Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
ada aa -a . Ve vmkalcrı veren; A.LR. H . Balm Yazan: Ikimim llıkkat etseydim, - Ropenin gözlerindeki istihzayı — Sezecektim %İyg Santaklar, kaza ve ne- Makliya m’dm&’a vVaki eşyayı licariye Teşi Dtiluem G gümrük mürur tezke- ba, büiya Puyan sandık, çuval, tor- her aa denk gibi mazruf eşyanın “DE höy hslen bulunursa büulunsur. İeu,” he miktar olursa olsun ma- bar » ©t büyük mülki ye âmirine ih> Tn bilge P mahalli tevzi veya tes- Öu,,ı Hildikten ve ithaline mat- ’:'0" üdi tezkeresi —ahzolun a ve":;î mahalli — mezküreye &klm Si fakdirde müsebbib- ""'Sul o"da lâkibatar kanuniyeye bi İunub mezkür eşyanın dâ tj te Olunmasına dair şerejmer- Ci samij sadaretpenahi muz Ye '::tdvneıe ifasına iradei seni" "'"da ! badişahi — şerefsadır ol- u:ıp:_ekcmhircıyan bunu bana mmrglğ'dm basit bir hâdise gi- dedi, r| 'Hhh:â:;îlm Nihayet tüccarı mkim alelâde — bir güm- azizim, asıl dava bura- N .___ 'İîbi? | tevzl edilmek Üüzere lhıh ne gizlice gönderdi- “lî qhettı etm nazarı dikka- 'llıı Bana karşı da itimat- Y ğm%’înî hasıl oldu. Kayseri erdiğimiz erzak bu m"l'dhn- &beb oldu. Badema için almak üzere bu usulü va- hüküm Uyorlar. Şimdi padişa: etin beni istiskal etme- R&ih bi anlaşılmış oluyor. Ropen Cevahirciyan —_ı Iı Yordu. Bu irade tama- âl% İçin verilmiş oluyor- hîr % İyeti itibarile garipti. '%ye mal alan bakkal bile 4 '* runa haber — vermek inde whaklı bkalxyordu. Bu ted- i% ir nevi — örfi usul h”da Open Cevahirtiyan hak- lı'dım dedim ki: Cevahirciyan, bana tavsiyenamne dolayısi" Süphe etmiştim. Hüküme- galışıp Hınçakların aley- Uzak kurduğunuzu düşün” S Üğğp? cWahırcıyan cevap verme- ı%şmım €ğer dikkat etmiş bu: “—"'&üua Onun gözlerinde alevle- Wecektım. Bu adamın k & K iR, Ropen Gevahırcı- I"“k bır itimatla bağlandık. Abdülhamit, koca hükümet Seçebilecek malümat ka- mmâdğkm teşkilâtın kendi- temin i için çok nefis t Sistemli bir hud'a hazır- “hnşüp heyle düşunmüş olmaktan Abdülhamit de bu noktai — nazarı muvafık bularak ağızdan ağıza if- şaata müasade ettiği ve ta en küçük Hınçaklının bile kulağma varan sa- raydaki tiyatroyu oynamıştı. Yâni sadrazamla, Fuat paşa ve Rıfat e- fendiyi açğırarak Ropen Ceyvahirci- yan hakkındaki konuşmayı yapmış ve ertesi gün de bu iradeyi çıkara- rak Ermenilerin ve hepimizin Ropen | Cehavirciyana müteveccih şüphele- rimizi izale etmeğe muvaflak olmuş- tu. Bu Ropen Cevahirciyanın — bir| plânı idi ve — görüyorsunuz ki çok müuvaffak olmuştur. Yoksa ne Ab- dülhamit Ropen Cevahirciyandan şüphelenmiş, ne de Kayseriye giden çuvallardan dolayı hakiki bir en dişe hasıl olmuştu. Bunlar Abdülhamit, Ropen Ce vahirciyan, Fuat paşa, arasında ha zırlanmış bir plândı. Hımçaklıların Ropen Cevahirciya- na tekrar bağlanmaları ve tekrar iti- mat etmeleri onun yarınki çevireceği dolaplara da kuvvet vermiş bulunu- yordu. Abdülhamidin sadrazamı ve Dahiliye nazırını Ropen Cevahirci- yandan dolayı haşlaması hâdisenin halk ağzına intikaline bir dakika bi” le dikkat etmiş değildik . Bu kadar mahrem bir işin bu ka- dar aleniyete dökülmesinin elbette bir kasda istinat ettiğini hesap et- seydik veyahut isteseydim o zaman- dan icap eden tedbirleri almış bu- lunurduk, : Bu vaziyet hana da bütün şümuü- lile bir itimat ve emniyet getirdiği için artık Ropen Cevahirciyana kö- rü körüne itaate karar — vermiştim. Ropen Cevahirciyan bir hafta son- ra bera: — 308 senesi Hınçakların istiklâl yılı olacaktır. Vaktimiz kalmamış:- tır. Bütün güzide arkadaşlarımızın iş başımda olmaları lâzımdır. Aza- nın muntazam defterleri olmalı ve ikişer sureti hazırlanarak birer ta- nesini idare reislerinde, birer tane- si merkezde bulunmalıdır. İstiklâlimize fiilen, bedenen, nak- den çalışmış olanları taltif edebil- mek için elimizde esaslı kayıtlar ol- mak gerektir. Madam Eliz de topladığı para her ne miktarsa derhal — Merzifon emrine göndermelidir. Bundan sonra yapılacak iş, Osman Ir hükümetinin harici siyasetini ta- kip ederek zayıf zamanını beklemek ve bir taraftan da istiklâl davasına Hilen kalkıştığımız zaman bizi or- tada bırakmamalarını — temin için Avrupa merkezlerini faaliyete sey- ketmek ve bilhassa mandasını kabu- le karar verdiğimiz Amerikayı mü- teyakkiz bulundurmaktır. Bu işlere Elizin küdreti kilayet edecektir ka: naatindeyim. Bu sırada asıl iş mem: leket içindedir. Merzifona dönünüz ve Tomayan ile görüşünüz. Şimdi yapılak iş ikidir: 1 — Askeri teşkilâtı takviye, ihti- lâl harekâtını idare için harp plân- larını hazırlamak, 2 — AÂza miktarını arttırarak sür- atle teslih etmek. Başka her türlü mesele geri kala- bilir. İhtilâl çetelerinin de plânlı ve sis temli, muayyen hedefler — üzerinde muayyen sevkülceyişler tutarak ça- İişmaları ve şimdilik âdi — şakaveti terkederek hükümetin — nazarı 'dik- katini celbetmemeğe gayret —etme- leri, emri beklemeleri gerektir. Bu talimatı dinledikten sonra: — Sen ne zaman döneceksin? diye sordum,. , — Ben de yakında-geleceğim. Sa- ray ve hükümet nezdindeki vaziyeti düzeltmeğe çalışacağım. Teşkilâtın biraz aleyhinde hareket — eder gibi görüneceğim. Ve gülerek ilâve etti: — Bu sefer de beni afaroz etmez- siniz ya? Devandı var En Kıvmeclı şey Çeviren : Ayidudu köyünün sakinlerinin hemen hemen hepsinin gayet gü- zel kara atları vardı. Küçük nal- ,lariyle topraklarda ufak - işaretler bırakarak tarlalarla ilerledikleri zaman sık yeleleri rüzgârla dağr- lir ve uçuşurdu. » Mintscho Krayiniyat babanın atı yoktu. Gençliğinde onun bü- yük bir serveti vardı. Önu bütün bu civarda herkes biribirine göste- rir ve daha uzaktan göründüğü zaman köylüler şapkalarını çıka- rırlardı. Onun toprakları üstünde on iki at çalışmaktaydı. Ambarları kocaman taneli buğdaylarla tıklım tıklım dölüydu. Halbuki şimdi âdeta metrük bir halde bulunan geniş avluda, ya- bancı evlerin tavukları gagalarını yere vurarak bir şeyler bulup ye- meğe — çabalıyorlar. —Akşamları, yarısı yıkılmış duvarın üstünden aşan komşu keçileri terkedilmiş bahçedeki —ağaçların — dallarını, kendi kendine türeyen çiçekleri, yaprakları yiyorlardı. Yabancılar böyle —bahçelerinde — dolaşırken Sivtscho âdeta şaşkın gözlerle et- rafına bakınıyordu. Sivtscho, gümüşt renkte çok ihtiyar bir eşekti.. O Mintscho ba-| baya ait olan son canlı mahlüktu. İhtiyarın en son ümidi olan oğlu 12 yaşına geldiği zaman, babası- nın buruşuk ellerini öpmüş ve Rodop dağlarını aşarak uzak yer- lere gitmişti. Bundan iki sene evvel bu olmuş- tu. Ve bir sene evvel, evet geçen senenin bir temmüuz akşamı topal Lazar şehirden dönerken | Mintscho bıbı_rm; kapısında dur- muş ve boğuk bir sesle ona ba- gırmiışti. ' — Mintscho baba nerelerdesin? — Burada, buradan başka ne- rede olabilirim?. — Gell. .Sana Boyiandan bah- sedeceğim.. İhtiyarın kalbi acı acı çarpmış- Ü. * — Mitscho baba metin ol.. Sa- na müthiş bir haber getirdim ... Boyianı öldürmüşler!. İhtiyar, yıkık duvara yaslandı, ve başı döndü.. Sessiz küçük evi gözleri önünde dansediyordu. Ku- lakları uğulduyordu. Topal ser- sem sersem baktı ve nihayet: — Onu öldürmüşler mi diyor- sun? Yavrumu kim öldürmüş?. — Bilmiyorum, — Kim öldürdüğünü bilmiyor- lar mı? Fakat ben, ben onu artık bir daha görmiyecek miyim?. — Önu, öteki dünyada. . Evet, ahrette göreceksin.. Ona ahrette kavuşacaksın.. Hem de pe kyakın: da... — Pe kaykında mı?, İhtiyar; kapalr yumruklariyle gözlerini sile sile ağlamağa başla- d 4 'Topal Lazar yoldan aşağıya git- ti, Mintscho baba da, taşları ara- sından otlar fırlamış avluya geldi. Üç senedenberi içine bir tane buğday konulmamış ambarın ya- nından geçti. Avlunun ortasına kadar gelip, bir dakika durdu.. Kalbi kederler içine gömülmüştü.. Yarı kapalı gözleri önünde ağaçlar âdeta bir resmi geçi: yaptılar. Senelerdernberi kırilmış olan te- kerlek, dayandığı duvardan ayrı- larak dönmeğe, yuvarlanmağa, iki tarafı örtülü tatlaların ortasındaki çukur bir yoldan geçmeğe başla- di. İhtiyar, geniş dallı koca armut ağacınım altında oturmadan şöyle bir dolaştı. Güneşten kızarmış ar- mutlar küpeler gibi sallanıyorlar- dr. En ufak bir rüzgârla dalların- dan kopup yere düşüyorlardı. Mintscho baba beyaz başını iki avucu içine alarak gece yarısına kadar hiç kımıldanmadan burada durdu, Ve bu günahkâr dünya üzerinde artık nesi kaldığını düşündü, Bir bir insan kalmış mrydı? Bütün bu şeyler nasıl olmuştu? Nereve gide- cekti?, Bilmiyordu. Ay çıkıp yükseldiği ve soğuk bir rüzgâr esmeğe başladığı va- kit ihtiyar biraz sükünet buldu. | göz görmüştü. dilim ekmeği koparıp ona vereceki Suat Derviş Bir an, sıcak bir nefesin kulağını okşadığını hissetmişti.. Ve başını çevirdiği zaman kendisine keder ve sevgi ile bakan bir çift kocaman Bu Sivtscho idi. Kulakları dü- şük bir halde orada duruyor ve sanki kendisine; — Benim sırtım kuvyvetli eldu- ğü müddetçe hiç bir şeyden kork- ma!.. Demek istiyordu. Mintscho baba, onun boynuna sarıldı ve iki ihtiyar dost biribirle- rini anladılar. Ertesi gün ithiyarı, şehre giden yolun üstünde gördüler. Beli da- ha bükülmüştü., Gözleri kıpkırmı- zi ve çok çöküktü. Sağ eli sırtında iki sepet olgus armut taşıyan Sivtschonun yula- rını tutuyordu. Ona yolda iki köylü kadın ilti- hak etmişti... Bir tanesi: — Büyük baba sepetlerinde ne- ler var?. Diye sordu, — Pazara armut gotuniyorum. İkisi de ayaklarının ucuna basa- rak sepete baktılar ve bir tanesi: — Aman kardeş baksan a! Ar- mut değil sanki altın! dedi. | Fakat işte hepsi buydu, Ağaç- ta başka armut yoktu, ğ 4 © 4 « AA İhtiyar Mintscho baba Wolaşığ duruyor; düşlüinüyor ve ne yapaca- ğınr bilmiyordu, —Kışı geçirmek için ne yapsın da bhiraz para kak zansındı?, Fazla bir paraya ihtiyacı yoktu, Bir parça ekmek olsun ona kâfiy- di, Odun toplar, eşeğine yükletir getirebilirdi, Esvapları eskimişti. a Fakat onları yıkayabilirdi. —İşte — hepsi bundan daha iyi bir çare bur — lamamıştı. Soğuk bir rüzgâr es- meğe, armut ağacının sari yaprak- larınr savurmağa başalmıştr. Bir cüumartesi günü sabah er kenden Mintscho babanın eşeği Sivtscho ile birlikte gehre doğru gittiğini gördüler: “Bu küçük ihtiyar sağır kula- (Lütfen sayfayı çeviriniz) 176 tup, ama zeki bir mektup farze- debilirsiniz. monsenyor, tevdi edilecek sırlar, bir kâğıt üzerine nakşedilmiş farksızdır. Onu kimse açamaz. Doağru - dan değruya gönderilenin eline Vvarır. KAHRAMAN HAYDUD Bana şünmiye sırlardan şama imkânlarını hazırlama - mış bulunsa bile ben bunu dü- mecburum. Çünkü kendisinin en hakiki dostuyum. Hattâ bunu düşündüm bile. Yol Cumhurreisi gülerek: — Ya nakil ücreti.. Bambo müdahale etti: necektir. — Araten sefaletten hoşla * vnır bir şairdir monsenyor. On- ca paranın değil, kendisine ya. — pılan emniyetin kıymeti vardır. Araten muztarip bir halde sözünü kesti: — Oh... Müsaade ediniz Kar- dinal! Bambo temkinli ve telâşsız bir tavırla devam etti: — Ö göhretten başka bir şey aramaz. Araten adeta kendinden geçe rek bağırdı: — Ne dediniz? Aynı zaman- da yaşamıya mühtaç olduğu - muü unutmamalısınız, Şan ve şe- vef istenecek bir şey değilse de altınla taclandırılmış bir şeref Adi bir şereften şüphe yok ki daha çok istenir. verilecektir. hesiz ki sonra hilekâr parası da dahil olduğu halde iki bin ekü kifayet eder. Tabii dönüş için ayrı bir rakam öde- Hükümet Teisi başile tııdık etti ve masa üzerinden bir kâ . ğıt aldı. Birkaç kelime yazdık- tan sonra Âratene uzatarak: — İşte size iki bin beş yüz e- külük bir kâğıt. Dönüş için de - * ayrıca bu mikdarda bir kâğıt Araten, neşeli bir sesle: — Eşi buluhmaz bir zatsınız monsenyor. Bu sehavetinizi as- la unutmıyacağım. Bir manzu - me ile de size bağlılıfımı isbat etmek isterim, — Manzumeni seve seve okuü yacağım, Şimdi beni dinleyiniz. Foskari kalktı. Kabinesinde düşünceli adamlar gibi dolaş - mıya başladı. Acaba şimdi, A- ratene düşüncelerini söylemek * te tereddüt mü ediyordu. Şüp - böyleydi. İtiraftan gözlerinde oku - Bambo sözüne devam ede - — duğu hilekârlığile karşılaşmak- rek' tan körkuyodu. — Meşhur Aratnimizin yanıl- Birdenbire: dığını görüyorum, Kendisi, ya- —— — Mümkün olduğu kadar sll — KAHRAMAN HAYDUD lar. Bambo kâtiplere selâm ver- di. Sonra pencere yanmdaki bir koltuğa oturarak Piyer Aratene de yanında yer gösterdi. Kâ- tiplerin işitemiyecekleri yavaş bir sesle: — Cumhurreisi hemen şimdi baktı. dik etti. 178 Bambo arkadaşınımn yüzüne — Demek onu tırmrııyorıun! Araten başını sallryarak tas. Bambo ilâve etti: — Fakat bu adamın kim ol « bizi kabul edecek.. İhtimal bizi bekliyordur.. Biraz konuşabili- riz., — Onufla konuşacağımız şeyleri mi?. — Hayir canım.. Senden hu- .susi olarak pek iyi tanımadığım birisi hakkında malümat almak istiyorum, — Söyle.. — Hani şu sana bir manzu- me okumak istiyerek kâtibin ol- mak istiyen genç Floransalı.. — Ha.., Evet... Nihayet iste- diğini yaptık. .Vazifesini de fe- na yapmıyor. Ne ol Yoksa ©- nunla müşterek bir menfaatin mi var?. — — Var.. n — Sana göndereyim kendisi- Ni... MA — Kim bu adam?. — Ben de senden buna dair malümat isteyecektim.. Bu a- damın kim olduğunu bilmiyo- rum, Kendisini o meşhur ada- mın verdiği tavsiye ile tanıdım. — EKim o adam?, ” - — Jan dö Mediçi. * duğunu, buraya niçin geldiğini ne yapmak istediğini öğrenmek lâzım. — O.. Bu çoök kolay. Şairin Floransadan geldiği muhakkak. Sonra burada benimle beraber çalışarak servetime ortak olmak istiyen biri, — Bunlar bir maskeden iba. ret gibi geliyor bana... Bunun altında gizli hakikatler var, — Kendisini yoklarım. Sanı- rım ki kim olduğunu söyleme- mekte artık ısrar etmiyecektir. Bu sirada Bamhoya bir ça “ vüş işaret etti. Bambo, cumhur- reisinin kendisini beklediğini anlamıştı. Ayağa kalktı. Piyer Aratenle birlikte büyük ve mu- * tantan bir şekilde tefriş edilmiş büyük bir odaya girmişlerdi. Cumhurreisi Foskari, gotik tarzının en güzel bir nümünesi olan geniş bir koltukta oturu - yordu. Ayaklarından her biri, açık kanatlı, esatirt birer aslan üzerine konulmuş dört qyılıiı SA Bh masa önündeydi, VKırk heg yaşlarında görünü J