Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Mdehu sinirliliğinin, —hiç .'"llevııı imadan bu hare ”—hcmm :ynımmandamıt “Mleceği kimseler ve onların söyliyeceği şeyler için neden ileri geldiğini %u '::ü kemilıiıw sordu: & Tarıkm miras mese. F * mümkündü, — Avukat bhaberini verdiği zaman k’ hfbinin biraz —daha hızli duymuştu, İnsan her e hâükim olamazdı . de olmadan böyle heyecan” î_“uuı düşündü. Sonra kalk- eu?î arkasmda ağır ağır j N a: : "ı halde ben Tarıkı kıaka - M v Bu hakikaten pek al b ııiı'ıısıı' Fakat maalesef ha- * timdi artık eminim. Çünkü Â lük gelen — fikir, Tarıkm a eçlenmesi oldu, Bunun - ) İnsant aklı selim ve ' " iİğrendirmek için yara- BÜ bomiyen bu ukalâ kadım- w :" Raşlanmıyorum... Şu hab İi Fis, maksadı ve sebebi ol- | . bir kıskançlık, kıskançlığın F, Ptk vakm bir yelkenli ge- ha » “İnsan bu yelkenlide ya- E &* kimbmr ne kadar sakin, M olurdu?,, diye düştindü. K bir kaç adım daha attı ve 'üan birinde tek başma otur E" adam gördü.'Bir âşık, ht bir hayalperest miy- Simdi? Merakla — yaklağtı ve i ıle karsılaştı. Sen misin tarık? Burada ahenginden bile Tarı- bakmamış — oldu- | yordu. Faruk devam %t! değil mi? Ben ne€ 2ae- | %lle baksam, gördüğüm | —" uzaklara gitmek heve « â , içimde çılgmca bir al"mu:ı duyarm Dnıli:n p. Hirnan minimini yıldır mm her kögesinden, ba- y0 kızlarm, arslanlarım, fi- %m kralların memleketle Ü gece sabaha kadar ü- "L Öğle üzerin odasından mın yanına gitti. Do- W asabi ve heyeaınlıy— hakal ım şuraya dedi, DUğün, birkaç defa görüş- bir mese!eyı sonuncu de- kp Wmmm heyecanınımn îm bir haber mi aldın, îî'e sordu « Yıldırım yok- 'k' Yaklaştı mı? . " Yıldırımdan — henüz :,' Azlm, Gelen gözcülerim Bi “ bakkında çok fena has . et Bu kadım bizi içi» hi DA ”“ı' miş., Hattâ (korku Ve ba iimitle ordusunu "“rmuq_ Artık bu. kadı- hakmak zamanı — gel- Stem! '-, Tün birdenbire gözleri “Sendeledi; 3' A yine yürümeğe başladı, H APTR — Akşam postam NAKLEDEN; ethi Kardeş b ÂAşk, Istırap ve his romanı rinden, bizim için birer peri ms..' salr gibi olan diyarlardan gelen gemilerin ışıklarıdır. Oralara git- mek ne hoş olurdu? Fakat para lâzım, Çok para lüzmm.. Kardeşinin sgimdi para sahibi olduğunu ye tekmil gailelerden, her gün çalışmak —mecburiyetin. den kurtulmuş, hoşuna giden her yere, İsvecin sarışmlarma veya Havananın esmerlerine dofru ser- | best, manisiz, mesut ve neşeli gi- debilecefini birdenbire — hatırlrya- rak sustu, Sonra içinden, ani ve gayri iradi bir düsünce geçti: “Zavallr pek budaladır, Şükrenla evlenip oldufn yerde kalacek', Ayağa kalktı: — Seni istiklale ait projelarin. le başbasa bpakıyorum, dedi. Be- nim yürümefe ihtiyacım var. Kardeşinin elini sıkarak kalbi bir samimiyetle devam etti: — Tarıkcığım, artık zenginsin, Bunun beni ne kadar sevindirdi- " genji ne kadar candan tebhrik ettiğimi söylemak için bu akrsm yapayalnız rastladığıma pek mem- nun oldum. İyi kalpli Tarık, hararetle te- © gekkür etti: — Teşekkür ederim. Teşekkür ederim ağabeyciğim! Faruk elleri arkada, yürümeğe devam etti. Tekrar — düşündü: “Nereye gitsem?,, Birden aklma geldi: “Bizim eczacıya gitsem,.. Biraz konusurduk,,, Bezacı Artin Pekmezyan, Farır- kun “eskibir #hbabı hoyr sehteb | » yetmişlik bir. îî?ınîüi. OYağları a- rasında çok büyük bir fark olma- sma rağmen ikisi çok İyi birer dost olmuşlardı. Eczacı, orta hal- W gezanesinde fakirane yaşıyo”- du, Kimsesi yoktu. Faruk, aksşam larr yemekten sonra ekseriya o- nu görmeğe gidiyor, saatlerce çe- ne galryorlardı. İrili ufaklı şişelerle —dolu tez- gühm üstünde küçük bir elektrik lâmbası yanmakta idi, Vitrindeki lâmbalar ise tasarruf maksadiyle, erkenden söndürülmüştü. Tezgâ - hm arkasımda bir iskemleye otur- muüşç olan orplak başlı, kocaman bürnivle bir papagana pek benzi - Yen bir adam, çenesi göğsü üze- rinde. uyukluyordu. Kapı açılm- ga gürültüyü koparan çGınğırağın sesiyle uyandı ve doktoru tanıyım- ca onu hararetle karsıladı. Faruk oturdu ve ihtiyar sor du: — Ne var, ne yok doöktoreı- Zum”, — Hiç! Yeni hic bir şey , . (Devamı var ) — Martaânın icabma — bakmak.. Bu ne demek, amca? Ö zavallı kız gece gündüz benden başka bir in- san yüzü görmüyor. Dört duvar a- rasında mahpüus gibi oturuyor. Bi- zim gibi, en azılı düşmanlarla pgö- Züs göğüse boğuşmuş kimseler, böyle aciz ve zayıf bir kadından korkacaklar mı? Marta bu — koör- kaklığımızı duyacak olursa, bize Rüstem çok heyecanlıydı: —O kafeste hapsedilen bir kuştan farksızdır, amca! bir daha ondan bahsetmiyelim,. Çok ayıp olur. | Doğan bey. yeğeninin bu kadı- na olan zaafını bir kere daha gör- müş ve onu delice sevdiğini ans lamıştı. Rüstem gibi cesur bir er- keği bu derece avuucnun içine a- lan bir kadım, gerçekten çok saf ve tehiikesiz bir mahlük muydu? Rüstem: — Ondan gelecek en-ufak bir , SARMI?AGIN FAZIlEîlERl ' Nakleden: Bethi kardeş İzahi imkânsız garip ve tuhaf , bir huyu olmasa, “metanet deri ve kösele fabrikaları” sahibi ÂAzmi Çapraşık patronların en iyisi sayılabilirdi. Sabahın saat sekizinden akşamın beşine altısı- na kadar fabrikanın pis kokulu havasını teneffüs edip bundan sikâyetci de görünmeyen Azmi Çaprasık, sarmiısak kokusuna kat'iyen tahammtül edemezdi. A, damcağız hattâ sarmısağın is. | mini bile duysa burnunu tıkar, kaçım kacım kaçardı. Bu nefre- tin 'neden ileri geldiğini - kimse bilmez, fakat tesirini Azminn muhitinde ve bilhassa maiyetinde bulunanlar sık sık görürlerdi. Yeşilköydeki köşlünün bah, çesinde bahçivanı, kendisi kul. lanmak üzere, bahçenin sapa bir tarafına birkaç baş sarmısak diktiği için Azmi tarafından palas pandrras kovulmuş, işcizsi de makarnanın üzerine konula. cak bir dis sarmısak karışti-. mak gibi büyük bir suç işledi. ginden hesabı kesilmiş, sarmı. saklı yoğurdun korulduğu kap kâalaya görderilmeden Azmi ra, hat uyku uyuyamamıştı. Azmi Capraşığın fabrikada | hizmetinde calısanlara Sarmısak kullanmağı şiddetle yasak etti. ğini söylemeğe artık bilmeyiz iüzüm var mı? Her gün fabrika, nın yazıhane kısmına girince havayı koklardı. İcine pek az miktarda bile olsa sarmısak ka- rışmış bir yemek yemek — gafle-- tinde bulunmuş olun memurun Va ka. ıçmde meydana cıkarılır, su. gü Yesbit edilir ve kıymeti, kr demi ne olursa olsun derhal işi- ne nihayet verilirdi. Bu hususta patronun prensibi kat'i idi” Sar. mısak yemiş bir adam “Metanet deri ve kösele fabrikası” ndan içeri adım âtamazdı. Azmi Çapraşığın bu kendisine has huyundan başka bir çok kimselerde görülen ve binaena. leyh umuümi denilebilecek - bir huyu daha vardı: Hasislik! Ön. dan en ufak bir zam bile istemek beyhüde ve boş bir zahmet o. lurdu., Azminin memurlarından hiç birisinin maaşına zam tale- bini kabul ettiği görülmüs, — işi. tilmiş hâdise değildi. Fabrikada —patronun sağ eli demek olan kâtibi Raif Şarkan Azminin uasis tabiatı dolayısiy- l2 zam göremiyen memurların en başında geliyordu. Zavallı a. dam fabrikanm en kıdemli me- muruydu, Sabahtan akşama ka. dar uğraşır, didinir, her şeye yetişir, fabrikada patronun alâ- e! Zavallı, bir kaç daki. —| kadar-olabileceği her işi halle- der, Azmiye gözü kapalı imza etmekten başka bir zahmet kalmazdı. Bu kadar mükemmel bir kâtibi buhmdugundan dolayı yaptığı işe nisbetle gülünç deni- lebilecek' derecede azdı. Fakat o, günün birinde vaziyetinin pot. ron tarafmdan düzeltileceğini dü şünerek müteselli olmak yolunu bulmuştu. Ancak, beklenen me- sut gün bir türlü gelmek bilmi. yordu, Sene sonlarında patron kendisine bol bol teşekkür edi- yor, maaşa zam veya ikramiye bahsine hiç yanaşmıyordu. Raif Şarkanın nihbayet sabrı tükendi. Patrona bir oyun oyna- yarak şansmı denemeğe karar verdi ve bu oyun İicin fabrikada yıl sonu hesaplarının tanzimi icin çalışmaların başladığı bir büyük bir ihtiyaç vardı. ve “o olmadan bu iş başarrlamazdı. Raif böyle bir zamanda patronun kendisine yol ç Siaden Bir sabah Azmi Çapraşık, kâ. tibinin yanına eglip oturdu: — Ne var ne yok Raifçiğim? Envanter ne âlemde? Raif derhal hücuma geçmeği münasip gördü. Patronunun yü- rak: — Ah!.. pryoruz. SÂAzmi yerinden sıçradı.. Buru._; delikleri açılıp kapandı. Evet, - aldanmamıştı. Odada şiddetii bir. sarmısak kokusu — varcı, Hiddetle bağırdı: — Çabuk pencereleri açın. Ha- vâ cereyanı olsun. Biraz kolonya getirin. Sonra kâtibine döndü: — Bu ne rezalet! Yaptığınız gayrikabil tahammül hareketi.l sebebini bana izah ediniz. Raif büyük bir soğukkanilrlıkla | cevap verdi: — İzaha muhtaç bir hareket, değil ki efendim. Sarmısak ye- dim! Azmi köpürdü: — Bir de yüzüme karşı bunu söylüyorsunuz; hem de şaşıla, cak bir cür'etle... Bu rezaleti ya“ pan sizsiniz ha? Siz... Siz ki... Bir koltuğa çöktü., Mendilile burnunu tutuyor, endişe ve hid. det arasında bocalıyordu. Raifi kövarsa onun işlerini kim yapa- bilir ,yerine kim gecebilirdi? dedi, yavaş yavaş ya. başlayan bu adamı yanında alı- koyup asabiyetten hasta olması muhakkaktı. Ne yapmalrydı? Sardu: — Böyle bir “rezaleti sizden hiç beklemezdim. Nasıl oldu da buü menhus nebatı ağfzınıza koy. dunuz? Raif cevap verdi: — Size hakikati itifara mec- burum. Bana verdiğiniz aylık ihtiyaçlarımı temine kâfi değil. Bu sebeple hizmetinizde bulun. duğum müddet zarfında bir kö- seye para ayıramadım. Halbuki şimdi herşeyin ateş pahasma yükseldiği bir devirde yaşıyo. rüz. Aldığım aylıkla ancak üç hafta geçinebiliyorum. Bugün ayın 23 ü, ay başmma daha bir hafta var. Halbuki cebimdeki para mevcudu iki liradan ibaret. Bu sebeple Hissemden kısmağa karar verdim. Bir hafta müd- detle dün akşamki tertiple ye. mek yemeğe karar verdim. — Nedir dün akşamki tertip? — 250 gram ekmek, birkac zeytin ve üç diş sarmısak!... En ucuz yemek olarak bunu — bul- dum, Azmi istikrahla yüzünü bu. ruşturdu : — Sarmısak mı? Hem de üç Bu iğrene yemek tertibi daha ne kadar sürecek? . — Bugün ayın 23 ü olduğuna #ğöre beni hizmetirlizde alıkoydu- —seneden itibaren maaşınız bu hessp ğunuz takdirde ayım 31 ine kadar tam sekiz gün... Hizme., timden istifadeyi — reddettiğiniz takdirde ise bundan zarar göre- cek değilim, çünkü —nereye git. sem sizin verdiğinizden fazla aylık alırım. "Davasından emin bir adam tavrıyla konuşu- yordu. Patron kendisini derhal kapı dışarı etmediğine ve müza, . ve kendisinden kereye giriştiğine göre davayı yarı kazanmış sayılabilirdi. Azmi elini cüzdanımna attı: — Size biraz avans versem ay başına kadar idare edebilirsi- niz, Meselâ ikibuçuk lira ver. sem... Aybaşında hesabınızdan keseriz. mürler versin. Patronun uzattı. Za iki buçuk liralığı alırken ilâve — Çok teşekkür ederim efen- dim. Lütfunuz sayesinde birkaç gün de sarmısaklı cacık yiyebi, lecek derecede param olacak. Diğer günler de üç diş sarmısak yerine bir baş sarmısak yiyebi-' leceğim. Azmi bağırdı: — Sen beni hiddetten öldür. mek mi istiyorsun ? Raif mukabele etti: — Siz de beni aclıktan öldür- mek mi istiyorsunuz ? Azmi mağlübiyeti kabul et. mekten başka kurtuluş çare: olmadığını anlamıştı. Kısa bit tereddütten sonra: — Peki, dedi. Siz aylığını: on beş lira zam istiyordunuz de- gil mi? Kabul ediyorum. Yen ,, sap üzerinden işliyecek. Fakat şartım şu: Âğzınıza bir milig: ram bile sarmısak koymıyacak. sımız. Kabul mü? ederim. Allah ömür versin! Diğer taraftan birdenbire sar. mısağa düşkünlük — göstermeğe | KALE İÇINDE BİR AŞı( MABERASI . .A zararın hesabını ben — vereceğim, amca! Bana itimat et! diyerek Doğan beye yalvarmağa başladı. Doğanın, fazla söz söyle- meğe yüzü tutmadı. : ©O gün bundan fazla konuşmadı- lar. | Aımldıklan zaman Doğan ken- di kendine düşündü: " — Gerçek, kuş kafeste hapsedi- lir gibi muhkem bir odaya kapatı- lan zayıf bir kizdan insana ne za" rar ı2'ebilir? Bunun için Rüstemi kırmağa lüzum yöktür. Rüstem odasma döndüğü zaman rengi Dalmumu gibi — sararmıştı. Marta hayretle sordü: — Hasta mısın, Rüstemr nen var? Yoksa can sıkıcı bir haber mi aldın? — Hayır, Memleket — hesabına aldığım haberlerden pek memnu- nüm, Yıldırım ordusuyla Bizans». tan hareket edeli bir hayli zaman olmusş. Neredeyse gelecekmiş. Fa- kat senin için amcama — söylenen sözler fena halde canımı sıktı. Âm- cam bugün beni çağırmıştı; gittim gene senden bahsetti. Güya (Kor- küşuz Jan)ın edamları, senin bizi içimizden vuracağını söylemişler. Harp Okuluna havacı subay yetiştirilmek üzere sivil liseden mezun olanların kayıt ve kabul sartları 1 — Çase olgunluk imtihanını vermiş vulunmak. 2 — Aldıkları mezüniyet diplomalarındaki kanaat notu iyi veya çok iyi sulunmak. 8 — ÜOlgünlük Jdipıoma tarikinden bir seneden fazla müdcüct geçmemiş oulunmak. $ — Suğliık düurüumu pilotluk mzmetine müzalt olmak. 5 — Yusşlar. en vukarı 91 olmak NOT: Bilâğira nava Muayene iaeyeli taratından yapılacak muayenede sağlık durumları pilotluk sınıfına müsait görülmiyenler isterlerse harp okulunun diğer sınıflarına verilmek gibi biçbi" mecbuüriyete tabi tutulmazlar. Tem serbesttirler, Kendilerinin arzunrıne göre munmeleye tabi tutuluriar ÜOkuül tedriatsı 15 mayıs 1941 de başlıyacağından talip olanların, bülnüe dukları askerlik şubelerine müracaat edeceklerdir. Askerlik şubeleri, yapti« racakları sıihhi muayenede müsbet netice alanlar evrakları ile harp okuluna sevkedileceklerdir. (2527?) Halbuki. senin burada bulunduğu nu kimse bilmiyordu. (Korkusuz lan) bunu nereden öğrenebilir? Martanın birdenbire rengi attı: — Demek ki, etraftaki düşman kuvvetleri benden bahsetmişler. öyle mi? — Evet, Amcama gelen gözcüler böyle söylemiş. — Bu bir yalan... bir iftiradır. Rüstem! Benim Niğbolu kalesinde kaldığımdan en yakın ailem efra- dının bile haberi yoktur. Herkes beni Peşteye gitti sanryordu. Bur rada bulunduğumu bilenler varsa, onlar da sizin adamlarınızdır! Ben bizden değil, sizin adamlannşdan korkuyorum. Rüstem sevgilisini teselliye ça- hıştı: —— Korkulacak bir şey yok. Am- / camr, senin bize hiçbir fenalık yap mıyatağına inandırdım. — Amcam çok temiz yürekli bir adamdır; bilhassa bana çok. itimadı 'vardir.. “ daha emnin bir yerde Marta birdenbire ağlamağa bas- ladı: Ben burada, içinizde kalmıs bir tek yabancıyım, Bana itima'! etmemekte hakkınız var! İsterse-. niz beni bir gece surlardan sarkı-: tıp köyüme gönderiniz. İsterseni; hapsediniz Yalnız şurasını söyliyeyim ki, ber sevdiğim erkeğe ve o erkeğin ordu- suna ve ulularına fenalık yapacak tiynette yaradılmış bir kadın de- ğilim. Allah içimi görüyor.. sen de beni tanıyorsun, Rüstem! — ben Türk milletine fanlık — yapâmam. Çünkü, sevdiğim erkek bir Türk- tür. — Sen geceyi surlarda, rutubet altında geçirirken, ben burada rahat uyku uyuyamıyor ve sabaha kadar Allahtan sana sıhhat, âfiyet diliyorum. İnşallah yakmda ordu- nüz yetişir. . (Devamı ver)