11 Ağustos 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ka ü * . DA - — T SE K N BAA zi Ai / Ve Ka İq he Slnüz öse d d üf HABER'in Tarihihi Romanı: 5 “'Ümmeti müslimini neylerimizle Yazan : RAHMİ YAĞIZ cihada teşci edeceğiz,, Sinan, Veled Çelebininkinden daha büyük bir hayretle, adeta şaşkmlıkla kendisini süzen sikkeli arkadaşlarının tavırlarına aldırmadan serbestçe izah etti: — Bizim kisyemiz kan libasr, kavga ümnifor- ması değildir. Biz, insanları ihtiraslardan ayırmak uğrunda dilimiz döndüğü, gücümüz yettiği kadar propaganda yapmak, onları doğru addettiğimiz sulh, barış yoluna getirmeğe gayret etmekle mü- kellefiz.. Şimdi, sikkemiz başrmızda, haydarımız o- muzumuzda, kemerimiz belimizde, elimizden ne- yimizi atıp, kudumumuzu bir tarafa bırakıp birer tüfek yakalryarak cephe yolunu tutarsak davamız, uğruna bağlanıp kıyr bucak demeden dünyadan uzak, meosnevi sayfalarına gömülü fazilet telâkki- lerine bağlı hayatımız, faaliyetimiz nerede kalır, Sinan Dede suştu.. Hâlâ hayret' havası içinde bocalryan Veled Çelebi ile arkadaşlarınm fincanla- şan gözlerinde gözbebeklerini dolaştırarak — nefes aldı. Veled Çelebi, bu sözleri makul bulmakla be- raber, attığı adrmdan böyle bir itirazla dönmeği 'aklma bile getirmezdi. Binaenaleyh düşünmeğe lüzüum görmeden sözü tamamladı: — O başka iş, bu başka içtihat Sinan Dede,, Hâdiseleri bir taraflı görmek, yalnız bir zaviye - den tetkik etmek, onlara kör bir inanışla bağlı kal- mak “aklı selim,, in kabul etmiyeceği bir keyfiyet- tir. Bugün devletin bütün otoritesile bekasını temin etmek mecburiyetinde bulunduğu dinin em- niyeti, selâmeti namına böyle bir harekete lüzum görülüyor, bunun icrası isteniliyorsa artık kuruluş akidesine bağlı kalmak srarı, hattâ itiyadile bu isteğe karşı durmak, itiraz etmek doğru bir ha- reket olmaz... Sinan Dede güldü: — Demek biz, zamana ve hâdiselere uymak için zaviye köşelerinde boşuna inlayıp duruyormm— şuz! / Çelebi bunu kabul etmedl ! — Haşâ.., Ne münasebet! Sözlerim bünu teyit ve, istihdaf eder şekilde anlaşılmamalı,, Demek is- üsrorum ki.., Veled Çelebinin sözünü kesen bir ses semaha- neyi kapladı: — Neye üzülüyorsunuz a mürşidim efendim.. Bırakın Sinan Dede iştirak etmesinler.. Biz, bütün N meşa.:,ıh bu uğurda icap ederse kanımızı, canmızı vermegı ahdettik, Böyle yersiz ve lüzumsuz iti - razlarla değil, yalnız buradaki iki üç kelimelik tısavvurumuzu ilerde hareketlerimizi de işkâl e- dacek olan bır kişinin aramızda mevcudiyetinden ademi mevcudiyeti daha iyidir., Bütün başlar, Çelebinin iki üç metre sağında, siyah bir postekide oturan ve bunları söyliyen de- " deye çevrildi. Hiddetli bir ağızdan biraz da şiddet- H bir dille telâffuz edilen bu kelimeler Sinan De- deyi kizdırmağa kâfiydi. Mevelvi .tarikatinin en büyüğü sayılan ve Mevlâna postuna oturan Çelebi- nin huzurunda bu kabil münakaşalara aslâ taham- mül edilmezdi.. Maamafih Sinan Dede tarikat prensiplerine riayeti elden bırakmadı. Çelebinin swzlünü kesen Refahiye şeyhi Çelebi Kâmil Dedenin tiz sesle titiz bir tabasbusla yaptığı bu ileri atılış ve söz söyleyişini sükünetle karşıladı. Ona istihfaf dolu gözlerle bakarak Çelebiye sordu: ma ' — Mademki istemiyorsun Behire, bir daha söylemem, Geçen gün sizi incittiğimi çabuk unuttum galiba. — Ölkelendiğiniz ve beni sizi uzun zaman görmemeğe mah- küm ettiğiniz gün bilseniz ne uzulmuş tüm. Genç kiız, doktorun sözünü kesti: — Geçen gün çok öfkelenmiştim, dedi. Yalnız hislerimi anlamanız lâzımdı. Behire durdu ve doktora baktı. Bu ba- vanın süküneti içerisinde cıgara dumanı — Bizi böyle bir harekete icbar. edecek hâ- dise yok ortada! Elhamdülillâh ördümuzun muzaf- ferane hareketlerini tebliği resmilerden öğreniyo- ruz, Hal böyle iken memlekette hiç eli ayağı tu - tar adam kalmamış gibi bizim toplanıp da toplu tüfekli kafilelerle harp maydanlarına koşmamız abes olmaz mı mürşidim! Çelebi seyrek sakallı çenesini lümsedi: — İşte bu noktada yanılryorsunuz Sinan De- de,. Biz, topla tüfekle silâhlanıp cepheden cepheye seğirdecek değiliz. — O halde mürşidim!? — Önce de söylemiştim ya.. Camiai müslimi- oynatarak gü- ni livayr Muhammedi altına toplamak için halife tarafından ilân edilen cihadı mukaddese iştirak et- miş olmak İçin neylerimiz, kudümlerimiz ve kisvel dervişanemizle cihad için hazırlanan Ümmeti müs- limini teşci ve teşyle şitaban olacağız, Sinan Dedenin itirazı, Refahiye dedesi Çelebi Kâmilin tasvibi, Veled Çelebinin iki dede arasmrı bulmak için sarfettiği emek saatlerce münakaşa gşeklinde sürdü. Netice itibarile dedeler meclisi şu kararı verdi: I — Meyvlevi dedelerinin maiyetlerindeki der- vişlerle birlikte bir hafta zarfında Konyada toplan- maları, II — Çelebinin kumandası altmda İstanbüla hareketleri, 1 — Padişah ve halife Sultan Reşadın huzu- runda andiçtikten sonra cephedeki muharipleri teşci ve teşyi için hafbiye nezaretinin lüzum gördüğü, ve göstereceği cepheye hareketleri. Mukarrerat almımdığı o günün akşamı bütün de- deler kendi tekkelerine döndüler, ve bir hafta i - çinde, dergâhlarında yalnız amelimanda birkaç der- viş bırakarak muvakkaten sema'hanelerin kapıları- nı çekip maiyetlerile birlikte ney üfleyerek, kudüm çalarak Konyaya geldiler, Çelebinin etrafında toplandılar, Bu suretle meydana gelen mevlevi gönüuüle- — yinin taburu 800 kişilik bir kuvvet teşkil ediyordu. Çelebi bunları yanma aldı. İstanbula, başku -- mandan vekâletine çektiği telgrafla bir de hususi tren temin etti. Konya halkının alkışları ve el bir- liğile teşyileri arasında trene binen mevlevi gönül- lüleri kendilerine iltihak edecek, Yedikule mevle- vihanesi şeyhi Şeyh Bakinin hazırladığı 100 arka- dasa iltihak etmek üzere yola çıktılar, ' A İSTANBULDARİ MERASİM İstanbul fevkalâde günlerinden birini yaşıyor- du, 1331 nisanmm üÜücüncü günüydü. Şehir baştan başa bayraklarla donatılmış, caddeler bakımsızlığını adeta kaybetmişti, Sirkeci iskelesinden - şimdiki arabâa vapuru is- kelesinin bulunduğu mahal - Beyazıt meydanma kadar olan tadde, Hamidiye, Alemdar caddelerile Divanyolu, kaldırımların. üzerinde birikmiş siyah çurşaf ve fes kalabalığı ile örtülmüştü. Kaldırmların önünde asker, polils ve kanun ne ferlerinden mürekkep bir kordon, bu kütlenin cad- deye taşmasını men için mevki almış bulunuyor, ilkbahar serinliğine rağmen yol boyu arkası hor- tumlu ve süzgeçli fıçı borması sulama arabalarile büğtan başa ıslatılıyordu Nakleden : | Fransızlara karşı vahşice bir Fakat bizim papazı 6 haziran gü- nü kara lislemden kati şekilde si- dim. O gün merkez kumandanlığı zabitlerine, iki Gayyard — arasında nöbet değiştirildiğine dair faraziye- mi ilk defa söylediğim zaman Hup- penşlaht bir papazın — tercümanın katlile itham ettiğime hiddetlenerek daha ilk cümlelerde çekilip — gitti. | Şerikicürüm olsaydı muhakkak kar lr ve dinliyerek malümat öğrenme- ğe çalışırdı. Çıkmeza girmiştim. Fakat hayır.. Papazın nasil isticvap — edildiğine dair malümat topladım ve vaziyeli şayamı kabul bir şekilde izah edebil- dim: 18 mayıs sah günü papaz Gay yardı istievap etmek üzere Haymı, hapishaneye âdeta zorla, Şmit gö- türmüştü, Evtesi gün ise bunun tam aksi oldu, Şmiti beraberce hapisha- neye gilmeğe Haym zorladı. Acaba 18-19 mayıs gecesi Haym| delili papaza bildirmiş — olmasın? diye düşündüm. Merkez kumandan lığında bir casus olduğunu bilince muadeleyi bu hal şekli kabule şayan görülüyordu, Haymdan ilk şupbcm böyle oldu. Ondan sonta bu adamın her hare- ketini bu şüphe ile gördüm ve şüjr holerim giltikçe kuvvet buldu. Fa- kat lenlar anlalılamaz ki! Fransız casuslarına dair tahkikatlan bahse- dilirken birinci mülâzimin — bazan irkiliş, endişeye düşer gibi olduktan sonra rahat bir nefes alışı, veya yü zünde asabi tiklerinin başlayışı hep bir anlık intıbalardan ibaret, anlatı lumaz. Hayma daha ilk günden itibaren ' ısmamamışhm Bir akşam * ; 'bana, evlerinin Fransız tayyareleri tara- fından tahrip edilişini, kendilerini korumağı düşünemiyecek derecede bir sevinç — hipnozu ile seyreden Fransızlardan bahsetliğinizi hatırlı yör musunuz? Diğer taraftan Haym kin beslemekle maruftur. Sen Körente- ne geldiğim gün bir hava bombardı manı esnasında büyük meydanı si- lip süpüren paniğe yalnız iki kişi kapılmadı: Haym ve bir Fransız ço- cuğu., Bu ikisi. yanyana, gözleri havada, arada sırada âdeta doöstane konuşar rak Fransız tayyarelerini seyredi- yorlardı. Yaklaştım. Haymın uya- nıp kendisine gelmesi için omuzuna vurmam İâzımgeldi. O anda yüzü nün ifadesi sertleşti. Kırbacımı çocu ğa kaldırdı. Bu sahnenin bendeki in tıbaimı hiç unutamadım. O günden sonra birinci mülâzimi gözden ayır- MASAL ÇOCUKLARI HA BEıR” IN AŞK VE HİS ROMANI: MUZAFFER ESEN miş placaktım. Eğer serbest - olsaydınız tikbaliniz, sizin saadetinizdir. Bu da an- Lij z Garip bir adam. Asabi tiklerle da imi bir fırtına içinde bulunan may- mun gibi bir — yüzü var. — Zahiri Asabiliğine tağmen çelik gibı sı nirleri var. İnce bir zekâya sahıp. Hayatı daimi bir tehlike içinde geç tiği için tedafüi bir itiyatla susuyor ve ancak mukabele etmek veya bi şey teklif etmek üzere konüşuyor, Öyle çalışıyor ki acaba uyumağa vakit bulavnmuiyor mu? Bu sabah o nu yorgunluktan bitkin bir — haldı uyurken gördüm. Beni en çok şaşır tan o uyku hali oldu. — Fransızları karşı hayvan gibi vahşi olan bu x dam uykuda melek gibi saf ve Mma: sumdu. Uyandu'dık. İrkildi ve ilk hare ketl kamçısına sarılmak oldu. İngi- liz hikâyecisinin meşhur “iki yüzlü adam,, hikâyesindeki döktor Cekil ile Mr, Hayd tipini düşündüm. Tahkikatı papaz Gayyard aleyhir de bir mecra açmışken Liyan sahle | izi üzerine sevkeden Haymdır. Hat- iâ bu izi icat edip ortaya koyaıı dc belki odur: 12 mayıs gecesi, şehri hö#ehlcrin peşinde dolaştıktan sonra Haym merkez kumandanlığına dör müştü. Papaz Gayyard üzerine çö- ken ilhamın ağırlığım o kadar iy: anlamıştı ki onu tevkif etmek fikri ni ileri sürdü. Oynadığı oyunun en | kuvvetli taraflarından birisi en son haddine kadar Fransız görünmektedir. Onu itidale * sevke- den Şmit oluyordu. Siifelin ölümü işinde intihardan şüpke-edileceğini sanmayordu.ABu-i- tibarla: hâdisolerin aldığı seyir 'onu evvelâ şaşırttı. Fakat muhayyiles: o kadar zengin ki birkaç dakika |- çinde bir hal çaresi buldu. — Şmiti Yatmağa gönderdi ve Stifelin evinde bıraktıkları iki askerin nöbetini biz- zat kendisi değişlirmeğe gilli. Askerlere Stifelin eşyasını mer- kez kumandanlığına taşıttı. Nefer- ler en aşağı iki sefer yaptılar. Ara- da geçen zaman zarfında Haym ne yaptı? sahle vasiyetnameyi — yazdı tabil... Vasiyetnamede — yanı makinesi harflerinin çok hafif basılmış olma- sı dikkati çekti, fakat buna fazla e- hemmiyet verilmedi. Bunu — şimdi izah edebiliriz: Liyan herhalde tiya- mhtı ve belki de kapı arkasında din liyordu. Onun makinenin sesini duy mamcsı lâzımdı, Kadıin bu vasiyetnameyi 13 ma- 55 )kullanmış olsa bile bu kılıkla aleyhtarı | Behire bu sözlerden sıkılmış veyâ * — cenmiş gibi bir eda ile itiraz etti: “;g — Demek benim bir takım kusurl iyefi olduğuna da dikkat ettiniz. Böyle — y beni sevdiğinizden hasıl bahsedebf" nuz. ÂAşık sevgilisinin kusurlarını lir mi? — Fakat ben o kusurları 'da bir Çeviren: Fethiı Kardeş nun altında gördüğünü — söy belki de yalan değildir. Benim b diğim Haym, kâğıdı böyle gözö de olmuyan bir yere mahsus k? muş olabilir. Maksadı da onun iki gündenheri orada bulunduğu ua uyandırmakltır. Diğer taraftan merkez kumandi" lığından evrak çalınması M Stifelin üstüne altan da Hayl!” Küçücük bir fotoğraf M mücehkhkez kemeri bulan Şıııülff , ma onu sevkedenin Haym © J na şüphe yok. Bu kemer Stifele olamaz. Çünkü o şekilde faıı! " meri bir neferin kullanmasınd mi” saade edilmez. Stifel gizlice # tez kumandanının önüne nastl çı’ kabilirdi.? Stifel bu fotoğrafı N' |h elbisesinin bir yerine — gizliyem" miydi? Şu halde kemer Haymö ’r tr. Bunu Stifelin esyası arasınd W yan da ödür. kuvvetleri — teşkilâtımna büyük bir tehalük ıpisotaı-ıımııt"'ııi B Bu arada Marlborough teşkilâtta mühim bir tır. Resimde, hava aN | şelâm verirken görülüyor. — * “Sunik” ismindeki Fransif ’d | rol gemisi bir İsveç vapuru İle ışmış ve batmıştır. Kaza gemideki 5 bin tonluk benzin almış ve kazadan dört, be$ gür mrumıkıdumütmıdl!““ | H (Devamı var) madım, yıs sabaht buldu. Kâğıdı gardrobur- | zin üzerinde yanmıştır. " gü görül'" tngille kadinlek yasümc y | vazife Wi M | kadın âzâları lıımıımdı.hlrw İ kış da bir parça hicap da vardı , — Siz o gün nişanlımın hoşuna gitmi- yecek bir mevzuda söz söylüyordunuz. Bu sözleri dinlemeğe hakkım yoktu. Behire bu cümleyi söylerken düşünü- yordu: “Fakat bu sözleri dinlemek hoşu- ma gidiyordu.,, Yalnız bu düşüncesini ir tiraf etmedi, şu sözleri söylemekle iktifa etti: — Eğer bu mevzuu bir daha açmıyaca- Zınızı vaadedecek olursanız ziyaretiniz- den derin, sonsuz bir zevk — duyduğumu saklamağa ihtiyaç kalmaz . Bu kelimeleri kuvvetli söylemişti ve se- & kafifçe titriyordu. Necdet gözleri yerde, cıgarası parmak- larının ucunda bir dakika düşündü. Ha- hafif hafif ve dimdik yükseliyordu. Keder li bir sesle delikanlı hislerini hülâsa etti: — Bu çok güç olacak Behire, karşınız- da iken kalbimden coşan hislerimi gizle- mek, söylememek kabil mi? Size karşı her kesten daha fazla samimi olmak ihtiya- cındayım. Onun içîn_ kendimde hislerimi saklayacak kadar kuvvet bulacağımı zan- netmediğimi söylemeğe mecburum. Bahu sus umduğum saadete erişmekten mene- den sebebin birkaç gün geç kalmış olmak- tan ibaret olduğunu düşündükçe nasıl şu- sabilirim. Necdet ısrarla ayni fikrin üzerinde du- rüyor, ayni cümleleri tekrarlıyordu. — Evet geç kaldım. Bir posta evvel ha- reket edebilseydim belki vaktinde yetiş- teklifimi o vakit, bugünkü gibi reddetmez diniz sanırım. Necdet geanç kızın ağzından bir evet i: şitmek ümidile sözlerinde biraz fazla ile- riye gitmiş olduğunun farkında değildi. Behire çok heyecanlıydı. Fakat :linden geldiği kadar heyecanını gizlemeğe çalı: şarak; — Yetişir, Necdet bev, yetişir. dedi.. Eğer Nihat burada bulunup bu sözleri dinleseydi... Behire bu mevzuda konuşmayı kese- bilmek arzusile söze cesaret ve cüretle Ni- hadın ismini karıştırmışstı. * Genç doktoör Nihadın, ismini lâkayt kalabildi sadec>: işitince — Ben, dedi, sizden başka hiç kimseyi ' düşünmüyorum. Yegâne arzum sizin is- cak hayatta yanyana, başbaşa yürüme- mizle kabildir, Behire işi şakaya boğarak bu bahsi kes- mek istedi: — Kendinize ne kadar çok güveniyor- sunuz, aziz dosştum. Fakat Necdet coşmuştu bir kere.. U- fak bir istihza veya yerinde bir ikazla bu sözü kesmek istemiyordu herhalde. Git- tikçe ağırlaşan bir sesle : — Söylediğim sözlerde bütün samimii- ğgimle inantyorum. Sizi sevdiğim derin Aşk la başka birisinin sizi sevebilmesi imkân- sızdır. Benden başka hiç kimse sizin en ufak arzularmızı daha kafatasınızın içe- risinde belirmeden keşledip de vetine ge- tiremez. Sizi bütün büyük meziyetleri- niz ve küçük kusurlarınızla bilirim, halinde değil bir meziyet olarak Behire hâlâ bu sözleri şakaya için uğraşıyordu. Kollarını çapl'”ıw Necdete döndü: — © halde bütün meziyetlerimâ’âîîr lardan ibaret.. Şunları saysanız ©- 'meğe çalışsam... Bu cümleyi söylerken, sülbebeklw':ît len gönç kızın siması çok şirindi. h’ıy Nec''et bu güzelliği de farkedecek çirek değildi O yalnız Behireyi hislerine işti isti" | ettirmek, kendi gibi duşundünw’ yordu. Onun için yalvardı: iç — Behire niçin konuşmamızın unu değişti mek istiyorsun. (Devamı var; lıı İ e ? ğ D (Devamt var) Bi) ğ“l l | l_

Bu sayıdan diğer sayfalar: