alm aa m mam —ş— mmm nm — Kulunuzu minnettar ettiniz! diye kekeledi. Sora başını mahcu- biyetle eğerek: — Kerem kılın, bir defs da bu definelerin. aslı olup olmadığını bizzat tahkik edeyim. Dedi” Eğer asli varsa bunu bir kâfire bırak - mak caiz olmaz. Hakan Osman tasdik o makamm- da hafifçe başınt salladı: — Siz bilirsiniz!. pek şiddet göstermeyiniz. Zira İz. nik tekfuru zahiren bizim dostumuz Eeçinir!,, Selçuk emiri yeniden dünyaya gel MİŞ gibi sevincinden ter ter fitriye. rek bakanım huzurundan çıktı, Der hal atına atladı ve dört nala olağı- BA gitti, Yolda düşünüyordu: : Bitinya kralmın defineleri mese- lesini hakatın baştan nihayete ka- dar bildiğine katiyyen kanaat ge. tirmüşti, Hünkâr bu meseleyi aca, vA nereden biliyordu? Herhalde defineler işinin peşinde olan Miray ww: olanı biteni hünkâra bildirmekteydi? z Fakat Mi ay her elde ettiği ma- matı bildiriyor idiyse neden hür- kir Osman defineler meselesine hiç inanmıyor, böyle bir şeyin bir ha. Yölden ibaret olduğuna O tamamile kani görünüyordu? Fakat hünkürdan müsaadeyi al, İlât kazanmak hayırlı bir iş olur. Bel ki de ihtida eder, Mal Hatun boynunu büktü, ne dc olsa kendisi adamakılı ihtiyarla - mıştı, Halbuki Afroditinin en ta . ze, en İşveli ve en oynak zamaniy- dı. Padişahı da sevdiğini evvelce hâ ber almıştı. Filhakika şimdi Mira . ym karısı bulunuyordu. Fakat ne ©- İster misin, bu yaştan sonra Mi Hatunun başma bir ortak çıksın? Bu vaziyet Mal Hatunu Üzmüş, fakat hünkâr yanımda bir şey söy. lememiş, boynunu - bükmüştü. Ne Köse Mihal, ve ne diğerleri vaziye ti kavrıyamamışlardı. Ancak hün- kâr oğlu Orhan, anasınm istirabi yüzünden sezer gibi olmuş ve onu dışarıya çekerek bir kenarda sor. muştur — Ne o valide, sende bir üzüntü var? Mal Hatun ağlamağa başladı, Or kan şaşaladı ve anasmı kolundan tutarak yanımdaki odaya çekti, tek rar sordu. — Neden ağlıyorsun valide, ne var, ne oldu, babam yi kırdı seni” — Hayır evlâdım, ama, bu yaş- tan sonra ben ortak ister miyim ya? Şurada kaç günlük ömrüm kal di? Simdi bu kadın geelcek. Zaten ev miş olan Selçuk emiri fazla düşün. meye Tüzum bile görmüyordu, Ne olursa olsun, bir defa şu İz- nik hâkimi Grezorjus denilen herif- © görüşmek, İşi doğrudan doğruya | Bundarı 'dolayı ondan anlamak istiyordu, « Emir otağma döner dönmez bü- tün adamlarının derhal hazırlan : maları emrini verâi ve biç bekle - meden büyük bir merak ve sabir - satlık içinde yola çıktı. eş emirini parlak defineler —&l peşinde burada bırakalım, biz vii diğer taraftan cereyan eden hüdisatan bir göz atalım, de karşı tazyik hem deniz “w Mem karadan artmış, halk im- Paratordan Eayrimamnun bir hal, de Yer yer İsyanlara kalkışmış, va. Tiyet İmparatorluğun — aleyhine bir Yol aimişti, | Afroditi, Tafin ve Miray durma - dan çalşiyoriar ve Bizans salta - Dalının içinden yıkılmasına uğraşi- Yorlardı, z Hakan Osman adamakıllı ibtiyar, Amiştı. Mal Hatun da yaşını başı. DI almış, dünyadan elini eteğini ira Fakat sor günlerde Mal 2 #sâbinr bozan, o rahat ve runu kaçıran birtakım hâdise velee babanı severmiş. İhtiyar a - dam, bu fettan kadma bel bağlıya, cak, biz ihmal olunacağız. Başımiza zıpçıktı bir o hanrmefendi : gelecek, müteessirim, bil - mem ki ne efsek” Orhan da üzülmüştü, Hakikaten anbesi doğru (düşünüyordu. “Onu döndüğü zaman saraya almakla ne sebeb vardı, fakat bir defa söyle. mişti babası, Artık o söründen dön mezdi. O halde avdetinde Afroditi #araya ve bizzat hareme çekilecek ve bu hâdise de aLasının ölümünü lacil edecekti, Düşündü. o Annesinin gözlerini kendi mendili ile silerek: lur ne olmazdı. Doğrusu hünkârla. | dedi, Yalnız!re güven olmazdi. Şeriat müsai 71. F: le tapis (un couvre AABERİN TARİHİ ROMANI: 4O Yazan: Muzaffer Muhittin Afroditi ve Miray Bizans saltanatının içinden yıkılmasına uğraşıyorlardı — Ağlama, dedi, ben hallederim. — Nasıl oğlum? . Sakin babanı gücendirccek bir şey yapmağa kel- kışırsın. Neuzübillâh ikimizi de kat İettirir. Ahır ömründe o katil olur, biz de rezil ve betnam oluruz. — Yok, sen merak etme. Onun değil, kimseciklerin * yaptığımdan ruhu bile haberdar olmaz, — Söyle bana ne yapacaksan” — Sen karışma, | — Olmaz oğlum, Hakkımı sara | helâl etmem. Söyle tedbirin nice © /iacak? — Afroditi bir daha bu memleke, te dönmiyecektir valide, — Nasıl? — Onun orada bu gibi hizmetler- le bulunduğunu haber verdiririz, Hakkından gelirler, Mal Hatun bu tedbire itiraz et. memişti, Halbuki ortada fol yok yu murta yoktu. Nihayet Osman da Afroğitiyi tatyip etmiş olmak için bu sözü söylemişti, Kadının ne sa- raya, ne de hareme girmeğe niye- ti vardı. O, Mirayla birlikte ömrü. nün sonunu hoş geçirmeyi düşünü- yor ve belki de şu sırada vatana dönmekten başka hiçbir ömel ta . kip etmiyordu. Orhanin bu karar ve tedbiri Af- roditi ve Miray için büyük bir teh- like teşkil edecekti, fakat hünkâr oğlu bunu düşünmüyordu. Anasının huzur ve rahatı için Afreditiyi de, Mirayı da feda etmeye razı olmuş. tu. Şimdiye kadar bü kadar büyük hizmetler gören bu karı koca böy- 10ç6'tam huzur ve rahata kavuşa - sakları zaman haklarında idamdan büyük bir kararm verilmiş oldu - #unun farkında bile değillerdi. Gözleri seyirse bile bunu hayra yoracak vaziyette idiler, Zaten bin tehlike altımda çelışiyorlardı, Fa - kat biç olmazsa bu tehlike düşman tarafımdaydı, Şimdiyse buna hün , kâr Osmanm oğlu Orhan da karışı- yordu. (Devamı var) HABER — Akşam Postast Saşa, muallim o mektebini yeni bitirmiş ve köy hocalr ğına tayin edilmiş bir genç kızdır. Yapayalnız ve tek başına hocalığını yapacağı köye giderken kalbinde şai- rane hülyalar taşıyordu, Fa. kat köy muhiti onu inkisarla karşılamıştır. Kânunüevvel geldi. Hava bir- denbire açtı ve ısındı. İlkbahara benzedi. Bir akşam, dışarısı alaca karankıktı. Uzakta çocuk ağlama” İsi, çıngırak sadasr gibi sesler dun yuluyordu. Saşa odasına çekildi, Ifmbasını yaktı. Kederli idi. Top rağın sıcakkokusu ve gökyüzü - nün maviliği ruhunu harekete getirmişti. Kanatları olup ta bu- ralardan uçmak istiyordu, Gürük tüler yavaş kesili; sükütün 40“ ğuk kanatları odanın üs. tüne geriliyordu. | Leke ! mim. Buradan tesadülen geçerken köylüler bana sizden bahsettiler. Saşa, ancak o zaman komşu köyden gelen bir muallimle işi ol duğunu anladı ve müsterih oldu.. Gence: , — Siz köyde yalnız mısmız? .. diye sordu. — Yalnızım, fakat nadiren yal- mz kalkıyorum. Bazan ben arka - daşlirı dolaşıyorum. Bazan da on. lar benim yanımda toplanıyorlar. Siz re yapıyorsunuz?, — Ben, göl üz gibi. Diyerek odasını gösterdi.. — Evet, fena.. Fakat niçin ci vâr köylere gitmiyorsunuz? Böy“ le olunca vakit daha çabuk ge çiyör , Saşa ne cevap vereceğini bilmis yordu, Ve köy haricinde arkadaş laramayı aslâ hatırından geçirme. mişti,, Cevap vermedi. Misafir de Birdenbire bir gürükü İşİLİ:| sutu, Sanki bu bir kaç cümleye dinledi. Taşlıkta birinin çıkardığı | ie müküleme sermayesi tükenmiş" ayak sesleri kendisine kadar geli-| Saşa, kendi sükütune kızmağa ! başladı. Misafirine de kızıyordu . ; Ziyaretin uzun kaçtığını zannet - yordu, İşte (oşimdi merdivenden çıkıyor. o Saşa yerinden sıçradı. Kap: çalındı. — Kim o?. — Benim, fatamefendi, misa- fir. Saşa kapıyı açtı. Yüksek boylu, siyah blüzlu ve bir elinde kasketi- ni tutan tanımadığı bir gençle kar- şılaştı.. Bu zat nezaketle iğildi ve mu” allim hanıma elini uzattı, Saşa; — Buyurunuz! dedi. Meçhul adam içeri girdi. Sâşa ona bir sandalye (gösterdikten sonra; şaşkınlıkla bir kaç kitabı mâsâ üstüne attı, Genç“ adâm, &izın > beyecârını anladı: — AHedersiniz, ben sizin hem- şerinizim, burada (o bulunduğunu zu haber aldım da bir defa uğraya yım, dedim, Ben sizi ve ailenizi ta- nim. Beni kasabada gördüğü” nüzü hiç hatırlamıyor musunuz, Muallime: — Hayır, tanımıyorum! , Diye asrk suratla cevap verdi. — Ben komşu köyde (o mualli- PLANŞ 73 va a die Rückenlekne (Zündholzstânder) b die Armlehne e daş Sesselbein 12. CİGARALIK d die Rolle 12, F: le pot â cigarettes 7. MALI 12. İ: the cigarette holder (the cigarette - container) ler oluyordu. Nihayet ne olursa ol- © kadındı ve o da ter kadm gibi endi izzetinefsitden bir zerresi - BİR bile kirrlmasma razı olamazdı. Hünkâr, Köse Mihal, Saltık, Ko. BUF Ve hattâ hünkâr oğlu Orhar bir araya gelerek Mal Hatunun ya, Pnda Afroditiden bahsederler ve Mal Hatunu mütemadiyen (tahrik ettiklerinin farkına bile varmazlar: za Ezcilmle Köse Mihal diyordu — Bu kızın benim yanımda yetiş mesinden çok bahtiyarım doğrusu şevketlü hakanım, Doğrusu şimdi- Ye kadar gördüğü işleri bir başka, Sının başarmasına imkân yoktu, Hakan büşini salladı: — Haklıam Mihal, dedi. Hem bi. liyorsun, aşağı yukarı pek de gü-! 7e1, Oradan avdetinde sunu saraya #lmak İsterim, ne dersin? — Ayni keramettir şevketlüm. Elie taltifi şahanelerine lâyık. ir. — Evet öyle yapalım, Onlara Müln ve müzahir olan Tafini de har "uzda istihdam edelim, Takan Mal hatuna dönerek! İ — Ne dersin? dedi. Böyle bir ev- parguet) 7. 1 the carpet (r floor co- vering) 1. A: der Teppleh (ein Fuf- bodenbelag) KAPLAN POSTU F: in ponu de tigre (la carpette) İ: the tiger #kin (as rug) A: das Tigerfeli (als Vor- Veğer) ” .”- »» 9, CİGARA MASASI (çay masası) . Fi: In table de fumcur (İn table â thö) 9. 1: the smoking table 9. A: der Rauehtiseh LİKÖR KADENİ : le verre â İlgveur İ: the ligucür Klass A: das Likörglas 10, 10. 11. KİBRİTLİK 11, Fi: le porte - nilumettes 11. İ: tbe match . box holder 11. A: der Streiehholzstânder 192 12. A: der Zigrrettenbehülter (Zigarettenbecher) 13, PURO KUTUSU (sandığı) !8. F: la bolte (la caisse) â ciğares 3 İ: tke ciğar box 3. A: die Zigarrenkiste (der Zigarrenkasten) 1. LİKÖR ŞİŞESİ 4. F: le fiacon â İigucur '4. İs the ligucur bottle 14. A: die Likörflascbe “5. ŞAMDAN 15. Fi le chandelier (le bou- geoir) 3. İ: the candlestlek 15. A: der Kerzenleuchter (Kerzönstünder, der Lau- chter, daş Licht). 16, MUM 16. F: İn bougle 16. İ: te candle (the light) 16. A: die Kerze (das Lieht) 1, SAAT meğe başladı. Telâşla masanm üstündeki saate baktı. Yavaşça İ perdenin arasından dışarısını sey- ünde yıldızlar pırıl. dayorlardi. Köyün Üstüne ise a ğir bir uyku süküneti çökmüştü. Misafirin gitme zamanı geldi .. Fakat o hâlâ sandalyenin üstün de oturuyor, elindeki kasketle oynayarak odayı seyrediyordu. Hiç acelesi yok gibiydi. o Saşa müşkül mevkide kaldığını anlama» ğa başladı, “E, bu adam da ne İs. tiyor? Daha gitmiyecek mi? Son. ra köylüler benim hakkımda ne düşünecekler?.,, diye mırıldanıyor du. Nihayet kafasından halâskâr bir fikir geçti. — Affedersiniz! , Diye dışarı sıçradı. Mektebin hademesi arka taraftaki bitişik ew- de oturuyordu. Çitin arasından avlıya baktı. Henüz ışık vardı . Dede İvan, elindeki lâmbayla ara” banın etrafında dolaşıyordu. Muallime: PLANŞ 28 15, BLOK - NOT (blok) ı 15. EF: le bloc . notes 13, İ: the seribbling pad (the #cribbling tablet, the note | 15. pad, the jotter, the memo pad, the serateh pad) 15. A: der Notizblock 16. YAZIHANE sası) a yanhane koltuğu 19. 16. F: le bureau (le burenu ministre) i a Je fautewil de bureau (| 1: tho writing-table or desk (a fat , top writing- table, a doublepedestal desk, a knee.hole table) m the desk arm - chair 16, — İvan dede, bana şimdi Gina ablayı: göndersene!. diye seslendi. Gina abla gecikmedi. Kocaman terlikleriyle merdiven başında o na yetişti. Saşa kendisine odada yer gösterdi. İhtiyar kadın soba. nın yanma çöktü. Muallim hanr mın kızarmış yanaklarına baka * rak: — Hoca hanım, bu misafir sana nereden geldi? Diye sordu. Misafir, kendisi, nereden gel- diğini ve kim olduğunu anlattı » Odada gene sükünet hüküm sür. dü, Fakat Saşa biraz hafiflemiş. ti, Hattâ içinden güleceği geli yordu. Nihayet misafir ayağa kalktı « Epeyce askın bir suratla af dile dikten sonra çıkıp gitti Gina ab- la da farla kalmadr. Saşa, bunla. rin arkasmdân tekrar kapıyı ki. litleği, Kendi kendine; — Amma sergüzeşt ha! Yarın Roza ile Miçeye yazılacak ha vadis çıktı! Dedi ve kahkaha ile güldü. Ertesi gün bütün köyde gece“ leyen hoca hanımı ziyaret eden misafirden bahsolunuyordu. ... İki hafta sonra bir müfettiş geldi. Bu ücra köye bir müfettiş geleceğini Saşa hiç aklma getir- memişti. Fakat işte bir sabah, tam çoçukların yanıma gideceği sıra- da, koltuğunun altındaki siyah çantasiyle mektep kapısından gi. ren müfettişi gördü. Çantasından, olduğunu anladı. Gidip kendisini istikbal etti, Fakat hiç telâşa düşmedi. Çün kü kendisi muallif mektebi mezu* nu olduğundan yabancıların yâ nında çalışmağa alışmıştı. Ve bu- radaki üç Sınıfını da iyi yetiştir. mişti. Müfetüş çok güzel İntibalarla çıktı. Ve: — İyi, iyi hanım kızım, fevka- lide muvaffak olmuşsunuz. İiyi çalıştığınız anlaşılıyor. Dedi. Sonra mükâleme, burada (Lülfen 80*““ayı çeviri») Utter basket) ; 18, A: der Paplerkorb SEYYAK (portatif) DOS, YA ETAJERİ 19, F: Vetagöro /. â classeurs (e casler mobile clas- söwrs on & dosslers) (yazı ma. | 19. İ: the stand for documents in thelr portfolios A: der Aktenstinder (Ak. tenbock, die Etagere) mit Mappen KOLLEKSİYON ÇEK- MECESİ (kelebek bulu- nan bir çekmece) 20. F: e tiroir pour collections (un firoir conlenant des 16. A: der Sehreibtisch (cin papillons) Diplomatensehreibtineh) (o (20, İ: a drawer in the colloö- mder Sehrelbtinchsesse) tor's cabinet (in this case: (Sehreibtisehstuhl) a drawer of butterflies) b 20. A: der Sammlungskaster 17. AYAK MİNDERİ, PUF. (elk Sehmetterlingskas « LASI ten) 17. V: le cousein (la chance- | Möre) 21. KOLLEKSİYON CAME. 117. İs the hassock TI. A: das Fufkissen 18. KAĞIT SEPETİ 18, F: le corbellle â papier 13. İ: the wastepaper - basket (the waste - basket, the |) KANI (dolabı) (içinde ke- lebek, böcek veya maden kolleksiyonu bulunan | 21. F: Yarmoire /. â collestions (contenant une collection de papillons, d'insectes on de mindraux) 1399