22 Şubat 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

F ei __,A_Y__—wı__,._u——_ S ERRAL ÜLÜE a eee Haber'in tarihi Romanmnı: 65 Yazan: Ikimim Tek gözünü eşkiya hücumunda kaybeden acaib ve korkunç bakışlı adam, söze karıştı Büurada göbektaşı üstünde müte- [geçırmek istedikleri delile kara Ab- vazı bir âlemi yaptılar, Az saat farklariyle iki üç dost daha geldi. Abdürrahman, her yerde tecrü- ba ettiği ve artık alışkın olduğu mevzulardan birine girdi. Meclis kâfi derecede sersemleşmiş ve iç- kiden mahmurlaşmış bulunuyordu. Karayı büyük bir alâka ile din- lediler, Abdürrahman, etrafmmı derin bir itina ve ihtimamla tetkik ederek yavaşça söyledi: — Hünkâr Muradı, kendi adam- ları da sevmiyor. Tulüemel sahibi hünkâra bir oyun edecekler, Şimdi, meydan boştur. Şehirde, ne asker var, ne kumandan var, ne de hün. kâr. Böyle bir zamanda ben meselâ Karaman hâkimi yerinde olsam, ya ni gücüm, kuvvetim olsa bu fırsat- tan istifade eder, uğraşmadan, yo- rulmadan Osmanlıları — kalbinden vururum, Ben aslen Rumeli taraflarında - nım. Tek gözünü bir eşkiya hücumun- da kaybeden geniş göğüslü, acaib ve korkunç bakışlı adam, söze ka- Tıştı: — Ben, dedi. Arkadaşı henüliz bu. rada tanıyorum. Fakat buranm da yabancısıyım, Doğru düşünüyor ka naatindeyim. Bugün devlet göyle bir halecik - le ele geçebilir. Vezir olmak, bey- lerbeyi olmak, şu olmak, bu olmak hiçten bile değil, Bizim —neyimiz eksik, İçimizde korkak — adam da yok. Hem aramızda böyle bir arkadaşm | bulunmasma da ben taraftarım, Ab- dürrahmanla bir inceden inceye ko. nuşsak ne dersiniz? Diğer üç arkadaş, Abdürrahma - nın gözünden kaçmıyan gizli bir i- garetle herifi susturdular ve der- hal görüşmeği başka bir mecraya döktüler. Fakat bu iz, bu söz, bu hareket Abdürrahmanı sevincinden çıldırt - mıştı. Demek bunlarm Abdürrah . mana söyliyecekleri bir sırları var. dğr. Sakladıkları bir sirları vardr. Henüz Abdürrahmana emin de- Bildiler de — ondan söylemediler. Şehre yabancıydılar. O halde Abdürrahman işin üze - | rindeydi, Günlerden, haftalardanbe ri Otkarla arayıp tarayıp ellerine dürrahman işte böyle bir tesadüfle vâsıl olmuş bulunuyordu. , Şimdi onlar kötumiyetlerini mu . hafaza edeceklerdi. Fakat Abdür . rahman bu kadarla kalacak adam- lardan değildi. Yakaladığı bu ip u- cunu, makara' sökülünceye — kadar koparmadan çözebilir adamlardan biriydi, Bir aralık dışarıya çıkan Abdürrahman kendini bekliyenler- den birinin kulağına eğilerek: — Buradan benimle çıkacak dört kişiyi dikkatle takip etmek lâzm. dır. Derhal haber götür. Takip e. denler en ince teferrüatma kadar tarassuttan vazgeçmemelidirler, Tehlikelere göğüs germek şarttır. Haydi, çabuk! Ve içeriye girerek bir müddet da ha kaldıktan sonra beş arkadaş dı- şarı çıktılar, y Bir daha böyle bir mevzu Üzerine dönmemişlerdi. Kara Abdürrahman çök neşeliydi, şarkı söylüyor, ıslık çalıyor ve bu işlere, bu hâdiseye, geçen şeylere fevkalâde lâkayt dav ranıyordu, Heriflerin de akılların - dan bir şüphe geçmediğine kendi de emindi, Onlar Abdürrahmanı bir celep sanıyorlardı. Netekim hamam para- larını Kara Abdürrahman ikram et. t. Hamamdan hep beraber çıktı . lar ve arkadaşlar bir müddet ilerde vedalaşıp ayrıldılar. Kara Abdürrahman gizli bir araş- tırmayla köşe başlarında duran a- damlarımı tanrmış ve emin olarak e- vine doğru yollanmıştı. Şimdi iş başma geçmek zamanı gelmiş bulunuyordu. Eve geldi, so. yundu. kıyafetini değiştirdi ve o zamanm derviş dilencilerinden biri gibi giyinip tekrar diışarı çıktı. Arkadaşlariyle buluştuğu kahve. |ye uğrıyarak penceresinden baktı. Bir tanesi orada biriyle nargile i- çiyordu. İçeri girdi. Elini açtı. — Merhamet ağalar! Oturanlardan biri, yani Kara Ab- dürrahmanın adamı yerinden kal- karak: — O merhaba derviş baba! diye söze başladı ve: — Sana, Dedi, bir rüyayı danı. şacağım, Eğer iyi tabir edersen karnmı doyururum., Bir masa başma oturdular, Abdürrahman sordu: — Ne var, ne yok? — Çamlıbel çıkmazında üçüncü ev. Tahini boyalı. İki katlı, harap. İlk bakışta görülür, Âyrı ayrı yollardan oraya Varıp birleştiler. — Şimdi oradalar mı? — Evet. — Kim bekliyor? — Yakub, Sarı Yusuf, Arab Za. nid. — Eve girebilmek için müsait yer var mı? — Var ama, çök tehlikeli, — Sus bire budala. Tehlikesiz iş mi olur? Kara Abdürrahman kalktı. Eline sayılan bir akçeyi sakallarına süre- rek-dualar etti ve birkaç — masaya daha el açıp birkaç akçecik daha topladıktan sonra dışarı çıktı ve sü- ratle Çamlıbele yollandı. Kara Abdürrahman — kıyafetini tebdil etmekte ve böyle harekette iyerden göke kadar haklıydı. Onu tanımıyan kundakta çocuk bile yok- tu. Bu kadar şöhretli bir adamın ol. duğu gibi dolaşması, muvaffak ola. maması için büyük bir sebeb olur- du, Çamlıbel çok uzak değildi ve Ab- dürrahman için mevzubalhs evi bul- mak müşkül olmadı, Abdürrahman evi uzaktan iyice tetkik etmiş ve — girilebilecek bir yer olup olmadığını aramıştı. Fil . hakika sağ tarafta yüksek bir ya. bani kestane ağacı vardı. Bunun büyük ve kalm dallarından biri, e- | vin bahçe duvarınm üzerine serpil- mişti, Şimdilik kendini göstermeden ancak bu ağaçtan eve girmek müm- kündü ve çok lâzımdı. Kara Abdürrahman, kendini gös. termeden ağaca yaklaşmiış, belinde. ki ihtiyat hançerlerini bir daha okşıyarak emin olduktan sonra, bir maymun çevikliğiyle ağaca tırman- mış ve kendini derhal dallar arası- na saklamış, bir müddet de pence- relerden evin içini tetkik etmişti. Sokağa nazır odalarda hiçbir şey görülmüyordu. (Devamı var) Çapraz eğlence : 123 4 5 6 7 8 9 to Bo 0U w A KU Soldan sağa: 1 — Rusyanın Karadeniz havali- sinin adı, 2 — Türklerin ilk dağıl- dıkları yurtları, 3 — Bir Türk adı- İstanbulun ezelt derdini teşkil eden bir nesne, 4 — Subayların formala- ri * azap, eziyet, 5 — Tevbih etme, 6 — Öflemekten — emrihazir - itaat etme, 7 — Bir kadın adı, 8 — De- rimizin altındaki kısım - yiyici, 9 — Ev sahiplerine verdiğimiz - üze- rinde yattığımız, 10 — Hukukun müfredi - akıtma, Yukarıdan aşağı: 1 — Muharrirlerimizden birinin soydar. 2 — İstanbulu fethedenin lâkabı, 3 — Gazetemizin meşhur fotoğrafçısı - Mısırlıların güneş.al- lahı, 4 — Babadan evlâda intikal e den bir saltanat.nevi * felekler, 5 -— Vücut sporcusu, — Mesut olma - soğuk memleketlerin bir nevi yaba: ni hayvanı, 8 — Deniz vasıtaları- nın en zarifi - Rusyanın Karadeniz havalisinin büyük — dağı, 8 — İs kambilde birli - bir kadın adı - ver me, 9 — Muaviyenin oğlu (Kerbelâ yakasının kahramanı) - kan rengi 10 — Biribiri arkasına tren vagon- lart - erkek keçi, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 töo alklalrlelalmi|A E|İK alalylulAaİk PİAİŞ|A 3İR A|FİA|İRİ|oİZ Z &bİPİAİTİAİTİEİS TİA SİAİR|'İZ EİT İN 6GİTİ'İNİ(AİZ OİGİR 7|L NİAİKİLİ'İYİE gBlalzla RAnAFARDAİZ Ş9İRİEİvY|A RİAİ||İ(Kİ|A tOPREREİ|İNİT NİTİ' İN Stanley yorgunluktan bitap düş müştü. Bir hayvan gibi uyudu: Nar sinin yokluğunun farkında olmzi: bile!.. Ertesi gün stüdyoya — gitti. Kendisi için küçük bir sahne yaza- cak olan muharriri görecekti, Böyle güzel iki gün daha geçti. Stanley kendini uçuyor hissediyordu. Sahnc vazır onu Stanley diye çağırıyor,fil min diğer aktörleri de omuzuna lostça vuruyorlardı. Stanley için her şey yolunda gi liyordu. Epeydir, cebinde, bu ka dar para görmemişti. Bütün dost larına viski ısmarlamaış; kendisine de ipek gömlekler ve birkaç kra- vat almıştı. İşte bundan sonra Nan- siyi düşünebildi! Bir haftadır onu görmemişti. A: caba stüdyoya gelmiş miydi? Buna dikkat edebilmek için kendi kendi- siyle daha az meşgul olmalıydı. — Bu akşam gidip öonu — görece: Bim. Diye Stanley düşündü. Daha sabahtan stüdyoya gelmiş ti. Fakat o gün işi yoktu. — Yalnız reklâm bürosü için şayet fotoğraf- çının vakti olursa, bir kaç — resim çektirecekti. Fakâat fotoğrafçı fazla meşgul bir adamdı. Bütün gününü Miss Pearl Smithe vaadetmişti. Demek Stanleyin bütün günü bos oluyordu. İş tablosunu gözden ge çirdi ve gördü ki komşu stüdyolar- dan birinde, bir çarın katline ait kalabalık sahneli bir film çevriliyor- du. Buna mahsus olmak üzere kar- ton ve alçıdân bütün bir — mahalk inşa olunmuştu. Çarın arabası, hal- kın tezahüratı arasından geçerker birdenbire bir bomba patlıyordu. Nansi belki bu dekorun içindeydi. Tam bu esnada Rutha rastladı. O la tahminlerini 'teyit etti. ' Stanley'sökak dekoruna ait saha: ya giremezdi; çünkü o bu serviste "alışmıyordu. Yemek zamanımı bek- liyecek ve Nansiye hakikt — küçük bir ziyafet çekecekti. Hattâ şarap lahi ısmarlıyacaktı. Fakat Nansi belki ona dargındı. Jnu son defa gördüğünde haşin da: ranmıştı. Oh! o muhakkak ki Stan> leyi affedecekti. O gün sinirli ve sa- bırsız olduğunu anlatacak, o da an- İryacaktı. Evet, affedecekti. Stan ley davetten evvel küçük bir af di- lemenin iyi olacağını düşündü. Söy" lenmesi lâzımgelen sözleri bulması nı bir türlü beceremiyordu. Bir bur ket çiçek muhakkak lâzımdı. AFf di- lemek gücüne gidiyordu. Bir unut- mabeni demeti vaziyeti kurtaracak- tı. İsteseydi, cebindeki — dolarlarle ona güller alabilirdi. Fakat Nansi- nin “unutmabeni,;leri tercih ettiğin biliyordu; sonra “unutmabeni,,le eaame HUA BİER İN ITİE?