24 Aralık 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13

24 Aralık 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2. BİRİNCİKANUN — 1v55 “Bir çocuktan dul kaldım!, İmekten eonra köşiün büyük sa. öğ toplanan misafirler, ev sahibe- > ân bayanın elindeki sarı saçtan ya- y 4 yüzüğü görünce hayret ettiler, “4 izler arasındaki bir genç kadın, Yar, fakat koz kalan ev sahibesine Hanımefendi, bu yüzük nedir ği e âşkına?l, Sanki bir çocuk saçın- Yapılmış, İtiyar kız evvelâ kızardı. Sonra $a- * Nihayet titrek bir sesle: > Bu o kadar hazin bir hatıraki on- bahsetmek bile istemem. Ne za- # “aklıma gelse ağlarım!. Onun bu sözleri üzerine tah N edersiniz ki, herkes vak'ayı öğren. di. Fakat ,akdıncağız anlatma- lu israr ediyordu, O kadar yalvar- , pk nihayet razı oldu ve analtmağa iv ... DU Tülarca evvel, Gene “Yeşilköyde, İk, oturuyorduk. Komşularımız ada bir dul kadın vard: ki, onu ai- h biri imiş gibi kendimize ya. K Sâyar, sabah akşam bir arada bu- 5 hoş saatler geçirirdik. uzun on İki yaşlarındaki er- İy Socuğu, garip bir mahlüktu, OZe- y düşünüşleriyle, | konuşuşuyla ey in küçülmüş, hissini veren, İk den evvel yetişmiş bir çocuktu. n hayallere Odalar, köşklerinin inde saatlerce yapayalnız gezi. SU. Başı eğilmiş, elleri arkasında f Ağır yürüyen, bazan durarak ya- «hi hiç mütenasip olmıyan şeyleri Mdüğü anlaşılan bu küçük çapkını #remden seyrederdim. | Ükmeriya güzel ve aylı gecelerde, ak- ğindn sonra : i bahçeye çıkalım... i, Ve ona uyardım. Bahçede yü- i birden durur, ayın hâlesini, a. geniş yola düşen gölgelerini vo; > Bak, bak, dedrdi, fakat anlamı. UN, hissediyorum ki anlamıyorsun. Anlasaydın ne.mes'uğ olurduk!... çi â için sevmek lâzımdır!.,, 4, Sözler beni katıla katıla güldürür- “Beni gılgınca seven küçük yarama- “ yüklere boğardım. - defa da yemekten sonra anne. şi va Üzlerine otururdu: İç, > Teyze, bize aşk hikâyeleri an- A iL, derdi, Adeta yalvarırdı. An- İM 8, gülmek için, ailesinin bütün ia,“ “erini, babasının serfgüzeştlerini ii, aa, bazan dehşet, bazan şefkatle “lân bu hikâyelerin tesiri altında u Wen geçer: 5 Bende, bende nlar kadar, hat- Kalardan daha çok sevgi bilirimt,, ellerini çırpardı. rı, bana mütemâdiyen İlân ke Düşladı. Pek muhabbetli, fzkat ce. : bir aşk. Bu o kadar garipti ki, Ber Zülüyordu . ni sabah odama, topladığı çiçekleri" Ma, “Yor, her xkşim yanımızdan âY- “seni seviyorum!,, dloyr, elleri- de. A, benim için tatk bir oyun, her iki- , #ünelerimiz için de heş bir eğlen. Dirünün bir kere; Aşıkım on iki ya- a, Ve ben yirmisindeydim. Bu aşkın iş “tini kim akla getirebilirdi? Onu | $i kadar öptrdim; annelerimize A, “cek aşk mektupları yazardım... Mektuplarıma ateşli cevaplar verir- Bünları hâlâ saklıyorum. Kendi- a ttN erkek saydığı için, bu aşkın Rizli olduğunu zannederdi. ha, * bal bir sene kadar sürdü. Niha Mi akşam bahçede dizlerime ka- Pa Ye delice eteklerimi öptü: seviyorum, dedi, ölecek ka- i Nidderie seviyorum, eğer beni alda- İN Ml 17 musun, eğer beni baş. ik için terkedecek olursan... Ni kadar titredim ve kekele. İçeri girelim, içeri ghelim!. ,. Sim, Ayağa kalktı. Başka hir şey . Yazan: Hikâyeci söylemedi. Arkamdan geldi. Büyük kapının merdivenlerinden çıkarken be- ni tuttu; " “— Anladın ya, dedi, eğer beni ter- kedersen imtihâr edeceğimi. Çok ileri gittiğimi anlamıştım. Artık ihtiyatla hareket etmeğe başladım. Ve ona bir gün şöyle dedim: “e Artık bu gibi lâtfelerin gıras geçti, büyüdün. Ciddi bir aşk için ise henüz küçüksün; her şeyin vakti var... Ben sabredeceğim!., , Sonbaharda onu leyli mektebe koy. dular. Yazın tatili Yeşilköyde geçirmek üzere geldiği zaman benim bir nişanlım vardı. Bu adamı görür görmez meseleyi anladı ve sekiz gün c kadar düşünceli bir tavır takındı ki korkmağa başladım. Dokuzuncu günü sabahleyin kalkın- ca, odamın penceresinden bir mektup atılmış olduğunu gördüm. Hemen alıp okudum. Şunlar yazılıydı: “Beni terkettin. Sana ne söylemiş ol- duğumu bilirsin... Bu hareketine be. him idamımı emretmiş oluyorsun. Bir başkası tarafından bulunmak istemedi. Vahram: — Tecziye kararları kömitece (verilir. dedi, şubelerin salâhiyeti o yoktur. Hem bü kadar büyük bir parayı velevki vere- cek de olsa birinin azadan cebren alma” Ya kalkmak doğru bir hareket değildir. Ben de söyledim: — Kaldı ki çeteye at verilmesi keyfiyeti komitece düşünülmüş ve bunun için ted- birler alınmıştır. Talasın işküzarlık yap- mağa kalkışı vaziyetimizi halk nazarında küçültebilir. Cehidelikyan cevap vermedi, fakat, em riyaki olmuş gibi bir vaziyet aldı. Vakit epeyce ilerlemişti. Cebidelikyan müsaade istedi, Biz biraz kaldık. Yarınki teltiş şeklini kararlaştırmak kin biraz başbaşa kalmamız lâzımdı. Henüz birer kahve daha içmiştik ki ge ce karanlığını yirlan acı bir kadın ferya* dı ile yerlerimizden sıçradık. birçok halk da evlerinin kapıları önüne ğim için, bahçede sana ilk ilânı aşk et- tiğim yere gel ve başını kaldırarak bakl.,, Birden aklımı oynattığımı zannettim. Alelâcele giyinerek bahçeye koştum... Gece sabaha kadar yağmur yağmıştı .. Başım: kaldırdım vc yapraklar arasın- da bir geyin sallandığını gördüm. Bundan sonra ne yaptığım bilmiyc- rum, Evvelâ bağırmışım, düşüp ba- yılmışım. Sonra tekrar kalkıp köşke koşmuşum, Bilâhare kendime geldiğim zaman yataktaydım. Başımın ucunda annem vardı . Onu tekrar görmeğe cesaret edeme- dim. Yalnız, sarı saçlarından bir demet | İstedim. İşte bu yüzük te gördüğünüz o saçlardır.,, İhtiyar kız, bir ka çdefa burnunu sil- İhtiyar kız, bir kaç defa burnunu sil di, gözlerini kuruladı ve sözlerini bitir- di; “— Hâdiseden sonra, nişanımı boz- durdum., Ve on üç yaşında olan bu ço. cuktan dul kaldım.,, Sonra ,başı göğsüne düştü; için için | ağladı. HİKAYECİ 104 biriktiler. Pencereler açıldı. Her ağızdan bir ses çıkıyordu. — Ses şuradan geldi! — Buradan geldi! Hakikatte sesi en iyi Vahramla ben ta» yin edebiliyorduk galiba. Ses Haçatorun evi İstikametinden gelmişti, Bir kadın bir defa haykırmıştı, o kadar. Haçatorun evinde bir ışık bile yoktu ve bir hareket görülmüyordu. Bu bir aile kavgası olabilirdi, doğum olabilirdi, niha- yet bir rüya buhranı olabilirdi. Aklımıza başka hiçbir sebeb gelmiyordu. Nihayet Vahramın teklifini de makul sebeblerle ben reddettim: Oo, — kapısını çalıp o soralım, demişti. — Dedim, bize ne yahu? bağırır da, çağırır da,.. Fakat köy bekçisi bizim kadar alâka sızlık göstermedi Koşa köşa gelerek Haçatorun kapısını şiddetle çaldı. Bir daha çaldı, çaldı, çal- dı. Ne bir ses, ne bir ışık, ne bir hareket duyuldu. Şimdi iş mühimdi. Çünkü Haça" torun akşam evine girdiği malümdu. Ka rısı hiç sokağa çıkmıyan bir okadındı. Pazardan pazara Kiliseye çıkar, bazı cu" i ma günleri de küçük çocuğunu meydan Evi değil mi KAHRAMAN HAYDUD Biz, kahveci dışarı fırladık. Bizim gibi” —42— bulunca biraz dolastırır ve evine döner- di. Bekçi 'bir düdük çalarak zaptiye ça- ğırdı. Ben, Vahram, kahveci ve birçek merakirlar evin önüne toplandık. Biri haykırdı: Yahu, dedi. Haydi kıralım kapıyı! Muvafık,, muvafık diye haykırıştr lar. Henüz zaptiye gelmeden iki Üç genç ka” pıya ahanarak zaten alelâde iki menteşe| üzerinde 4 “an kapıyı arkasına devirdi” ler, Zaptiye gelmiş, hepimiz eve dolmuştuk. Haçator odasında yerde ağzı tıkalı, elle ri ve ayakları bağlı. yüzü morarmış, elin” de bir avuç volurummuş saç. baykan ve ağa köpük içinde yatıyordu. Mini mini çocuk da yandaki dolaba ağ- zi bağlanarak yüzüstü atılmıştı. Yavrucu- cun burnu kırılmış kan göğsüne doğru sızmıştı, Kimbilir ne azap çekmişti çocuk, ihti Vâç içinde gözleri kapalı boyuna çırpını- yordu. En fecli üçüncü müşahede oldu, Haça" torun karısı gözleri dışarıya fırlamış, du- dakları şiş ve patlamış, saçları dikilmiş, vücut şişmiş bir halde karyolanın kenarın” da bulundu. Kadının boğazında ete gör mülmüş kalın bir lâmba şeridi vardı. Eller takallüs etmiş, vücut Kıvrımıştı. Önce çocuk kurtarılıp derhal çağrılan se diye ile zaptive dairesine kaldırıldı. Haça” torun ağzı çözüldü. İpleri kesildi ve yüzü suserpilerek ayıltıldı... Adamcağızın kor kunç gözlerle bize bükaraK ermenice! — Allahım, diye haykırdı o ve dişleri kilitlenerek kendini kaybetti. Bir sediye ile de bunu kaldırdılar. Vahram ve ben biribirimize o dehşetle bakıştık. Halk tüyleri ürpermiş bir hal deydi, Katilin nereden girip nereden çıktığı arandı. Arkada hâlânm penceresinden gimmik ve buradan çıkmıştı. Dolaplar, konsol gözleri darmadağınıktı. Bir hafta tahkikat yapıldı. Hiçbir şey elde edilemedi. Bir halta sonra yatağında biraz kendine gelebilen Haçatoru Vahram! la ziyaret ettik. Kayseriden gelen doktor görüşmeği menetmişti. Fakat hiz konuş mağa mecburduk. Sordum: KAHRAMAN HAYDUL Hatıraları anlatan ve vesikaları veten AK. Haçadorun evine koştuk, karısı boğularak öldürülmüştü — Haçator elendi vaziyet etrafında bi- zi tenvir edebilir misiniz? Adamcağız ıstırab çekiyordu. — Ben, dedi bu adamı (bir kere gör müştüm, ama nerede (o halırlâmıyorum. Karımı gözümün önünde ( sürükliyerek yerden yere çalarak, binbir azapla boğdu iâin! Hıçkırarak ağlıyordu. Burnundan hafi! bir kan sızıyordu. Nitekim © Haçator da bu vakadan birkaç ay sonra bir dimağ nezfinden ölmüş, çocuğu kardeşine kalmış aile perişan olmuştur. — Tarif etmeğe çalışınız Haçator elen- di. Hiç olmazsa karıtızın intikamı alına» bilsin! — Uzun boylu, zayıf yüzlü, sarı hiyık- ları vardı. Vahram haykırdı: — Gülbenk! — İsabet ediyorsun mösyö o Vahram, dedim. Bu vaka zaptiye nezaretine, oradan sa“ raya aksetmiş, katilin behemehal buluna- rak İstanbula gönderilmesine iradeli se niye çıkmıştı. Zaptiye hemen hemen seferber haldey- di. Fakat burunlarmın dibinde ellerini kollarını sallıyarak dolaşan katili bir tür” lü ele geçirememişlerdi. Tüylerimiz ürperdi. Hınçak gayelerini tahakkuk ettirecek bu şakilerse iş Allaha kalmış demekti. Vaziyeti Merzifona bildirdik Kayseri- den Hınçak rü: dan Everekli Varmok oğlu Kapriyel, Gürümlü Karabet, Halıcı Moş, Midil oğlu Serkiz geldiler. Bir içtima yaptık. Bu içtimada da karşımıza çıktı. Nizamnamemiz sarihti. Gülbenkin ida" mı ve diğerlerinin, yani (şeriklerinin de muhtelif cezalarla tedibi icap (ediyordu. İçtimada benden cesur kimseyi görmedim. Onlar hakkında görüşülürken korkuyor lardı. Hakikaten bu şerirler de korkula” cak kadar zalim ve amansızdılar. Meclisin en hararetli zamanında elime bir tezkere sokuşturdular: “Aziz işin selâmeti ve hayatının vikaye” si için bu meseleyi kapatınız. Haçator a- ilesinin tecziyesi bizce de mukarrerdi. Ke tum ol!,, (Devamı bar) (x) işareti kürsüsüne kadar yaklaştılar. Ayin başlamıştı. Rahip yavaş yavaş kürsüye çıkıyordu. İska» la Brino, belki ömründe ilk de- fa bir kiliseye giriyordu. Hal kın kalabalığı, hepsinin büyük bir tevekkülle baş eğişlerine bayran baka kalmıştı. Rolan rahibi gözünden ayır- mıyordu. Rahip birdenbire halka dön- dü, Kollarımı açtı. Mukaddes kitabı alarak açtı; Sayfalarmı gevirmiye başladı. Bu sırada Rolan, içinden gelen hamleleri müşkülâtla önlüyor, kendisini güç tutuyordu. Bu adâm, Venedik bâşpisko- posu Omonsenyör Bambodan başkası değildi. Rolan, daha ilk bakışta tanı- muştı on... Şimdi artık, onun Venedik başpiskoposu olduğuna kat'i- yen inanmıştı. Bu, gençlik günlerinin en sa- dık dostlarından biriydi, Son- Tadan sinsi sinsi kendisine pusu hazırlamış, anasına kendisinin öldüğünü söylemişti, Rolan, İskala Brinonun elini yakaladı ve rahibi işaret ede- rek: — Rahibe iyi bak! dedi, Haydut gözlerini papaza dikti. Birdenbire sarardı ve yumruklarını sıktı. Rolan gene geldikleri gibi halk; müşkülâtla yararak dışa” rıya çıktı, haydudu da sürük- Jedi, Dışarıya çıktıkları zaman: — Tanrdın mı bu berifi? diye sordu, Haydut, boğuk ve karanlık bir sesle cevap verdi: — Evet monsenyör.. — Kim?. — Bugünün meşhur pisko- posu; dünün de “yaşasın Kan- diyano!,, diye bağırmama mu- kabil bana para teklif eden, ih- tilâl gecesinde de annenizi öl. dürmemi istiyen adam. Rolanın dudaklarında kor- künç bir tebessüm belirdi. Aldanmamıştı.. Nihayet Bam boydu bu, demek.. İntikamını #lacaktı, Rolanla, haydut Juananın €- vine döndüler. Bir kaç saat ka. dar uyudular. o“ Akşama doğru, Rolanla İs- kala Brino, şayed bir kaç gün gelmiyecek olursa merak et- memesini Juanaya söyliyerek, evden çıktılar. Filhakika, bu. günden itibaren târ sekiz gün dönememişlerdi. Rolan, bu bir haftalık gaybu- beti sırasında ne yaptığın: söy- lemiye lüzum görmiyerek Yua. İhtiyar titriyerek cevap ver- di — İki sencdenberi . — Kocâsinın âdı ne?, — Altiyeri!, Relan yumruklarmı sıktı ve göz- lerini havaya kaldırdı, Bir anda da çökmüş, bütün hayalleri, bütün eziyetleri sanki üzerine yıkılmıştı, Yıldırımla devrilmiş, sele kapılmış iri bir çinar ağacı gibi hiç bir şey söylemeden, bahçenin karanlıkları arasında kayboldu, Zavallı: ihtiyar, tarıyamadığı bu adamın iniltilerini dinledi Sonra o da derin bir sessizliğe gömüldü. Rolan, ancak sabaha karşı eve döndü. Juana ve İskala Brino, Rola nın sakin yüzünden önce bir şey anlayimadılâr. Fakat on- da, fevkalâde bir sir gizli bu- Yunduğunu, haydut çok geçme- den sezdi. Rolan evden çıktığı sırada, onu, arkasından gizlice takip etmek istemişti; hattâ hareket te etmişti, Fakat az sonra geri dönmüş Juanaya; — Mademki efendim, yalnız gitmek istedi. Takip etmekte mâna yok! demişti, Ona ilk defa olarak efendim diyordu. Bu içinde birike birike i taşan bir hürmetin eseriydi. O geceyi uykusuz geçirmiş, hep Rolanı düşünmüştü. Sabaha karşı dalmış, üç saat kadar W- yumuştur. Ama bu uykusunu da yatâk. ta değil, masa başında, dirsek- lerini masaya dayayarak geçir- mişti. Sabahleyin içeriye giren Juananın çıkardığı gürültüyle uyandı, Getirdiği elbiseleri giy. di. saçını, sakalını tıraş citi. O da Rolan gibi kılığını düzelt- miş, kıyaletini değiştirmişti, Şimdi sabırsızlıkla Rolanı bekliyorğu, İşte tam bu sra- daydı ki Rolan içeriye girdi. Masanın üzerinde duran bü. yük kupayı iki defa doldurarak biribiri arkasına boşalttı, Sonra İskala Brinoya döne- rek: — Bugün pâzar değil mi? diye sordu. — Evet monsenyör.. — Sen Mark kilisesindeki â- yinde bulunmak istemez misin? Bu nasıl sualdi. Haydad şim diye kadar dine taallük eden iş. lerin yanımdan geçmiş bir adam değildi. Sonra Rolan? Onun da dini bütün olduğumu bilmi- yordu. Bu hususta şimdiye ka- kadar aralarında hiç bir ko. nuşma da geçmemişti.. Büyük bir şaşkınlıkla Rolana bakıyor-

Bu sayıdan diğer sayfalar: