kalandım.. Korkusuz Jan, cellât kılıklı iki adoma şu emsi verdi: — Şişleri çabuk kızdırınız. Bu adamı söyleteceğiz. — Başüstüne. Cellâtlar şişleri ateşe soktu « lar. Demir şişler biraz sonra a * teş gibi kızardı. Cellâtlardan biri kızgm şi * si sapından bezle tutarak Rüs - teme döndü: — Sırtını çevir.. — Ne olacak? — Bildiklerini söylemezsen, bunu sırtma yapıştıracağım. Rüstemi fazla konuşturma - dılar. Birkaç kişi birden yakalayıp yüzüstü yere yatırdılar. Korkusuz Jan bir kenarda geen içiyor ve golaş Janın bir huyu vardı: İşken- raber konuştuğumuz ağaçlıklı yolu biliyorsun ya “pazar günü sâbahleyin baban kahveye gider gitmez sen de evden dışarıya fırlar, doğru oraya gidersin, 0. rada seni beklerim. Gül'den ayrılmadan evvel za, vallı kızcağız kumral saçlarının döküldüğü alnı Üzerinden beee, riksizee öptüm. Gül korkmuş bir sesle inler gibi: — Simdiye kadar, dedi, beni hiğ öpen. olmadı. Eve döndüğüm zaman yüre. ğimde bir takım yeni hislerin yerleştiğini gördüm. Artık kuv, vetli bir insan, tam mânasiyle bir erkek olduğumu < duyuyor. dum. Hepimizin çocukluktan er. kekliğe geçtiğimizi hissettiğimiz unutulmaz bir dakika vardır. Beni bu yeni hime kavuşturan hâdise Gül maperası oldu. Artık hareket edecektim. Şimdi bile geçmişe kısa bir gözle bakarken kendimi çok usta, çok becerikli buluyordum. Annem, babam ba. na karşı hiyanet eimişlerdi, ben de onları aldatınağa mecburdum. Artık hareketlerimden kimseye hesap overmiyecektim o Çünkü vazifem bana zavallı bir kızı in. sanların fonalığına karşı hima, ye etmek yükünü yüklemişti. Bu isi yapabilmek için zahiren Gül'e karşı çok lâkayt görün. meğe karar verdim. Annem, ar. kadaşlarım buna inandılar, hattâ Gülün admı bile unuttular Şimdi Cafer babanın dükkânınm ö geçerken başımı bile çevirmiyordum. Fakat hemen her tatil günü evden tek başıma gıkmak için bir mazeret uydura,, biliyordum. O gün meler yaptı. tü (Devams var) yeri nerelerde dolaştığımı is, — Şi başkalaşıyor, Yazan: HAPER — Akşam postası Seni Bekliyeceğim Çevirem: MUZAFFER ESEN rünüyor, sonra doğru parki boy. da' gizli kögemü de Gül'ü daima beni bekler bulu. yordum. O da evden kaçmak için müşkülâta Ouğramıyor, daima sarhoş gezen Cafer baba, bilhas. sa tatil günlerinde o meyihaneden hiç ayrılmayordu. Bana güzel görünen her şeyi gizlice Gül'e veriyordum. Ben olmasaydım, bu güzel kız, tcuz fıyatlı polis romanlarından baş. ka hiç bir şey okuyamıyacaktı. Fakat uyanık ve hareketli olan ruku eline aldığı her yeni seyle alâkadar oluyordu, alâka beni sevdiren sebeplerin en başında geliyor Vahşi bir çiçek gibi gün geç. tkçe büyüyen, serpilen bu kız, gün geçtikçe hissen inceleşiyor, yükseliyordu. Hayatın en çirkin manzaraları bile Gül'ün tertemiz Parkın bu tenha köşesinde her tatil günü birleşen ikimiz, buraya sığınan çiftlerden hiç bi. risine benzemiyorduk. Ben ya, şıma göre çok bilmiş, çok oku. muştum. Bir sinemada seyretti. Zim “Sefiller” filmi bana çok tesir ettir sonra bu romanı ara, dim, buldum, okudum ve oku, duktan sonra Gül'e verdim; ken. dimizi unutarak, bu roman mev, mru içerisinde haftalarca yasa, dık konuşmamızın ruhlar bu kitabın içinde çarpıyordu. Ese. rin beni heyecanlandıran parça, larmı günlerce yüksek sesle Gül'e okudum. Kozet ile Marius arasında aşkm doğuşunu anla, tan parçaları bizi bilhassa müte. cessis ediyordu. Kitabı kapadığı. mız vakit birbirimize hayran hayran bakıyorduk kuşlar o da. kikâda etrafımızda dâha başka türlü ötüşüyor, yaprakların ren. hettâ hava bile İskender F. SERTELLİ ce yaptırırken, eğlenmesini, şa rap içmesini pek severdi. Bir iki Fransız şö i, prensin karşısında oturmuştu. Korkusuz Jan tekrar Rüste m sordu: — Kale muhafızı kimdir? — Doğan Bey isminde bir kuhtaman... —O da senin gibi genç mi? — Haymr. Yaşı altmışı geç- kin.. fakat benden dinç.. — Bize teslim olmayı düşün müyor mu? — Hayır. Böyle bir niyeti yek. — Ya biz kaleye hücum e dı rek, ne yapacak? -— Mukavemet edecek., — Neyle?.. — Hele bir kere tecrübe e- & ce neyle ve nasıl mukabe İs ve mukavemet ettiğini gö - rürsünüz!. — Askerlerimiz geçenlerde böyle bir tecrübe yaptılar. On- ları kaynamış neft yağlarile haşladınız! Yine bu gibi hile- lerle mi bizi korkutacaksınız! — Bunları kaledeki çocuk * bir şurup gibi tatlılaşıyordu. Bilmediğimiz bir 808 etrafımızı sarmış gibiydi tan sonra Güle” baktım. O gün bu, bakışlarım karşısında kızca, ğiz ilk defa olarak gözlerini yere lime bile söylemedik, belki bir çeyrek saat yerimizden kımılda, dan, konuşmadan orada durduk. Nihayet Gül kalktı ve ancâk işi, İ dilebilir bir sesle fesidadı: Bu “Allaha zmarladık sözü “seni seviyorum” mânasına g&. Viyorda, son aşkımızı biricik ve eşsiz sevgimizi anlatmağa uğraşıyor. duk. Biz yaşta bulunan gençler. kadar çoktur. Vakıa yirmin as, rm insanı buna kolay kolay inan. maz, Ben ve Gül iki sene biribi, rimizle her on beş günde bir defa muntazaman buluşutk, ikimizin de kalbi çılgın bir aşkla çarpı yordu, yalnız iki sene bu aşktan hiç bahsetmedik ve bir defa bile öpüşmedik. İki sene sonra babam, yaz tatilini İstanbul dışarısında ge, çirmeğe karar verdi Bu Karar yüreğimi yaraladı, gittikçe yek, tatilin arifesinde bir yaz akşamı Gül'ü kucakladım. Yeryüzünde hiç bir kucaklaşma bundan da, ha samimi ve bundan daha temiz O gün hislerimizi biribirimi anlattık ve söz verdik. Benden bir yaş daha küçük ojari Gül kadar çoktur. Vakın yirminci as, Beş'em yerine gelmişti, diyebili, rim. Anadoluda, büyük annemin çiftliğinde on sekiz yaşına bas, tım. Bu münasebetle herkes çok ağır ve çekingen huyumla, ahlâki meseleler üzerinde çok ti, tiz oluşumla bir parça alay etti, ler; fakat bu alaylara rağmen babamın ve annemin benden hoş, mut oldukları ber hallerinden imtihanmı vermiştim, ve huku, İar ve kadınlar yapmıştı. Mu - hafızlarımıza sıra gelirse, onla. rm arslanlar gibi nasıl kükre - yerek üzerinize saldırdıklarını göreceksini , Türk akınecr larının dövüştüğünü duymadı- nız galiba?1., Korkusuz Jan kahkahayla güldü: — Yıldırımın gönderdiği fır kaları nasıl dağıtıp birçoğunu da kılıçtan geçirdiğimizi duy - mamışsın saniyorum. Şimdi sen kuru lâfları bırak da bize kalede kaç muhafız mevcut ol- duğunu söyle! — Bunu herkes bilir bin xişiden fazla. Kalede iki bin muhafız bu * lunsaydı, attığınız oklar çok - şan biterdi. Haydi, doğrusunu ei Kaç muharip var kale - de? Rüstem cellâtların Farstsm - da bulunduğunu unutarak şid Iki lemin bu şakaları beni hâlâ ço, cuk gibi gördüklerinin deliliydi, Fakat ben onların sözlerini ve düşüncelerini ciddiye almıyor. dum. Akşamları odama kapanı. yor ve büyük adamların kitapla, rini Bu kitapları o. kurken: — İşte, diye düşünüyordum. Büyük adam böyle olur. Baba, mn bunlara benzememesi ne ka, dar yazık! Gül'le gizli nişanlanmam bana ve karıma kolların açacaktı. Onu göreceğim günü yakım bir sabırsızlıkla bekledim. Sevin, cimi lekeleyen bir tek nokta on. dan hiç bir haber almayışımdı. Muhabere edecek hiç bir vasıta, miz yoktu. İstanbula döner dönmez kendi, mi Güle göstermek ümidiyle; ilk iki gün içerisinde belki yirmi defa Câfer babanın dükkânı ö. nünden geçtim. Gül beni görünce tabif maksadımı anlayacak ve pazar günü #ebahleyin parka gelecekti, Fukat diükkünda ihtiyar ve sarhoş Cafer babadan başka kimseyi göremedim. Gül'den € ser bile yoktu. Günlerce beyhude bekleyişten sonra derin bir endişeye düştüm, yoksa Gül hasta mıydı? Hasta, haneye mi gitmişti ? Zalim baba. Nihayet benden bir sınıf aşa, ğı, bir arkadaşa başvurdum, Li, sede iken bu fakir ve temiz kali, li çocuğa ara sıra bazı hediyeler verirdim. Bu yüzden o da ban çok bağlı görünürdü. Ona bu iş, te çok ketüm olmasmı tavsiye ederek vakayı anlattım ve GüL ün ne olduğunu öğrenmek Yazi, fesini verdim. « (Devamı var) detle bağırdı: — Söyledim ya. İki bin mu harip var. Bütün yerliler de muhariplerin yardımcısı. — Yalan söylüyorsun! — Türk yalan söylemez.. Korkusuz Jan, yanındaki şö valyelere bakarak, şarap kade - hini tokuşturdu.. ve cellâtlara işaret verdi: — Yapıştır. Cellâtlardan biri, elinde tut- tuğu kızgın şişi Rüstemin ar - kasına yapıştırdı. Neticeyi Kral Sikizmonda baber vereceklerdi. Fakat, Rüs tem onlarm işine gelir bir şey söylemiyordu. Rüstemin fena halde canı yanmıştı. yn söylenecek ne vardı (Devamı var) A) Br nevi Dara? yamği.