3 Mayıs 1940 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

3 Mayıs 1940 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mi. 1940 Raze rd veda da dane, ihtiyacı bana müracaat İm Feride? İS deği aş eden evvel Gm gelirsiniz. | me bu sefer a rl h man ka her an m getirmeni” İz ik eti hal! Ben mürebbi EĞİ mi? Nesip Na gikolatanızı gör Aralarındaki a m hükmettirecek Söylememişti. Artık Beçmiş, Necip Na- şmıştı; çünkü Aç Zamanının bir by dümyacağına kanidi. alelâde vakası Feri- İÇİN ne acı bir tec iy yönlü Feride, haki seviyordu. Za” yn acısile beraber “msesizliği de his | a hepsi yetmiyor- vr çe e Sümimi kalbile eği sevmiş, önün İD hayatta niz kalmak str ni Venza diye elinden Tİ Yakalar, Feri- Ne çare ki bu mr değildi. bam MAZON MEY er ve midevidir NAKLEDEN: BURHAN BURÇAK — iü k © yorum korkunç ve meşum iptilâdan onu kurtarmağa, çalışmadım? Hayatını bitiren bu fena iptilâdan niçin onu i sevgim kurtaramadı? Ne yapabilir İdim, Kerim..? En küçük bir arzu” Suna mani olmaya kalkınca hür metsizlik ve hödbinlik hissi duyar dım. o İstanbuldan uzaklaştığım halde bu meşum hatıralardan kur- tulamıyorum. Bir daha hiç göremi* yeceğim; sevgili (o Dürdaneyi dü- şündüğüm zamanlarda aramızda ölüm kadar derin bir uçurum bu- lunan bir başkasını o düşünmeğe başlıyorum. Artık cesaretim kal madı. Bu sabah beşte (o uyandım, uykum kaçtı, pancurları açtım ve tekrar yatağıma uzandım, İçinde küçücük kaldığım büyük yatağım: da o kadar derin bir yalnızlık his settim ki kendi kendime şöyle dü- şündüm: “Ölsem ne kadar iyi olur. Bun dan yalnız siz, siz (üzülürsünüz, yalniz siz.. fakat tuhaf değil mi? Ben ölmek istemiyorum... Size da” ha ilk mektubumda çok manasız şeyler yazdığımı görüyorum. Küçük talebem çok sevimli, Gü zel değil, fakat sıhhatli, mütebes sim, penbe yüzlü bir çocuk... Her gördükçe insana öpmek hevesi veri yor. Beni seveceğini söylediğiniz zaman ne kadar haklı (o İmişsiniz. Daha görür görmez “çok memnu num, siz büyük bir çocuğa benzi yarsuntuz!,, dedi. Sizin nazarınızda da ben bit bü- yük çocuk değil miyim, (OKerim? Bay Nureddinin karısı bayan Şa hika herkesin güzel bulduğu mun tazam yüzlü, uzun boylu, mağrur tavırlı soğuk bir kadın... Fakat bu soğukluğuna rağmen (son derece terbiyeli, hattâ bana kar Olüzü mundan fazla nazik (davranıyor. Bay Nuraddine gelince, karısına hiç benzemiyor. görünüşü, lisanı kaba ve âdi, maamafih iyi bir ada- ma benziyor. Kızını çılgınca sevi- yor. Bana karşı da pek nazik dav tanıyor. Küçük (Leylâ ile benden bahsederken “çocuklar, diyor. Dün her ikimize de şeker aldı; fakat bu insanlar bana ne kadar yabancı... Elemlerimden ve rstırablarımdan ne'kadar habersiz ve kayıtsızlar... | Allaharsmarladık, dostum.. Yazıla- tıma sizden cevap isterim, Güneşli mi deniz »mdi yavaşça uzaklaş” .. Aramızda parlak sarı bir kum ala var. Ufukta denizle gökü biribirinden farketmek kabil değil... Denizde yelkenlerin ve gökte kuş” ların kanatları biribirile karışıyor. Beni ker zaman seviniz ve düş nünüz kahraman dev! ellerinizi $1- karım, Feride Zonguldak, 20 ağustos Benimle konuşan, beni szarla” yan ve beni seven mektubunuza ve size teeşkkür ederim, Sevgili Kerim. Dönek öyle ha! Demek (biraz değil, çok pek çok müteessir ola caksınız, öyle mi? Bana (OCesaret tavsiye ediyorsunuz. Hakkımız var. Maremki vazilemiz o yaşamaktır. Ölümü düşünmek doğru değil. Bana diyorsunuz ki “hayat bizi sürükler, götürür. Yolumuzu ta- kip etmeğe, yürümeğe mecburuz. Mezarların önünde uzun (ozaman tevakkuf etmeğe hakkımız yoktur. Kıymetli bir hazine gibi hatıraları" muızi muhafaza etmeli, ve sevgili ulularımızı kalblerimizde (o yaşat rim.. Sizin tarafımızdan acınmak bana o kadar iyi geldi ki. “Sizin yaşmızda dalma ümit etmeli, her şeye rağmen ümidi kesmemelidir.. diyorsunuz, (Devamı var) VA TUZU HABER— — Akşam Postasi a Inkibaz, hazımsızlık, mide bulantı ve bozukluğunda, barsak tembelliğine, mide ekşilik ve yanmalarında emnivstle kullarnıladb'l!r. MİDE ve BARSAKLARI temizler alıştırmaz ve yormaz, MAZON isim ve HOROS markasına dikkat, SanRemo'dan AAâE SARAYDAN MEZARA Vahiaıddın'n Tühineskaşını Kar, ARA —19 — Ne verdi? — Kırk altm.. Düşün bir kere, bu kadar muazzam bir işe başla mak için kırk altın yeter mi? — Doğtu, az vermiş ama, şim di lâf aramızda, mademki o kâğr dı, yani o açık bonoyu imzalamış, evelallah seri gene işini mükemme- len becerirsin! — Yani biraz dâha almak için $en kendisine bir şey diyemez mi sin? — Münasebet almaz. Padişah belki seni tecrübe etmek (İstiyor, sen hele bir şeyler yap, bir parça kendini göster, ondan sonra Allalı kerimdir. — Peki, ben dost sözü dinlerim. Ve göreceksin bu sefer seni de mah cup etmiyeceğim, Oteline uğradık. Birer kahve iç tik. Sonra vedalaştık. OO derhal Romaya gidecek, oradan da ağlebi ihtimal teşkilât yapmak için Ro manyayı boylıyacaktı. Ben bu işlerden hiçbir şey çıkmır yacağını, burada ecelimizi bekle mekten başka yapacak bir işimiz kalmadığını bilmiyor Odeğidim. Kendi kendime; döstiar alış verişte görsün, diyor ve gözlerimin önün“ de cereyan eden bu komedyanın, günün birinde bizim kesemize de dokunacağını hiç aklıma getirmedi” gim için işin alayında idim. Doğrusunu isterseniz, İstanbul da karınca yuvası göbi işilyen sar raydan çıkıp böyle kuş uçmaz ker” van geçmez bir köşede inzivaya çe kilmek, buna katlanmak pek güç olduğundan, insan ne olursa olsun bir faaliyet, hareke de (o isemiyor değildi. Gümülcüneli gittikten son ra gene bizbize biri İ dik? Bereket venin, o aramızöakl geçimsizlikler bitip tükenmiyordu. O uysal babacan haremağalarına bi le bir sinir, bir huysuzluk, bir baş kalık gelmişti. Hele Reşat paşa ile Zeki bey biribirile hiç geçinemi yorlar, durup dururken mesele üze rine mesele çıkarıyorlar, padişahı bile rahatsız ediyorlardı. Meselâ Zeki bey tutturmuştu: “Doktor paşanın kahvaltısı, yeme ğl neden odasına gidiyor da, ben cemaatle salonda yemek yiyorum. Ben ondan aşağı meyim. Ya oda bizimle beraber sofraya oturacak, yoksa benim yemeğim de odama getirilecek!,, Bu gürültüyü duyan beni çağırdı: — Vallah” başımı alıp (gidere ğim. Bu buysuztuklardan artık el aman. Viliyı timarhaneye çevir diniz, Zekiye söyle, çenesini tut" sun, rahat otursun, doktor paşayı da çileden çıkarmasın!,, dedi. Padişah bu işte haklıydı. Çünkü zavallı doktor paşa, zaten kaç gün dür bir tuhaf olmuştu. Dalgın, di- şünceli, kederli, sessiz bir hali var- dı. Bir kelime ile biçareye müthiş bir vehim gelmişti, Bir gün parasız kalmıştım. Ay başma birkaç gün kaldığı için — #aten ödünç vermesini ve çentikli hesabı hiç sevmiyen — padişahtan İstemeği muvafık bulmadım. Dok tor paşadan yüz frank borç İste yim de aylığı alınca veririm, de dim. Berberbaşı | ile aşağı İnerken, medivende doktor paşaya rastgel- dim. İstiyecektim, o “Akşam dö nüşte odasına çıkar, hem çan çan ederiz, hem orada isterim, daha f- yi.,, dedim. Düktot öhşe bizi görünce durdu; padişah a m a İİİ al El İl ld — Nereye böyle.. Ahbab çavuş- lar, ne yana? dedi, — Buyurun paşa birlikte gide- lim, deniz kıyısında biraz dolaşa- cağız, hava alırız. — Bu memlekette hava yok. diye yürüdü, haydi güle güle.. Gittik, geç vakit villâya döndü- gümüz zaman, kapıdan (girerken haber verdiler: — Doktor paşa intihar etti. Has taneye götürdüler. Şaşırdık, kaldık. İnsan ne de ol- sa her şeyden evvel kendini düşü yor hani. “Ne olurdu, merdiven başında rastgeldiğim zaman şu yüz İrangı isteseydim, ne (halt ettim de akşama bıraktım,, diye üzülü yordum. Doktor paşa meğer villünin tem halığından istifade ederek, salona çıkmış, aynanın karşısında geçmiş ve tabancasını beynine sıkıvermiş, Ortalıkta kimsecikler bulunmadığı için de tabanca sesini duyan ol mamış. Adamcağız olduğu yerde yıkılmış kalmış. O sırada sokaktan (o gelen Zeki kapısı o salona âçılan odasına gi* terken doktor paşayı yerde görmüş ; “aklma ezmiş, uzanmış yatı yor,, diye ses çıkarmadan geçmiş, Odasına girmiş. Tekrar o çıkarken merak etmiş doktor paşanın yanı" na varmış, bir de negörsün: Â- damcağız kanlar içinde can çekişi" yor, başınm tcunda da bir rovel- ver, Zeki hemen dışarı koşar o sağa sola seslenir, yukâtdân inerler, te lefon ederler, hastaneye, doktora, hükümete haber verirler. Müstan tik, müddekumumi falan gelir, ve henüz ölmemiş fakat söz söyleme ! | ge mecali de kalmamış olan doktor | paşayı hastaneye kaldırırlar, Paşa meğe- gündüzden bütün eşyasını, bir tarafa gidiyormuş gi- bi, toplamış, hazırlanmış. Traş da olmuş, 70 İngiliz lirasından ibaret olan parasını da tüçkuruna bağla miş, oracığı (ben intihar ediyo- rum!) diye bir de kâğıt yazıp br rakmış, sonra bu İşi yapmış. Adamcağıs gece hastanede vefat etti, Padişah çok müteessir olmuştu. O gece odasında bir aşağı bir yu- karı dolaştı. Hiç yatağına uzanma" dı. Birkaç defa beni yanina çağır mış, ve her seferinde: s— Böyle ölmemeliydi, hem kem dine yazık etti, hem de bizl müş kül bir vaziyete soktu. diyordu. Bir aralık ben; — Mukadderat, demiştim. E- cel.. Alın yazısı “bu imiş.. Padişah buna kızmıştı: — Lâl bunlar... o Adamcağızıo Zeki edebsizi bu hale getirdi. Dİ vane etti, nihayet işte kanına gir di, Sabahleyin hepimiz hastaneye gittik. İmam falan yoktu. Bir san- dık yaptırdık. Cenaze arabası da geldi. Biz de takıldık peşine... Bir az yürüdükten sonra haremağs- ları, Zeki, Mahir bey vesaire “biz yorulduk, daha fazla gidemeyiz., diye döndüler, Arabanın arkasında iki İtalyan bahçıvanla ben yalniz kaldım, Boynumu büktüm, mezar lığa gittim. Orada tabutu bir oda" ya yerleştirdik ve döndük villâya Padişah hâlâ müteessirdi: — Ölüm fena şey, Şükrü, hele böyle gurbette, böyle (kimsesiz yapayalnız can vetiş çok hazin bir şey... Aman yazabbi, diyor ve ilâ" ve ediyordu: (Devamı var) | ne dtlmışken diş kapıda Karşıki Peneeremden , üçüncü kat kar gnnızdaki apartmanın bu Odasını bu odada güzel, cazip bir kadm gö- rüyordum. Evli olduğu belliydi; çünkü sabalı, öğle ve akşamları o. rada bir de erkek dolaşıyordu. Fa“ kat bu adam ya midesinden muz “ tarip, yahut da evlendiğinden mem nun değildi Dalma somurtkan du. Tuyordu: Ve, mutlaka bu kadm kocasn »- dan memnun değildi. Runu ona bak tığım zaman bana daha fazla bir ssrarla bakmıya başlamasından an. ladım- O andan #onra tfak bir ba * hane İle penceremin önüne geçer, caz'p kadının da kendi penceresin- de görünmesini beklerdim; o pen. cöreye gelince, hemen faaliyete geçip, manidar bakışlarla yüksek maksatlarımızı Hadeye başlardık. Bereket versin karım bir şeyden şüphelenmemişti. Yoksa pencereyi kapatır, yahut mihlar, belki do başka eve taşınmaya kalkardı Gözlerimin büsbütün de kör oldu Eunu söylemek istemiyorum. Fa. kat o farkına varıncaya kadar biz bakışlardan tebessümlere, tebes - sümlerden de el işeretlerine geğ - miş, dışarda randevumuzu tesbit etmiş bulunuyorduk- Bir gün akşam saat altı buçukta tayin ettiğimiz yerde buluştuk. Çoktanberi birbirini tanıyan iki ah. bap tavrile selimlaşarak bu ro - mantik idil tertip etmek arzusun. da bulunan mukadderata teşekkür lerimizi ifade ettik. Sonra vakit kaybetmemek için hemen isimle rimizi söyledik. Ruhiye! — Acnba benim için ne düşünü- yorsunuz, diye sözo başladı. Tanı , madığı bir komşusu ile anlaşan ev- Mi bir kadın! Namus korkularını teskine çalış. tm; — Siz de benim için aynı şeyi e e — Evet, fakat «'ş erkoksiniz. — Si de kad sına. Zaten bu hr do her halde İk den mem » Başmı müsbet çekilde seiisd; Sanra amil mühim mesele geliyor. dn: Hayata dair mütalfalarımızı #öylemek için ne zaman ve nerede görüşecektik. — Şunu söyliyeyim ki, ben dısa- rıya çıkamam. Kocam çok kmkanç tın Bugün ona bir gey söyleme . den çıktım! — Peki ne olacak? — En iyisi, evimde görüşelim. — Gürel, fakat o — Macit mi? O her zaman geç gelir. On birden sonra — Ya b'zi görürlerse? — Böyle bir tehlike yoktur. A - parlmanın on İki odası var. Orada müsyenehanesi olan beş doktordan herkaagi birisine gittiğinizi sanır . lar Benim odamm kapısmdan gi - rerken da sizi kimse görmez, 'Teklif, makul ve pratikti. Prtesi günden ilibaren ziyaretime basla . Arm. Kapıcı nereye gittiğimi sor - madı. İnip çıkanlar çoktu. Bu su- retle aralık kamdan Rnhiyenin odasma giriverdim. Hayatımm iki mes'ut saati orada geçti. Ayrıldığım zaman kalbim aşk ve peşa ile taşıyordu. Yarım saat sonra, on bire çey. rek kala oturduğum peneoreden, Ruhiyernin odasında Macldin silüe- tini gördüm. O gece çok rahat u yumuştum. 'Tsbil, diğer günler do ziyareti - m6 devam ettim. Evimden on met- re mesrfede bana birkaç sâat me. Sut yaşamak fırsatın: bahşeden bu Aşk muvaffakıyetimden no kadar mesut olduğumu söylemeği lüzum #uz buluyorum. Hattâ birçok defa - lar, o sandet yuvasından, zevce - min koltuğuna sabırsız - ie beri beklediğini seyrediyor - İma. ... Yine böyle bir sarhoşluk ânmda, kıskançlığı hakkında birçok sözler işittiğim Maeldin ânl dönüşünü he- saba katmamısiım. Maamafik ola. ğan şeyler değil mi? Ya Macit bir gün muayyen saatinden biraz ev * vel döneb'lir, yahut ta ben nor * mal zamanımdan birez daha geçe kalabilirdim. İşte bir aksam, ikin. cisi oldu. Aşk haklarımızm taheili- anabtar ; komşu Nakleden : L.L. i sduk. Ruhiye şaşmdr Te. şla gidip kapı deliğinden baktı ve — Kocam! Mahvolduk! diye ke- keledi. — Şimdi ne yapacağız? Ruhiye fevkalâde bir soğukkun- hılıla; — Beni kurtarmak için, dediği. mi yapıcak msm? — Tabil, yapacağım!» Buduarmdan bi'kaç mücevher alp acele ila cebime soktu. Gerdanlığı- mi da elimde tutmamı teklif etti. Şapkamı da başıma koyduktan son. ra tecessüsüme dikkat etmeksizin haykırdı: — Imdat!. Hırsız var! Birdenbire kap: wçrldr içeriye Macit hücum etti. Beni bir yum - rukta - hakikaten çok kuvvetli n. dam - yere sererken Ruhiye kor . kusundan tütriyerek bağırmasına devam ediyordu Nâraları konuyu komşuyu ayağa kaldırmıştı. Usul- acık açtığı kapidan odaya girer . ken ötrafımı almışlar, beni parça” lamıya hâzır ve nâzır bekliyorlar . dı. Bu sirada Mi diye sordu. — Galiba kapıyı açık bırakmıs- tım. Çok unuturum!.. (Bu baki- katti). Kanapede uykuya dalmış . tım. Şüpheli bir huşırlı ile hemen uyandım. Bana tasrruz edeceğini görünce haykırmaya başladım. Ah Macitçiğim, vaktinde yetizşmesey - din mahvolduğum gündü! Bundan sonra ağlıyarak kocasi nın kucağına düştü. Arkadaşlar, söyleyin bakalım, siz benim yerimde olsaydınız, ne yapardınız? Hakikati mi söyleme- liydim? Bu alçakça bir hareket ola- Gaktı. Esna karşi o kader fedakâr ve İyi kalpli davratiisi bu kadmı çok müşkül bir vaziyette biraka . caktım. Bunları düşünerek suçlu a6 mekte mina yoktu. Polise haber verilmişti. Polleler ve apart. man halkı fle birilikte merdivenler- den merasimi mahsusa ile iner » ken dışarda merakla bekliyen bir insan mshşerile karşılaştım. Benim büyük tezahürntla karşıladılar: — İçeri tık hırsızı! — Tuu! Ayıp be! Nede şık gi. yinmig. Başka bir ses işitince daha çok #rkildim, İki kilometre uzaktan duyulahlecek tiz bir seeti: — Ayol, bu herif, şu karşiki ev- de oturan Bay Şenol!.. Cürmümeşhut dairesinde sorgu. ya çekildim. Bittsbi suçumu itiraf ettim. Hattâ bana karşı atılan İfti- rayı sağlama bağlamak için: — Evet, dedim. Evim onun kar şısında. Onun sık sik güzel mü . eevherlerine bakarken görüyor - dum. Bu manzara İştahımı açtı; “ok geçmeden içimde çalmak hirsi uyandı. Polis beni şüphe ile sürüyordu. Mirafımı imzalamak için kâğıdı w. zatırken: — Tuhaf şey! diye söylendi. Bu vtraızlık vakası bu kadının oğdasm- da yapılan teşebbüslerin Üçünelisi- dür!» Bütün hırtızlar ona göz dikmiş olacaklar! ... Simdi alnımda on aylık bir mah. kümiyet damyasile hapiste yatıyo- rum- Yalnız değilim. Arkadaşlarım çoktur. Hepsi iyi kalpli çocuklar. Tanıdıklarım beni artık tanımaz oldular. Karım, zeve'lr. bazan ge lip beni görür. Ömrüne bereket, Be »'m yüzümden çektiği azabı düşü- nüyorum, hirsizm karsı! Ölekinin berikinin dedikodularmı işitmemek için bâşka bir eve taşındığını söy- ledi. Her defasında bana sorsr: — Peki yaku, sen bımu neden yaptın? Söylesene! Faraya ihtiya. cın olsa yanmam!. Bereket versin, avukatım, beni mahvettikten #onra, ben de, olduk ça cesaret verisi bir sebep keşfot- ti: Hırsızlık hastalığı. İktısadi ba. kımdan müreffeh olduğum halde bir iki mücevher aşırmak terebbü- süm başka türlü izah edilmiyordu. Bü hastalık ta bende kapalı ve giz“ * (Lütfen sayfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: