Kaplan hiçbir harekette bulunmamıştı. Yine Öyle, hareketsiz ve müphem bir halde, harbei kadı na bakıyordu. Molli, onun bu kadına böyle dik. © kütle bakmasına daha fazla tahammül edemedi Keplan onu görünce kendisine doğru gelmemiş, © gülümsememişli, Onun gözü şimdi yalnız bu kadı- BI görüyordu ve bu kadına adetâ hayran olmuştu, Son derece büyük bir hiddetle: — Ne düşünüyorsun? diye sordu, Kaplan, yavaş sesle: — Ne seni, ne onu, dedi. Moli: — Unuttun mn? diye Jâfa bağladı. Kaplan onun sözünü kesti: — Hepsini unuttum, dedi, yalnız unutmadığım sir şey var: Ben babamın oğluyum ve çarpışmak için yaradılmışım, şehirlerin insanı çürüten tembel © hayntımda yaşamak için değil! İşte benim bildiğim bu kadar! . Sesinde mahzun ve ağır bir ton vardı ki, MolH bunun neye delâlet ettiğini pek iyi bilirdi. Onun “İçin, Kaplan, yanından uzaklaşıp pencerenin önüne gittiği zaman hiçbir harekette bulunmadı. İşinden tahammül edilmez bir şekilde taşan hiddete rağmen zayıf bir sesle: — Onu bana nasıl tercih ettin? oldu, Kaplan, birderbire cevab verdi: — İnsan karımı intihab etmez, dedi. İntihab demeye mu- — Yaşayış tarı mı? Kaplan kısaca ve inatçı bir halde: — Ne değimse odur, dedi. Kağm: , — Ecdadımız... diye lâfa başladı. Fakat Mol. Hi derhal onun sözünü kesti: — Ortada yeni bir harb var, dedi. Eedadı- dan, imparatorluktan bahsetmekte ne fayda O zaman Kaplan: » — Yeni bir harb mi? diye sordu. — Evet, diye bağırdı Moli, Müthiş bomber. 'dıman inyyareleriyle, zırhlı kruvazörlerle, toplarla Kadm, gururlu bir halle: — Benim adamlarınmn da silâhları var, deği: — Eksik olmasınlar! Acaba gökyüzünden ombalar yağmaya başleymen, şehirler bir iki £ zarfında harab olunca bunlar ne işe yarar! Kadın: — Sizin sihirbazlığınızla, değil mi! diye bağır Ama, biliyor musun ben #eni gebertirim, yapa- ESEN... Moli son derece büyük bir nefretle: — Mesele sihirbazlık meselesi değil, ahmak I diye haykırdı. Mesele ilim, fen; bugün her esin bilmesi lâzmgelen, dünyadaki yeni si- bir kuvveti, Beni öldürürsen ne çıkar! Memleke- n âstikbali yine kurtulmuş olmaz ki! Sonra kocasına döndü: — Baksana, dedi, bu kadm dağiski bu inine niş, dünyadan haberi yok! Kadm, birnz endişeye düşmüştü, — Peki ama, dedi, söylediklerinize beni nasıl nanmaya mecbur tutabilirsiniz? Mol cevab vermedi, tekrar kocasının yanıma eviren: VAHDET GÜLTEKİN göğsüne bastırdı. Fakat sanki ellerinin arasmda soğuk ve sert bir taş tutuyordu ve bu taş onun göğsünü yaralıyordu, Bununla beraber, yine dr: — Gel benlimle beraber, dedi, Kaplan kımıldamadı. Ksöm ons doğru iğilmişti. — Senin ve benim kanım. Molli avuçlarının arasında ağır bıraktı, — Senin intihabm'bu kadın mı? dedi, Adım yazmasını bile bilmiyon bu kadın ka! Oğullarının anası böyle bir kadın mı olsun İstiyorsun? Bunları yavaş yavaş ve cesaretle söylemeye başlamıştı, fakat birdenbire kan beynine sıçradığı- nı hissetti, Kulakları uğulduyordu, Kocasmın ü- zerine atıldı, omuzlarından yakaladı. — Nefret ediyorum senden! diye haykırdı. Benden başka bir kadın da sana erkek evlâd dün. yaya getiremiyecek, Kaplan yavaş yavaş gülümsedi, Mollinin gözle- rinin içine bakarak: — Bana evlât yetiştirmeni mümkün kılsam, dedi, kaleye gelir misin benimle beraber? Bu esnada öteki kadın, #on derece büyük bir alâkayla onlara doğru iğilmiş, konuştuklarından bir kelime kaçırmak istemiyordu. azmi elinden bırakma, hissettiği eli Molli, hayır manasına başımı salladı ve: — Hiçbir hususta söz vermek istemem, dedi. Fakat #ana bir erkek çocuk dünyaya gelireceğime söz veriyorum, Kaplan'ın memnuniyetle gözleri parladı. Ke. derli yüzü yavaş yavaş güldü. Molli kendi kendine bu adamı seveyim mi, nefret mi edeyim diye düşünüyordu. O saman öteki kadın: — Bırakmam! gitmiyeceksiniz! diye haykırdı, Ne sen gideceksin, ne 0! Molli: — Bizi bürada tulamazsın! dedi. Ben buraya #ihir kuvvetile geldim, Kadm korkuyla: — Nasıl sihir kuvveti? diye sordu. Melli, rakibinin 'cehaletiyle alay ötmek İstiyor — İki kanat taktım, geldim, — İnanmam, — Bu sabah deniz kenarındaki küçlik bir şe- hirde, babamm evindeydim, Daha öğle olmadı, bu. radayım. Üç saat sonra tekrar orada olacağım. Sonra: — Bak şu kapıdan, dedi ve kapım iki kana- Gini ardına kadar açtı. Tayyare, elrafma meraklılar toplanmış. kale, nin avlusundaydı. Pilot Molliyi görünce motörü iş- letti, Öyle mlthiş bir gürültü duyuldu ki tayya- renin etrafındaki meraklılar dağıldılar, kadın ye. rinden #içradr, gözleri korkudan dehşetle açılmıştı. Molli, tereddüd eder gibi duran kocasma: — Gel! gel! diye bağırdı. Sonra, birdenbire hatırma gelmiş gibi, etti: — Ge), gidelim! Sana (İhtiyaç var. geldi! ilâve Japonlar (Devamı vâr) 46 — Biliyor musunuz ki bu hayvan ar sizi itham ediyorlar! dedi. — Neyle? Samson ile Dalila süratle avluyu dolaştıktan sonra kulübenin önüne gelmişler, sabırsızlıkla efendilerini Çeviren: Fethi KARDEŞ ru yürüyerek dolabı açtı. Yirmi arında kadar, sarışın, korku gözleri büyümüş biri ile burun — Bu şehrin merkez komüiterliğin bekliyorlardı. Şmit kulübeye girdi.İ una geldi. Almanlar gelmeden de tercüman Ernest Stifelin kaybol- m.sında suçlu bulunmakla... — Stifel mi? Kayboldu ha! Bütün ş ahalisini sevindirecek a. ber. Fakat benim bu kayboluzla aiâkam ne? — Onu en son dela ne zaman göt dünüz.? - Sekiz ve belki deon beş gün evvel gördüm. Bir sakata eziyet et mekle meşguldü. İğrenç serserinin biri... Şmit atıldı: — Yalan söylüyorsunuz! dün, yahut bugün, burada nüz. Papaz sükünetle: — Köpeklerinizi e tutunuz, dedi, Beni parçalasalar, yahut onlar ge- bertilseler mesele halledilmiş olmaz. Stifeli gördü” | Benimle konuşurken aldığınız edaya gelince, bu ancak sizi küçük düşü” rür, Mülâzim Şmit Samson ile Dalila- vi dışarı çıkarttı ve kapıyı kapattı. i Sonra: — Bununla beraber Stifelin bura ya gelmiş olduğu muhakkak, — Olabilir. Hizmetçi kadın her gün saat beşe doğru gider ve ben ancak saat altıda eve dönerim, Se- kiz gün kadar evvel, ben yokken evdekilerin gidiş geliş saatlerini pek iyi bildiği anlaşılan aceleci bir hır sız buraya girmiş. Bu yazıhanenin kilitli olan çekmesini kırarak çalr nacak eşya aramış ve burada yeğâ ne kıymetli şey olan eski bir madal* ya koleksiyonunu almış. Bana söy“ lediklerinize bakarak bu adamın va tandaşınız Süfel olduğuna hükme deceğim geliyor. Bulursanız ben de mennun olacağım. İki zabit artık önu dinlemiyordu. Haymın bir baş işareti üzerine, hiç bir şey söylemeksizin, çekildiler. Birinci mülâzim, dar sokakta vü rürken: — Papazın söylediği akla yakın, dedi. — Madalyalar meselesi değil mi? evet. — Şimdi ne yapmalı? — Araştırmaya Şanzelizeden İti- baren devam edelim. Bir çeyrek saat sonra köpeklerin peşinden, ortasında bir nalbant dük ânı bulunan büyük bir avluya gir diler, Solda bir ahır bulunduğu ge len seslerden anlaşılıyordu. Pence relerinden ışık görünen bir kulübe de birkaç Almanın bağırıp çağırdık ları duyuluyordu. İlçeride dört zabit vekili oynuyorlardı. | — Bugün | Fransız iskambil dün serseri bir üz mü? (Stifelin kr 'dikten sonraki vazi! muhakkak yale! ş tini tarif et gelmiş olacak, | Başına iş açmaktan çekinmek ar zusundan gelen kısa bir tereddüd müteakip zabit vekillerinden — bir hafızasını toplamağa razı oldu: — Evet dün gördüm elendim. Sa iat üçe doğru idi. Avlu kapısınm & buraya "ünde, içeri girmek istiyormuş Ribi! bir müddet dolaştı, sonra uzaklaştı Bana hali garip göründü. — Neden? — Bilmem, çehresi ve kılığı dik katimi çekmişti herhalde. — Ne yapıyordu? — Hiç bir şey.. Sivillere bakıyor du. İhtimal dilenecekti. Şmit karar verdi: — Evleri arayın. Avlunun etrafındaki evler, asker İler tarafından basıldı. Korkudan şaşıran ev sakinleri o yataklarımdan çıkarıldı. ticelendi. Küçücük beş evde genç ve sağlam hiçbir adam yoktu. Buralar da adam saklanması mümkün ola mazdı. Bu evlerden sonuncusunun Dalilânm zincirlerini o çözdü. Çok hiddetli idi, beyhude yere vakit kay bettiğine sinirleniyordu. Kol saati” ne bakmak istedi, farkmda olma dan kırmıştı. Tekrar eve girdi. Evin yegâne sakini altmışlık bi kadındı; Bir Koltukta ötütmüş ha reketsiz duruyordu. Gözleri kapalı idi. Bir eli kalbi üzerinde takallur etmişti, Şmit seslendi: — Saat kaç? İhtiyar Fransız kadını, ona cevap veremiyecek halde (görünüyordu. Şmit gözlerile etrafta saati aradı. asılı bir sikletle işliyen büyük ve İdolap şeklinde bir saate ilişti. Mar kine saat onda durmuştu. (Vakit herhalde daha geçti. İ — Başka saatiniz yok mu? | Birden vaziyeti kavradı. İhtiyar | kadın korku ve endişe ile titriyor İşözlerini büyük saatin dolabmdar İayıramıyordu. Alman nedi: — Saat ben içeri girdiğim sıtade durmuş. Neden acaba? i İhtiyatlı davranmak için <düdül Araştırmalar inkisarı hayalle ne-| önünde Şmit bağladığı Samson ile| sel bürünerek döşeme üzerinde ağı yorganı, saat dolabın iç sücudunun boş bıraktığı ye loldurmuş, zavallıyı neles alam “İzak bir hale getirmişti. Saat m vesinin demirden sikletini ot inciri iki eliyle tutmuştu. Eğer #meseydi onu saparı rengile ti unda bir mumyaya © benzeti mümkündü. Haym, peşinde birkaç asker o Yu halde, koşarak geldi. Şmit hömurdandı: — Çık oradan!.. İngiliz misin Saat dolabındaki genç, cevap ii: — Evet, Haym ihtiyar söylendi! — Bu işin sana neye mal olac nı görürsün! Kadının aylardanberi korktu s#ndişeden uykularını kaçıran k e nihayet bulmuştu, Bununla raber gülümser gibi bir hali ya ielâkete hazırlanmış ve onu ter külle kabul etmiş olmasıdin | zelmiyordu. Uzun müddet dev eden bir endişe devresini müteal kadına hit; İ zelen son, ne kadar felâketli ol. olsun, artık bir işkence halini al olar bekleyişe müreccahtır, İngiliz mırıldandı; — Annel Delikanlı da kendisini toplar tı. Kollarile ihtiyar kadmı kucal dr. Onu, anlayan fakat Omeran anlatamıyan bir köpek beceriksi gile okşıyarak minnettarlığmı if “mek istedi. Almanlar kımılda: dan bu sahneyi seyrediyorlardı. Haym daha az sert bir sesle: *— Madam, dedi, sanırım ki o mak bilmiyorsunuz. Bu itibarla Duvar kenarında makinesi, zincire| * yordu, Kendisini müdafaa eti arzusunda değildi. Tatlı bir s — Biliyordum efendim dedi. kat cephede benim de bir torun sar, Ben, ona felâket zamanlı vapılmamnı istediğim gibi, #tim. Haym emretti: — Bu kadınla İngilizi götürü; Avluya döndükleri zaman iki erini elde etmişlerdi. Hay (Dövme var) ve öfkeli öfkeli itiraz etti: — Sen de fazla ileriye gidiyorsun Behi. Te. Sana yardım etmek isterdim. Fakat arkadaşı yardım edeceğim diye bir kasını aldatıp ağzından söz almağa ç şmayı da doğru bulmuyorum. , — Bu işin fena bir tarafı yok ki Nec- lâ.. Bir arkadaşına yardım edeceksin işte kadar, Fakat bu işi becereceğimden emin de- ki, rkekle nasıl konuşulacağını aklıselimin a öğretir. ni tamamiyle öğrenebilirsin. © Nerlâ cevap vermedi. Bu teklif hoşuna , laşile gücenmek de istemiyordu. Uzun un düştindü. Sonra ölkeli öfkeli: “Bu sefer de dediğin olsun Behire, de. di. Bakalım bir defa tecrübe edelim. Behire sevincinden Neclânm boynuna izalarak yardım istedi ve saate doğ | MASAL ÇOCUKLARI HABER'IN AŞK VE'HİS'ROMANI: “5 Nakleden: atıldı. Neclâ bu coşkun (ayzikten kurtuk mak için Behireyi iterek: — Hadi oradan şımarık yaramaz, dedi. Söz verdim artık, Bu hususta elimden ge leni yaparım. Fakat açıkça söyliyeyim. Nihattan şüphelenmekte haksızsın.. Be - nim de böyle bir nişanlım olsaydı, emin ol böyle tereddütlere düşmez, onunla der. İç de öyle değil, Nec'â. Sen de be- yerimde olsan aynı tereddüt dakika, ardın. ra... Onu sevms ler. güzel hareketleri elimden almak parçalavacak kadar vahşi im bile, Fakat bütün ar- kadaşlarım bu işte benim gibi düşünmü- yorlar. Hazır ele geçmiş nizanlr'arı o bile bir takım çocukça tecrübelere tabi tutu" Neclâ bu sözleri söylerken oçok sami" miydi, muaheze etmiyor, darılmıyor, sâ- dece fikrini anlatıyordu. İçlen gelen sesi nin bu sözleri iyi karşılamak lâzımgeldi- an bir ahengi vardi. Behire bütün bunla'a cevap olarak ko tunü arkadaşının boynuna doladı, iki ya- nağından öptü, gülerek: — Sen ne iyi arkadaşsın sevgili Nec'â. dedi. Herkesi azaria, ama bu azarla ma yüekten ga'm: nin kalar temiz kalbli & ç mar. Sahi söy” lüyorum Necâ, kana öyle ge ki nizde birisinin boğul kurtarmak için hemen denize atılırsın, O kadar merhametlisin!. — Annen, baban sağ olsaydı o Behie, ne kadar yalvarsan bu ise razı olmazdım ama kimsesizliğine acıdım. — Sen de olmasaydın Neclâ, ben havat- ta tamamile yalnız kalırdım. Bu öksüz 18 MUZAFFER ESEN varlığımda sen bir aktabadan daha kıymetli. çok » yetanlarndırmak için bu kir darı kâfiydi: Anladık işte... Buzün beni niçin ara- diğın ma'üm oldu düsmeseydi kırk yıl hat » bile sor dın, fakat istedi Bini de yaptırdın.. Artı rahat et- yal Nec'â navıl olursa olsun bir ipu yacığından emindi ve bu işin bit- ahat rahat ilirdi. Onun çi lânın Behire tarafından verili eyi yapmasını çok kolaylaştırdı. Ertesi gün Nihat, otomobille evin önün den geçerken benzin almak için depohun önünde durmuştu, Necdlâ dâ yabani kır çiçekleri toplamış, eve dönüyordu. İçe ve girmeden başını eğerek Nihadı sel tadı. Delikanlı bu selâma nazikâne bele etti; ve: — İşiniz yoksa Neclâ hanım, dedi; biraz arabamla gezdireyim. Akşam deniz kıyısında bir parça dolaşmak fel olmaz herhalde... Sonra da tekrar sizi vinize getiririm. — Teklifinizi sevinçle kabul (ederdi Fakat sizi râhatsız edeceğimden kork: dum, Ner'â, Dehireyt ettiği vaadi hatırlıy tak, dahâ fazla naz'amadı Araba; len geçerken Nihat tabiat ki 2 oturmalarını teklif etti. » genç mühendisle İstediği yecığmı anlayan Neclâ, bul dadi, Kahveve oturdular. sıcak yaz günler dm, Boğazm serin rüzgârlarından, d çırmadı, — Herhalde çok mesutsunuz Nihat b Güzel hişanimız var. Oo Yakınlarda Bİ hireyi gördünüz mü? (Devam var)