-!MEIIE*I_ :E v EELMİN SER' EEFES HS - UNUTMA BEMI Holivutta geçen bir aşk mfuwl'“*'ıı Yazan : Süzan Şan'al S T | sat muhakkak yemekten Ki — Vaziyeti size açıkça anlatmama müsa- ade edeceksiniz? Geçen gün yağmur altın- da iliklerimize kadar ıslanmıştık. Isınacak ve elbiselerimizi kurutacak bir yere sığın" mak mecburiyetindeydik. En yakın yer bu- rası olduğu için buraya geldik. Bu gelişi, siz bugün ikinci bir ziyarete vesile yaptınız. Güya bize teşekkür etmeğe geldiniz. Vazi- yet bu değil mi? Eğer kırk sekiz saat ev- vel yağmur yağmamış olsaydı siz de bu eve âdım atmamış bulunacaktınız. — Melike, bunları ne kadar sert, kati bir tavırla söylüyorsunuz! Bizi biribirimize bağlayan ufacık bir sempati yok mu ara- mızda? Siz istediğiniz kadar kızınız, yahut kızmış görününüz. Ben aramızda — hiçbir şey olmasa bile, ufak bir sempati olduğunu tekrar tekrar söyliyeceğim. — Hüküm vermekte çok acele ediyorsu- nuz, Ve sonra hislerinizin aksi sadası yok. Fakat gene söylüyorum; Bu bahsi burada kapayalım. Sözleriniz bende tatsız ve hazmi ağır bir yemek tesiri birakıyor. Şimdi anla dınız mı? İlk cümlelerimiz yavaş yavaş, — Zeynep Halanın işitemiyeceği bir sesle söylenmiş- ti. Fakat Melikenin hayli sert ve hızlı söy* lediği son cümleler, ihtiyar kadının kulak- larıma kadar gitti. O da döndü, “nevar, ne oluyor?,, gibi veğfenine baktı. Melike te- reddütsüz halasına: — Bu İstanbullu bay canımı — sıkmağa başladı, dedı. Belki ona yüz defa ihtar et- tim. Fakat bir türlü uslanmıyor, bir genç kıza söylenmesi doğru —olmıyan şeyler söylüyor. Sonra bana döğru dönerek, incecik par- mağını tehdit eder gibi salladı: — Siz çok kötü bir arkadaşsınız. Bu gi- dişle resmım yarıda kalacak.. Sade o kadar da değil.. Bit gün kapımızı da size kapa- mağa mecbur olacağız. Vakia bunu yapar- ken çok üzüleceğim ama, mecbur olursam tereddüt etmiyeceğim. — Demek ki bir arkadaşı, güzel oldu- Bunuzu söylüyor diye kapı dışarı etmeğe razı olacaksınız öyle mi? — Siz beni güzel bulabilirsiniz. Fikrinize müdahale etme': istemem. Fakat bu düşün- cenizi işiftmek hoşuma gitmez, — Acaba size çirkin olduğunuzu söyler- sem bu hoşunuza gider mi? — Siz, bir genç ktza güzel veya çirkin olduğunu söylemeden duramaz mısınız?.. Sussanız hepsinden iyi olmaz mı? Gülmeye başladı. Sonra karşısımdakini e- zen bir balcışla bakarak katf hükmünü ver- di: — Erkekler anlaşılmaz birer mahlük doğ- rusu,. Onları memnun etmenin imkânı yok. Daima bulduklarından fazlasını umuyor- lar.. Doymak bilmiyen bir iştihaları var.. Bu yüzden dostluk, kardeşlik, karşılıklı em niyet gibi en femiz, en insanca hisleri bile kirletiyorlar. Bu sözlere artık cevap vermek — isteme- dim. Omuzlarımı silkmekle iktila ettim. Ben hislerimin çok samimi olduğunu se- ziyorum. Fakat o niçin bu — samimiyeti duymryor ve niçin söylediklerimi ciddi o- larak telâkki etmek istemiyor! #&.. Yağmurlar, ardı arası kesilmeden devam edip gidiyor. Harabelere kadar gidip tablo- ma çalışmak imkânsız. Bu duruş, bu bek- leyiş omuzlarıma çöken ağır bir yük ha- linde. Dünyayı penbe gören — rindmeşreh filo- zofların hükümlerini hatırlamağa çalışarak ümitsiz günlerimin acı zehrini, tatlı bir şa- rap haline çevirmek istiyorum. - Mademki başladığım işi bitirmeğe imkân yok.. Öyle ise başka bir meşgale bulmalı.. İnsanın is- teyince yapamıyacağı şey yoktur.. Güllü Ninenin otelinde boya kutumu ve — fırça- larımı karıştırırken bazı boyaların bittiği- ni ve bir iki firçanın yıprandığını gördüm. Bunları İstanbuldan ısmarlayıp getirtmek uzun olacak. İyisi mi istasyona kadar iner, trene atlar, İzmire giderim, hem eksikle- rimi tamamlar, hem de biraz eğlenmiş ©- lurum, Düşündüklerimi yaptım. İzmirden ala- caklarımı aldım. Sonra biraz vakit geçsin diye kordonda bir kahveye oturdum. Li- manın çalışma hareketlerine, gelip geçen- ' lere daldım.. Ansızın olduğum — yerde bir defa sıçradım. Rüya mı görüyorum, çıldırdım mı? Kordondan gayet zarif, son derece pahalı husu:? bir otomobil geçiyor. Bu otomobil- de iyice tanıdığım bir çehrenin çizgilerini ve bir vücudun hayalini görür gibi oluyo- rum; Melikenin hayali, (Devamı var) ywnlar için daha manalı idilef. Pi Büyük bir buket haz!l'laîâw ak güzel bir kâğıda sariP gl yadın figüranların local gel Törünmeden sokuldu. w;l’ 2lbiseleri giymiş kızlar, İ yd'y xini hışırdatarak, gidip geîl beraber de sahte topuzlari leri düzelteceğim diye” Mj nüyordu. Çara suikast ve çok zahmetliydi. Fıı;üf““w MA çonlarda ayakta durmadâfı amadan ve çiçek atmadaf vyş nışlardı. Sırmasını 15111*"”'";3k gid 'açını düzelttirmek için Dt "' le gelecekti. Fakat onü E” soyunma İocalarının YaZ" meğe cesaret edemedi. Zİfâ Orada duran giydirici k;dıfn#“ lolar vererek buketin Naf yaj masasının üstüne KO? temin etti. Kadın onu İyİCE Tz pf du. Hoş küçük bir kızil %M nüz avdet etmemişti V€ ydiıff beri orada dekorun üsti W —*'.-;şı Enfffffğffff.’fifffı —X / sasına uğrıyacaktı. wnıdr Stanley memnun ve müs ni V ,d[f t Barda bir viski içti. Y daşlarından biriyle on dı,G" JJ mağa kalan gazeteciye mdefwd zeteci şimdilik bir şey du. Fakat Stanley isminii ağw' yazetelerden birinde çıkâ lediyordu. Mütevazi VE ”kımg meğe gayret ederek gazt M lediklerini dikkatle dl“edi Kd bir mülâkatta bunlar ©N miyet verilen şeylerdir. ı yat) 22 Yaşında b"'“ı' (5 yaş ındakı P'Vîf hocasile evlent Amerikan ıçtımaıy'atçıı gul eden meselelerden l:-nda senelerde evlenme çağ_ağmd'aw genç kızların evlenme bali“ bâbaları hattâ büyük DAP tarı y ta adamları seçmeleridir. | l A divaçlar vakia eskiden ma, o zaman böyle bir İs© etini kani olarak, katlanab' malf vaziyeti düzgün b” î “’J da görülmektedir. BUN arlnw'îıff ——'4 , .E_:"'.afâ"ı . » F ae xi'a:r.—-ıı-—ıt.f_î"l'f. —1 —e ae — a0k AWT ea AŞ ge fakir olan, ailesinin !tl’ lıCnl | tarmağa çalışan bir genç Y’Puığ de büyük bir fedakârlık w ise bu larz bırle:meler. 81" aşkların netı u”'” oluyor.. Zeki, şını geçkin bir adama evleniyor. Böyle ız;dwaçl en ziyade münevver tabakâ yenç kızların çok okumal müli sek tahsil gormelerml" rolü vardır. Çok okuyar kızlarda bir nevi (kahr Kd’di îfâîı ma) hissi hasıl oluyor- tz! di daki erkekleri cahil ve h ı-'ıti ediyor. Ancak fikirlerin ütM d 2debileceği olgun Vt gıf İ damlardan hodamyor' ü KON yun, belki de meşhur DİF " V pu v 'enmekten duyduklar? glgl W | leşmenin mahzurlarına ruyor. Böyle & .ç ma) cinsinden bir İZ tagil nümunesi geçenlefde n müuştur. Miss E ttdzel bifkğ.ıü' yirmi iki yaâmıîîa' B ile F g' yaşındaki mus pro miştir. Musiki hoîı“' 'î:'dı beri genç kıza piY jsti du, Musikiye fevkalâd? wâf“'ğ; 'an ve bir muolklşmm' sevilmenin gürüri Je bâ al'k’n, kız aralarında MWWM, — Maamafih, bÖYİe af 'ardan hasıl olan € PT d 4 taydalı, sıhhatli birer u;; 63’:; te yetişmedikleri Ve içirlar Pğ ya hastalıklı olduklar? unafd mayülün aley hinde çoktur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: