27 Kasım 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AFTANIN en mühim radyo hâdisesini şüpheciz Londra istasyonunun — Türkçe havadis »neşriyatma — başlaması teşkil etti. Lomdra büyük elçi- miz Dr. Aras tarafından bir hita- be ile açılan bu neşriyata geçen hafta pazartesi akşamından iti- baren başlandı. Her akşam saat 7 ye beş kala kısa dalga 31 met- re üzerinden bu neşriyatı dinleye- Bu, şimdiye kadar radyada bi- ze Türkçe hitap eden seslerin mesafe itibariyle en uzaktan ge- lenidir. Nüfuzu, itibarı gün geç- tikçe daha geniş bir sahayı kapla- yan memleketimize, ümit ederiz ki, daha uzak dost memleketler- den de kendi dilimizle hitap edil- diğini duyacağız. Bizim Radyomuz ve onlar Avrupa harbi, şüphesiz ki, ku- Taklarımızı radyoya daha fazla yaklaştırdı. Buğgün, — muhtelif merkezlerin Tradyolarından, ha- vadis neşriyatını dinleyen — bir kimse o günkü başlıca hâdiseleri, aradan ancak bir kaç saat geçtiği halde derhal — öğreniyor. Hattâ spikerin “şimdi alman.bir habere göre,, diye ilâve ettiği zaman, bizden kilometrelerce uzakta - ye- sesini tanıdım. Kendi kendime: — Vay insafsız diye — güldüm, Randevumuzdan iki saat önce ka- rımı ziyaret etmek için doğrusu cesaret ister! Ne dediklerini duy" mak merakını hissediyordum. Ko ridorda kalarak kulak kabarttım. — Demek, randevunuz sekizde, *öyle mi? h — Evet, Fahireciğim, tam se- kizde, Yalnız, rica — ederim geç kalma, vaziyetin ne kadar na- zik ölacağını anlıyorsurn herhalde, — Peki Neclâ, hiç merak etme, sekizi yirmi geçe geleceğim... Ah! | bilsen, sana söylediğint o yüzüğü alırsam 'ne kadar sevineceğim! İki yüz otuz lira kıymetinde. Alma- yıp ta ne yapacak? * — Seygili Fahireciğim! o kadar çok seviyorum ki, görü- yorsun ya, senin hiçbir . sözüne hayır demıyonım. Hattâ senin ha- tırın için bu rolü bile oynıyaca- Bım.: Arkadaşlık — dediğin böyle olmalıdır, işte. ! Ayaklarımın ucuna — basarak, “Merdivenleri tekrar indim ve ken- dimi sokakta buldum, Hakikaten bu, *kravat değiştirmek fikri aklı. ma esmeseydi, halim ne olacaktı? Eğlenmek için randevu yerinden elli metre kadâr uzak karanlık bir 'yerde durdum. Neclânın bekledi- Kini, ayakkkabı topuğunu sinirli sinirli kaldırıma — vurduğunu ve İkide birde saatine baktığını gör 'düm, Yirmi dakika sonra karım da göründü, Biribirile hayretle ko- nuştuklarını, sağa sola baktıkları- nı«ve sonra beraber kayboldukla- TInNI seyrettim. " Gene: Fi — Ah karıcığım, diye söylen. 'dim; bu sefer çürük tahtaya bas- mam, Sana bütün ömrünce sadık kalmak tehlikesi olsa dahi gene o 'yüzüğü almıyacağım. Akşam eve gelince Neclânın beni beklediğini - gördüm, Karım bir bahane ile bizi yalnız brraktı. Neclâ öfkelenmişti: — Neden gelmedin? Seni yarım saat bekledim! — Beni dinle, Necdlâ, — dedim, o akşam bana söylediğin — sözleri hatırladım ve doğru buldum: Ad- mamalısın. Bu ahlâkt tereddütle- ri ben de içimde hissettim. İşte ben de bundan dolayı senin için “duyduğum bu aşkı boğmağa, öldür meğe ve sadece iyi iki arkadaş gi- bi kalmağa karar verdim. Sonra kendime hitaben — yavaş sede ilâve ettim: | — Hiç olmazsa bu — şekilde iki yüz otuz beş liradan da kurtulmuş olurum. t r li ça | # — İç zi e Bi Fdi n d0 n 1 İ ei li Seni | Londra radyosu Turkçe neşriyata başladı REREÇ İ LT İ bi zi y sın Bize şimdiye kadar en uzaktan gelen Türk sesi ni alınan bir havadisten o anda haberdar oluyoruz. Bununla beraber, biz, bilhassa bu maksatla Londra radyosunun Türkçe neşriyatını, bildiğimiz ecnebi dilleriyle de diğer merkez- leri dinlerken Ankara radyosu- nun yabancı dille havadis, hattâ sadece musiki neşriyatı ile alâka- dar olanlar da vardır. Radyomuz, kısa dalga üzerinden, her gün öğleyin saat 13.45 de, akşamleyin de saat 20.15 de Fransızca ha> vadis veriyor. Bunların memle . ket için uzun dalga üzerinden yapılıp harice de ayni zamanda kısa dalga üzerinden verilen mu- siki neşriyatımızın hariçte dik- katle dinlenildiğini, gene Anka- ra radyosunun haftalık Posta Ku:- tusu'nda yabancı memleket din- ' leyicilerine İngilizce olarak veri- | len cevaplardan öğreniyoruz. Radyomuzun posta kutusu spi- | keri gayet iyi bir İngilizce ve mü kemmel bir spiker “ağzı,, ile, ec- nebi memleketlerdeki, bilmediği- miz, görmediğimiz dostlarımızla çok samim? müsahebelerde bulu- nüyor, Onlara, sordukları suâllere ce- vap veriyor, Tradyomuzun neşri- yatı hakkında malümat ilâve e- diyor. Bize, alâka göstererek ve hatırımız sayarak kilometrelerce | uzaktan mektup yazan bu ecnebi dostlarımıza cevap veren bu ses, şüphesiz, bütün Türkiyenin se- lâmını götürüyor. “I(oııuşan,. la “Haberci,, Radyoda neş- riyatın — başla.. dığmı, bittiğini haber” verene, havadisleri — o- küyana biz hep spiker — di- yoruz. Bu ke- İ lime — İngilizce Speaker'dir (Spiker) okunur ve (konuşan) demektir . Fakat İngilizler bir de An:- noüncer” (Ânönser - — haber verici) kelimesini ” kullanıyorlar ve spikerle onun arasında fark gözetiyorlar ki bu fark hakikatte de vardır. . "Announcer,, Tadyo neşriyatı na başladığı zaman - “burası fa- lanca radyo, falanca dalga üze- ririden çalışryoruz,, gibi haber verendir. ve —ekseriya yerini “Speaker,, € bırakır. “Speaker;, de ya günün Havadislerini okur, yahut bir hâdise hakkında izahat ve tafsilât verir, birisinin vâktiy. le vermiş olduğu nutku okur . Ankara radyosunda ekseriya “konuşan,, la “haber verici,, ay- ni oluyor: “Burası Ankara radyo- SU..,; diyen, arkasından da A- jans haberlerini okutuyor. Burada evvelâ radyonun “ha- ber verici,, si sonra da “konü. şan,, ı vazifesini almış oluyor. Fakat hakikaten, meselâ bir maçın cereyanını anlatmak üzere Okuyucularımıza Kâğıt buhranı dolayısile sayfa- İarımızın azalması bizi son haf- talarda radyo saylamızı neşrede- memek mecburiyetinde bırakmış- tı. Okuyucularımızdan aldığımız mektuplardan kendilerine çok fay dalı olduğunu söyledikleri rad- yo bahislerimizi gazetemizde bu "lamadıkları için müteessir — ol- duklarını öğreniyoruz, Bunun üşerine, sayfalarımızın —müsaa- desi nisbetinde her hafta gene radyoya bir kısım ayırmaya ka- rar vermiş — bulunuyoruz. Bun- dan sonra pazartesi günleri bu- rada radyo teknik ve neşriyatı- na dair faydalı malümnt bula- caksınız. GN GAS ee mikrofonu başkasına bıraktığı o- luyor. O zaman “haber verici,, vazifesini yapmış ve söze maçın tafsilâtını neşreden spiker başla- mıştır, " rPoewu ÜNYAYI İNLERKEN... Radyo kitabı öldürdü mü? Öldürmediğine misal: “Bir sanatkâr şahitlik ediyor, Herkesin rad. yoya fazla düşmesi — kita- ÖE1 o1 öldürdü, di- $ >orlar. Belki, hakikaten, boş ÖŞ vakitleri zevk- SEN le ve istifade ile geçirmek — için herkes şimdi kitap yerine radyo* yu açıyor. Fakat bunda kabahat radyo- nun mu? Buna, daha doğrusu, tabit bir ölüm deyemeyiz? . Sessiz filmi ölüdüren, sesli filmi böyle bir cinayetle itham etmedik de, - okuduğunuz kita- bımn cinsine göre . sessiz malümat eğlence ve ya his demek olan ya- zıli esere yer birakmıyan — sesli malümat, eğlence ve hisse niçin kabahat buluyoruz? . Fakat, acaba radyo hakikaten |kitabr öldürüyor mu? yoksa esa- sen olmuş gibi ayakta sürüklenen cisten kitapları mı yaprak dö- “kümüne uğratıyor?. Radyonun iktaba, kitabım rad- yoya çok iyi arkadaşlık edebilece, ğini gösteren misaller gördükçe radyoyu itham edilmek — istenen cinayetten beraete çıkarmak icap ettiğini düşünüyoruz. Resim yazıyı öldürmüş mü dür?. Bilâkis onun, ihtiva ettiği fikirlerle yalnız kafaya değil, an- latmak istediğini resimle de ifa- de ederek göze de hitap etmesi- ni mümkün kılmıştır. Kitaplar- dan öğrenilecekleri ses vasitasi. le kulağa da ulaştırmak vazife- si radyoya niçin verilmesin?. Bu vazifeyi bir çok büyük rad: yo merkezleri çoktan vermiş bu - lunuyor. Meselâ BBC (Londra radyosu) muhtelif bahisler hak - kında bir sıra neşriyata başladı. ğı zaman buna kitabın da yardı- mını istiyce, Meselâ, bundan dört sene evvel, 1935 de, “San'at ve halk,, bahsi — üzetinde bir sira konuşmalar tertip edilmişti. Bün- ları- dinleyecek olanlar için ay” rıca birer kitab da bastırılmıştı. BBC nin ayni şekilde bir sanat münakaşasına tekrar başlayacağı- nı haber alıyoruz. Bu sefer “Bir san'atkâr şahitlik ediyce,, ismini taşıyan bu sıra konuşmaları din. leyecekler için daha güzel resim- li bir iktap hazırlanmıştır. Gene halkım san'attan anlayıp anlamadığı meselesini münakaşa eden bu srra konuşmalar evvelâ bugün (27 teşrimisani) taksi şo- förlüğünden film münekkidliğine yükeselen Eerliert Hodge san'at hakkında hiçbir bilgisi olmryan bir adamın fikiclerini söyliyecek. Bundan sonraki konuşmalarda da meşhur san'atkârlar cevap ve- rerek san'atı müdafaa edecekler. Bunlar arasında meşhur karika - türist Lov ile Londra san'at mü. zesi müdürü de bulunmaktadır. Hülâsa, en canlı cemiyet mev- zularından biri radyoda münaka- aş edilecek ve bunları dinleyen - lerin ellerinde — bulurduracalkdarı kitap da bu radyo neşriyatında üzerine bir vazife alarak, ona ar- y - v 1914 de, zırhle hücum araba- larmı, yani şimdiki tankların ilk ceddini vücuda getiren Fransız âlimi J. L. Bretonun, şimdi yal- nız beyni sağlam bırakan tam bir felç halinde bulunmasına rağ . men - elân fennit araş- tırmalarıma devam ettiğini Fran- sız gazeteleri haber veriyorlar. J. L. Breton, enstitü azasıdır ve eiyevm Fransa ihtiralar ofis direktörüdür. Fakat bütün vücu- du tutmaz bir hale gelmiştir. El. lerine, kollarıma, bacak ve ayak- larma hâkim değildir. -Sob gözü. kör omuştur. Yalnız beyni işliyor ve dudaklarımı krmildatabiliyor. Breton -bu halinde - çalışmak imkânını, kendisini “makined_en adam, ,haline getirmek suretiyle bulmuştur. Lâboratuvarımnda ken” disi için hususi bir koltuk ve et- rafına kendi icadı bir alet yaptır- miştir. Bününla istediğini, başka. sının yardımıma ihtiyacı olmak- sızın yapabilmektir. Dudaklariyle hareket ettirdi- ği minimini bir manivelâ birden yirmiye kadar numaralanmış bir diski elektrik kuvvetiyle harekete getirmektedir. Bu diskteki her numara âlimin istediği bir hare- kete tekabül etmektedir: Okudu- ğü kitabın sayfasının çevrilmes,i telefonun ağzı hizasına gelmesi, yanındaki pennerenin — açılması, karşısmdaki karatahtaya istedi. ği projeleri çizebilmesi, oturdu- ğu koltuğu, arzu ettiği meyli ver- mesi veya sağa sola çevirmesi, radyoda istediği istasyonu — bul- masr, hattâ yemek yeyip su içe- bilmesi ilâh... Juüles Louis Breton, 1872 de doğmuş olduğuna göre, şimdi 67 yaşında bulunmaktadır. Fen âle. minde bilhassa (X) şuaları ve radyografi ampulleri, telsiz tel- graf, yüksek frekanslı cereyanlar | üzerindeki mesaisi, kurşun ve | mürekkebatına dair mühim araş- tırmaları, kurşun ve totya esaslı boyalar hakkındaki mukayeseli tecrübeleri ve nihayet 1914 u. mumi harbi bidayetinde dikenli tel mânialarını geçmeğe mukte- dir zırhlı ve silâhlr bir otomobil keşfi üzerindeki mesaisiyle meş- hurdur . Bu son keşfi üzerine milli mü- dafaayı alâkadar eden — keşifler yüksek komisyonuna aza, 1916. Fransız âlimi makinesiyle su içi- yor, devvar kaşıklar vasrtasiyle yemek yiyor ve penceresinden durbüniyle etrafr seyrediyor. Tank mucidi Meflüç ve bir gözü kör vaziyette Fenni araştırmala- rına devam ediyor İcat ettiği elektrik tertibatı ona istediği hareketi yapmak imkanını veriyor da da gene bu işler için ihdas e- dilen müsteşarlığa tayin edilmiş- tir . 1917 de bu müsteşarlık siyasi sebeplerle lâğvedilince ayni teş- kilâtın başında müsteşat —unva- nınr taşımaksızın kalmağı — kabul etmiştir. Mütarekede — teşkilâtın “fenni ve sımai araştırmalar ve ihtiralar ilmi ofisi,, olunca da ge. ne iş başında bırakılarak bu ofi- sin direktörü olmuştüur. 1920 de Fransız fen akademi- si azalığına seçilmiştir, y L i0b 0 d 5 Fransız hukumetı 1939 har - binde de onun ilminden istifade- ye lüzüum görmüştür. Milli mü. dafaayı alâkada reden fennt me- selelerin konuşulması sırasında onun da kötürüm koltuğiyle içti- malara getirildiği olmaktadır. kadaşlık edecek. Bu bir misal.. Demek istiyeruz ki, radyo, kitabım arkadaşlığını kabul etmiye hazır bulunurken kitabı öldürmek — suçu ile itham etmiyelim onu! Vahdet GÜLTEKİN M T Miki , he Ü açi A b Açık konuşma : TEVTEORİ İN T Fen T., Tb. okulunda okuyu- cularımızdan Bay M. Göndene: Maalesef milli — oyunlarımızı öğreten bir müessese yoktur. Ân- tak mekteplerde talebeye milli o- yunlar gösterilmektedir. Millf o- yunlar hakkında bir kitap ta mev cut değildir. * 4 # Çengelköy Namazgâh sokak 22 numarada okuyucularımızdan bay R. Alptunaya: Şikâyetiniz pek haklı. Bu vazi- yeti düzeltmesi temennisile mektu bunuzu Şirketihayriyeye verdik. Tiyatrolar ve sinemalar DT ŞEHİR TİYATROSU | Bu akşam 20.30 da Komedi Kısmı: Bir Muhasip Aranıyoör ——— ——— HALK OPERETİ Bu Akşam Eski Çağlıyanda Saat 21 de: GÖNÜL BELÂSI KA "EESRE Raşit Riza E. Sa- di Tek Tiyatrosu Bu gece Üsküdar Hale Sinemasında BİR EĞLENCE AKŞAMI Yazın gece: Kadıkşöy HALE Sinemasında. ——— ——— Her Aşkam Bayan Muallâ, Salâhat. tin Pınar ve Arkadaşları — Tarihi Koslümlü Tablo. SAR, CAZ, KABARE, VARYETE, Bütün prorgamla her Pazar içki- siz Çaylı Matine. TL. 43776. ALEMDAR sinemasında ALLAHIN CENNETİ Sonbahar mal nuzu kışın ( g* qıvehılırsınl İ Fakatlı | 30 Sonbaharda YaPurdıî;:â desüyü gıyemıyorlun“z Onu kışlık bir. şeklt 9' isterseniz size şunü tavif rim, Eğer bütçeniz müsâ! müsait değilse, kufk kumaş almız, ondan yalnız önünü kapaya de bir jile yaptırmı;u Bu jileyi isters gi içine isterseniz mînmu:mçd_.; giyiniz ve mantonun tından geçiriniz. Sonbaharm başlar tırmış olduğunuz p—'lf e denbire kış başlagıc rn'a' soğuk olmıyan günler” | rahat giyilebilecek Pif —» ,gösterecektir. Eğer ayni kürkle ıü’ı i diven yaptmrsanız k güzel olacaktır. Çü ' bunevi mantonun asorti olan kürk eldiv modadır. Verdiğimiz model bir ilk bahar mantost? linde ve jileyi içine V" giyilmiş haliyle gostem; Eldivenlerin ucundâ kapanan ve icabında â olarak kullanılan vardır . aıl" Elbiselerinizi değ"_tip daima onları t cî yeniden dikmeğe hfc : Yalnız bir kol da değişt, 4 zan bir elbiseye bir ye $ yeni bir gösteriş yerir: memnun eder. Tadil edilmek l'“"'d ,— verdiğimiz modellerd? çirile gibi şu şekilde değişt? gil ,fak' I — Dantel ilâve © ya $ II — Renkli bandlâ rek, IIf — Düz renkt maş ilâve edilerek, $ IV — Benekli bir *“î:::' ka bir parça ile karışt , şekilde tadil edilmiş © elbiselere yepyem verecektir «

Bu sayıdan diğer sayfalar: