aa A a aa” KY A YY e Mİ ep şi HABER — Akşam Post. 28 HAZİRAN — 1959 Kurutulup kutularda saklanılan Çin rahipleri! Asırlardanberi efsane mev. zu olan Çin bugün gene düm yanın en başta pl bir mese- lesini teşkil Şüphesiz, bugünkü Çin hâ elişi de, yüz lerce sene sonra birer efsane olarak anlatılacak. » Bununla beraber, Çin, esra- rını dalma muhafaza eder, Ga. riplikleri anlatıla anlatıla biti- rilemiyen bir memlekettir. 400 milyon nüfuslu bu geniş ülke, hakikaten garp dünyasından çok başka bir masal diyarıdır. Orada dolaşan herkes yeni bir şey bulur, oradan gelen her seyyah bize yeni bir şey anla- tır. Çinin esrarı Marko Polo - danberi hâlâ çözülememiştir. Bugünün en meşhur seyahat muharrirlerinden ve macera romancılarından biri olan Fran. siz muharriri Maurice Dekobra da Çinde yaptığı bir seyahatin intibalarını, bize her satırmda yeni bir şey öğreterek anlatrr yor, Maurice Dekobranın bu ese- rinden gayet meraklı bir par. sayı alıyoruz, Pekin civarındaki yollar çok fe- na. Koşu sahasma, araba izleri ile oyuk oyuk olmuş bir yoldan gidiliyor. Aşağıda bir yol daha var, orada develer geçiyor, bu de. veler, uzun kervanlar halinde, Ci. vardaki ocaklardan kömür taşı » makta, Pao Ma Çan'a gelince otomo- bilden indik. Harem ağalarınm bu Yunduğu Hu Ku Se sarayına bey« girle gideceğiz. Hu Ku Se “Sekiz kiymetli şey,, demek. Bizi mabette haremağalarının et. yaşlısı karşıladı. Oldukça iri yarı bir adamdı bu.. Yaltız yüzü bir kocakarı suratı gibi bumbu - ruşuktu.. Bize, İâzımgelen nezâ- keti gösterdi ve general Kang Kungun hatırasını taziz için ya-| pılan bu mabedin tarihini anlattı: General Kang Kung da bir ha remağast imiş ve on Üçüncü asır- da Mançularla harpederek onlar: bu mevkide (o bozguna uğratmış. Fakat kendisi de o civarda müş. öl - Sarayın bahçelerinden birinde, son imparatoriçe Tsu Hsinin en sevdiği haremağası olan Li Liyen Ying tarafmdan hâkedilmiş bir ki- tabe var. Bundan generalin zafer İeri anlatılmaktadır. Mabedi ziya- ret eden her imparator için de bi- rer kitabe yazılıp asılmış. Haâzemağalarının en yaşlısı bizi! mabede çağırdı, mabutlarla karşı karşıya Çinlilerin o yeşil çayların. dan içtik. Burada on beş, on altı barema- ası yaşıyor. Artık onlar tekaüüt olmuşlar. “Tarlalarda çalışıyorlar, yetiştirdikleri şeylerle ve mandı ralariyle bir arada yaşıyorlar, Bü. tün Çin onları unutmuş gibi.. Fa- kat onlar imparatorun satayında- ki günlerini daima hatırlıyorlar. Bizi misafir eden haremağası o eski günlerin bâzı hatıralarını anlattı: “.- Sarayda biz haremaâğalar: çok kalabalıktık. Bir yer boşal mı, kiyamet kadar namzet geli Hepimiz aşağı yukarı yirmi ya - şındaydık ve bizi daha o yaşta hadım etmişlerdi. Bu da, kendisi daha evvel hadım edilmiş bir ar-| kadaşın teşviki ile olmuştur. “Haremağalar; arasında tensi” kat yapılır, Yaşı en fazla ilerlemiş olanlardan kırkı çıkarılır ve bun- ların yerine kırk kişi daha almır- dı. “Bu kırk haremağasından evvc. 1â imparatoriçe kendisi. için birxa” Markopolodanberi çözülemiyen Çin esrarı Çin sarayının bir harem ağasiyle mülâkat Vazifemiz, konuşmasını bilmek, fakat susmasını öğrenmekti; ihtiyatsızlık edenlerin dilleri kesilirdil, " ( “Yazan Moris! Dökobra Bonzlar: burada hakikaten, kuru- tup kutuların içinde saklıyorlar, Bunlar, aç kalıp kendilerini yavaş yavaş öldüren insanlar. Açlıktan yavaş yavaş öldükleri için, vü. cutları çürüyüp kokmamış, ken di kendine kurumuş, kadit olmuş, bir nevi tabii mumya olma hâdise“ si bu, Mabedin arkasınodaki karanlık bir yere giriyoruz. İçerde bir me- şale yanıyor. Yerdeki kuru top » rak üzerinde otuz kadar ağır me- şe sandığı var. Ölüler, Bunlarm Bir tanesini açıyoruz Karşımı. za kürü bir bonz suratı oçıkıyor. Başmın etrafını tozlu otlar çevir- miş. » oMabedin bekçisi! — Gelin en son öleni gös.) tereyim, dedi, Yepyeni bir tandığın kapağmı kaldırdı. Bu sefer karşımıza kor- kunç bir çehre çiktr. Yanımızdaki kadın bu ölü suratındaki sırıtışı görünce bir çığlık kopardı . Moris Dökobra bir Çinli harcı ile Henüz genç bir yaşta olan bonz Haksız dayak atmış... Yazan: Dr. G. A. Karpuzun kazuklarını yırmıya çalışan zavallıyı, Bek- taşi: #i- a niçin dövdüğünü bilirsi- Bektaşi, pek sıcak bir gür- de içecek su bulamadığı için yolün kenarmda bir ağacın göl. gesi altına somurtarak oturur. Biraz sonra, yakında başka bir ağacın altına bir adam gelir, zenbilinden çıkardığı kocaman bir karpuzu keser. İçerisini tek- mil yer ve kabuklarını bıraka- rak gider. Bektaşi o sıcak günde, koca karpuzdan kendisine bir parça ikram etmeyen adamın hasisliğine öfkelenerek bir kat daha somurtup çubuğunu çekerken, üçüncü bir adam ge- lir, o da susamış, ikinci adamın bıraktığı karpuz kabuklarını sıyırmıya başlar.. Bu seler bektaşi dayanamaz, çubuğunu bı. rakır, elinde baston, zavallının üzerine hücüm eder, Öteki ka” bahatinin se olduğunu öğrenmek isteyince: — Kabahatin şu ki, der, bu dünyada senin gibi karpuzun yalnız kabuklarını aryıran miskinler bulundukça, karpuzu ya- ratan da onun içini yalnız şu giden adam gibilere yedirir. Karpuz ,yalnız susurluğu gidermek ve ağzı tatlılandır— mak için yenilince, bektaşinin düşüncesi, belki hâlâ doğrudur ama, vitaminler keşledildiğindenberi karpuzun kabuklarını sıyıran adamın da . alçakgönüllü olmakta fazla ileri gittinğine şüphe olmamakla beraber büsbütün faydasız bir iş yapmamış olduğu anlaşılıyor. Çünkü, her şeyde olduğu gibi, karpuzda da vitaminler o- nun kabuğuna yakın taraflarında ve kabuğunun arasında dar ha çok nisbettedir, Onun için çocuğunuz da karpuzun içerisi tâtlı tâtlr yedikten sonra, lezzetine doyamayıp da dişleriyle kabuğun iç tarafmı styirmak isterse, o kadar alçak gönüllü ölmasinı takdir etmemekle beraber, gözünüzü yumarsanız çocuk pek zararlı çıkmaz. Karpuzdaki vitaminler, kavundaki kadar çok değilse de gene hatırı sayılacak nisbettedir, Meselâ A vitamininden yüz de 123 ölçü verir. Demek ki çocuğu - annesi ile babasını da - bir çok mikroplu hastalıklardan korumak bakımından arm taze üzümden, elmadan bile üstündür. Sinirlilere kuvvet ve recek BI vitamininden, yüzde ancak 10 ölçü verdiğinden bu bakımdan elmadan, armuttan ve taze ürümden hafif ise de İ dürmüşlerdi. “İharemağalığına ve çını seçer, ondan sonrakiler impa-f ratora kalırdı. “Beni imparatoriçe seçti ve ken di hizmetine ald. Evvelâ tahsili-|ne — Bizim vazilemiz konuşması. #1 bilmek fakat susmasını öğren mekt! İhtiyatsız bir lâf ettiniz mi parlardı, tâliyor musunuz? mi, terbiye mi ilerletmek için di-| Dilinizi keserlerdi!. ğer kırk haremağasından e | teslim ettiler. Kr. in oğa| nr) derleyip toplamayı, çubuğunu dol| durmasını, sonra, tiyatroda, oyun oynamasını öğrenmek başlıca va. zifelerimdi. “1900 ihtilâline ilk şahit olan miş ve tam 1899 senesinin son gü- nü İngiliz misyoneri Broks'u 61. Kraliçe, gözdesi Tung Fu Hsinyrng'in vahşilerden ları kılıçtan geç ğunu haber alınca müthiş mişti, sevin. | “Sonrası malüm. Sefaretler mu-| hasara altına alındı. Sonra serbest bırakıldı. Ben, Şanghaya kaçan imparatoriçe ile beraber gitmiş - tim. Bu hâdiseler bütün sarayı alt üst etmişti. “Avrupalılarla sulh İimzalanın.! ca haremağalar: . teşkilâtını baştan tanzim ettiler. Ben Oz mân “Küçük haremağası,, oldum. Yedi sene sonra da üçüncü rütbe| imparatoriçe- nin keridi namına söz söylemiye mezun mümessilliğine terfi eti Umumi valilerin raporlarmı be alıyor ve imparatoriçeye gönder yordum. — Sarayda kadın yok muydu? — Vardı, olmaz olur mu? İm paratoriçenin hizmetinde yedi ka- dın, yirmi bir tanede çamaşırcı vardı. İmparatora da dört kadm! hizmet ederdi. — Her halde sarayda tarihlerin | yazmadığı bir çok hâdiselere şahit yenil “İ uzuvları biz olduk. T. H zi ri : i i iz olduk. o Çnanlar isyan et| yarattı ise, gene ayni şekilde ta” İmam olarak gömmek hususunda “| lâket, İhtiyatsızirk eden harcmağala- rının dilleri kesilmesine rağmen, diğer bütün uzuvları tamamdır ve hadım edildikleri zaman da hiçbir kesilmemiştir. Bu da öldüğü za. Çinlilerin, bir insanı, man, bi Allah nasıl n uzuvları, gösterdikleri dikkatten ileri geli- yor. Bir Çinli için en büyük fe. öbür dünyaya vüçudundan bir uzur eksik olarak gitmektir. — Mer halde vaziyetiniz pek! İhoş değildi. Sarayda güzel bir felsefe edin” miş olan ihtiyar haremağası elleri- ni elbisesinin geniş, kürklü yenle. ri içine soktu ve bütün dünyadaki | saray mensuplarını düşündüre- cek bir lâf etti; — imparatora hizmet etmek, | kaplanın ayakları arasında uyu - maktir. — Fakat, her halde saraydaki vardı. — Tabii! Ben de ne fsna ha- veketler karşısında kaldım! Fakat faziletli kimselere iftiradan zarar gelmez, derler. Sel gider, kaya ge“ ne meydana çıkar. Ziyaretimiz sena ermişti. Ha- ve ne de uğradık. “Kuru,, kelimesi burada Bonz- İar “Çin rabipleri,, hakkında kul olmuşsunuzdur?. lanılmış bir istiare değil, kelimeyi, adamlar arasında müthiş rekabet, rem ağalarından müsaade istedik Pekinin şimaline ; loğrü yola; çıktık. Yolda “Kuru Bonzlar ma| | bedi” otların arasında oturmuş bir vazi” rette duruyordu. Öleli daha üç hafta olmuş. Gözleri dönmüş, san! kayısıdan ve şeftaliden ve her yemişten daha pahalı yabancı g yemiş muzdan bile daha cömerttir. B2 vitamininden yüzde 14 ölçü getirerek kendisinin terkibindeki şekerin vücuda y3- G. ki o karşısındakimden o merhamet ramasmı temin eder. Ağzı ve dişleri koruyan C vitamininden G. dileniyor. Adeta o daracık san - de yüzde 7 miligram verdiği için bu cihetten de elma ile ar dık içinde ıstrap çeken bir mah, muttan ve taze üzümden daha iyidir, küma berziyor . Madenlerine gelince, iyot madeniyle çinko ve manganez Albayın karısı: maenlerinden karpuzda hiç bulunmadığı için zekâya ve neslin g & — Aman gidelim! dedi.. Bu gü- devamına hizmet ettiği meşhur değildir. Geriye kalan dokuz | len ölü çehresine daha fazla baka” madenden karpuzda ar çok bulunur. Terkibinde klor ile cak olursam korkarım bir daha sodyom bulunması - hem de bunların müsavi miktarda olma (g & “| gülünç yaz: okumıya cesaret e- sr . karpuzun hiç hissedilmeden, kolayca hazmedilmesine anama sebep olur. Kavunda bu iki maden biraz nisbetsiz bir derecede g& Bu dehşetli manzaranın haya. bulunduklarından kavun, karpuz kadar kolay hazmedilemez. tini gözlerimizin önünden gider- Karpuzdaki potasyom madeni de yüzre ancak 73 miligram ol- İ mek için akşam Mogol lokantasm- duğundan vücudun etlerini doldurmıya da büyük hizmeti ola” 4“ | İda yemek yedik. İmei vi h Karpuzdan insanı beslemek için bir yararlık beklenile. g i Çinli Albay karısı: mez. Yüzde 6, 7 nisbetinde şeker, yarmışar gramdan daha a & v — Sanki Cengiz zamanında” i arotla yağ, üst tarafı da hemen hemen sade su, Zaten karpuzdan beklenilen de tatlıca ve dezzetli şerbet gibi susuzluğu bastırmaktır. Bu işini iyi götdüğünde de hiç kimsenin şüphesi yoktur. Hele güneş karşısında münasip bir müddet durup kıvamında soğumuş olursa. Fakat kars puzu buz dolabına korsanız terkibindeki pektin odonacağın dan karpuzun lezzeti kaçar. MELİ Je Moğolların arasındayız, değil gil mi? diyordu. Ah! Ne güzel bir! devirdi o günler! Kasırga gibi bo. şanan o adamların ne güzel, bir | barbarlığı vardı!, “Geçenlerde ( tanıdıklarımdan bir asker anlatıyordu. Mogolla - tın kendilerine mahsus bir âdet- leri varmış ve galiba bugün hâlâ bu âdet onların arasında baki İ imiş. “Onlarda bir söz varmış; İsahneleritden sonra soğuk su mek iyi değildir, derlermiş. Onun için, bir Megol gece evinde bir yabancı misafir etti mi, eğer bu yabancı adam çadırda onun karı. sına yakın bir yerde yattı İse, sa- bahleyin kalkar, kalkmaz misafiri İne bir bardak buzlu su ikram e. aşk İ dermiş, İ “Misafir bu suyu hiç tereddüt etmeden içerse Mogol emin olur müş ki yabancı adam karısına karşı dürüst hareket etmişti; Tessam her eserine İmza atmak Itiyadındaydı., — Mtalyan karımuru —