ACİTEŞRİN — 1030 DAY Li N —2 - may siz! N —— Ben mi? nerede yara? küttan sonra Almanca Birdenbire hatırladı: Vastenhu | Man et; tün otomobilinin camı kurşunlar” meç A dikkat! Ben söy. la parçalandığı vakit halilçe sar | rak arabadan atlayıp | sılmış. boynunda hafif bir acı i <mız. Kendi. | hisetmişti. Heyecanla o tamamile tu, Diz derhal Holanda | unutmuştu. Hatırlayınca acıyı da hissetti, İ — Boynum mu? mühim bir şey değil, bir sıyrıktan ibaret! Polislerden biri onu omuzun” dan tuttu, boynuna elektrik lâm. «Sizi o Fransaya! a, lenhuttu, O ölünce! vi İçin tehlikeli olur, ai, *tmek istedi: ğınızı anlarsınız. İ, NÖYYİ köprüsünü yıl | © Polisalayetti: v Sat dediğim gibi yapm. | basımı tutup baktıktan sonra: İL DU evrakla nereye git | o — Bumu sıyrık? dedi. Bu mü Mirsm:z, İhtiyat evra: | kemmel bir kurşun yarası! tarikile dönersi- Bekçilerin en yaşirsı bağırdı: $ kendi başmın çaresi. | | — Biz de ama budala imişiz 0 Bu adam haydutların otomobili” Mi SMZ vesikaları kim | Ni kullanıyordu. o Arkadaşlarını le yo'da oraya buraya bıraktıktan ” alım, sonra boş arabayı nehre yuvarla- şeşen az kaldı şa: | dı. iü Vi kasadan İdalettar | © Polis sordu: İ uarı veriyordu. — Evrakiniz? vararak, evvei* — Buyurun, Beni Puteaux ko. “iŞ olan evraki tes. | miterliğine götürürseniz yanıldr İt, Geçmiş, rıhtım bo — Yok canım! Yoksa siz polis e, | vu. Hiaym anl cla" | müdürü müsünüz? Kösmeksizin £ solda | Haym gülümsedi: gonra kekrar sağa sap. | — Kim bilir! iş, ve dar yollarda iler | Diğer bir polis, Haymın cebine ayin » Biraz sonra” den kalın bir zarf çıkarmıştı. Sor- rna kumanda o du: N — Bu nedir? a j oun. (Devamı var) MR, dedi, taliiniz açık VAKIT kit “". a d40v) Mi Hay tekrar Dün ve yarın tercüme MM e eken, külliyatı Ne, o 11-20 dane sen N 1l Gorio baba 101 12 Detiiğin psikolojisi w 13 Hlkbahar selleri 24 14 Engorez dUğümU & 15 Rasir keyiliysu Ii , r 16 Samimi Saadet st 17 İstaustik gu 18 Çocuk düşürtenler & 19 İlim ve felsefe a“ 20 Mevcudu kalmadı * Pol ÜR Yan sokaktan tk Bu serinin fiatı 8.30 kuruştur Mir, kt. Bir kayık iske- ik Burada rıhtımın Kia, 18 Yoktu. o Frene e gm (b ÜNİ a yere 1,24 kuruşu peşin alınarak müte- bakisi ayda birer birr ödenmek Üzere üç taksite bağlanır, Nakleden: Fethi KARDEŞ | l EN HABER — Akşam Postası Hindistanda dünyama Sİ eş 35 yılımı vahşiler srasında en eski insanları arasında Yazan: 4. Buseh geçirmiş bir Alman sey'yahı Acaba bu şua denizlerinde uçan mahlüklar neydi Ayni zamanda fevkalâde sürat | le biribirini takip eden. muhake" | melerime devam ediyordum: | Acaba şımdi biranda o karıştı ğım bu kâinet, bizim O gördüğü" müz kâinatın kaba zarlı — içinde | hakikt esiri kâlnat mıydı? Bu etrafımda, bir şua o denizi içinde uçuşan garip - ve hendesi mahlüklar dünya yüzünde vücut» lartrin arza mahsus kabukları, kışırları olan hüviyetlerini terke" dip esiri kâinata intikal etmiş in. sanlar mıydı?Öldüğünü zanrettiği miz mahlükat böyle hakiki ve a sıl kâlnata mı geçiyordu? Yoksa ben Bahuranganın o vücudumun kimyasını değiştiren o garip us8” resile birdenbire eridikten sonra kâinat cereyanlarına kapılarak â. lemin böyle sırf şua ve ihtizar lardan ibaret bir tarafına mı düş” müştüm? Bu cihetleri gayet salim, fakat çok seri bir muhakeme kud- retile düşünebilmekteydim. En ufak bir kımıldanma irâde. sinin beni milyarlarca mesafelere biranda atıverdiğini gördüğüm i- çin son derece bir gayretle hiç kı pırdamadan, bir kuyumcu terazi" si kadar hasas bir muvazene ile, olduğum yerde durmağa çalıştım. O vakit etrafımı, biribiri içine girip uzayan bu içiçe muazzam şu. alı dairelerin başdöndürücü me- saleler halinde uçurumlaştığını daha iyi, daha berrak (bir halde görebiliyordum. Etrafımdaki kâ- inat daha net, daha belirli bir bal ulmaktaydı. O vekil, ilk aklıma gelen şey. ani evki tabilmiz olan cins duy. guu bakımından bu yarip mah. mek oldu: Acaba bu şua denizlerinde w çuşan mahlüklarda dişilik, erkek- | lik var mıydı? Bunlarm hangileri ! dişi, hangileri etkekti? Şua denizlerinde uçuşan bu mahlüklara dikkat edince hayret içinde kaldım. Zira bu mahltikla. | em bir kısmının diğer o kısmına | benzemediğini farkettim. | Acaba erkek ve dişi arasındaki | ruht incizaplarım da mı hakikatini | görüyordum? Çiinkü bu mahlâk- e RAL y İardan bir kısmı dışarıya doğru. | bir kısmı ise içeriye doğru bükü” | lâyordu. Ve dişarrya doğru bükü- lenlerden kalınca, fakat (içeriye | doğu bükülenlerden gayet ince, | fakat çok karışık “çizgi şeklinde | şualar fışkırmaktaydı. Gariptir &i bu içeri doğru bü. külenlerden çıkan şiddetli, karışık şualar diğer dışarı doğru bükülen leri boşlükta birdenbire (o yakala” makta ve ona bütün şualarile do- lanır dolanmaz onlari bir nokta kadar büzüp bırakmakta, osiyrr lir sıyrılmaz diğer bir tanesine doğ ru süzülmekteydiler* Miç şüphesiz bunlar dişilerdi! Fakat acaba esiri kâinat içinde de mi erkeği dişi yakalıyor ve dişi biçare erkeği nokta haline getir. dikten sonra diğerini (oavlamaya koşuyordu?.. Mahlükatını doğur- duğunu zannetiğimiz dişi haki- katte gene mahlükatı imha eden mahlük muydu? Burası öyle bir kâlnattı ki bu- rada ber şeyi, canlı, cansız bü. tün cisimler, hakiki cisimlerin bir nevi hendesi mürtesemleri halin de ve şua şeklinde idiler. Belki kâinat hakikati de budur! Fakat benim burada da hiseetti- ğim en büyük hayret dişinin bu esiri kâinatta da, bizim alıştığı” mız kâinattaki av'ayıcı ve şeyta- ni rolünü ayni mürtesem şeklin de görüşüydü! Daima kaba ve hakiki, maddi ve esiri iki kâinat arasmda da e- bedi müşterek ve ebedi doğru © lan yalnız bu! (Devamı var) *nkara caddesinde Kiralık kat ve odalar Ankara cajdesınin en nhâkın moktatında, Orhanbey hanında” tat ve va olarak kiralık yerle; Altindaki ilân bürosuna mü dat, SİDE KIA Oo > Onlard Onu Beyoğlurdaki kahveler, den birinde tanımıştım. Herkes Ona “Sakallı” derdi, Asıl admı bilen de galiba yoktu. Satranç o- yununa karşı duyduğumuz müş . terek ihtiras bizi tanıştırmış. bi- rihirimize yaklaştırmış. her gün Ayni yerde ve ayni saatte bulu, şarak oyun oynamağı itiyat bali, ne getirmiştik. Buraya genç bir kadm da ze Mr, oyunumuzla alâkadar görü . nürdü Yanımıza geldiği »aman düsünetmizi bozmaktan korkarak oradaki sandalyeden birine bir tüy gibi sessizce ilişirdi. Ne 8a- kin ve mazlum hali vardı? “Sa, kalı” arasıra, şaka olsun diye Sadiyenin . kadmın İsmi - oyun. In değil, benimle alâkadar oldu- ğunu söylerdi. Bir akşam “Sakallı” müutadı bilâfına yarım saat geç kaldı. Ben satrancı hazırlamış, bekle. mekteydim. Bu hazırlığı görün. ce: — Bugün oyun yok, dedi. Bandalyeye yan oturdu, şepks- sını ölinin tersiyle ensesine doğ. ru itti ve kibrit kutusunun kena- manı yırtarak bir çöp çıkardı, Hân dişini kariştırryor. hem de düşü. nüyordu. Birden bana döndü: — Haberin ver sır, Sâdiye öl. da! — Ne diyorsunT — Evet öldü, Garsonu çağırdı: — Oğlum, bana bir az çekerli yap. 'Tekrar bana hitab etti: — Dünwnir no havvan insan. İnt var! Sen işin farlemda deği, sin tahif, Hâdlsevi anlatayın: fa» kat VAf sremrrdn,.. Pirafta bisi dimiyenler olen olmamı anlemak Üzere sağa *ola gör edimi, — MİMİ tanım tebit, Sadi yenin ndamr.. — Su köşedeki mevhanevi ia. Teten.. — Yok eerim Gâsil, Re. en Milamein soloğmAn hir fetal dem ved, mesa filin satar, Diktinn girmen si kisasinde hüsük hir kan varim. Oradan girince “daracık hir memifyenle bodrum katina inilir. İşte bu Rİ Gİ e rn öl yeleğinin Glpedi mükimilimeekkmieyflym. Una bir çok yerlerde, Marsilyalıların ağzına baka, rak, buyyabes derler, Fakat bu balık çorbasının aşk tanrıçesi Venüs icat ettiği için ona Venüs çorbası demek ci. bette daha doğru olur. Tanri - çenin balık çorbasını nasıl icat ettiğinin tarihini belki unut muşsunuzdur, diye hatırlata- yımı Venüsün eşi olan erkek tar. rı bir aralık her neilense uy. kusuzluğa tutulur ve sirada dünyanın en güzel kadım olan Venise (e rağbet azalır. Bunun üzerine, kendisi zate deniz köpüklerinin kız! olduğu için denizin esrarını İyi bilen Venlis bu balık çorbasını icat ederek ondan eşine hem yedirir, hem içirir. Böylece Onun uykusuzluğu geçer ,sinirleri de düzelir ve kuvvetlenir , Buna masal derseniz yanılmış olursunuz. Venüsün pudra- sı, gözellik kremi olamaz, çünkü o dünya güzelinin, güzel olmak için böyle vasıtalara hiç ihtiyacı yoktu. Fakat bir gü" zel ne kadar güzel olsa eşini kuvvetlendirmek için bir vasıta- ya ihtiyacı olur . Yalnız, balık çorbasının uyku ilâcı olabileceğine inan. mazsanız, bunda haklı olursunuz: Balık çorbası insanı uyut. maz, #ksine uyandırır. Uyuşuk sinirlere cilâ verir. Bunu da bizim Türk Padişahı Salâhaddin Eyyübinin meşhur hikâye- si isbat cder. O hikâyeyi unutmayacağınızı bildiğim için bu” rada tekrar etmeğe hiç lüzum görmüyorum. Venüs çorbası, deniz kenarmda bulunan yerlerin bir çoğunda pek riyade rağbet gördüğü halde, deniz kenarları 2 kadar çok olan bizim memleketimizde, Boğaziçinin nefis Yazan: Ör. G. A. balıklarını bilen İstanbulda bile, balıklarla çorba pişirmek âdet değildir. Bunda en büyük kabahat şüphesiz bizim lo- kantacılardadır. Deniz kenarı olan başka memleketlerde us. ta İokantacıların yaptıkları gibi, onlar da bizim balıklardar çorba pişirip te önum zevkini ve faydasmı halka tanıtmış ol. salar herkese de ucuzra, kuvvetli ve besleyici bir yemek öğ- retmiş olur. Bu çorbaya girecek balıkların cinsi, heryerde, orada çi kan balıkların cinsine göre değişir. Fakat bizim en meşhur balrklarımızdan olan uskumru Venüs çorbasının, hemen ber türlüsüne girer. Dikkat edilecek şey, yalnız, balıkların sert ve yumuşak etli olanlarını ayırt etmektir. İlkin etleri sertçe olanlar biraz piştikten sonra, ötekiler tencereye atılmca İki türlüsü de âyni derecede pişer. Ekseriya dört türlü balık koyarlar. Fakat önceden bir tavada altı kaşık zeytinyağiyle üç kaşık sadeyağ eridikten sonra altı büyücek soğam kıyarak kavurmak, daha sonra ya- rım kilo patatesle, dört tane ince pırasayı tavada kızartmak lâzımdır. Yurlara biraz kekik otu, zaten otu, dört tane ka. ranfil, dört beş diş sarmısak, bir tutam ds safran katılır. Safran katılmaymea Venlisün icadı tamam olamaz. Bunlar hazır olunca dört türlü balıktan yarmışar kilo, üç litre de su, tencere, ateş kenarında yarım saat hafifçe kay. naymca Venüs çorbası meydana çıkar, İsterseniz on, on beş kadar midyayı ayrıca suda haşlayıp kabuklarını çıkardıktan sonra içlerini de - kabuğu içinde kalan sularla birlikte * balık çorbasına ilâve edersiniz . En sürra da çorbanın Üzerine - tarhana çorbasınm üze, rine olduğu gibi . yağda kızarmış ekmek.. Hem doyuracak, hem ırtacak, hem de uyuşukluğu gide" recek âlâ yemek: Fakat ancak mideleri sağlam olanların işine gelebilir , | dükkânın bütün ehemmiyeti bu rütubetli yerde İstanbulun en büyük kumar batakhanelerinden birinin bulunmasından ileri gelir. Sadiyenin de bu batakhanede mü him bir rolü vardı, “Sakallı, bir cigara yaktı ve söylendi: — Kötü ölüm! Ne arkasından göz yaşı dököcek bir İnsan, ne çenazesini gömdürecek bir dost, ne son arzularını dinliyecek bir sevdiği vardı, Kimsesiz ölmek fe. cl şey vessolâm, hele düşklin ka- dınlar için! Bu kadının maçsrası garibdir. Bundan beş sene evveldi. Ben © zamanlar Ankarıda bir mağara, dn tezgâhlarlık yapıyordum, A. rasıra mağazaya yakışıklı bir de- likanlı ile narin ve esmer güzeli bir kız gelir, en güzel mallardan seçer, alır ve giderlerdi. Kız çok gik giyiniyordu. Sevgilisinin mü, him bir memuriyette olduğunu söylerlerdi. Bir tanıdıktan macorasını Öğ - rendim, Bana şöyle anlattı: “— Kızm ismi Sadiyedir, ya. umdaki erkeğin adr da Rüşdi... Kız Aksaraylıdır ve namuslu bir ailenin evlâdidir. Tahsilini bu a. damin peşinden gelmek için be rakmış. Annesi babası onu red . detmişler. Halbuki Rüşdü evlidir. Karsı da zengin bir müteahbidin kızı. Sadiye tabii eve giremez. otelde kalıyor. Rüşdü birinin parasını, ötekinin kalbini kemiren bir a- dam!,, Sadiye İle Rüşdünün mağaza. ya uğramaları seyrekleşmeğe baş ladt ve aradaki fesila gittikçe arttı. Böylece aylar geşti, Sadi. yeyi arasıra sokakta a. 3 fakat hep yalnızdı. sarar - Lu * “uk bir kış günl Sadiye,e. yavaş sesle yalvarır gibi bir şey- ler anlatıyordu. Ne kadar çok de. ğişmişti! Valizden Iki rob çıkarıp verdi, Sadiyeyi hir daha Ankarada gö remodim. Aradan üç sane göçü. İstanbula geldim ve bir tesadiif. le yeni hayatını öğrendim. Tek- — Burası kocanm evi değil ya demiş. Reğermezsen git ve sev, giine sor, kaç para edersin? Me. telik etseydin o seni bırakır miy. dı? Beş para fazla vermem, So. kakta aç karılar mı yok? Bun - dan daha âzma rası kaç bulu, ur, O günden sonra Sadiye bir daha kumarhaneye uğramamış. Sordum: — nereden öğren int Cebinden çıkardığı bir gazete. Nakloden: Fethi Kanleş (Devamı 10 unenda) sari a. simdi. EKİM Sİ çe