ASANIN üstünde, krık, işe yaramaz bir halde du- ran kemanıma yeisle baktım. A- M kord düğmelerinin ikisi bozul- Muştu, teller o gıkışmıyortdu, Eski dostum tamirci Yogine götürür yaptırmaktan başka çare yoktu. Azşam Üzeri, güneş kızgınlığı. #ı kaybedip te, ortalık biraz nefce alınabilir bir hale gelince, Kalkü- tanın (Burra) pazar: denilen ka- Jabal.k çarşısına gitim o Telli sazlar tamircisi Yoginin dükkân:- na varınciya kadar, çıplak ayak. hı, #ıkara çocukları serseri köpek- ler ve pazarda satılmağa getiril miş öküzlerle eşeklerin arasında öyle bunalmıştımn ki, küçücük dükkân bana cennet gibi göründü. “Yogin bir yer” minderine bağdaş kurmuş, kırık bir keman yayını tamir etmekle meşguldü. Beni gö. rünce gülümsedi, bir alçak iskem- eye oturmamı işaret ederek işine devam etti, Uzun zamandanberi tanıştığımız için bu ihtiyar Hind- Inin garip huylarına alışıktım. Elinde bir iş varken kim gelse, işini tamamlamadan ne İstediğini sormaz, konuşmazdı. Ne zaman kemanımı tâmir etse, parâ almaz, sevdiği bir parçayı şâlmamı ister- di, Elindeki yayı bir kâğıda sarıp raflardan birine ihtimamla yerleş- tirdikten a bana döndü; — Söyle bakalım, gene ne ol- du bizim emektara?, Kutunun kapağını kaldırarak kemanımı gösterdim. Dikkatle, sevgi ile baktı: — Kolay yaparız, yalnız bitince bana kelebeğin uçuşunu çalarsın. Mendelscta'n "Madam Batren- lây,, operasından bir parça çalma- mı İstiyordu. Tabit derhal kabul ettim, Kemanın tamirine başlama dan evvel duvarda asılı duran ga- rip bir çalçılyı bana uzattı; — Bunu çalabilir misin acaba?, Gayet ince, keman uzunluğunda garip bir çalgı idi. Yapısı ve bil- bassa bazı son bahar yaprakların- da rastlanan kızıl kahverengi ağa- <ı gayet güzeldi. — Nedir bu, nereden aldınır?. İhtiyar adam gülümsedi: — Bü, çok eski bir Çin kemanı” dır. Ne sen, hattâ ne de ben dof- madan çok evvel onun sesini dinli. yorlaşdı. Nasıl aklın, diyorsun -. Bir çok şeylerin alındığı gibi, pa- ra ile! Küçücük bir yayı da var .. Çalar mısn?, İnce yay: tellerin Üstünde do- laştırdım.. Biribirine çarpan kıtis- tal bardakların sesine benziyen in. ce sesler çıktı. Çok hafif, fakat gayet tatlı, hayattan ve ölümden, aşktan ve nefretten bahseder gibi esrark, cazip sesle.. — Bunu bana satar mısın, Yo- gin, dedim, Antika meraki:sıyım da. bir müddet, düşünerek bana baktı.. Minderde bana da yer gös- tererek anlatmağa başladı: »» Önün hikâyesini anlatayım, dinle ve sonra gene kemanı alma.. İstersen, parasız al, hediyem ol- sün, Bu garip macerayı bende kemanı satan adımdan dinlemiş tim. OK eskiden, Çin şehirie- rinden birinde, bir tek kr zı olan zengin bir Çinli vardı. Bu keman o güzel ve malâmatl: kız kin satın alınmıştı, Güzel kız, kemanı çalıp şarkı söylerken ba, ba-mım sazdetine diyecek yoktu. Fakat bir gün adam evlendi E. yede ile satıldı. Bu keman da 9 zamantdanberi elden ele dolaşmak. tadır, Fena bir şöhreti var; Ke. manın sahibinin başıma bir fclâ ket geleceği zaman, genç kızın ruhu kemana girerek, onu çalar- mış. Anlıyorsunuz ya, keman Şü rafta dururken, kendi kendine çal- dığını duyacak olsam, bir felâket beklemem Hizm. İNDLİ sustu. Hayret için. de dinliyordum. — Fakat, Yogin, sana onu s&- tan adamım başına bir felâket gel- miş mi?. | — Seyyar çalgıcıydı, karısı sal- gın bir hastalıktan öldü.. — Belki kaderi öyleydi. — Evet ama, çalgıcı kemanın kendi kendine çaldığını duymuş. — Ya siz, siz hiç işittiniz mi? — Evet aysız, karanlık bir gece duydum. — Peki, zararı?, — Henüz bir şey olmadı. — Niçin satım aldın bunu, Yo. 'nm güzelliğini, zekâsmı k:skana- rak ondan bir an evvel kurtulma nın çarelerini araştırmağa başle'dı. ! Bu çarelerin en kolayı, kızı hemen evlendirmekti. Böylelikle kocası” nı gücendirmeden rahata kavuş- muş olurdu. Genç kız, babasına karşı itaat- alzlik etmemek için, kendinden büyük kızları olan bir ipek tücca- riyle evlenmeği kabu etti. Fakat gizlice çok üzüntüdeydi: Bir çift. şinin oğlu ile sevişiyordu., Genç a dam zengin olmadığı için evlen- melerine imkân yoktu; Düğün günü, genç kızım babası- gok nın'evi bir çok davetlilerle ei.) — Çok güzel. muştu, Gelin, babasının arzusu U.' oSustuk, Biraz sonra tamir edil | ( Fred: zerine bu kemanı çalıp bir kaç'miş kemanımı alarak dükkândan şarkı söyledi. | çiktim.. Fakat ertesi günü ilk işim Fakat böyle acıklı bir musiki | Yoginin dükkânma koşup Çin ke- Hiç bir düğünde işidilmemişti, . | manını istemek oldu. Zaten ben Davetliler, hayret ve teessür için- | batri itikatlara gülüp geçen bir & de, sessizce dinlediler. , damumdır.. Şarkıları bitince, genç gelinye.| Yogin, kemanı bana vermeder mek hazırlıklarına bir defa daha! evvel dikkatle muayene etti: bakmak üzere davetlilerin yanın-| — Alan. İnşaallah kendi kendi - dan ayrıldı. ne çaldığını hiç duymazsınız. Aradan. epeyce zaman Geçti.) o Duyup düymamik emurumde genç kız meydanda yok.. Nihayet değ İnanmadıktan sonra. pal ,İ Kartleşim Fred. an*ika Çin ke- — Kendi gözünle görmüş gibi! manının esrarmı dinleyince ievka. anlatıyorsun, Yogin!.. lâde azabileşti.. nü kesme, dinle,. Niha- iş yet babası merak edip aşağı indi,| “— Müthiş bir efsane. Onu eve ve felâiketle karşılandr. £ Çinde getirmek geyet > ETE mü, (Yaşi) denilen'çift intihar!. Genç * bir bareket.. Neyse, acsi- kız ve çiftiçinin oğlu kendilerini mi duymuyacağımızı “id elelim öldürmüşlerdi. Zavalk baba, kız na ettiği fenalığı © zaman anladı. | İçini saran ateşin hızıyla yerdeki | AZ başlangıcında Kalküta irin gibi yen yordu. Cildimizi ve gözlerimizi ya- “— Koşun, diye bağırıyordu, evden I Çeviren: İl gayet güzel bir dağda iki odalı bir ev kiraladık.. Göç edeceğimizden bir gece evvel, balkonda oturup ertesi güne ait programı tesbit €- diyorduk. Kardeşimin karısı Mezi içerde toplanmakla meşguldü. Birden Fred yerinde doğruldu, bir şey dinler gibi hareketsiz dur. du. Sırtımda buz gibi bir el dolaş- tt: Bende duymuştum.. Kıtisal bardakların biribirine (oçarpmas gibi, küçük seslei bir şark çalgı - smn nağmeleri gibi hafif, hazin musiki! , — Ne tuhaf, bambaşka bir çalgı sesi geldi kulağıma. Fredin bu sözüne içerden Megi. nin kalıkahası cevap verdi: raz daha gayret etsen estarengiz kemanın sesini duydum diyecek » sin,” Kemanın asılı durduğu odaya girdim. Garip bir üzüntü içindey. j, dışarı çıkım, çabuk, koşun!,, N Idim. Dinledim. Ses hakikaten ke- mandan geliyor gibiyti. Kalbim hızla çarparak balkona döndüm ve yalan söyledim. — Kemandan hiç ses gelmiyor. Belki bir gece kuşuydu. Ertesi sabah, bavullarımızı ha- zırladık, Megi yeyecek sarmak ü. zere mutlağa indi. Biraz sonra, kardeşim; — Meginin sesi duyulmuyor, İ ben bir bakayım, diyerek gitti Bir dakika sonra koşarak gek di. Yüzü bembeyazdı, Titriyordu: — Otomobili çıkar, çabuk bir 4oktor getir, Megiyi yılan sok » muş. . Diye bağırdı. İ yapıp gidince kardeşim hâlâ ayni heyecanım tesiri altında titriyere" yanıma geldi: — Eğer karım ölürse, seni d senin o uğursuz antika kemanın bıçağı aldı, karışmı dışarı çağıra . rak evvelâ onun kafasını, ve son ra da kendininkini kesti, sert rüzgârlardan köorünmaâl çin bir müddet dağlara 'çıkmağa karar vermiştik. Sekiz ve gelen ikinci hanım, üvey kızı- Zengin adamın eşyaları müza bin ayairlsenin böyle yüksekliğinde, Darmaşala isminde | gördükçe, Ja bin parça ederim. — Aklımı başma topla, Fred Tsanelere inarldığın olduğuna hükme. — Olur şey değilsin, Fred, bi-| Bir saat sonra, doktor tedaviyi! han TANAR deceğim geliyor. — Çinli minli, ulur gibi, ağlar gibi sesler çıkardığını duydum ya, Ikinci bir tecrübeye girmek iste- mem, AKAT Megi ölmedi. Bir F hafta teahhürle Darmaşa- İle dağına gittik. Taze dağ havas: İhepimizi canlandırmıştı. Evimiz Darmaşâlenin zirvelerinden birin. İ deydi. Bir kaç aklim ötede buz gibi bir akâr su, önümüzde geniş çay târ- lalar: ve arkada $:k çam ağaçlarile İetülü dağlar.. Tam bir dinlenme yerindeydik.. Ben, tablat üstündeki kuvvetine &âlâ İnanmadığım kemanım: da be taber getirmiştim.. O kadar kıy- metli bir antikamı yanımdan w- zak tutarak tehlikeye sokmağı İs. tememiştim.. Fakat kardeşim ge- ine — O mel'un kemanı buraya da getirilin öyle mi? Ne dediğimi &- nutmamışsındır her halde. Hele, birimize bir zarar gelsin, ben nc yapacağımı bilirim, Haftalar çobuk geçti. Ekseri| günler, eşeklere binerek civar çam lıklara gezintiler yapiyorduk. Bir gün uzak tepelerden birindeki meşhur bir mabedi ziyaret etmek için eşeklerle dağa tırmandık. Ba. 21 yerlerde yollar o kadar dikle- şiyordu ki, oranın âdetine uyarak bizide yere iniyor ve eşekleri kuyruklarına as larak sarp yokuş- ları tırmanıyordu.. Kalköta eşek- leri bu işe alışıktırlar ve hiç aldır. madan kuyruklarıma asılan yükü şekerler. | Mabed tenhaydı; önünde bir İ avuç pirinç bulunan bir taş ve )ir çok kayalar. Topraktaki incec şatlakların arasında mavi bir ale vin çıkıp derhal gaza inkılâp edi Hi dikkatimizi çekti. Havada kükürt kokusu vardı. Ateşin bir grup seyrederek döner ken, hiç bir şey söylemcemekle be- e raber, zihnen hepimiz bu garip hi. dise ile ,tepeden çıkan alevleri tehlikesini hesaplamakla meşguk duk, Akşam yemiğimizi hentiz bitir“ miştik, Megi sofrayı toplamağı kal karken, garip bir şark çalgısıni andıtan acıklı sesi gene duyduk «fi Kestirilemiyen bir mesafeden g€“ Hiz gibi, derin, inleyen, feryat eden bir ses. Fred, bembeyaz yüzünde irileşen gözlerini bana dikmişti. — Parçalayacağım. Meş'us kemanını parça paraç edeceğim. Diye haykırdı.. Fakat yerim den kımıldamadı. Belki benim gi* bi onun da dizleri uğuşmuştu. Tekrar konuşmadan, odalarımı" za çekildik. O gece yıldızlar, tozdan bir p€ çenin arkasına gizlenmişlerdi. G€“ ce, insanı asabileştirecek kadı” durgundu. Sanki gök yüzü gittik” çe alçalıyor, toprağa doğru intyof iniyordu, AFAK bizi uyanık buldü Konuşmadan, o gece bii birimizin uyumadığını anladık. F#ğ kat heyecandan, üzüntüden bel setmeğe dilimiz varmıyordu. Fred erkenden atla gezintiyii. çıkmıştı.. Megi ile ben kahvaltı © derken, atını dört mala sürer” geri döndü. Daha attan inmedeni — Koyun, diye bağrıyordu. E* den dışarı çıkın, çabuk koşun! Ne olduğunu, ancak te; çam ağaçlarının Üzerimize ye hr gibi eğildiklerini gördüğüm sf man anladım ve koşmağa başi” dım. homurtularla inlerken koşmak değildir. Yüzü koyun çatlak tof raklara kapandım, ve bekledin dar sürdü. Sağlam bir ev bile kâ mamıştı.. Toprakta derin ” lar böl olmuştu, İki dakika ev çayırda otlayan sürüden bir ko' bile meydanda yoktu, Hararetli bir kazma, anka tında yaralı ve ölü çıkarına f aliyeti arasında, iç parçalayıcı $ Uklar yükseliyordu. Bizim kiraladığımız evin andii bir duvarı yıkılmamıştı ve ©: benim antika Çin kemanım duruyordu. Fred çılgın gibi mana saldırdı. Onu, ayaklarının altında, ade *0z haline gelinciye kadar çiğ di. Bir an bana da saldıracak” gibi gözlerini üstüme dikti, ta başı önüne düşüt. Hıçkıra” dışarı fırladı. O aksam, arzın gazabından ? sılsa yakasını kurtarabilen kü mezarlığa Meğiyi gömdük . Kalkütaya döndükten bir * 7 gün sonra, Yogin hatırıma gel Kemanın sesini o da duymuştü” caba onun da başına bir fel gelmiş miydi? . g Dükkânda her şey yerli yeri” duruyordu. Yalnız Yogin yok” Kardeşi onun yerinde çalış? du . — Yalnız mısınız? Yogin mu? diye sordum. — Yogin mi? Demek habe yok,. Onu kaybettik. — Nasıl Yogin öldü mü? İ zaman, Neden?, — Verem. a — Olamar.. Olmıyacık 307 Ne zaman öllü?. y — Geçen haltt naşını yak”, Dizlerimin tittemesinden #l ta Gwramıyordum. Bir isker göltârek bir müddet dalgın Gİ 4 etralıma bakındım. Birden gö İ rim dehşetle açıldı. Bana v0” #srarengiz Çin kemanı, gördüğüm yerde asıl dur Kardeşimin parçaladığınm ei ince, uzun, sonbahar yap” gibi kızl kahverengi!. — Şu keman: nereden 22? Şu Çin kemanr.. nered9 t1?, yi Adam, gözlerini kaldıran (Devam 14 ür” asi A İ yel dei