Haber 28 Mart 1939 sayfa 9 | Gaste Arşivi

28 Mart 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

28 Mart 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

%€ÜOZ/ U 'O/ B hy: Btce seferinde hayatımı tehli- dUğuı'nı.ı biliyordum. Klay- Ordum Paranın yarısı ğe bu kadar kolaylıkla beni başından defetmek kiıı : )q;:ra—' Vermiş olduğunu gösteri- da benim gibi düşünüyor- ı, âkat ben kendime güveniyor hu'_!':'ııll)fordum teskın ve temin — etmeğe 4* M A, Kulak asmadı. Bana sarı- | ! ğ” gitmeme mani olmak isti- İtiyordu. Gözleri yaşla — do- < Seni öldürecek! ğîî" çocuğum, merak etme! bir daha göremiyeceğimi î | y“mm. Con, ne olur beni de ( ı Na '%hka | * ** Na a. Mademki gitmek istiyor- Se“ Çıldırdın mı? ? söylediğimi biliyorum ben! Za Vallr kızcağız! KS"“ kaybedersem Con ben de hüşk Sensiz yaşıyamam ben.. , Asını seni sevdiğim — gibi |. © bir daha... ç Böyle söyleme Frans. Niçin p Eyleri düşünüyorsun. n babası bu sırada salona nıâî da projeyi anlattım. bir tavırla mırıldandı: yuvası mı? Paranın o- zannetmem. Maa- Sğtusemz bir kere gidiniz. de orayı düşündünüz müy- !&h » Âşıklar yuvasının yanın- % ben bir ay müddetle her bekleyip gözetledik. Bey %î'h““ atıldı l'x'“y<iuıı ya Con?! Bu gece ©- | xı'lq- İmene lüzum kalmadı. “tl Şeye rağmen — gideceğim. Ünün birkaç gizli yeri olma- naııSu'ıı bu sırada Âşıklar yu- ,b;'iklaması mümkündür. Üs- ’*i yfı tanırım; — bu gece marayacaktır İcap — ederse Üye işkence yapacak ve pa- “İhakkak elde edecektir. Onu ğkmm p » Hayır! Hayır! b #miyeceğim ben.. İcap e- qîl“mmayta karşı müdafaa N Şımdı bırak da gide- gözlüye | Fm.ns. bendenaynlmağa ' ille onu ikna edebildim. padığım zaman ismimi gm':?kn'dı. Eve dönmemek %%i zorlamak mecburiyeti- © i 4 %î'andevu saatine daha çok O gece yarısı buluşma- bü l“nıştı Halbuki ben Fran- N saat onbuçukta ayrıl- benun onunla buluş- 3 i he kadar süreceğini bilmi- yolun kenarına bırakı- &*U ya kapısı da açık kalan "*mkımı pek ziyade tahrik Bu otobüs Tek göz- ”'“unu karargâhı — gibiydi. hh' Orada geçiriyordu. Bu- bi olmak gerekti. i'ün yanına gittim. İçinde Yoktu, Civarda da — beni kğ’! olmadığına kanaat ge- s Ti girdim. daima küçük bir cep %ak itiyadında idim; onu Ni etrafımı tetkike — başla- " Meykiinde, alt sandığın- değer bir şeyler yoktu. *“qu İ tetkik ettim. Bir parça Yak akümülâtör batarya- “R çıkardım. Bir şey dik- lîm ti: Bataryanın — müsbet in"l'lîlmıştı Acaba — neden eğe lüzum görmüşler- İm, Bu vaziyette motörü H ]mkân yoktu, çünkü cere- mtd&ıldı Teli bağladım. ı"lmlmuyı:ıındu Babasının | AT Nalkeden: F. K. Trllilmaçi “Frans uyuyordu.,, Taharriyatımı bu noktadan ya- parak yolcuların oturdukları sıra- ları tetkike başladım. Sıraların ü- zerinde maruken taklidi — bezlerin orası burası yırtılmış, içindeki ot- lar dışarıya fırlamıştı. Son — sıraya gelirken otobüste bu sıraya oturdu- ğum hatırıma gelmişti. Ne garip macera geçirmiştim ve bu macera bu gece şimşek ve — gök | gürültüleri arassnda nihayete ere- cekti. Fırtına patlamıştı. Her sani- ye gökyüzü — aydınlanıyor ve gök gürültüleri biribirini takip ediyor- du, Yolda ayak sesleri işittim. Birisi otobüse doğru geliyordu, Ayak ses- lerinin hususiyetinden derhal tanı- dım: Gelen Tek gözlü topaldı. Bir sıranın altına henüz saklanmıştım ki o içeri girdi ve üçüncü — sıranın üstüne oturdu. Kendi kendine söy- leniyordu: — Budalalar! Âşıklar yuvasında ha? Pekâlâ, pek istiyorlarsa gitsin- ler. Bu gidişin onlara neye mal ola- cağını görürüz. Kurtulmuş olurum keratalardan! Ben Sunkisti daha a- kıllı sanırdım, Hattâ ondan çekini- yordum bile.. Meğer o da Klayf gibi budalanın biriymiş. Kızdım. Saklandığım yerden çıka- rak Tek gözlüye çatacaktım. Fakaft otobüse doğru birisinin daha geldi- ğini anlayınca vaz geçtim. — Birisi koşuyordu Otobüse geldi ve — şoför mevkiine geçerek hemen motörü iş- letti. Otobüs hareket etti. Yavaşça başımı kaldırarak bak- tım. Bu Klayftı. Nereye gidiyordu bu deli? Herhalde âşıklar yuvasına.. Ah haydut! Demek bana oyun oy nuyordu. Tek gözlünün — servetine tek başına konmak — niyetindeydi. Beni kandırdığını sanıryordu. Ken- disile beraber beni ve Tek gözlüyü de götürdüğünü anladığı zaman ne hale gireceğini düşünerek gülümse- dim. : Klayf otobüsü çılgın gibi sürü- yordu. Onun ne kadar usta bir şo- för olduğunu bilmeseydim korkar- dım, Süratle köyden ve köy otelinin önünden geçtik. Otelin kapısı ğnün- de ahali toplanmıştı. (Devamı var) Korkunç bir geceydi. Yığmur,[ olukları taşıran, patlatan bir şid- detle boşanıyor, seller - birdenbire su basmış kuru bir dere gibi - rast geldiği kaldırım taşılarını sürük- liyordu. Kapkara gök, şarapnel hücumu-| na uğramış, bir kumaş parçası gi- bi, dört bir taraftan çakan şim- şekle sık sıkı parçalanıyordu. Gök gürültülerinin hızını kay- bedip uzaktan uzağa ve boğuk | boğuk homurdandığı dakikalarda, coşkun sellerin caddedeki ana lâğ- mında kokurdadığını duyuyorduk. T Bu gece, bu çatı altına toplanan | beş arkadaşın mevzuu, sanki ku- durmuş tabiatten mülhem imiş gi- bi, hep korkunç bahislere temas J ediyordu. İngilterenin, yarı loş koridorla- rınlda cinler tarafından koskoca - man tuğla parçalariyle futbol oy- nandığı perili şatolar, anlatıları hi- kâyelerin yanında, solda sıfır kalı- yordu. İçlerinden biri, şimdiye kadar dinlediğimiz cinli, perili ev hikâ- yelerine bir yenisini katıyordu: İstanbulun bilmem hangi sem- tinde, zengin bir kuyumcu, on beş| bin liraya varan servetini yatıra- rak oldukça muhteşem bir apartı- man yükseltiyormuş. Kuyumcu, gününü peynir ekmekle öldüren tamahkâr bir adammış. Her cimri gibi, o da, şeytani bir zekâya sa- hipmiş. . Menfaatlerinde metelik sektirtmemek için, saatlerce kafa patlatır, işin içinde güç çıkılır he- saplarla kılı kırk yararmış. Günün birinlde, bu cimriliğin ce- zasını öyle bir çekmiş ki! Bakınız nasıl: Apartımanın inşaatr — süratle ilerliyormuş' Temellerin atıldı- ğiından — bir ay sonra, iş dahili aksama - kapıların, pencere per- vazlarının, döşemelerin, yapılma- sına gelmiş, Ve işte bu sırada, o semtin halkı arasında korkunç bir şayia baş göstermiş: Kuyumcu *“x,, nin apartrmanın- da, cinler, periler dolaşıyor!. Cesaret Yazan : İnşaatta çalışanm ameleler akşam üzeri paydos edip, kapıları iyece kapayarak çıkıp gittikten bir kaç saat sonra, gecenin yarısına doğ- ru, apartımanın bazı katlarında ışıklar yanıyor, derinden derine gelen boğuk gürültüler, koşuşma- lar iduyuluyormuş.. Batıl inanışlı, safdiller ve çocuklar, yeni kurul- makta olan bu perili apartımana yaklaşamaz, önünden geçemez ol- muşlar.. Bay kuyumcunun yolunu çevirenler, ürkerek, çekinerek, a- partımanda dönen esrarlı hâdise- lerden bahsediyorlarmış.. İçlerin- de, inşaatı paydos edip binayı ya- rım bırakmayı bile tavsiye eden- ler varmış,.. Cin, peri şayiaları, tuhaf değil mi, cimri kuyumcunun âdeta key- fini getirmiş. Onun, neşe'lenmekte hakkı var: Çünkü, etrafta çıkarılan Tivayet- ler, hilesini bir hayli kolaylaştır- mış bulunuyormuş.. Gece yarısına doğru başlayıp sabaha karşı bi- ten takırtıların, tokurtuların se- bebi meğer şuymuş: 'Bay kuyumcu, resmt hükümet makmalarından gizlice, geceleyin de amele çalıştırarak inşaata de- vam ediyor, bir an evvel apartrma- nı bitirip kiraya vermek gayesini güdüyormuş. Derken efendim, bina tamam- lanmış, ve kapısına müteaddit ,,ki- ralık kat,, tabelâları asılmış.. Fa- kat, az tamah çok ziyan getirir... İşte tam bu anda, işlediği azim hata kafasına danketmiş: Cinli, | perili apartımana ,bu asırda bile, hangi akıllı girer?!. - Başını yerden — yere vurmüş ama, ne fayda!.. Şimdi, bomboş duran apartımanda, kendisiniden başka oturan yokmuş.. Bir aralık söz, cinlere, perilere inanıp inanmamağa intikal eti. Beş arkadaşın içinde en mater- yalist, Memduhtu. O, ilim adamla- rının, “Metafizik,, namrı altımda mütalea ettikleri esrarlı hâdisele- rin hiç birine inanmazdı.. Mem- duh, otuz yaşında, iri boylu, güç- Hikâyeci lü kuvvetli, kafası da vücudu ka- dar sağlam, malümatlı bir gençti. Arkadaşları arasında, cesareti ve soğukkanlılığiyle tanınmıştı. Gurupun en tabansızı Fikret, cin, peri —efsaneleri — konuşulurken Memduhun muhakkar gülüşünü bir türlü hazmedemez, için için si- nirlenirdi. Nitekim bu gece de öyle oldu. Ve, Memduhun hurafeler karşı- sındaki cesaretini imtihana çek- mek fikrini jileri sürdü. Yağmur delicesine yağmakta, gök uzun uzun homurdanmakta devam ediyordu. Delikanlı, kaytsızla omuz silke- rek kısık bir kahkaha kopardı: — Cesaretimi nasıl deneyecek- siniz bakayım? Yağmur olukları bir ankla yolu- nu değiştirmiş ve sırtına boşanmış gibi, Fikret ürperdi. Arkadaşları soruyordu: — Söyle, Fikret.. Nasıl imtihan edeceğiz Memduhu?, — Nasıl?, — Nasıl?. Öfkeli bir sesle anlattı! — Benim bastonumun ucu de- mirlidir. — E??.. — Memduh onu alacak ve bü- yük mezarlığın en ortasına sapla- yıp dönecek.. Memduh, onu çileden çıkaracak yeni bir kahkaha salrverdi ve imti- hanın basitliği herkesi güldürdü ; Memlduh, alay ediyordu: — Dostumuzun zekâsı evvel- denberi müsellemdir. O, beni bu müthiş yağmurun altında ahmak- lar gibi ıslatmak istiyor!. — Korkuyorsun, dedi, Fikret, yağmur bu korkunç gecede me- zarlığa gitmemek için güzel bir bahane,. — Mademki israr ediyorsun; bu imtihane bir şartle Trazı olu- rum; Dediğini yaparsam beş lira verir misin?. Fikret böyle bir bahse giriştiği- ne çok pişmandı. Memduhun ne (Lülfen sayfayı çeviriniz) Yapamk işlerim vardı İ TIZ kleğil, uyanık iken görüyordu . Akşam olmuştu. Araten bir müddettenberi yazısını bırakmış, dirseklerini masaya — dayamış, Bamboyu tetkik ediyordu. Karanlığın ! tesiri — altında Kardinalı artık — seçemediğini gördüğü zaman akşam olduğunu anladı.. Şöminede yanan ateş te sönmüştü. Şair kaba bir küfür savura- Trak şömine üzerinde duran mu- mu yakmak için ilerledi, bu es- nada omuzuna 'bir el temas etti. Bamboönun boğuk sesini duydu: — Yakmal!, — Niçin?, — Lüzumu yok.. Otur beni dinle... Bambo neden aydınlık iste- miyordu, Düşüncelerinin sura- tında meydana getirdiği kor- kunç izlerin belli olacağından mr çekiniyordu?. Yoksa daldığı hayal vadisin- de kirli vicdanrna rehberlik eden karanlıktan ayrılmamak mı isti- yordu?, Araten ses çıkarmadan otur- du., Kardinal söze başladı: — Ben gsenden iki hizmet istemiştim.. Bu hizmetlerden bi- risi Biyankayı yanında müuhafa- za etmekti. Sen bu kızın, met- KAHRAMAN HAYDUD " yeslerinin te'IHr_ıIeri ile nihayet istediğim yola gelebilecegini söy- lemiştin.. — Doğru.. — İkinci hizmet de Biyankayı Venedikten çıkarmak hususun: daki vaadindi. — Bu da doğru. — Bana borclü olduğun ve be- delini peşinen verdiğim bu hiz « metlerden seni kurtaracağım, Araten sıçrayarak ayağa kalk- tı. Beti benzi atmıştı. — O halde bana verdiğiniz pa- rayı da geri almak isteyeceksi- nİZ... — Hayır, müsterih ol., Yal- nız bir şartla.. — Söyle bakalım. — İşte: Ben Venediği hemen bu akşamdan itibaren terketme- ğe karar verdim.. Ne hayret edi- yorsun? Hareketim lâzım ve te- hir —edilemez.. Biyankayı da beraber götürmek istiyorum .. Hazırlanmış olan göndolum bir kaç adım ötede beni bekliyor. Bir kere büyük gölü geçtim mi artık kurtuldum demektir. — Kurtuldum demek mi?, — Yani seyahatimin diğer kısmı kolaylaşmış olacaktır, de- mek istedim. — Pekâlâ, şimdi şartınr söy- le bakalım. — Biyankayı yanına verdi- KAHRAMAN HAYDUD rigonun ölümü arasında neden bir münasebet görüyorsunuz?.. — Bir münasebet görüyorum, demedim. Sadece bu mühim vak'alar yapılmış şekilleri itiba- riyle garip bir karşılaşma var. Sandrigoyu öldüren ve Emper- yayı kaçmağa mecbur eden in- sanlar acaba bu gece sarayınıza hücum edenler değil midir diye kendi kendime sordum. — Niçin bana hücum ediyor- lar?, — Bunu nasıl keşfedebilirim monsenyör, kimbilir? Belki de şahsi bir düşmanlık, bir intikam., — Rolan Kandiyanonun ben- den alacağı bir intikam mı yar zannediyorsunuz?, Bambo bu suali sorduğuna piş man oldu. Fakat geri almak artık imkân haricindeydi. Kide Cena- ronüun yüzünü kaplayan ve du- dakları ucunda |dolaşan alaylı te- besümler, pek çok şeyler bildi- ğini açıktan açığa belli ediyor- du. Benliğini istilâya başlayan a- ciz, kin ve hiddet hisleri arasın- da boğuk boğuk mırıldandı: — Ne olursa olsun, yarın ben de Emperya gibi Venedikten kaçmış bulunacağım. Beni git- tikçe sıkmağa başlayan bu dar, korkunç ölüm çemberinden kur- tulacağım., PT e G DA L ee 109 — Polis müdürü, tekrar söze baş- lamıştı: — Bir kaç güne kadar bu ta- arruza ait esrarı meydana çıka- racağıma eminim, Ancak şimdi- lik zatı asilânelerine bir tavsi- yede bulunmaklığıma müsaade buyurur musunuz?, — Söyleyiniz.. — Ben sizin yerinizde olsam, Ne bu gece, ne de yarın, hattâ bir ay kadar bir müddet için bu- rada Venedikte kalmam. Bambo sıçrayarak — ayağa kalktı.. Cididi ve azametli bir ta- vırla ; — Aldanıyorsunuz, dedi.. Bir Piskopos sarayında kalmak vas zifesi ile mükelleftir. Beni ha- leti nezide bulunan zavallr bir kadının başı ucuna göndermek suretiyle geceki taarruzdan kurtarmış olan Cenabıhak, ge- ne muhafazasında devam eder.. Ne bugün, ne yarın ve ne de bir ay sonra buradan bir yere kımıl- damıyacağım. Kido Cenaro, hürmetle eğil- di, Dudaklarındaki mânalı te- bessümü Bambo farkedemedi. — Cesaretinizin — takdirkârı- yım monsenyör.. Fakat sizi mu- hafaza etmek benim vazifemdir. Sarayınızın etrafında bulunmak üeze size yirmi muhafrız gön- derdim. Tehlike geçinciye kadar

Bu sayıdan diğer sayfalar: